Cahit UYANIK
Türkiye'deki işletmelerin dünyadaki son gelişmeler karşısındaki durumu, sorunları ve çözüm önerilerini anlatmadan önce, -biraz teorik olacak biliyorum ama- size ekonomik üretimin temel kavramlarından bahsedeceğim. İktisat kitaplarında ilk öğretilen şey üretim faktörleridir. Ekonomik üretim için 'sermaye', 'emek', 'tabiat' ve 'girişimci' denilen bu faktörlerin bir araya gelmesi veya getirilmesi gerekir. Bu faktörlerin üretim içindeki payı zaman veya mekana bağlı olarak değişse de, herhangi biri üretim sürecinin dışında bırakılamaz. Mesela hiç 'emek' kullanılmadan veya hiç bir 'tabiat' unsurundan yararlanmadan yapılmış üretim söz konusu olamaz.
'İşletme' denilen en küçük ekonomik birim ise tıpkı canlılardaki hücrelere benzer. Eğer ekonomiyi bir vücuda benzetirsek, işletmeleri de birer hücre olarak kabul edebiliriz. Küçük bir işletmede yaşananlar bile, aslında genel üretim sürecindeki sorunların bir temsilidir. İnsanlarda tek bir hücredeki DNA yapılanmaları, vücudun genel çalışmasını düzenler. DNA şifrelerinde yaşanan bir sorun, tüm vücudun sağlığını bozabilir. İşletmelerde mikro ölçekte yaşanan sorunları da insan vücudundaki iyi çalışmayan DNA'lara benzetebiliriz.
Günümüzde gelişmiş ülkeler verili koşullara bakarak üretimin gelecekte nasıl ve ne yönde gelişebileceğini analiz edebiliyor. Bu ülkeler, üretim faktörleri arasındaki dengeleri kurarak üretim süreçlerini düzene koyabiliyor. Çünkü üretim faktörleri ve bunların üretim süreçlerine nasıl katkıda bulunacağı yönündeki analizlerin iyi ve doğru yapılması, hem hücreleri (işletmeleri) hem de vücudun bütününü (genel ekonomi) yakından ilgilendiriyor.
Günümüzden bir örnek verelim: Artık herkesin sahip olmak istediği internet, daha 8-10 yıl öncesine kadar üniversiteler ve resmi kurumlar arasındaki haberleşmeyi farklı yoldan sağlayan bir sistemdi. Ama artık internet evlere girdi ve orta okul öğrencileri bile internetten yararlanmak bir yana, kendileri için web sitesi kurabiliyor. Demek ki üretim planlamalarında artık internet ve etkilediği unsurları doğru tespit ederek, etkileşime girdiği üretim faktörlerini belirleyip onlara daha çok önem vermeliyiz.
Zaten ekonomi dergileri internet üzerinden milyarlarca dolarlık servete sahip olan 30-35 yaşlarındaki girişimcilerin öyküleriyle dolu. Bu haberler, tüm dünyada üretim süreci içinde üretim faktörlerinin işletmeler bazında kullanımı ve dağılımında son 10 yılda ciddi değişiklikler olduğunun canlı örneklerini oluşturuyor. Kısaca hepimizin 'bilgi toplumuna dönüşüm' diye bildiği olgu, evrim geçirip gelişerek 'enformasyon ekonomisi' kavramını doğurdu. Buna bazıları 'yeni ekonomi' de diyor. Tabii ki işletme yapılanmaları bu 'enformasyon ekonomisi'ne ayak uydurmaya çalışıyor.
Türkiye ekonomisinin ve işletmelerinin de söz konusu eğilimlerin etkisi altına girmesi kaçınılmaz. Peki işletmelerimiz dünyadaki bu baş döndürücü gelişmelere ayak uydurabilecek mi? Bu değişim ve dönüşüm sürecinde neler yapılmalı ki olumsuz yönde etkilenmeyelim? İşletme ölçeğinde incelendiğinde çok iyimser olmak mümkün değil. Çünkü Türkiye'deki işletmeler değişim ve dönüşüme ayak uydurmak bir yana, geleneksel sorunlarla boğuşuyor. Sektörler ve alt sektörler bazında bakıldığında bu listeye bir-iki ekleme daha yapılabilir ama sorunlar genelde 'sermaye yetersizliği' ve 'nitelikli işgücü azlığı' olarak özetlenebilir. Bu, Türk işletmelerinin dünyadaki enformasyon ekonomisine giden yapıya ayak uydurmasının zorluğuna güçlü bir işaret...
Bir başka deyişle enformasyon ekonomisi, dünyada ağırlıklı olarak güçlü sermaye yatırımları ve nitelikli işgücü üzerinde yükseliyor. Büyük işletmeler, parlak beyinlerle kurdukları güçlü ar-ge birimleri ile bilimsel buluşları teknolojik yeniliklere dönüştürmek için uğraşıyor. Yeni teknolojiye sahip ürünler karlarını artırdığı gibi rakiplerine karşı rekabet üstünlüğü de sağlıyor. Öte yandan yenilikçi girişimler ve işletmeler 'risk sermayesi' yapılanmaları ile de destekleniyor. Büyük sermayedarlar, gelecek vaat eden bir icat veya yenilik bulan ancak bunları geliştirmek için kaynağı olmayan girişimcilere sermaye desteği vererek bunların ticarileşmesini sağlıyor. Bu iki yapılanma gelişmiş ülkelerdeki 'yeni ekonomi' anlayışının motorları olma görevini üstleniyor.
Türkiye'de ise büyük işletmelerin bünyesinde ar-ge birimleri var ama bunlar ya göstermelik ya da yeterince kaynakla desteklenmiyor. Gelişmiş ülkelerde GSYİH'nın yüzde 2-3'ü düzeyindeki ar-ge harcamaları Türkiye'de henüz 'bindeli' rakamlarla ifade ediliyor. Öbür yandan Türkiye'de elinde yenilikçi bir buluşu veya fikri bulunanlara rastlamak mümkün. Ancak ülkemizde henüz bir 'risk sermayesi' kültürü ve yapılanması mevcut olmadığı için, yenilikçi ancak kaynak arayan girişimcilere işlerini piyasalaştırma yönünde cesaret verecek bir ortam da pek yok.
Dünyada 'Yeni ekonomi' veya 'Enformasyon ekonomisi'nden etkilenecek bir başka sektör ise ticaret... 'E-ticaret' olarak adlandırılan bu yönelim bilgisayarlar üzerinden yapılan günlük alışverişlerden ülkeler arasındaki mal alışverişine kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Çünkü internet tüm dünyada büyük bir yaygınlık kazanıyor. 1996 yılında internete bağlanan kişi sayısı 40 milyon iken 2005 yılında 717 milyona yükselmesi bekleniyor. Firmaların internet üzerinden tüketicilere yaptığı satışların değeri 14,9 milyar dolar iken 1999 sonunda 36 milyar doları geçmesi bekleniyor. Yine 1997 yılında internet üzerinden firmalar arası ticaret rakamı 8 milyar dolar iken, 2002'de 327 milyar doları geçeceği hesaplanıyor. Rakamlar böyle olunca klasik işletme yapılanmaları ve iş yapma stratejilerinin e-ticarete göre değişip yeniden şekilleneceğini kolayca söyleyebiliriz.
Türkiye'de ise ticaret sektörü hayli canlı ve hareketli. Öyle ki büyük sanayi gruplarının hemen hepsi, sermaye birikimlerinin önemli kısmını ticaret sektöründen sağladığı karlarla elde etmiş durumda. Türkiye'deki ticari işletmelerin dünyadaki gidişata ayak uydurarak orta vadede kendilerini e-ticarete göre yapılandırmaları zorunlu görünüyor ama onlar da sermaye azlığı ve iyi yetişmiş eleman bulamamaktan muzdarip. İhracat ve ithalat faaliyetlerinde de 'e-ticaret'in yerleşmeye başladığını düşünürsek, bu tabloya dış ticarete dayalı sektörleri ve işletmeleri de eklemek mümkün.
Türkiye'de 'işletme' denilince ihmal edilen ve sorunları görmezden gelinen bir başka önemli sektör ise tarım... Halen bu sektörde aile işletmeciliği hakim. Son belirlemelere göre nüfusumuzun yüzde 45'i tarım sektöründen geçimini sağlıyor. Bu, yaklaşık 30 milyon kişinin tarım sektörü işletmeleri ile doğrudan veya dolaylı ilişki içinde olduğunu gösteriyor. Ancak gelişmiş ülkelerde tarım sektörü ile ilişkili nüfusun payı yüzde 8-10'u geçmiyor. Düşük orana rağmen bu ülkelerdeki tarım sektörünün verimliliği Türkiye'dekinin 8-10 katına bile çıkabiliyor. Gelişmiş ülkelerdeki tarım işletmelerinin yüksek verimlilik sağlayan büyük toprak parçaları üzerinde, modern makineler ve güçlü sulama imkanlarıyla üretim yaptıkları gözlemleniyor. Türkiye'de ise sektörün temel problemi 'çok küçük parçalı toprak yapısı üzerinde üretim', 'yetersiz tarımsal mekanizasyon' ve 'kıt sulama imkanları' olarak sıralanabilir. Bütün bunlar tarım sektörü işletmelerinin üretim verimsizliğini artırıyor.
Sektördeki aile işletmeleri bırakın nitelikli çalışanlara sahip olmayı 'gizli işsizlik' baskısı altında bulunuyor. Yani tarımsal işletmeler, aslında bir işi olmayan ve işsiz sayılması gereken kişilerin 'istihdamda gösterildiği' yerler olma özelliğini de taşıyor. Ancak dünyayı hızlı bir şekilde etkisi altına alan enformasyon ekonomisi sonrasında tarım sektörünün hem genel üretim hem de nüfus içindeki payının giderek daha da azalması bekleniyor. Çünkü enformasyon ekonomisi aynı zamanda tarımsal işletmeleri de değiştirip daha modernleştirecek. Geçenlerde izlediğim bir belgeselde bilgisayar monitörü bağlanmış bir traktör, tarlada tarama yaparak yabani otların yerini tespit ediyor ve tarımsal ilaç sadece o bölgelere bırakılıyordu. Bizim tarımsal işletmelerimiz işte bu gidişatın neredeyse tamamen dışında bulunuyor.
Yazımızın başındaki analize geri dönersek... Dünya 'yeni ekonomi' denilen gelişmenin etkisi altında adeta 'hücre yeniliyor' ve üretim faktörlerinin üretimin geneli içindeki ağırlığı yavaş yavaş değişiyor. Tarımdan sanayiye, hizmetlerden turizme ve ticarete kadar her sektör ve alt sektör enformasyona dayalı bir yapılanmaya doğru gidiyor. İşletmelerin çoğunluğunun enformasyon ekonomisine uyumda sağlayacağı başarı, ekonominin genelinin performansını belirleyecek gibi duruyor. Sözün özü, Türkiye'de artık tüm işletmelerin gelecek vizyonlarına enformasyon ekonomisi açısından bakmalarında büyük fayda bulunuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder