10 Şubat 2025 Pazartesi

EKONOMİ PENCERESİ / EKONOMİ YAZ AYLARINDA CANLANACAK

Cahit UYANIK 

Dile kolay, ekonomi geçen yılın Kasım ayından bu yana kriz ortamını yaşıyor. Yani yaklaşık 6 aydır ufkumuz açık değil. Gelecek korkusu toplumdaki hemen herkesi rahatsız ediyor. Peki bundan sonra ne olacak? Yıl boyunca bu karamsar ve olumsuz ortam devam edecek mi? Işıltılı yaz günlerini rahat ve kaygısız geçirebilecek miyiz? Eğer büyük bir sürpriz olmazsa ekonomi, önümüzdeki aylardan itibaren rahatlayacak. Söylediklerim müneccimlik değil. Özellikle büyük ekonomik krizleri takip eden yaz aylarında böyle olmuştu. Öyle ki ekonomi yönetimleri Ağustos ayında oluk oluk akan dövizi nasıl ekonomiye yayacaklarını düşünmüşlerdi.

Elbette bu döviz bollaşması ve büyüme artışının sebepleri var. Herşeyden önce ekonominin daralma dönemlerini takip eden zamanlarında bir genişleme yaşanması normal. Çünkü bir ekonominin büyümesinin olduğu kadar küçülmesinin de fiziksel ve mantıksal sınırları var. Mesela Türkiye'deki yüzde 6-10 arasında hesaplanan ekonomik büyümenin ve küçülmenin sınırlarını birçok şey belirliyor. Nüfus artış hızı, dış kaynak akışı, uygulanan sermaye rejiminin rahatlığı, siyasi beklentiler akla gelen etkenler... 

Türkiye enflasyonu düşürerek aslında yüzde 4-5 düzeyinde stabilize olmuş yani istikrar kazanmış bir ekonomiyi kurmak istiyor. Ama kaynak akışındaki dengesizlikler bunu engelliyor. 2000 yılı ekonomik büyümesinin yüzde 3-4 düzeyinde kesinleşmesi bekleniyor. Ancak 2001 yılı için bu rakamın yüzde 2 küçülme olarak gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Bu tahmin, yılın ilk yarısındaki büyük oranlı küçülmenin ikinci yarıda yerini büyümeye bırakacağı ve yıl genelinin büyük bir hasar olmadan atlatılması beklentisine dayanıyor. 2002 yılında ise yeniden pozitif büyümeye dönülmesi sürpriz olmayacak. 

İyimser beklentilerin oluşmasının bir başka nedeni de ekonominin geleneksel ve sağlam döviz akışının yaz aylarına yoğunlaşmış  olmasından kaynaklanıyor. Yurt dışındaki gurbetçi vatandaşlar yılda Türkiye'ye 4,5-5 milyar dolar düzeyinde işçi dövizi gönderiyor. Bu para yurt dışında çalışanların Türkiye'de oturan ailelerine veya yakınlarına gönderdiği para anlamına geliyor. Hükümetin açıklayacağı kaynak paketinde bu girişi artıracak ve yurt dışında çalışanların Merkez Bankası'na açtıracağı mevduat hesaplarına daha yüksek getiri verilmesini sağlayacak bazı düzenlemelerin bulunması bekleniyor. Ayrıca gurbetçi işçilerin Türkiye ziyaretleri yaz aylarında sıklaşıyor. Bu ziyaretler ekonomiye sağlam döviz kaynağı girişi demek. Türkiye'nin 21 Şubat'ta aldığı kararla parasını dalgalanmaya bırakması, malları döviz cinsinden daha ucuzlatacak. Bu nedenle önümüzdeki yaz aylarında işçi ziyaretleri sırasında tüketimin canlanması ve dolayısıyla bunun ekonominin üretim cephesine yayılması bekleniyor. 

Yaz aylarındaki canlanmaya ilişkin bir başka beklenti ise bavul ticareti... Türkiye son 7-8 yılda bavul ticaretinden önemli döviz girişi sağladı. Bu rakam zaman zaman yılda 5-6 milyar dolar sınırına kadar çıktı. Ancak Rusya'da 1998'de yaşanan kriz bu ülkedeki alım gücünü büyük ölçüde olumsuz etkiledi. Bunun yanı sıra bavul ticareti yapanların yeni arz pazarları bulmaları, bu rakamı 2 milyar dolar düzeyine kadar indirmişti. Ancak geçen yıl bavul ticareti dolayısıyla Türkiye'ye giren döviz miktarı yeniden 3 milyar dolar sınırına çok yaklaşarak 2 milyar 950 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bu rakam 1999 yılında 2 milyar 250 milyon dolar düzeyindeydi. Ulaşılan yeni düzeyin Türkiye'de dolar kurunun baskı altında tutulduğu bir döneme denk geldiğine dikkat etmek gerekiyor. Demek ki Rus halkının gelir düzeyi yükselmeye başladı ve Türk mallarındaki nispi pahalılaşmaya rağmen kaliteye dayalı bir talep oluşmaya yüz tuttu. Dalgalı kura geçiş sonrasında Türk mallarının dolar cinsinden daha ucuzlayacağını düşünürsek, bavul ticaretinin 4 milyar dolar sınırını geçmesi sürpriz olmayacak gibi görünüyor. Ancak malların kalitesinde bir düşüş yaşanmaması da gerekiyor.

Türkiye'nnin son yıllarda büyük yatırımlar yaptığı turizm sektörü de sağlam döviz kaynaklarından biri... Bu yıl sektörün 11 milyon yabancı turist sınırını geçmesi kesin gibi. Şu anda Akdeniz Bölgesindeki tüm tesislerin yıl boyu rezervasyonları dolmuş durumda. Tur operatörleri gelen talebi Ege Bölgesindeki tesislere yönlendirmeye çalışıyor. Turizm öyle bir sektör ki beraberinde 30'u aşkın alt sektörü etkileyebiliyor. Bu, ulaştırmadan tarıma sanayiden tekstile kadar geniş bir yelpaze gibi... Bu noktada biraz gerilere giderek turizmin neden ve nasıl  umut olduğunu incelemekte fayda var. Türkiye turizmin önemini 1960'lı yılların sonunda keşfetmişti. Şu anda Akdeniz ve Ege kıyılarını süsleyen turizm yatırımlarına ilişkin bölgesel planlamalar 1970'li yıllar boyunca yapıldı. 1980 yılında Türkiye dışa açılınca, turizmde hazır bir alt yapı zaten vardı.

Son 10 yılda bakanlıktan belgeli yatak kapasitesi 106 binden 312 bine çıktı. Belediye belgeli otellerde ise 350 bin yatak bulunuyor. Ayrıca 'yazlık' diye bilinen ikinci konutlar ve yatırımı süren otellerde 254 bin civarında yatak da hizmete alınabilir. Anlayacağınız Türkiye 1 milyon yatak kapasitesini çoktan geçti. Sektörde faaliyette bulunan seyahat acentesi sayısı ise 4 binden fazla. Tabii bu kadar yatırım yapılması, Türkiye'yi dünya ve Avrupa turizm pazarında söz sahibi bir konuma getirmeye başladı. Avrupa turizm pazarında payımız şu anda yüzde 3... Türkiye'nin bu alana yaptığı büyük yatırımları, dünyadaki trendler açısından baktığımızda da 'olumlu' diye niteleyebiliriz. Çünkü uluslararası turizm talebi son 10 yılda yüzde 42 arttı. Tüm dünyada turizme yılda 500 milyar dolara yakın para harcanıyor. Türkiye'nin bundan aldığı pay 5-8 milyar dolar arasında değişiyor. Yani Türkiye'nin potansiyeli düşünüldüğünde oldukça yetersiz bir rakam... Bu yıl Türkiye'ye 11 milyonu aşkın turist geleceği tahmin ediliyor. Geçen yıl bu rakam 10 milyon sınırını geçmişti. Demek ki Türkiye önümüzdeki yıllarda 20 milyona kadar turisti ağırlayabilecek. 

Peki bütün bu yazıp çizdiklerimiz yaklaşık 14 ayımızı harcadığımız enflasyonla mücadele olgusunu nasıl etkileyecek? Ekonomi küçüldüğünde gündemde canlanmanın olması normal. Çünkü enflasyonla mücadele etmek için bir ekonominin yeniden ve yeterli düzeyde üretebilir hale gelmesi lazım. Bir de iki büyük finansal şokun sistem üzerindeki tahribatının boyutlarının belirlenmesi için enflasyon verisinin kesinleşmesi gerekiyor. Bu rakam sonbahar aylarında karşılaşacağımız ek bütçenin boyutlarını da belirleyecek. Ayrıca kur-enflasyon makası ve ekonominin rekabet gücünün nerede toparlanmaya başlayacağını anlamak açısından enflasyon gerekli bir gösterge. 

14 aylık kur çapası dönemi, toplumda döviz fiyatı dengesi sağlandığında nasıl olumlu bir havanın oluşabileceğıni gösterdi. Bu dönem istikrarlı bir ekonomiye yönelik hafıza oluşmasının alt yapısını da hazırladı. Yani 14 ay ölçebildiğimiz rakamlar açısından boşa gitmiş görünebilir. Ancak istatistikler ve endeksler henüz herşeyi ölçemiyor. Az önce sözünü ettiğim ekonomik hafıza oluşumu bile ileride Türkiye'nin hanesine artı yazılacak gelişmelerin başlangıcını oluşturabilir. Türkiye enflasyonla mücadele konusunda ilk adımını 1994 yılında atmıştı. Ancak daha sonra yaşanan büyük siyasi çalkantılar bu programın devam ettirilmesine imkan vermedi. Ancak 2000 ve 2001'de yaşadığımız krizler gösterdi ki, 1994'ten çok şey öğrenmişiz. 

Ekonomide hiçbir zaman mucizelere yer yok. Ekonomide hiçbir kriz de sonsuza kadar sürmüyor. Olaylara günlük kayıp ve kazanç düşüncesi içinde yaklaşıldığında uzun vadeli hedefleri gerçekleştirmenin çok güç olduğunu hep birlikte yaşayarak öğreniyoruz. Öyleyse sorunları iyimser ve iyi niyetli bir yaklaşımla çözmeye çalışmak en isabetlisi... İşte bu nedenle 2001 yılı yaz aylarını mucizeye değil çalışmaya inanarak, krizin önünde sonunda biteceğini bilerek, uzun vadeli hedeflerde kenetlenerek, pozitif yaklaşımlı bir reçeteyi uygulayarak geçirmekten başka elimizden gelecek birşey yok. 

(Bu yazı TSE'nin ayĺık yayın organı Standard dergisinin Mayıs-2001 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder