31 Mayıs 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DİKKAT; DEPREM ACILARI TELEVOLELEŞİYOR

Cahit UYANIK 

Türkiye'ye hem gelirken hem de giderken aynı tişörtü giymek gibi büyük bir gaflette (!) bulunan IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli, deprem bölgesini gördükten sonra IMF yardımının 170 milyon dolar artırılması için öneride bulunacağını açıkladı. Aynı Cottarelli, deprem acılarıyla üstü küllenmeye yüz tutan televole kültürümüzün hortlayarak, kendisini bir hava limanı VIP salonunda yakalayacağını nereden bilsin? Zaten bilse, tişörtünü değiştirip öyle gelirdi. Allah'tan pantolonu geçen seferkinden farklıydı. Allah muhafaza, ya pantolon da aynısı olsaydı..? 

İşin ironisi bir tarafa; ya Cottarelli deprem acılarımıza bizim kendisine yaklaştığımız basitlikte yaklaşsaydı? Ama yapmadı. IMF tarihinde 'içtihat' yaratabilecek bir raporun altına imza attı. Yüzde 25'lik acil yardım kotasının yüzde 37,5'a artırılmasını talep etti.

Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara ise Türkiye'nin en seksi erkeği seçilmiş. Hangi araştırmaya veya ankete dayanılarak böyle olmuş, belli değil. Eskiden bu araştırmayı Kadınca dergisi yapardı. Belki de Türkiye'nin en geniş katılımlı gönüllü anketlerinden biriydi. Resmi rakamlara göre 16 bin, gayri resmi rakamlara göre 30 bin deprem kurbanının henüz kırkı çıkmamışken, hastanelerde 10 bini 'ağır engelli' hale dönüşmüş 25 bine yakın yaralı yatarken 'seksi erkek araştırması' yapmaya pek ihtiyaç yok gibi geliyor bana...

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / POLİ-TİKA, ECEVİT VE SEZER

Cahit UYANIK 

Romalılar siyasete boşuna 'çok yüzlü' anlamında poli-tika dememişler. Başbakan Bülent Ecevit daha bundan birkaç ay önce Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile küsmüştü. Haftalık olağan görüşmeler Ankara'daki gazeteciler arasında spor toto konusu haline gelmişti. Bu haftaki 'Olağan Bakışma' kaç dakika sürecek, 15 mi, 16 dakika mı? Ecevit'in Çankaya'nın ana kapısından girişi bahisteki dakika hesabına dahil mi, değil mi? 

Köprünün altından çok sular akmadı ama Ecevit'in hastalanıp çok kritik bir geçiş sürecinde yatağa düşmesi, poli-tikaya yeniden ihtiyaç hasıl etti. Ecevit ile Sezer'in arası bugünlerde çok iyi. Nasıl olsa Rahşan Hanım'ın arasının bozuk olduğu önemli bir kabine üyesi ile Cumhurbaşkanının da arası limoni. Siyasi tarihimizdeki 'nankör kedi' sözü hala hafızalarda... Ecevit, siyasetten çekilme kararı alıp, nankör kedi sözünün sahibi ve müellifi de partinin başına geçerse neler olacak? 

Eeee boşuna bu işe poli-tika dememişler. Kenan Paşa da 1982 sonunda seçimi kazanan Turgut Özal'a aylar önce küsmüştü. Ama Özal,  çağrılmayı beklemeden Evren Paşa'dan randevu istemedi mi? Özal Çankaya Köşkünü ziyareti sırasında Evren'i ensesinden çekip yanaklarından öpme hareketine başvurmadı mı?Anlaşılan siyaset, önümüzdeki günlerde renklenecek ve şenlenecek.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / APOCULAR, PKK, GAP VE TÜRKİYE

Cahit UYANIK 

Yıl 1979. 'Apocular' kavramını ilk kez ortaokul yıllarında tanıdım. Gaziantep'in gecekondu mahallelerinde korku salan bu grubun, akla gelen ilk özelliği acımasızlığıydı. En küçük fraksiyon çatışmalarında bile Apocular, gözlerini kırpmadan adam yaralıyor veya öldürüyordu. Herkes bu fraksiyona bulaşmaya korkuyordu. Geçenlerde Gaziantep mahreçli bir haberden Apocular'ın '80 öncesi işlenen 70'i aşkın faili meçhul cinayetten sorumlu olduğunu öğrenince hiç şaşırmadım.

Apocular, "Önce solcuyu sağcıya düşür. Sonra solcuyu solcuya, sağcıyı sağcıya..." politikasının bir ürünüydü. Apocular, 1980 sonrası törpülenen sol-sağ çatışmasından kazançlı çıktılar. Kendilerine parti kimliği verip PKK oldular. Apocular'ın PKK'laştığı dönemle Türkiye'nin GAP Projesine ağırlığını koymaya başladığı dönemin birbiriyle kesiştiğini dikkatlerinize sunarım. 

Türkiye 1980'den hemen sonra dışarıda kapı kapı dolaşıp GAP Projesine dış kredi aradı. Ama veren olmadı. Türkiye'ye kredi vermeyen kurumların arasında, şu anda devlet katında büyük hüsnükabul gören ve 'halaskar' pozlarında el üstünde tutulan yabancı uluslararası kurumların bulunduğunu söylemek isterim. Aslında onlara kızmak yersiz. Vermeyene değil verdirmeyene bakmak gerek.

30 Mayıs 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MÜZAKERECİ VE HALK

Cahit UYANIK 

GİRNE - Seçimlere 2,5 ay kala Kıbrıs'tayız. Siyasetçiler telaşlı ve sinirli. Vatandaş ise alabildiğine sakin ve ilgisiz. Kime "Seçimde ne olur?"  diye sorsanız "Belli olmaz, bakacağız daha" diyorlar. Yaşam Kıbrıs'ın kuzeyinde, Girne'nin şirin sahillerinde, Lefkoşa'nın Venedik Sütunu etrafında, duble Lefkoşa-Girne karayolunda, Kıbrıs'ın gerdanlığı Beşparmak Dağlarının eteklerinde sessizce akıp duruyor. 

Kıbrıs'a özgü tatlı kahve içerek, tavla oynayarak, televizyondaki haberlerde yoğun şekilde yapılan hükümet propagandasını dinleyerek geçip giden günler, 14 Aralık'taki seçimlerin sonucunu içinde barındırıyor. Kim, ne yapacak? Denktaş yanlıları mı kazanacak yoksa sesleri giderek daha gür çıkmaya başlayan Çözüm ve AB'ciler mi? Kimse açıkçası sağlıklı bir tahminde bulunamıyor.

Kıbrıs'taki seçimlerin odaklandığı nokta, Annan Planı. Denktaş bu plana hepten karşı. Ama Denktaş'ın AB ile bu plana zaman zaman açık, zaman zaman kapalı desteğini veren AKP Hükümetini nasıl ikna edeceği belli değil. 14 Aralık'ta halktan ciddi destek alabilirse elinin iyice güçleneceğini düşünüyor. Ama Denktaş'ın işi oldukça zor. Çünkü halkın büyük kısmı planın en azından müzakere edilmesini istiyor. Kıbrıs Türkünün tanıdığı en büyük müzakereci ise Denktaş. Bakalım bu yaman çelişki sandıkta nasıl çözülecek?

Kıbrıs'ta ekonomik gerçekler ise giderek hükmünü koymaya başlamış. Günde 10 bin kişi, Ledra Palas'ı geçerek Rum tarafına çalışmaya gidiyor. Orada kazanç 1.500-2.000 dolar. Üstelik iş bulmak kolay. Türk tarafında ise geçinmek zor. Fiyatlar almış başını gitmiş. Aylık kazanç 750 milyon lira civarında. Dile kolay bir yanda 500 dolar, diğer yanda 2 bin dolar... Siz acaba hangisini tercih ederdiniz?

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KESİLDİ Mİ, KESİLMEDİ Mİ?

Cahit UYANIK 

Bazı iktisatçı-köşe yazarlarının sütunlarında yavaş yavaş can bulmaya başlayan bir tartışma var: Faiz ve döviz kurunun enflasyonla ilişkisi kesildi mi, kesilmedi mi? Bu tartışmanın başlaması çok doğal. Çünkü Ocak ayındaki devalüasyon oranı yüzde 2,1 düzeyinde iken enflasyon oranı yüzde 5,8 çıktı. Buna rağmen faizlerde de ciddi bir kıpırdanma yok. Öyleyse eskiden birbirini besleyen enflasyon-faiz-kur üçlü sarmalından enflasyonu söküp atabilir miyiz? Bir yandan da "Kur sepetinin önceden ilan edilmiş olması ve bu  hedeflere riayet ediliyor olması, dövizin alternatifi sayılan TL cinsinden yatırım araçlarının da faizini benzer artış oranlarında tutacaktır" görüşü savunuluyor. 

Bu görüşler ilk bakışta doğru ve açığı olmayan bir mantık silsilesi gibi görünüyorsa da, dikkatle incelendiğinde bir makine pratiğinde imişcesine işliyor. Sanki birşeyleri eksik. Öyleyse şu soruyu sormakta yarar var: Acaba geçen Kasım ayında Türkiye'de reel faizler neden yüzde 50'ler düzeyinde idi? Ne oldu da sihirli bir değnek dokunmuşçasına 10 gün sonra yüzde 15'ler düzeyine düştü? 10 günde 35 puan azalan reel faiz, 10 günde 35 puan artamaz mı? 

Bunun tek cevabı var: Türkiye'de faizler siyasi istikrara göbekten bağlı. Faizler, siyasetin kararlı olduğu bir ortamda güneş görmüş kar gibi eriyiveriyor. Üstelik ilan edilen programla, kurun da göbeği siyasi istikrara bağlandı. Peki Türkiye'de siyasetin en duyarlı olduğu konuların başında ne geliyor? Elbette ki enflasyonla mücadele... Bu duyarlılığı sokaktaki vatandaş talep ediyor. 

29 Mayıs 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / UCUZ BAĞIMSIZLIK PALAVRALARININ FATURASI

Cahit UYANIK 

Türkiye'de para piyasaları yaklaşık 2 haftadır sarsılıyor. Ama ne serbest döviz piyasasında ne de reel sektörde tık yok. Bunun sebebi nedir? Elbette ki Türkiye'nin güçlü döviz rezervleri. 'Güçlü' derken; Türkiye'nin gücü işte bu kadar. 1994-2000 yılları arasındaki 5-6 mini ve 2 büyük ekonomik paketten sonra biriktirebildiğimiz döviz, ancak 15 günlük bir krizi çekip çevirmeye yetiyor. 

Hatırlıyorum da 1994 Krizinde 5-6 milyar dolar döviz kaçtı diye dolar kuru 11 bin TL'den 30 bin TL'ye fırlamıştı. Devlet, döviz piyasasındaki talebi kırabilmek için yıllık yüzde 405'lik bileşik faizle para toplamak zorunda kalmıştı. Üstelik IMF ile stand by imzaladıktan sonra...

İki haftadır yaşananlar gösterdi ki Türkiye, bundan 6 yıl önceki kadar zayıf durumda değil. Hem kendi döviz kaynakları açısından durum böyle, hem de kısa sürede ulaşılabilecek dış döviz kaynakları açısından... IMF'nin krizin ilk haftası biter bitmez SRF'den bahsetmeye başlaması; ABD'nin, Hazine Bakanlığından bir heyeti Türkiye'ye gönderecek olması programa dış desteğin tam olduğunu gösteriyor. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / CEPLER DOLU, KAFALAR KARIŞIK

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin kafası yine fena halde karıştı. Üstelik kafa karışıklığı Başbakan'dan sokaktaki sütçüye kadar sirayet etmiş durumda. Şu IMF ne menem birşeydir? Dost mudur, düşman mıdır? Melek midir, şeytan mıdır? Tarafsız mıdır, büyük devletlerin taşeronu mudur? Herkes aklına geleni söylüyor. 

Kerameti kendinden menkul, yıllarca IMF ve Dünya Bankası ile halvet olmuş bazı iktisat akademisyeni köşe yazarları da 'yenilen pehlivan güreşe doymazmış' pozunu takındılar. Hala başkalarının hatalarını kritik edip duruyorlar. İğneyi kendilerine batırmak ise yok.

Ellerine mikrofon alıp süpermarket süpermarket dolaşan bu uzman köşe sahiplerine göre IMF Programı kusursuzdu. Gevrek kahkahalar atarak "Enflasyon düşüyor değil mi? Onun için işleriniz durgun ha..?" diye soran bu uzmanların yaptığı işi, henüz gelenekleri yerle bir olmayan basın sektöründe yani 10 yıl önce stajyer muhabirler yerine getiriyordu.

28 Mayıs 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ 3 SİYASİ KARAR VE ENFLASYONLA MÜCADELE

Cahit UYANIK 

Bu hafta Ankara'da 2000 yılı hedeflerini tartışarak geçireceğiz. Alınacak kararlar, Türkiye'nin 2000-2002 yılları arasındaki geleceğini yakından ilgilendiriyor. Siyasi iktidar, 2000 yılı enflasyonunu yüzde 25, 2001 yılı enflasyonunu da yüzde 10'a düşürme konusunda kararlı görünüyor. 

Elbette bu kararlılığın sebepleri var. Herşeyden önce hükümetin Meclis'teki sayısal üstünlüğü tartışılmaz. Koalisyon liderlerinin uyumu da fena sayılmaz. 1992-1998 arasındaki koalisyon hükümetlerinde o kadar çok 'mini kriz' yaşanmıştı ki, artık sayısını unuttuk. Ancak bu hükümet henüz mini kriz bile  yaşamadı. Belki de hükümet kurulmadan önce DSP Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit'in bir demeciyle başlayan 'eli kanlı ülkücüler' tartışması aşı etkisi yaratmış olabilir.

Hükümetin kararlı tutum takınmasında bir başka faktör ise IMF ve Dünya Bankasının (DB) kendisine verdiği açık destekte yatıyor. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / IMF 'BIKKINLIK' YAPTI

Cahit UYANIK 

Ankara'da bütün gözler Meclis'e çevrilmişken, belirsizliğini koruyan en önemli konulardan birisi IMF Heyetinin ne zaman Türkiye'den ayrılacağıydı. Geçen hafta Hazine ile temasını neredeyse kesen IMF Türkiye Masası Şefi Juha Kahkonen, kendisini oteldeki odası ile Gazi Osman Paşa'daki IMF Türkiye Ofisi arasına hapsetmişti. Kahkonen görüşmelerin hafiflemesini fırsat bilip ne Ankara Kalesini gezdi ne de kaldığı otelin yakınındaki Tunalı Hilmi Caddesinde tur attı. Kahkonen 7 Şubat'tan bu yana Ankara'nın en ağır ve sert hava koşullarının eşlik ettiği 3,5 haftalık 4'üncü Gözden Geçirme 5'inci etap mesaisinin bitmesini bekleyerek günlerini geçirdi.

Geçmişteki ziyaretlerinde Türkiye'den ayrılmak için sabırsızlık manzaraları sergileyen Kahkonen (Onu tanıyanlara göre saklayamadığı tek duygu emaresi)  paşa paşa IMF Merkezinden gelecek direktifi bekledi. Peki bu direktif neydi? Kuvvetle ihtimaldir ki "Büyük patron Türkler'le henüz anlaşamadı. Üstelik denetleyeceğiniz paranın boyutlarının büyüme ihtimali beliriyor. Sakın ola, oradan dışarıya adım atma' şeklindeydi. ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor'un Meclis'teki üs tezkeresi görüşmelerinin bitmesini Almanya'da beklemesi, oylama bittikten sonra uçağa atlayıp Ankara'ya gelmesi, ertesi gün de Kahkonen'in tıpış tıpış Türkiye'ye intikal etmesi hatırlandığında böylesi değerlendirmeler pek uçuk görünmüyordu.

Gerçekten de IMF bu kez Ankara'da bıkkınlık yarattı. Hangi üst düzey bürokratla konuşup 'IMF ne yapıyor?' diye sorsanız aldığımız cevap 'Bilmiyorum. Herhalde ofislerindedir' şeklindeydi. 

27 Mayıs 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ABD HAZİNESİ'NİN GARANTİSİ REDDEDİLMELİ

Cahit UYANIK 

Türkiye uzun zamandır görülmedik bir askeri hareketlilik içinde. Tekirdağ'dan Güneydoğu'ya askeri birlik kaydırılması, tankların garajlarından çıkıp yollara dökülmesi, kurulan çadırlar ve seyyar köprüler birşeylerin kararının verildiğini gösteriyor. Anlaşılan o ki Türkiye, arka bahçesi konumundaki Kuzey Irak'ta önemli düzeyde bir askeri güç konuşlandıracak. Bu gücün ağırlıklı olarak mekanize birliklerden oluşan ve 50 bin kişiyi aşan bir büyüklüğe kadar ulaşacağı yönünde tahminler var. Ancak neler olacağını bekleyip görmemiz gerekecek.

Düğmeye basılacak olan gelişme ise Çarşamba günü ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın Birleşmiş Milletler'de yapacağı konuşma olacak gibi görünüyor. ABD şimdilerde yüzlerce milyon dolar döktüğü bir askeri harekatı, içi boş delillere dayandırmayacak kadar akılcı bir ülke. Çarşamba gününden sonra büyük bir askeri harekat için adımlar daha hızlı atılmaya başlanacak.

Bu ortamdan Türkiye'nin nasıl etkileneceği ise meçhul. Askeri açıdan büyük bir problem olması mümkün görünmüyor. Çünkü Silahlı Kuvvetler bölgenin en güçlü ordusu sayılabilir. Onunla sürtüşmek Saddam dahil kimseye pek hayır getirmez. Ancak ekonomik geleceğimiz açısından neler yaşanacağı konusunda aynı iyimser öngörüde bulunmak imkan dahilinde değil.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / VUR DEYİNCE ÖLDÜRMEK

Cahit UYANIK 

Türk toplumunun derdi ölçüsüzlük, vur deyince öldürür. IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli, Türkiye-IMF ilişkilerinin geride kalan 50 yılında acaba Türkiye'ye gelen kaçıncı misyon şefi? Belki 10, belki 15... Hiç misyon şefi görmemiş gibi 15-20 kameralı, canlı yayın araçları ile mücehhez, dakikada bir canlı yayınlar yapılarak; zavallı bir misyon şefine IMF Başkanı değeri atfetmek olsa olsa bizim gibi bir basında görülürdü. Ve görüldü de... Olayın baklava-börekli televole muhabbeti kısmını ise hiç açmıyorum. Bu söylediklerim iğnenin bize batan bölümü...

Sıra geldi çuvaldıza... Türk toplumunun derdi ölçüsüzlük demiştik. IMF Heyetini şimdiye kadar dolmuş usulü minibüslere doldurup bürokrasi turu attıran ekonomi yönetimi, acaba neden şimdi zırhlı araçlara, atmaca bakışlı yakın korumalara, ekonomi muhabirlerini tepeden tırnağa aramak gibi 'zecri' tedbirlere başvuruyor? 

26 Mayıs 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MAFİOSO, PATRONAJ VE UYUŞTURUCU SIZMASI

Cahit UYANIK 

Türkiye'de sistemin 'mafioso' ve 'patronaj' ilişkilerin içine ne kadar battığını; en çok güvendiğimiz ve temiz kaldığına inandığımız kurumların bile uyuşturucu kaçakçılarının kumpasına gelebildiğinin örneklerinin yaşandığı bir  haftayı daha geride bıraktık. 

Daha birkaç ay önce hakkındaki gensoruyu kazasız-belasız anlatabilen bir siyasinin, Çakıcı'nın bir çakışıyla koltuğundan nasıl yere devrildiğini gördük mesela... Bakan bey (Biliyorsunuz istifası henüz resmen işlemde değil) ise ortaya çıkıp basına fırça atmaz mı? Nasıl olur da bir mafya şefinin beni düşürdüğünü manşetlere taşırsınız? Manşete değil de nereye konulacaktı peki? Yüksek tirajlı gazetelerimizin sosyete eklerine mi?

Şimdi projektörleri bir başka yöne çevirelim. Koalisyonun küçük ortağı ve seçimlerde yüzde 15 oy alacağını iddia eden DTP'den bahsediyorum. Biliyorsunuz 'siyasi patronaj' yağmalasın diye bu partimize Emlak Bankasını terk etmişti. Sonunda olan oldu. İlk patlak Emlak Menkul Değerler'de verildi. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TÜPRAŞ'TA YANITSIZ KALAN SORULAR

Cahit UYANIK 

Bugün herkes seçim konuşacak biliyorum. Ama birkaç güne kadar ülke seçim gündeminden uzaklaşıp başka şeyler tartışmaya başlayacak. Bunların başında gelen şey ise Tüpraş özelleştirmesi olacak. 

Tüpraş, geçtiğimiz günlerde 2003 yılı bilançosunu açıkladı. Seçim tartışmaları arasında önü arkası fazla irdelenmeyen bu gelişmeye göre Tüpraş, 350 milyon dolar düzeyinde kar etmişti. Oysa aynı Tüpraş, daha birkaç ay önce 1 milyar 302 milyon dolar düzeyinde kar açıklamıştı. 

Doğru, satılan Tüpraş'ın yaklaşık 3'te 2'lik kısmı idi. Daha önce elden çıkartılmış olan hisse senetleri de eklendiğinde ulaşılan değer 2 milyar doları geçiyordu. Ama olsun. Tüpraş'ın elde ettiği kar enflasyondan arındırılmış bir rakam. Enflasyonun baş aşağı gittiği bir ortamda, reel bazda toplam satış değerine oranlandığında yüzde 15'lik, sahiplik kontrolünün devredilmesine esas olan rakama oranlandığında yüzde 25'i geçen bir kar; çok ama çok iyi bir rakamdır. Geçen yıl elde edilen bu kar, 2004 yılında da aynen sağlanabilir. O zaman Tüpraş'ın satış değeri yine ciddi tartışmalara yol açar. 

25 Mayıs 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SICAK PARACILARIN İFLASI

Cahit UYANIK 

'Sıcak' sözcüğü kulağa hoş gelir. Yemeklerin çoğu sıcak yenir, tatil denilince hep sıcak bölgeler akla düşer. Karın lapa lapa yağdığı bir gece yarısında, karlar üzerinde sıcak şarap içmek gibisi de pek yoktur. İnsan aşık olunca içinde sıcak sıcak birşeyler akıp durur. Ya sıcak para? 

İşte onu hiç sormayın. Bizim gibi fetihler çağında imparatorluk kurmuş ama üretim çağının başladığını anlamayıp yan gelip yatmış bir millet için sıcak paradan beter bela yoktur. Sıcak para 1970'lerden sonra ortaya çıktı. Varili birkaç dolara satılan petrolün fiyatı 30 doları geçince sıcak paranın atası doğdu: Petro-dolar. Daha sonra sıcak para çeşit çeşit kisvelere bürünerek bizim gibi üretim ve finans cahili milletleri uyutmaya başladı. Çok çeşitli finans cinlikleri, deli gibi para arayan azgelişmiş ülke yöneticilerinin emrine sunuldu. Yeter ki siz yönettiğiniz ekonomide sıcak paracılara yüksek kazanç fırsatlarının kapısını sonuna kadar açın.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SEZER NEDEN SEÇİLMELİ?

Cahit UYANIK 

Bugün Meclis'te cumhurbaşkanlığı için ikinci tur seçim var. Adaylardan birinin seçilmesi için 367 oy gerekli. Gönül ister ki 367 oy bulunsun ve ülke yeniden gerçek gündemi olan ekonomiye yönelsin. 5+5 tartışmaları da dikkate alındığında cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşık 5 aydır gündemi kilitledi. 

Geçenlerde elime yılbaşından bu yana Meclis'in çıkardığı yasalar listesi geçti. En ciddi çalışma, Ocak ayı sonundaki Telekom Yasası olmuş. Aciliyet taşımasına rağmen birçok konudaki yasa tasarıları bekliyor. TSKB Yasa Tasarısı ve 7 fonun tasfiyesini öngören yasa tasarıları hemen akla gelenler... Meclis, geçen yılın son 6 ayında gösterdiği performansın yüzde 1'ini bile gösterememiş. Bu da işaret ediyor ki başka ülkelerde birkaç gün içinde çözülen cumhurbaşkanlığı seçimi bizde siyasi sistemi kilitler hale dönüşüyor. 

Elbette bu gelişmelerin yaşanmasında çeşitli faktörlerin rolü var. Türkiye, 1980 yılından bu yana, neredeyse gizli bir başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Evren, Özal ve Demirel icranın başından cumhurbaşkanlığı makamına atlayan isimlerdi. Bu nedenle anayasadaki cumhurbaşkanlığı yetkileri hep geniş anlamda yorumlanageldi. Cumhurbaşkanı adayı ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer'in bu çerçevede sarf ettiği sözler hayli manidardır. Sezer de yetkilerin veriliş ve kullanılışının parlamenter demokrasi ile bağdaşmadığını belirtmektedir.

24 Mayıs 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BAYKAL FOBİSİ VE İLGİNÇ İKTİDAR HESAPLARI

Cahit UYANIK 

Bugün Ankara'da ilginç bir siyasi randevu var. DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, DYP Lideri Tansu Çiller'i ziyaret ederek "Lütfen kuracağım hükümete girin" diyecek. Birazcık olsun hafızamızı zorlarsak aynı Ecevit'in aynı Çiller'i iktidardan düşürmek için 1997 yılının ilk yarısında verdiği mücadeleyi anımsayacağız. Ecevit'in ya o zaman yaptığı yanlıştı, ya şimdiki... Ecevit'in bu garip siyasi manevralarının olumlu-olumsuz sonucunu zaman ve seçim sandığı gösterecek. 

Ecevit'in en sağlam siyasi müttefiki ANAP'ı ziyaret programının başına koyması ise bence sürpriz değildir. Ancak ikinci sıra için, kırıp döken ve müthiş bir siyasi hırsla yönetilen DYP'nin seçilmesini (Ecevit'in sevdiği bir deyimle) içime sindiremiyorum. Bunu inanın ki klasik Ecevit-Baykal çekişmesini dikkate alarak söylemiyorum. Serzenişim Ecevit'in de uzunca bir süre genel başkanlığını yürüttüğü CHP'nin hükmi şahsiyeti açısındandır. Nezaketi ile meşhur Ecevit'in bu davranışı, umarım bizim akıl edemediğimiz ince bir siyasi harekettir.