KREDİ FAİZLERİ GİDER YAZILAMAYACAK
Şirketlere sürpriz. 1994'te hazırlanan vergi yasasına göre 1997'den itibaren kredi faizlerinin yüzde 25'i gider yazilamayacak. Bakanlar Kurulu bu oranı yüzde 100'e kadar yükseltmeye yetkili.
Cahit UYANIK / Yaşar BAKAN
Refah Partili Maliye Bakanı Abdüllatif Şener'in geçen ay yaptığı konuşmada tepki toplayan pasajlardan birisi, 'kredi faizlerinin gider yazılamayacağı' yönündeki niyetti. Oysa 1994 yılında çıkarılan bir vergi yasasına göre Maliye Bakanlığının -sınırlandırılmış bir şekilde- kredi faizlerini gider yazdırmama yetkisi bulunuyordu. Bu konudaki düzenleme 1997 yılı başından itibaren 1996 yılı hesaplarını kapsayacak şekilde uygulanacak. Peki bu düzenlemenin ayrıntıları nasıl?
5 Nisan Kararları sonrasında DYP-SHP Hükümeti tarafından çıkarılan 4008 Sayılı Kanunla Gelir ve Kurumlar Vergisi yasalarında ciddi düzenlemeler yapılmıştı. Buna göre 1996 yılı başından itibaren imalat sanayisi, bankalar, sigorta şirketleri ve finans kurumları dışında kalan işletmeler, kullandıkları yabancı kaynakların faizlerinin yüzde 25'ini gider yazamayacaklar. Bu oranı yüzde 100'e kadar çıkarmaya ise Bakanlar Kurulu yetkili. Yasanın nasıl uygulanacağı konusundaki yetki ise Maliye Bakanlığında bulunuyor. Yani Maliye'nin bu konuda daha ayrıntılı bir tebliğ çıkararak mükellefleri aydınlatması gerekiyor. Bu düzenlemenin 3-4 ay içinde yapılması zorunlu. Çünkü mükellefler Kasım ayından itibaren yıl sonu envanter çalışmaları için kolları sıvıyor.
Aslında bu yasal düzenleme imalat ve mali sektör dışındaki tüm ekonomik elemanları kredi kullanımından caydırarak özkaynakla çalışmasını sağlamaya yönelik... Böylece -sektörlere göre kullanım oranı değişen- kredilerin ağırlıklı olarak imalat sektörüne yöneleceği ve artan kredi arzının faiz oranlarını düşüreceği hesaplanıyor. Bankaların da kredi hacimlerindeki daralmanın önüne geçmek için, imalat sanayisi kredilerinin faiz oranlarını düşürüp bu gelişmeye destek olabileceği ifade ediliyor.
Yasa, ekonomi içindeki payı yüzde 30'lara doğru çıkan hizmet sektörünün tamamını kapsam dışı bırakıyor. Yasanın etkileyeceği diğer sektörlerden ilk akla gelenlerse ulaştırma, tarım, ticaret, inşaat ve ithalat olarak sıralanıyor. Yasa 1995 üretici fiyatlarına göre GSMH'daki payları dikkate alındığında, ekonominin sadece yüzde 26'sını muafiyet kapsamına alıyor. Bu, geriye kalan yüzde 74'lük ekonomik birimlerin Gelir ve Kurumlar Vergisine tabi önemli bir bölümünün düzenlemeden etkileneceğini anlamına geliyor.
Maliye, enflasyon muhasebesi diyor
Maliye Bakanlığı yetkililerine göre bu düzenleme aslında reel kazançların vergilendirilmesine yönelik Maliye politikasının bir parçası. Nasıl ki faiz gelirlerinin reel kısmı 1997 başından itibaren vergilendirilecekse, aynı şeyin kredilere de uygulanması gerekiyordu. Yani enflasyonun çok üzerinde seyreden kredi faizleri, işletmelerin giderlerinin aşırı şişmesine ve dolayısıyla vergi matrahlarının azalmasına neden oluyordu. Yani yüzde 125'e varan bir kredi faizi büyüklüğünden yapılacak yüzde 30'luk indirim, giderleri reel düzeyine getirecek. Yetkililer bu düzenleme ile banka kredi faizlerinin yükselmesinin söz konusu olmayacağını ileri sürüyor. Maliye Bakanlığında bu konu üzerindeki çalışmaların sürdüğünü ifade eden yetkililer, düzenlemenin kesinlikle 1997 başında uygulanacağını, ertelemenin ancak yeni bir yasa çıkarmak suretiyle mümkün olduğunu ifade ettiler.
Türkiye'nin yavaş yavaş enflasyon muhasebesine adım attığının göstergesi de olan bu düzenlemeden kaçış yok mu? Yasa, düzenlemenin LIFO Metodu (Son Giren İlk Çıkar) stok değerlemesi yapan ve yeniden değerleme oranı kullanan şirketlere uygulanacağını kayda bağlıyor. LIFO, sürekli yüksek enflasyon yaşanan Türkiye gibi ülkelerde işletmelere karını daha düşük gösterebilmeleri için tanınmış bir hak. Stoka 2 yıl önce girmiş bir malın, satış sırasında daha önceden çıkmış gibi gösterilmesi esasına dayanan LIFO, işletmenin geçen zaman içinde malın satış fiyatında görülen enflasyonist artış nedeniyle çok büyük kar ediyor görünmesini engelliyor. İşletmelerin bu maddeden -teknik deyimle- içtinap etmeleri (kaçınmaları) için LIFO'dan vazgeçmeleri gerekiyor. Ancak bu sefer işletme karı çok yükseldiği için, ödenen vergi miktarı da artıyor.
Kredi faizlerinin yüzde 25'inin gider yazılmasının önüne geçmek için yerine getirilmesi gereken ikinci şart ise yeniden değerlemeden vazgeçmek. Maliye, her yıl enflasyona yakın bir miktarda yeniden değerleme oranı ilan ederek, bunların gerçek değerlerinin bilançoya aktarılmasını sağlıyor. Bu, aynı zamanda duran varlıkların amortisman giderlerini de yükselterek, genel gider rakamlarının artmasına neden oluyor. Sonuçta mükelleflerin bu düzenlemenin kapsamına girmemek için hem LIFO hem de yeniden değerleme sisteminden çıkmaları gerekiyor.
Kaynak Paketi ne durumda?
Bu arada yaklaşık iki hafta önce açıklanan 11 maddelik Birinci Kaynak Paketinin 3 maddesinin yasal ve mevzuat alt yapısı oluşturuldu. Dövizli borçlanmaya ilişkin Merkez Bankası tebliği çıkarıldı. Ancak bankaların dövizli borçlanmada da yüksek faizler istediği bildiriliyor. Bankalar ilk görüşmelerde zaten dolar ve mark mevduatlarına yüzde 6-12 arasında faiz uyguladıklarını, dövize endeksli bonolardan satın almak için Hazine'nin daha fazla faiz vermesi gerektiğini ifade etti. Bankaların kafasındaki oranın yüzde 18-20 düzeyinde bulunduğu ifade ediliyor. Hükümet bu düzenleme sonrasında yurt dışında 9,5 milyar dolarlık mali varlığı bulunan bankaların yaklaşık 3 milyar dolarını (250 trilyon lira) Türkiye'ye çekmeyi hedefliyor.
Ayrıca gurbetçilerin birikimlerini Türkiye'ye çekmeye yönelik olarak süper döviz hesaplarında 'vade kısaltıcı, faiz yükseltici' tebliğ de çıkarıldı. Başbakan Erbakan'ın önümüzdeki ay Almanya'ya giderek işçilerden bu düzenlemeye destek isteyeceği bildiriliyor. Erbakan'ın bu konuda en fazla Avrupa Milli Görüş Teşkilatı tabanına güvendiği ifade ediliyor.
Telekom'un özelleştirilmesiyle ilgili yasanın Meclis'ten geçmesiyle, Kaynak Paketinin ikinci maddesinin alt yapısı da hazırlandı. Ancak Ulaştırma Bakanlığı ve ÖİB yetkilileri en hızlı takvimle bile 1997-Mart ayından önce bu kaynaktan para girişi olmayacağını söylüyor. İlk aşamada ÖİB'in 'T' özelleştirmesi için danışmanlık hizmeti verecek firmaları belirlemesi gerekiyor. Bu amaçla önce 'long' sonra 'short' listeler oluşturulacak.
ÖİB'ten üst düzey bir yetkili çıkarılan 'T' Yasasında öngörülen komite oluşumunun bazı sorunlar yaratmaya gebe olduğunu ifade etti. ÖİB, Hazine, SPK, Ulaştırma Bakanlığı ve Türk Telekom'dan gelecek komite üyelerinin 1 yıl boyunca kurumlarından izinli sayılacağına işaret eden yetkili, bu durumda komitenin alt düzeydeki bürokratlardan oluşacağını ve bu durumun karar alma sürecini uzatacağını ifade etti. Türkiye 1997 içindeki yüzde 10'luk bir 'T' satışından yaklaşık 3 milyar dolar gelir bekliyor.
-----------
İşte O Yasa Maddesinin Tam Metni
Kredi faizlerinin yüzde 25'inin gider yazılamayacağıña ilişkin 4008 Sayılı Yasa hükmünün ilgili maddesi aynen şöyle:
"Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre dönem sonu stoklarını son giren ilk çıkar yöntemine göre değerleyen veya amortismana tabi iktisadi kıymetlerini yeniden değerlemeye tabi tutanların, işletmede kullanılan yabancı kaynaklara ilişkin faiz, komisyon, vade farkı, kar payı, kur farkı ve benzeri adlar altında yaptıkları giderler ve maliyet unsurları toplamına (yatırım maliyetine eklenenler hariç) aşağıdaki indirim oranının uygulanması suretiyle bulunacak kısmın yüzde 25'i. (*)
İndirim oranı, Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre o yıl için tespit edilmiş olan yeniden değerleme oranının, ilgili kuruluşlardan alınan bilgilere göre Maliye Bakanlığınca o yıl için hesaplanan ortalama ticari kredi faiz oranına bölünmesi suretiyle bulunur. Sanayi Siciline kayıtlı imalatçıların, imalat faaliyetlerinde kullandıkları yabancı kaynaklara ait gider ve maliyet unsurlarına bu bent hükmü uygulanmaz. Bu bendin birinci paragrafında yer alan yüzde 25 oranını yüzde 100'e kadar artırmaya Bakanlar Kurulu, bendin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye ise Maliye Bakanlığı yetkilidir."
(*) Giderlerden düşülür.
(Bu haber haftalık İntermedya Ekonomi dergisinin 11-17 Ağustos 1996 Tarih, Yıl: 3, Sayı: 28'de yayınlanmıştır.)
Not: Finansman gider kısıtlaması, 4008 sayılı Kanun ile vergi mevzuatımıza giren ve 1995-2004 yılları arasında uygulandıktan sonra 6322 sayılı Kanun ile Gelir Vergisi Kanunu (GVK) ve Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK) hükümlerine eklenen düzenlemelerle 01.01.2013 tarihinden itibaren yeniden yürürlüğe giren bir uygulamadır.
Temel olarak, kullanılan yabancı kaynakların öz kaynakları aşması durumunda, söz konusu aşan kısma isabet eden finansman giderlerinin bir kısmının gider olarak kabul edilmemesi (kanunen kabul edilmeyen gider) esasına dayanır.
Ayrıntı için tıklayınız:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder