21 Aralık 2025 Pazar

10 YIL BAŞBAKANDI, MAL VARLIĞI ARTMADI: ADNAN MENDERES

Ali Adnan Menderes (1899-1961)

Adnan Menderes'in 'maddi' mirası / 

10 YIL BAŞBAKANDI, MAL VARLIĞI ARTMADI

Günümüzün siyasi liderlerinin mal varlıkları malum! Araştırma komisyonları malları-mülkleri saya saya bitiremiyor.  Ya bir dönemin tartışmalı lideri Adnan Menderes? Yargılandığı zaman mal varlığı ortaya dökülmüş ve başbakanlığı döneminde kayda değer bir artış görülmemişti. Menderes İstanbul'u imara açmış ama İstanbul'dan arsa-arazi almamıştı. Ve doğrusu, 90'lı yıllar Türkiyesinde bu tavır bize çok ilginç göründü. Bu haberimizde Adnan Menderes'in mal varlığının ayrıntılarını  hatırlayalım istedik ve en küçük oğlu Aydın Menderes ile babasının 'maddi' mirası üstüne konuştuk.

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin siyasi ve ekonomik tarihinde 1950-1960 yılları arası oldukça önemlidir. Çok partili siyasi hayata geçiş, tarım ve ulaştırma alanındaki gelişmeler ile özel sektörün de katılmaya başladığı sanayileşme yolunda atılan adımlar bu dönemin önemli özelliklerindendi. Bu 10 yıllık zaman aralığının odağında ise hep Başbakan Adnan Menderes yer alıyordu. Menderes'in etkisi günümüzde bile hissediliyor ve merkez sağda yer alan partiler Demokrat Partinin 'siyasi' mirasını sahiplenmeye uğraşıyor.

Peki ya Menderes'in 'maddi' mirası? Adnan Menderes'in maddi mirası üzerine çok az konuşuldu ve konuşuluyor. Zaten bu miras aradan geçen zamanda unutulmaya da yüz tutmuştu. Ta ki günümüz siyasi liderlerinin mal varlıkları gündeme gelene kadar... TBMM'de kurulan Liderlerin Mal Varlıklarını Araştırma Komisyonu çalışmalarını aksak-topal sürdürüyor. Açıklamalara göre bu komisyon rapor yazımına devam ediyor. Komisyonun çalışmaları 1983 sonrasında TBMM'ye giren partilerin liderlerini kapsıyor. Üstelik çıkacak sonuçla bağlantılı olarak bu komisyonun bir yaptırım gücü de bulunmuyor. Oysa toplum hergün kahvehanelerde, otobüslerde, evlerde, sokaklarda, tarlalarda, fabrikalarda 'nereden bulunduğu ispat edilemeyen' kazançları ve mal varlıklarını konuşuyor, tartışıyor. Tartışmalar çoğu zaman parti liderlerini aşarak, siyasetçilerin genelini içerir hale de dönüşebiliyor. 

Bu ortamda 'Macro Economy' olarak Adnan Menderes'i yeniden hatırlamamız gerektiğini düşündük. Türkiye'yi 10 yıl yönetmesine rağmen, Menderes'in başbakanlığı süresinde mal varlığının 'yok denecek kadar az arttığı' daha önce tespit edilmişti. Örneğin İstanbul'un adeta yıkılıp yeniden inşa edilmesine vesile olan Menderes'in, bu çok sevdiği şehirde en küçük bir gayrimenkulü yoktu. Adnan Menderes, eşi Berin Menderes'in tüm ısrarlarına karşın İstanbul'dan ne ev ne de arsa satın almıştı. Bunu da 'dedikodu korkusu' ile açıklamıştı. Başbakanlığı döneminde mal varlığındaki tek artış, İzmir-Çeşme'deki kooperatif işi yazlık olmuştu. Ve Menderes, bu özelliği sebebiyle günümüz koşullarında bir kez daha incelenmeye değerdi. Biz de Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı ve Adnan Menderes'in en küçük oğlu Aydın Menderes'in kapısını çalarak rahmetli babasının 'maddi' mirası üzerine konuştuk: 

Macro Economy: Babanız rahmetli Adnan Menderes'in mal varlığı neydi?

Aydın Menderes: Topraklarınn çoğunu daha önce kendi köylülerine, civardaki köylülere dağıttığı için bir Çakırbeyli Çiftliği var. Bunun şimdi bize intikal eden kısmı 2 bin 200 dönüm. Ayrıca tapu üzerinde görülen bazı küçük toprak parçaları da var ama bunlar tarım yapılan araziler değil. Birinci sınıf tarım toprağı 2 bin 200 dönüm... Bu toprak önce 4 kişi arasında, sonra 14 kişi arasında dağıtıma tabi oldu. 1961'de babam rahmetli olduğu vakitki toprak 2 bin 200 dönümdü. Onun dışında tapuda bazı araziler vardır. Bunlardan birisi mera... Ama bundan kendisi de biz de istifade etmemişizdir. Oradaki köylüler kullanmaktadır. Bir de bataklık olan, sıtma mücadelesi verilip kurutulan bir alan var. Bu, genellikle çok az ekilebilir, çorak, taşlık bir arazidir.

13 Aralık 2025 Cumartesi

BAŞKENT NOTLARI / TÜRKEŞ, TÜRKLÜĞÜ 'TAHKİR VE TEZYİF ETMEK' İLE SUÇLANIYOR!

Cahit UYANIK 

MHP Lideri Alparslan Türkeş, 12 Eylül sonrası uzun yıllar sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı. Zorlu cezaevi koşullarında birkaç kez ağır sağlık sorunları yaşadı. Türkeş sonunda mahkemelerce aklandı. Ancak Türkeş'e belki de yine mahkeme yolları gözüktü. Geçtiğimiz günlerde Ankara Barosu avukatlarından Hayri Balta, Türkeş hakkında savcılığa ilginç bir suç duyurusunda bulundu. 

Avukatın iddiasına göre Türkeş, Türklüğü 'tahkir ve tezyif ediyor' yani aşağılıyor ve küçük düşürüyordu. Türklük kavramının yarım yüzyılı aşan süredir en yılmaz savunucusu olan Türkeş, böylece ağır bir şekilde suçlanıyordu. Avukat Balta, MHP Genel Merkezinin santral odası duvarında Türkeş imzasıyla asılı bulunan bir yazıya dikkat çekerek iddiasını gündeme getiriyordu. Söz konusu yazı "Türk Milletinde Bizans'tan geçme bir hastalık vardır: Gevşeklik, laubalilik, dedikodu, birbirini beğenmemek, sır saklamamak, rastgele laf söylemek... Bu hastalık sizde var. Bu hastalığı tedavi edemezseniz, kendinize yol seçiniz" şeklindeydi. 

Avukat Balta dilekçesine İşçi Partisi Lideri Doğu Perinçek'i de karıştırıp "Nasıl ki bu sözleri İP Genel Başkanı Perinçek yazarak kendi partisinin duvarına assa hakkında kovuşturma yapılacaksa, herkesin kanun önünde eşit olduğu ilkesi gereğince Türkeş hakkında da kovuşturma ve cezalandırma gereklidir" diyordu. Bu ilginç suç duyurusunun sonucu ne olacak, bekleyip hep birlikte göreceğiz...

HAZİNE'NİN 2 TRİLYON LİRASI AYFER YILMAZ'IN GÖZÜNDEN NASIL KAÇTI?

Sezgin Taşkıran, Demirel'in başbakanlığı döneminde Halk Bankası Genel Müdürü idi. 1970'li yıllardan beri 'Demirel'in ekibi'nden olan Taşkıran,  görevden alındıktan hemen sonra ciddi bir teftişten geçirildi. Önce Yahya Demirel'in Kıbrıs'taki Bankasına önemli büyüklükte bir mevduat yatırıldığı ortaya çıktı. Daha sonra Yahya'nın bankası battı. Halk Bankası halen bu paranın peşinde...

O zaman yapılan denetimlerde bir başka ilginç bankacılık işlemi daha dikkat çekti. Denetçi raporlarına göre Halk Bankası döviz kaynaklarını sadece birkaç puan fazla faiz alabilmek için dış finansal piyasalardaki -bir anlamda- uluslararası bahis işlemlerine yatırmıştı. Yani teknik deyimle 'Yabancı para birimleri arasındaki paritelere endeksli bonolar' satın almıştı. Bu işe 2,5 trilyon lira karşılığı döviz bağlanmıştı. Kasıt var mı bilmiyoruz ama gelin görün ki bu paranın 2 trilyon lirası batırılmıştı. 

8 Aralık 2025 Pazartesi

BAŞKENT NOTLARI / EKONOMİ BÜROKRATLARI 1996 SONBAHARINDA NEDEN BİR KRİZ BEKLEMİYOR?

BAŞKENT NOTLARI / EKONOMİDE 'ASAYİŞ BERKEMAL'

Cahit UYANIK 

Ankara'da bugünlerde herkes Eylül ayında yeni bir ekonomik kriz çıkıp çıkmayacağına kafa yoruyor. Ancak bu konuda siyasetçiler dikkate alınacak bir şekilde konuşmuyor; çünkü hepsi taraflı... Kimi ekonomiye 'pembe gözlükler ile' bakıyor, kimisi de 'felaket tellallığı' peşinde... Bu konuda en tarafsız yorumları ekonomi bürokratlarının yapacağı kabul ediliyor. Konuştuğum bürokratların hepsi, Eylül'de veya daha ileriki aylarda bir ekonomik kriz çıkacağına inanmıyor. 

Peki 'teknik bilgilerle konuşmayı seven' bu bürokratlar Eylül ayında neden bir ekonomik kriz çıkacağını düşünmüyor? En önemli sebep politikacıların artık iç borçlanmada ciddi bir hata yapmayacağına ilişkin kesin inanç... Çiller'in 5 Nisan Kararları öncesindeki faiz politikasını haklı ve doğru bulan ekonomi bürokratı kalmamış. 

Ekonomi bürokratları 5 Nisan öncesinde iç borçlanmalarda yaşanan inadın sonuçlarının henüz hafızalarda taze olduğunu belirtiyor. Sohbetlerimizde sık sık 'Bu inat olmasa aslında 5 Nisan Krizi yaşanmayabilirdi' değerlendirmesini de duydum. Yani 5 Nisan Kararlarının alınmasına, sırf o dönemin başbakanı Tansu Çiller ile Hazine Müsteşarı Osman Ünsal'ın faizi düşürme sevdasının sebep olduğu düşüncesi artık 'genel kabul görmüş bir gerçek'... Şu anki iç borçlanmalar ise piyasa şartlarına göre, bir sorun yaşanmadan devam edip gidiyor. 

Ekonomi bürokratlarının ikinci argümanı ise Türkiye'nin bu yılki hedef 2,5 milyar dolar iken daha ilk 6 ayda 2 milyar dolar dış borç bulması ve bu rakama ikinci 6 ayda 3 milyar dolar daha eklenerek 5 milyar dolara kolayca yükselebilecek olunması... Yani Hazine'nin eli, dış finansman imkanları açısından rahat görünüyor. Ekonomi bürokratlarının tek gizli korkusu, bu 3 milyar dolarlık ek finansman imkanının siyasetçilerin iç borçlanmadaki faiz takıntısını yeniden canlandırması. Ve bunun, sistemi bir kez daha alabora  etme ihtimali... Bürokratlar bu senaryonun yaşanacağına ise pek inanmıyor. 

7 Aralık 2025 Pazar

EKONOMİ HİKAYELERİ / BAZILARI İÇİN YILDA 3 MEVSİM VARDIR

Konfüçyüs’ün öğrencisi, yeşil giyimli bir adamla tartışıyordu. 

Adam, "Yılın 3 mevsimi vardır" diyordu. Öğrenci ise "Hayır, 4 mevsim vardır" diye diretiyordu. Tartışma büyüdü. Konfüçyüs geldi, adama baktı ve "Haklısın, yılın 3 mevsimi vardır" dedi. Adam sevinçle gitti.

​Öğrenci şok oldu: "Hocam, yılın 4 mevsimi olduğunu biliyorsunuz, neden yalan söylediniz?"

Konfüçyüs cevap verdi:

"O adam bir çekirgeydi (yeşil giyimli). Çekirgeler baharda doğar, güzün ölürler; kışı hiç görmezler. Kışı hiç görmemiş birine buzun ne olduğunu sabaha kadar anlatsan da ikna edemezsin. Ömrünü boşa harcama."

​Her savaşı kazanmaya çalışmak enerji israfıdır. Lider, kapasitesi veya tecrübesi gerçeği görmeye yetmeyen kişilerle tartışmaya girmeyip (zaman yönetimi) yoluna devam eder.

Kaynak: Konfüçyüs Anekdotları / Çin Klasikleri)

(X'teki Siyasetname hesabından alıntılanmıştır)

5 Aralık 2025 Cuma

ANKARA NOTLARI / OSMANLI'NIN DIŞ BORÇLA İMTİHANININ KISA ÖYKÜSÜ VE GÜNÜMÜZ DIŞ BORÇLARININ DIŞ POLİTİKAYA ETKİSİ

ANKARA NOTLARI / DIŞ BORÇLARA DİKKAT!

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin birkaç aydır yaşadığı ekonomik kriz ve sonrasında alınan önlemler tam bir 'bıçak sırtı' görünümünde... Bir tarafta olumlu ekonomik sinyaller, diğer tarafta iflas ve tasfiyeler birbirini izliyor. Bu tabloda insanların çok fazla kafa yormaya zaman ve fırsat bulamadığı konulardan biri de dış borçlar ve bunların yoğunlaşan geri ödemeleri... Bu, neden önemli? Türkiye bir önceki büyük ekonomik kriz döneminde yani daha 14 yıl önce (1980 yılında) dış borçlarını ödeyemez duruma düşmüş ve erteleme istemek zorunda kalmıştı. Hazine'nin "70 cent'e muhtaç olduğu" o günlerde Lüksemburg'un verdiği 1 milyon dolarlık borca sevinmiştik. Elbette içimize yayılan bir buruklukla...

Bu minik hatırlatmadan sonra sizi; Osmanlı İmparatorluğunun ihtişamlı günlerindeki 'borç talep edilen devlet' olduğu zamanlarından, yaklaşık yarım yüzyıl boyunca 'dış borç boyunduruğu' altına alındığı 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl'ın ilk çeyreğindeki Düyun-i Umumiyye yıllarına götürmek istiyorum. Bu dönemi çeşitli kaynaklardan topladığım bilgilerle anlatıp ardından sözü 1994 Türkiyesine getireceğim.

Aslına bakmak gerekirse Türkiye, dış borçlanma ile 1563 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde tanıştı. Ama günümüz Türkiyesine göre önemli bir farkla... Fransa Kralı IX. Charles, Osmanlılar'dan borç talep ediyordu. Kanuni ise bu talebe, -günümüz işgüzar bankacı ve Hazine bürokratlarına ders olabilecek nitellikteki- şu yanıtı vermişti:

"Hazine'den şahsa para ikrazına (borç verilmesi) devletin kanun ve adetleri müsait değildir. Hatta bu karz (borç anlaşması) dostluk icabı olarak yapılsa bile, ortada rehin olmaksızın ikrazatta bulunmak ne kanuni ne mantıkidir."

Dış borç maceramızda 'masanın karşı tarafı'na ise Kanuni'nin Fransa'ya gönderdiği bu mektuptan yaklaşık 300 yıl sonra geçmiştik. Osmanlı İmparatorluğu 1854 yılında, devlet maliyesi kötü durumda olduğundan, Kırım Savaşını finanse etmek için müttefik ülkeler Fransa ve İngiltere'den 3 milyon İngiliz sterlinlik kredi sağlamıştı.

4 Aralık 2025 Perşembe

RUHSATLI MUHASEBECİLERİN MESLEK BİRLIĞİ 'KORSAN MUHASEBECİLER'E SAVAŞ AÇTI

Kaçak Muhasebeciler/ 

MUHASEBE KORSANLARINA SAVAŞ

Türkiye'de muhasebe defterlerinin yarıya yakını 'kaçak muhasebeciler' tarafından tutuluyor. 'Serbest Muhasebeciler, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği' yüzbinlerce mükellefin defterini tutan bu 'kaçak'lara savaş açtı.

Cahit UYANIK 

"Türkiye'de yaklaşık 1,5 milyon muhasebe defteri tutuluyor. Biz bu defterlerden yarıya yakınının yani 700-750 bininin kaçak muhasebeciler tarafından tutulduğunu tahmin ediyoruz."

Bu sözler muhasebecilik mesleğini en üst düzeyde temsil eden 'Serbest Muhasebeciler, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği' Genel Sekreteri Yılmaz Uçak'a ait. Uçak'ın bu tespitine göre Türk vergi sisteminde beyan usulüyle toplanan vergilerin önemli bir bölümü ruhsatsız, yetkisiz ve bir sorumluluğu olmayan kaçak muhasebecilerin insafına bırakılmış vaziyette... 

Türkiye'de muhasebecilik mesleğine ait ilk çerçeve yasası ancak 1989'da çıkarılmıştı; fakat hala bu alandaki pek çok konu kesin ve bağlayıcı düzenlemelere bağlanmış değil. Bu boşluk önemli sorunlara sebep olabilirken, artık 'Serbest Muhasebeciler, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği' piyasadaki kaçaklara ciddi bir savaş açmak üzere kolları sıvadı. Uçak, önümüzdeki günlerde kaçak muhasebecilikle mücadele etmek için bazı önlemleri hayata geçireceklerini belirtiyor. 

Vergi levhasına muhasebecinin adı da yazılacak

Bu önlemlerin ilki; her işletmede asılması zorunlu olan vergi levhalarında klasik bilgilerin yanı sıra 'defter tutma sorumluluğunun kime ait olduğu' bilgisine yer verilmesi olacak. Vergi levhalarının buna göre hazırlanması için Birlik ile Maliye Bakanlığı arasında anlaşma sağlanmış durumda. Bu yeni vergi levhalarının mükelleflere dağıtımını da Birlik üstlenecek.

3 Aralık 2025 Çarşamba

EKONOMİ HİKAYELERİ / BİR İŞ MÜLAKATI SORUSU VE CEVABI

MÜLAKAT SORUSU

Bir iş görüşmesinde, mülakatı yapan kişi adaylara şu soruyu yöneltti:

“Karanlık, yağmurlu ve fırtınalı bir gecede, sabaha karşı ıssız bir yolda spor bir araba kullanıyorsunuz. Arabanız yalnızca iki kişilik. Yol kenarındaki otobüs durağında üç kişinin beklediğini görüyorsunuz:

1. Bir doktor sizi geçmişte ölümcül bir hastalıktan kurtarmış biri.

2. Çok yaşlı ve hasta bir kişi bu şiddetli fırtınada biraz daha dışarıda kalırsa hayatını kaybedebilir.

3. Hayranlık duyduğunuz biri; uzun zamandır tanışmak istediğiniz, belki de hayatınızın aşkı olabilecek biri.

Hava gittikçe kötüleşiyor ve arabanızda yalnızca bir kişilik yer var. Böyle bir durumda ne yaparsınız?”

1 Aralık 2025 Pazartesi

TÜRKİYE İŞ KURUMUNUN (İŞKUR) KURULUŞ ÖYKÜSÜ: KARTVİZİT TRAFİĞİNİ AYARLAMAKTAN İŞSİZLERİ PİYASA İHTİYAÇLARINA GÖRE EĞİTMEK VE BECERİ KAZANDIRMAYA...

İş ve İşçi Bulma Kurumu (İİBK), 'Türkiye İş Kurumu' Adıyla Yeniden Yapılanacak

ALMAN MODELİYLE İŞSİZLİĞE ÇÖZÜM 

Bu zamana değin görevi sadece işsizleri bir işe yerleştirmekle sınırlı olan İş ve İşçi Bulma Kurumu, yasasında yapılacak değişiklikle daha etkin hale getirilecek. Artık işsizlere beceri kazandırmaya ve onları meslek sahibi yapmaya ağırlık verilecek. Yetiştirilecek 500 'iş ve meslek danışmanı' işsizlerin mevcut vasıflarını kurslarla geliştirip bir işe yerleştirmek için onları yakından izleyecek. Ayrıca İİBK'nin örgütsel yapısı işsizlik sigortasına geçişin hazırlıkları kapsamında yenilenecek. İİBK'daki bu değişimlerde Alman modeline başvurulurken, yeni ismi de artık 'Türkiye İş Kurumu' olacak.

Cahit UYANIK 

İşsizlik sorunu, yıllardır Türkiye'nin gündeminden hiç düşmedi. 15-20 kişi alınacak bir işe binlerce işsizin başvurduğunu anlatan veya uygun yer bulunamadığı için binlerce kişilik stadyumlarda yapılan işe giriş sınavlarıyla ilgili haberleri gazetelerde hep okuruz. İşsizliği önlemek son yıllarda tüm hükümetlerin programlarında dile getirmekten vazgeçemedikleri bir konu olur. Her parti oy isterken işsizlere iş bulma vaadini önemli bir silah olarak kullanır. Ancak bu vaatler hiçbir zaman yerine gelmez.

Yedi yıllık Anavatan Partisi (ANAP) iktidarı döneminde de işsizlik konusunda bazı girişimlerde bulunuldu. İlk yıllarda beceri kazandırma kursları gibi dar kapsamlı istihdam programları hayata geçirildi ama bunlar uzun soluklu olamadı. Yıldırım Akbulut Hükümeti de işsizliğe çare konusunda Milli Eğitim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları ile Vehbi Dinçerler'e bağlı Devlet Bakanlığını görevlendirdi. Ancak işsizlikle  mücadelede istenilen sonuca yine ulaşılamadı. Bu durum Ekonomik Panorama'nın sorularını cevaplandıran Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut tarafından şöyle eleştiriliyor:

"Aslında sorunun çözümü yönünde her kuruluşun imkanları nispetinde çalışmalar yapması sevindiricidir. Ne var ki mali kaynakları yetersiz olan ülkemizde belirli bir merkezden koordine edilmeden yapılan bu çalışmalar, özellikle kaynak israfına sebep oluyor."

Aykut'un bu sözleri hemen, bir süre önce Milli Eğitim Bakanlığı tarafından uygulamaya konulan Lise Mezunlarına Meslek Edindirme Projesini (LİMME) akla getiriyor. 200 milyar liralık bütçeyle başlatılan ve lise mezunlarının 2 yıl boyunca eğitilmesini öngören bu projenin başarısı ise tartışmaya açık. 

Alman modeli benimsendi:

İİBK artık 'Türkiye İş Kurumu' oluyor 

Mücadelesi bir merkezden koordine edilmeyen ve bir türlü istenilen sonuca ulaşılamayan işsizlik sorununa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da çözüm arıyor. Bakanlık bu amaçla 1946 yılından bu yana faaliyet gösteren ancak emek piyasasında bir türlü etkinlik kuramayan İş ve İşçi Bulma Kurumunu (İİBK) gözden geçiriyor. Çoğu zaman 'Ev ve işyerlerine hizmetli bulmaktan başka bir işe yaramaz' veya 'Kamu kesimine işçi alımlarında kartvizit trafiğini ayarlar' biçimindeki eleştirilere maruz kalan İİBK, Almanya'daki uygulanan model örnek alınarak yapısal değişikliğe gidiyor. 

Kuruluş yasasında yapılacak değişikliklerle kuruma verilen 'işi ve işçiyi bulma' görevi yeni bir anlayışla tanımlanıp yorumlanacak. Buna göre 'Türkiye İş Kurumu' adını alacak İİBK, 'pasif emek taleplerinin karşılaştığı bir yer' olmaktan çıkarılıp işgücü piyasasında etkin bir rol oynar hale getirilecek. Kurum sadece işe yerleştirme değil işgücü yetiştirme, işgücü piyasası ile ilgili bilgiler toplama ve bunlardan yola çıkılarak politikalar geliştirilmesine de yardımcı olacak. 

EKONOMİ ŞİİRLERİ / ÇIRAK ARANIYOR / REFİK DURBAŞ


Çırak Aranıyor


Elim sanata düşer usta

Dilim küfre, yüreğim acıya

Ölüm hep bana, bana mı,

Düşer usta?



Sevda ne yana düşer usta

Hicran ne yana

Yalnızlık hep bana, bana mı,

Düşer usta?


Gurbet ne yana düşer usta

Sıla ne yana

Hasret hep bana, bana mı,

Düşer usta?


(Refik Durbaş)



27 Kasım 2025 Perşembe

'PİYASA EKONOMİSİNİN ANAYASASI' DENİLEN ÜNLÜ 'REKABETİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN' NASIL YASALAŞTI?

Piyasa / Tekel ve Kartellere Son

REKABETİN 'NAMUS KURALLARI'...

Dünya Bankasının her konsültasyonda sorduğu Rekabetin Korunması Hakkında Yasa Tasarısı artık kanunlaşmak üzere... Tasarı neler getiriyor, kimleri, nasıl etkileyecek?

Cahit UYANIK / Haluk MÜFTÜOĞULLARI

Türkiye serbest piyasa ekonomisi ile 24 Ocak 1980 kararlarından sonra tanıştı. 'Her alanda rekabet' mantığına dayanan serbest piyasa ekonomisine uyum sağlamak için yıllardır çaba harcıyoruz. Bu arada tekel, kartel, oligopol gibi rekabeti ve serbest fiyatlandırmayı bozucu oluşumlar da Türk ekonomisinde eksik değil. Hemen her hükümetin programında 'Tekel ve karteller ile mücadele edilecektir' türünden ibarelere rastlanabiliyor. Ancak Türkiye yine de uzun yıllar rekabet kurallarının bir yasayla düzenlenmediği tek OECD ülkesi olma özelliğini sürdürdü. 

DYP-SHP Koalisyon Hükümeti ise bu konuya önem verdi. Hazırladığı tasarıyı Temmuz-1992'de konuyla yakından ilgili 200'ün üzerinde kişi ve kuruluşa göndererek düşüncelerini aldı. Tasarı, bu görüşler ışığında rotüşlar yapılarak TBMM'ye sevk edildi. Tasarı, ilgili komisyonlarda görüşülerek iki hafta önce Genel Kurula indi.

Toplam 5 kısımdan oluşan tasarının amacı "Rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları; piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamak" olarak açıklanıyor. Tasarı rekabeti bozucu ve engelleyici faaliyetleri 3 ana başlıkta topluyor. Bunlar; 'kuruluşlar arası anlaşmalar', 'kuruluşlar arası uyumlu eylemler' ve 'birlik oluşturma kararları' olarak sıralanıyor.

Çimento karteli artık rahat olamayacak

Türkiye'de özellikle hem fiyat hem de bölge paylaşımi bazında bir 'çimento karteli' bulunduğu artık herkesçe biliniyor. Yasanın ilk planda etkileyeceği çimento fabrikaları ve dolayısıyla inşaat sektörü olacak. Çimento karteli en son Güneydoğu Anadolu Bölgesinde gündeme gelmiş ve fiyatların 3 ayda yaklaşık yüzde 60-70 oranında yükselmesi, tüketicileri 1 haftalık 'tüketim boykotu'na itmişti. Hükümet elinde engelleyici veya cezalandırıcı herhangi bir yasal düzenleme olmadığı için bu duruma seyirci kalmıştı. Bu arada bölgedeki kartelin yanlış özelleştirmelerden kaynaklandığı ve rekabeti koruyucu bir yasal düzenleme olmadan özelleştirme yapmanın tehlikelerine dikkat çekilmişti. 

24 Kasım 2025 Pazartesi

ANKARA NOTLARI / 32 KISIM TEKMİLİ BİRDEN 'HAYALİ İHRACAT'...

Cahit UYANIK 

Hayali ihracat, 1970'ler ve 1980'ler boyunca Türkiye'nin gündemini belirleyen önemli konuların başında geliyordu. Görünen o ki, 1990'lar ise Türkiye'nin hayali ihracat ve hayali ihracatçılarla hesaplaşacağı yıllar olarak tarihe geçecek. Çünkü uzun süredir Meclis'te çalışmalarını devam ettiren Hayali İhracatı Araştırma Komisyonu, hazırladığı raporu Meclis Başkanlığına sundu. Zaman zaman medyaya ve sansasyonel yönleriyle kamuoyuna yansıyan bu raporda yer alan, hayali ihracat hakkındaki bazı teknik bilgi ve sonuçları da size anlatmak istiyorum. 

Önce yaptıkları çalışma ve görüşmelerle bu sonuçlara ulaşıp bir rapor haline getiren Araştırma Komisyonunun en önemli isimleri kimlerden oluşuyor, buna bir bakalım. Başkanlığını Aksaray Milletvekili Mahmut Öztürk, Başkan Vekilliğini Tunceli Milletvekili Kamer Genç, sözcülüğünü Denizli Milletvekili Muzaffer Arıcı ve katipliğini Tekirdağ Milletvekili Hasan Peker'in yürüttüğü komisyon, ilk toplantısını 12 Şubat 1992'de yapmış. Toplam 19 aya yakın süren araştırma ve incelemeler sırasında 41 birleşim yapılıp 58 kişinin bilgisine başvurulmuş. Rapora göre hayali ihracat yoluyla devleti soyanlar akla hayale sığmaz yöntemler geliştirmişler. Rapora göre bunları şöyle özetleyebiliriz: 

● Değersiz malların değerli mal gibi gösterilip ihraç edilmesi,

● İhraç fiyatının gerçeğin üzerinde gösterilmesi,

● İhraç mal örneğinin gerçeğinden farklı olması,

● Fiilen ihraç edilmemiş malların ihraç edilmiş gibi gösterilmesi,

● İhracat belgelerinin üzerinde tahrifat yapılması,

● Yurt içinde ve dışında, hayali ihracatı gerçekleştirmek amacıyla paravan şirketler kurulması

● Sahte deklare belgeleri ile dövizlerin yurda gelmiş gibi gösterilmesi.

23 Kasım 2025 Pazar

EKONOMİ ŞİİRLERİ / BİR SOĞAN SOYULURKEN YAŞARIYOR DA GÖZLER, HAZİNE SOYULURKEN ALDIRMIYOR ÖKÜZLER / ABDULLAH ÇAĞLAYAN

Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler

Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler

Hayadan eser yoktur nafile bütün sözler.

Beyhude inat etme, salla hemen başını

Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını


Bir yolsuzluk görünce köpürme, isyan etme

Bir hak için kendine, dikbaşlıdır dedirtme

Doğru yolu dostuna göster ama, sen gitme.

Ne derlerse huuu... diye salla hemen başını

Dilini tut, uslu dur, al gitsin maaşını.

22 Kasım 2025 Cumartesi

BAŞKENT NOTLARI / MERKEZ BANKASI RAPORUNDA 'CHP'NİN ADI YOK'...

Uzun tartışmalardan sonra Merkez Bankası, CHP'li bir bakana bağlandı. Ama Merkez Bankası ile CHP arasında öyle bir soğuk savaş sürüyor ki anlayabilene aşk olsun...

Cahit UYANIK 

Merkez Bankası, DYP-CHP arasındaki koalisyon görüşmelerinde ciddi bir pazarlık konusuydu. Sonunda Merkez Bankası Başbakan Yardımcılığına yani CHP'ye bağlandı. Peki CHP ile Merkez Bankasının arası nasıl? Bu konuda kamuoyuna net bilgiler yansımıyor. Ancak Merkez Bankasının geçen ay yayınladığı 'Recent Developments in Turkish Economy' raporunda CHP'nin adı bile geçmiyor. Şimdi hemen "Merkez Bankası raporunda parasal ve ekonomik gelişmeler yansıtılır. Siyasi partilerin ismi geçmez" diyebilirsiniz. Ancak bu pek doğru bir değerlendirme olmaz. Çünkü raporun 7. sayfasındaki 'Political Background' bölümünü dikkatle incelemek gerekiyor. 

Bu bölümde Türkiye Cumhuriyetinin 1923'te kurulduğu ve yeni cumhuriyetin laik bir politik sistem kurduğu, önemli reformlar yaptığı ifade ediliyor. İlk Cumhurbaşkanının ise Mustafa Kemal Atatürk olduğu belirtiliyor. İkinci paragrafta ise Türkiye'nin 1946'da çok partili sistemi seçtiği anlatılıyor. Derken, 1990'lara atlanıyor.  DYP Lideri Süleyman Demirel'in 1993'te cumhurbaşkanı seçildiği kaydediliyor. Bu gelişmeden sonra Tansu Çiller'in 1993- Haziran ayında koalisyon hükümetinin ve Türkiye'nin ilk kadın başbakanı olduğu da bildiriliyor. ANAP'ın ise ana muhalefet partisi olduğu ve gelecek genel seçimlerin 1996'da yapılacağı vurgulanıyor. 

Görüldüğü gibi ne cumhuriyetin kuruluşunda ne de 1990'lardaki koalisyon ortağı CHP'nin esamesi bile okunmuyor. Koalisyon hükümetinin ikinci ortağından söz bile edilmiyor. Bu durum, umarız basit bir 'tashih' hatasıdır.

KÖSE'NİN EŞİ NEDEN NAKİL İSTEDİ?

Türkiye'de siyasilerin kendi yakınlarına rahat ve bol paralı işler ayarlamasıyla ilgili birçok hikaye dinlemişsinizdir. Bunlara bazen inanmış bazen inanmamışsınızdır. Bende de böyle 'küçük ama masum' bir hikaye var. Elbette anlatanların yalancısıyım:

"Sanayi ve Ticaret Eski Bakanlarından SHP'li Tahir Köse, bakan olur olmaz saygıdeğer eşini Türkiye Kalkınma Bankasına (TKB) yerleştirir. Çünkü Bayan Köse avukattır ve iyi para kazanamamaktadir. O dönemde DYP'nin kontrolünde olan TKB, bol bol kredi dağıtmaktadır. Geri dönmeyen krediler, sadece idari takibe alınmaktadır. Yani hukukçulara pek fazla iş düşmemektedir. Bayan Köse de doğrusu, rahattır. Ancak gel zaman git zaman TKB'de işler sarpa sarar. 

21 Kasım 2025 Cuma

GÜNCEL İSTİHDAM MESELELERİNDE UZMANLIĞI İLE DİKKAT ÇEKİYOR. CLEVELAND FED VE JP MORGAN'DAN TCMB DANIŞMANLIĞINA: MURAT TAŞÇI KİMDİR?

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'na (TCMB) yeni danışman atandı; danışmanın JP Morgan'dan gelmesi dikkat çekti.

TCMB'nin yeni danışmanı Murat Taşçı, göreve başladığını profesyonel iş ağı LinkedIn üzerinden 1 hafta önce duyurdu. 

Murat Taşçı'nın istihdam sorunları üzerinde uzman bir ekonomist olması dikkat çekti. Taşçı'nın Cleveland FED web sitesinde birçok güncel istihdam meselesi konusunda, tek başına veya ortak araştırmalara imza attığı görüldü. 

TCMB'de geçmişten bu yana istihdam meselelerindeki analiz azlığı ve eksikliği dikkat çekiyor. Taşçı'nın TCMB'nin bu açığını kapatacak bir sistem kurabileceği düşünülüyor. Modern merkez bankaları enflasyon hedefinin yanı sıra işsizlik oranını da yakından izliyor ve faiz kararlarında önemli bir unsur olarak kullanıyor.  Ancak Türkiye'de TCMB'nin faiz kararlarında işsizlik gelişmelerini ne kadar kullandığı bilinmiyor. 

18 Kasım 2025 Salı

İŞSİZLERİN YÜZDE 39'UNUN UMUDU TORPİLDE...

İşsizlerin Yüzde 39'unun Umudu Torpilde...

'HAMİLİ KART YAKİNİMDİR'

Az değil, iş arayanların sayısı 3 milyonun üzerinde... Umudunu torpile bağlayanların oranı yüzde 39; yine az değil. İş ve İşçi Bulma Kurumundan medet umanların oranı ise sadece yüzde 9; bu, az işte...

Cahit UYANIK 

Klasik cümle: "Bu devirde torpili olmayana hayat yok". Gerçekten öyle mi? Cevap vermek zor. Ama iş ararken bu mantıktan yola çıkanların ve umudunu torpile bağlayanların oranı bir hayli fazla. Devlet İstatistik Enstitüsünun (DİE) bir süre önce sonuçlarını açıkladığı 1988 Yılı Hane Halkı İşgücü Anketine göre Türkiye'de 3 milyon 25 bin kişi iş arıyor. Bu toplam içindekilerin yüzde 41'i 'bizzat kendisi' iş ararken, yüzde 39'u 'torpil' kullanarak işe girmeye çalışıyor. Araya eş- dost sokanların yani 'torpilsiz işe giremem' diyenlerin yüzde 40'i ise kadınlar...

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alpaslan Işıklı'ya göre anketin ortaya çıkardığı sonucu Türkiye'deki işsizlik sorunundan soyutlamak zor: "İşsizliğin bu kadar yaygın yaşandığı bir toplumda insanların yakınları ve tanıdıkları yardımıyla iş araması normaldir. Fakat bu olgu iş aramayı bir 'hak' değil de 'dilenme' haline dönüştürüyor. İş alanları sınırlı olunca insanlar torpil bulmak için adeta tahrik ediliyorlar."

14 Kasım 2025 Cuma

EFTA ANLAŞMASI İMZALANDI; TEKSTİLCİLER MEMNUN, DEMİR-ÇELİK SEKTÖRÜ ENDİŞELİ

EFTA Anlaşması Ne Getirecek, Ne Götürecek?

UMUDA YOLCULUK

EFTA Anlaşması hem umut hem de endişe yarattı. Kimi sektörler uzun zamandır bekledikleri rüzgarın nihayet eseceğini, ihracatın yelkenlerinin şişeceğini düşünürken; kimileri de alabora olmaktan korkuyor.

Cahit UYANIK 

Avusturya, İsviçre, Lihtenştayn, İsveç, Norveç, Finlandiya, İzlanda... Toplam nüfusları 32 milyon... Kısaca EFTA denilen, açılımı 'Avrupa Serbest Ticaret Birliği' ülkeleri bunlar... Ve kapıları artık Türkiye'ye açık. Peki Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Tansu Çiller'in 10 Aralık 1991 tarihinde Brüksel'de imzaladığı anlaşmayı nasıl yorumlamalıyız? Öncelikle bu bir ihracat anlaşması... Bu anlaşma uyarınca gümrük tarife istatistik pozisyonu bulunan tüm sanayi ürünleri sıfır gümrük ile EFTA ülkelerine ihraç edilebilecek. Tekstil ve konfeksiyon ürünlerinde ise gümrük oranları aşamalı olarak indirilecek ve 1996'da da sıfırlanacak. 

Dolayısıyla EFTA Anlaşması, 'yeniden dışa açılma'nın tartışıldığı günlerde Türkiye için hayli olumlu bir gelişme... Zira son 2 yıldır ihracatta yaşanan tıkanıklıktan muzdarip sektörlerin temsilcileri şu soruyu dillerinden düşürmüyordu: 'Küçücük Portekiz'in yalnızca İsviçre'ye yaptığı ihracat 200 milyon dolar. Bizim ise İsviçre dahil 7 EFTA ülkesine toplam ihracatımız 200 milyon dolar. Oysa EFTA ülkeleri zengin ve bizden alabilecekleri çok mal var. Biz de EFTA'ya neden daha fazla mal satmayalım?" İşte şimdi EFTA Anlaşması ile bu yakınmalar ortadan kalkacak. Çünkü ihracatçılar için yeni ve geniş bir pazar açılmış olacak.

Tekstilciler memnun

EFTA Anlaşmasının yürürlüğe gireceği tarih olan 1 Nisan 1992'yi ellerini oğuşturarak bekleyenlerin başında tekstil ve konfeksiyon sektörü geliyor. 

12 Kasım 2025 Çarşamba

TÜRK-RUS DİPLOMATİK İLİŞKİLERİNİN 500. YILINA İŞ ADAMLARI ÖNCÜLÜĞÜNDE KUTLAMA

Rusya ile İlişkiler / 

500 YIL SONRA, YENİDEN...

Türk-Rus diplomatik ilişkilerinin 500. Yılı önümüzdeki günlerde kutlanacak. Ruslar, kutlama kapsamında -ilk defa bir yabancıya- Başbakan Süleyman Demirel'e Moskova Devlet Teknik Üniversitesinin fahri doktora ünvanını verecek.

Cahit UYANIK 

İspanyol Yahudilerinin Osmanlı İmparatorluğuna kabulünün 500. Yılına ilişkin yoğun program henüz bitmişken; önümüzdeki günler yine anlamlı bir 'yüzyıl dönüşü'nün kutlamalarına sahne olacak: Türkiye ile Rusya arasında diplomatik ilişki kurulmasının 500. Yılı...

'Türk-Rus İlişkileri' resmen Sultan II. Beyazıt dönemine rast gelen 31 Ağustos 1492'de Çar III. Ivan'ın gönderdiği elçinin huzura kabulü ile başlamıştı. Savaşlar nedeniyle zaman zaman kesintiye uğramış olsa da ilişkiler bugüne kadar süregeldi. Aradan geçen 500 yılda hem Türkiye hem Rusya'da önemli değişiklikler yaşandı. Bütün bu geçmiş bir yana, önümüzdeki yıllarda Türk-Rus İlişkilerinin artarak gelişeceğine herkes kesin gözüyle bakıyor. İşte 500. Yıl kutlamaları adeta bu beklentilerin kavşak noktasında yer alıyor. 

500. Yıl kutlamaları, Sovyetĺer Birliğinin Bağımsız Devletler Topluluğuna dönüşmesinin hemen ardından Şubat ayı içinde Rus iş adamları tarafından gündeme getirildi. Önerinin sahipleri Moskova'da yeni kurulmuş olan ve Türk iş adamlarıyla bilgi alışverişini kolaylaştırmayı amaçlayan CONTUR (Consulting Turkey) şirketi idi. Öneri, ikili ticari görüşmeler sırasında Dostlar Şirketler Grubu Genel Müdürü Seyithan Kaplan'a iletildi. Kaplan, Ankara'ya döner dönmez kutlama çalışmalarına devleti de katmak istedi ve konuyu Dışişleri Bakanlığına bildirdi. Bakanlığın konuya sıcak yaklaşması üzerine 500. Yıl kutlamalarına resmen karar verildi. 

Özel girişimcilerin gayreti ve finans desteği ile 31 Ağustos-12 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek kutlamalara ilişkin çalışma, bugünlerde hızla devam ediyor. İlk etkinlik yaklaşık 50 şirket ve kuruluşun katılacağı Türk İhraç Ürünleri Fuarı... Bu fuar için Kremlin Sarayının hemen yanında yer alan ve 7.500 metrekarelik kapalı alana sahip 'Manage Sergi Salonu' ilk kez yabancılara tahsis edilmiş. İlerleyen günlerde ise Türkiye ve Rusya ekonomik ilişkilerinde yaşanan sorunların tartışılacağı konferanslar düzenlenecek. Ayrıca Türk Tanıtma Vakfının folklor ve semah ekibi gösterileri ile Türk tekstil ürünlerinin Rus mankenlerce sergileneceği defileler gösteri programında yer alacak.

9 Kasım 2025 Pazar

ANKARA NOTLARI / MECLİS'TE 'EKONOMİK ANAYASA' TARTIŞILMALIYDI

Cahit UYANIK 

Meclis'te geçen hafta Partilerarası Anayasa Değişiklik Komisyonunun çalışmaları büyük bir ilgiyle izlendi. Ne de olsa sivil politikacılar Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu kadar büyük ve önemli değişiklikler için uygun bir zemin yakalamışlardı. Tüm partiler önce prensipler üzerinde anlaştı. Herkesin yüzü gülüyordu. Ama işler maddelerin tek tek görüşülmesi sırasında karıştı. Refah Partisi ile Anavatan Partisi, din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 24. Madde konusunda kaçak güreşmeye başladı. Daha sonra partilerden istifa eden milletvekillerinin durumunu düzenleyen 84. Madde için de anlaşmazlık çıkınca işin rengi iyice değişti. Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk tüm parti liderlerine bir mektup yollayarak, bu sorunların ancak genel başkan düzeyinde çözülebileceğini anlattı ve toplantıya çağırdı. 

SHP'nin istediği demokratikleşme paketiyle çakışan anayasa değişiklikleri aslında bazı ekonomik normların anayasal güvence altına alınması için iyi bir fırsattı. Bundan birkaç yıl önce TÜSİAD tarafından gündeme getirilip tartışmaya açılan 'Ekonomik Anayasa' önerisi yoğun ekonomik sorunların yaşandığı bir ortamda Meclis'te ele alınabilirdi. Hükümet tarafından desteklenecek böylesi bir girişim büyük olasılıkla başarıya ulaşacaktı. Çünkü bir krizden çıkış süreci yaşandığı için, yapısal ekonomik sorunların çözümü konusunda toplumsal uzlaşma sağlamak çok daha kolay olabilirdi ama olmadı, olamadı. 

Aslında bu konuda hicbir şey yapılmadı değil. 'Ekonomik Anayasa' konusunda DYP Zonguldak Milletvekili Güneş Müftüoğlu bazı girişimlerde bulundu. Ancak arkasında parti grubu ve hükümet desteği bulamayınca bu çabaları sonuçsuz kaldı. Müftüoğlu'nun ne yazık ki eskilerin deyimiyle 'akim kalan' bu iyi niyetli girişimleri neler içeriyordu? Şimdi bu konuyu ana başlıkları ile gözden geçirelim:

● Anayasada vatandaşın sosyal, siyasal ve hukuksal yönden devlete karşı korunması sağlanmış ve kurumsallaşmıştır. Bu durum kuvvetler ayrılığı ilkesi, temel hak ve özgürlükler, siyasi hak ve ödevler, yargı denetimi gibi başlıklar altında toplanmıştır. Ancak vatandaşın devlete karşı ekonomik yönden de korunması gerekiyor. Bu fikir 'İktisat Politikası Anayasası' veya 'Ekonomik Anayasa' fikrini doğurmuştur. 'Ekonomik Anayasa' son 20 yıldır ABD ve Avrupa'da tartışılıyor.

6 Kasım 2025 Perşembe

TRABZON'DA 'ŞİPŞAK' SERBEST BÖLGE

'Hızlı' Bir Serbest Bölge Öyküsü / 

Trabzon Limanında iş yapan yabancı firmaların kar hesapları, DPT'nin serbest bölge sayısını artırma planları ve Cumhurbaşkanı Özal'ın Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü projesi... Bunların birleşmesi Trabzon Serbest Bölgesi projesinin çok çok kısa bir sürede tamamlanma sürecine girmesini sağladı.

Cahit UYANIK 

Trabzon Limanı, hareketli günler yaşıyor. Hareketlilik yükleme-boşaltma birimlerinden çok limanın arka tarafında kalan arazide... Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlüğünün (TDİ) sahibi bulunduğu bu arazi 'gelinlik bir kız gibi' süsleniyor yani serbest bölge olarak düzenleniyor. Trabzon'da serbest bölge kurulma fikrinin oluşumu ile gerçekleşmeye başlaması arasında sadece 10 aylık bir süre var. Bölgenin sınırları 1990'ın Mayıs ayında belirlendi. Bu ay başında ise Trabzon Serbest Bölgesi Yönetmeliği çıkarılarak 'faaliyet için' her türlü zemin hazırlandı. 

Trabzon Serbest Bölgesini işletecek firmanın kurulması işlemlerinde de aynı hızla hareket edildi. Oysa Antalya, Mersin ve İzmir Serbest Bölgelerini işletecek firmaların seçimi oldukça uzun zaman almıştı. Bu zaman kaybı temelleri 8 yıl önce atılan serbest bölgelerden istenilen sonuçların alınmasını da geciktirmişti. Bu 'yavaş giden' deneyimden ders alan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Trabzon Serbest Bölgesi için elini çabuk tuttu. Bölgeyi kurmak ve işletmek amacıyla Trabzon Serbest Bölge İşleticisi A. Ş.'ye (TRANSBAŞ)  yetki verdi.

TRANSBAŞ, dördü yabancı beş şirketin ortaklığı ile kuruldu. Şirketin en büyük özelliği, ortaklarının uluslararası sermaye yapısına sahip olması... Antiller'deki Cayman Adalarından Sovyetĺer Birliğine kadar farklı kökenli sermaye, Trabzon Serbest Bölgesi için bir araya geldi. TRANSBAŞ'ın en büyük ortağı Antiller'deki İngiliz sömürgesi ve vergi cenneti Cayman Adalarından... Firmanın ismi 'Trabzon Free Zone Investment Limited'. Cayman Adalarındaki kayıtlara 'Trabzon' adını geçiren bu firmanın iki ortağı bulunuyor. Yüzde 70'i İngiliz sermayeli Balli Trading Limited, yüzde 30'luk pay ise Japonların dünyaca ünlü ve yıllık cirosu 100 milyar doların üzerinde olan firması Marubeni'ye ait. 

4 Kasım 2025 Salı

MAKAM ŞOFÖRÜNDEN BAKANINA: ÇİLLER KURBANLARI

Serhat HÜRKAN / Cahit UYANIK 

Başbakan Tansu Çiller, siyasete 1990 yılında DYP Kongresinde Genel İdare Kuruluna (GİK) seçilerek adım atmıştı. 1991'de DYP İstanbul Milletvekili seçildi. Demirel'in kurduğu kabinede Devlet Bakanı olarak 'ekonomik sorunlarla' ilgilendi. 1993 Haziranında yapılan olağanüstü ve 1993 Kasımındaki olağan DYP kongrelerini kazanarak liderliğini sürdürdü. Başbakan Çiller iki kongreyi de kazandıktan sonra adeta 'Terminatör' gibi esti. Çünkü Çiller beraber çalışılması ve geçinilmesi zor kişilik özellikleri sergiliyor. Yakın, uzak çalışma arkadaşları ya istifa ediyor ya da görevden uzaklaştırılıyor. Panorama, Başbakan'ın sürtüştüğü ve yanından uzaklaşan mesai arkadaşlarının listesini derledi.

RÜŞDÜ SARACOĞLU: ANAP'ın ve Demirel'in Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Saracoğlu'nun Çiller'le olan tartışmaları sonuçta kendisinin başkanlıktan istifasına neden oldu. Saracoğlu ile birlikte iki yardımcısı Hasan Ersel ve Ercan Kumcu da istifa etti. Genel Sekreter Salih Başağa da istifacılar kervanına katıldı. 

İLHAN KESİCİ: O da Saracoğlu gibi 'Yes Man' olmayan bir ekonomi bürokratı portresi çizdi. DPT Müsteşarlığından Çiller başbakan olduktan sonra ayrıldı. Kesici Müsteşar, Çiller bakan iken; Tansu hanım, DPT Müsteşar Yardımcısı Cengiz Aysun'la direkt temas kuruyordu. Başbakan olunca Aysun'u Tarım Bakanlığı Müsteşarlığına getirirken DPT'nin başına da Necati Özfırat'ı atadı. 

BÜLENT GÜLTEKİN: Bir diğer Merkez Bankası Başkanı Gültekin, Ocak ayında yapılan devalüasyon ertesinde istifa etti. Başbakan ile kararın sorumluluğunu paylaşmakta ihtilafa düşmüştü. DYP'li politikacılar onu ANAP'a bilgi vermekle suçladı.

MUHİTTİN FİSUNOĞLU: Ağustos-1993'te Genelkurmay Başkanlığı sırasının kendisine geldiğine inanan Org. Fisunoğlu, Çiller'in Org. Doğan Güreş'in süresinin uzatılması doğrultusunda tutum alması yüzünden emekli oldu. Org. Güreş'in Çiller'in bu tercihinde etkili olduğu yazıldı.

EMRE GÖNENSAY: Akademisyen olan Gönensay, Demirel'in başbakanlığında ekonomik konulardaki danışmanıydı. Çiller'in bazı girişimlerini O frenletiyordu. Çiller başbakan olunca Gönensay da Demirel'in yanına Cumhurbaşkanlığı Danışmanı olarak 'çekildi'.