Cahit UYANIK
Türkiye, adım adım seçime doğru gidiyor. Bu ortamda piyasalar ve dolar sakin bir görünüm veriyor. Nedeni ise basit. Çünkü uluslararası sermaye ile yakın ilişkileri olan piyasalar da aslında Türkiye'de bir seçim istiyordu. Temmuz ayı başında Başbakanlık Resmi Konutunda yapılan o meşhur Ekonomi Zirvesinde, dönemin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş "Türkiye'ye yeni bir senaryo lazım" diyerek piyasaların ruh halini yansıtmıştı. O günlerde faizler yüzde 80'e çıkmış, dolar ise 1 milyon 700 bini deneyip duruyordu.
Aslına bakılırsa Derviş, Nisan ayındaki 'mutat' ABD ziyareti dönüşünden itibaren kapalı kapılar ardında seçim yapılmasını istemeye, düşüncesini ise Mayıs ortasında yüksek sesle dillendirmeye başladı. Derviş'in her ABD ziyareti dönüşünde Türkiye'de siyasetin şeklinin değişmesine artık alıştık. Temmuz sonundaki ziyaretin ardından ise büyük bir gürültü ile kurdurulan Yeni Türkiye Partisine (YTP) tanıklık ettik.
Aslında bütün bunların geri planında neler var? Türk siyaseti neden para ve sermaye piyasalarına bağımlı bir görünüm vermeye başladı? Bunun için dönüp 1999 yılına bakmamız lazım. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB) o yıl çok ilginç bir çalışma ilkesi kabul etmişti. 'Şartlılık' olarak açıklanan bu ilke, 1997 Uzak Doğu ve 1998 Rusya Ekonomik Krizlerinden çıkarılan dersler sebebiyle geliştirilmişti.
'Şartlılık İlkesi' IMF kredilerinin belli koşullarının tam olarak yerine getirilmesini sağlamak için ortaya konulmuştu. Oysa eskiden IMF, hükümetlerin verdiği 'yapacağız-edeceğiz' şeklindeki sözleri senet kabul edip, irade beyanını yeterli sayıyordu. Ancak bu sözlerin tutulmaması, yapısal reformların çok çeşitli ülkelerde savsaklanması IMF'ye para, güç ve itibar kaybettirdi. IMF, 1999 yılında neredeyse ABD Hazine Bakanlığından borç alacak duruma gelmişti. İşte bu nedenle 'Şartlıĺık İlkesi'ni kabul etti. Türkiye 2000 yılbaşından itibaren uyguladığı ekonomik programla IMF'nin 'Şartlılık İlkesi' ile ilk karşılaşan ülke oldu.