24 Temmuz 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / HÜKÜMETE AÇILAN 'İTİBAR' KREDİSİ

Cahit UYANIK 

Türkiye, 3 yıllık stand by programına iyi bir başlangıç yaptı. Devlet iç borçlanma faizleri yüzde 37'ye kadar düştü. Dış piyasalarda 30 yıl vadeli 1,5 milyar dolarlık tahvil satışı gerçekleştirildi. Banka mevduat faizleri yüzde 40-50 arasına kadar indi. Borsa tarihinde ilk kez 18 bin puan seviyesini gördü. 

Bu listeye dikkat edildiğinde tüm olumlu gelişmelerin finans cephesinde yaşandığı değerlendirilebilir. Finans piyasaları genellikle kısa vadeli karar ve eylemlerin geçerli olduğu ortamlardır. Bu olumlu gelişmelere;  hükümete ve dolayısıyla ilan ettiği Enflasyonla Mücadele Programına açılan birkaç aylık kısa vadeli bir 'itibar kredisi' gibi bakabiliriz. Eğer bu olumlu tablo, reel ekonomiye yansıtılma becerisi gösterilemezse, bu kredi hemen kapatılabilir. Borsa yeniden 10 binler seviyesine inip devlet faizleri yüzde 90'lar düzeyine çıkabilir.

Hükümetin olumlu hava ve birkaç aylık krediyi ekonomiye yansıtması için yapması  gerekenler belli. Harcama reformuyla ilgili düşüncelerimi daha önceki haftalarda dile getirmiştim. Bu nedenle yapılması gereken diğer iki iş üzerinde durmak istiyorum. Herşeyden önce düşen mevduat faizlerini, aynı eğilimi gösterecek kredi faizleri izlemeli. Burada bankalar kilit önem taşıyor. Bankalar yıllardır personel ve alt yapılarını Hazine ihalelerine göre geliştirdiler. Çünkü yatırılan her birim paraya, en yüksek getiriyi Hazine faizi veriyordu. Kredi müşterisi adeta 'baş belası' gibi görülüyordu. 

Fizibilite raporları, kredi istihbarat raporları, sektör araştırmaları gibi klasik bankacılığa destek olacak birimler, genel yapılanmalar içinde 'güdük' kaldı. Uzay istasyonunu andıran dealing room'lar, sonradan görme finans marketler, reel ekonominin önemini kavramamış cin fikir bankacılar son 10 yılda prim yaptı. Ama artık projeciliğin önemini kavramış "Kredi müşterisi velinimetimdir, onun yatırımı benim yatırımımdır" diyen bankacılara ihtiyaç var. Bunun için Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun bir an önce faaliyete geçmesi gerekiyor. Bu yapılmazsa cin fikir bankacılar sistemi yeni bir maceraya götürebilirler.

Hükümetin acilen yapması gereken ikinci şey ise özelleştirme konusunda daha takipçi ve dikkatli olmasıdır. Özelleştirme gibi ekonomik programın en büyük umut bağlanan ve buna rağmen gerçekleştirilme ihtimali en düşük olan icraatı, koalisyonu oluşturan tek partinin kontrolünde gibi görünmektedir. Özelleştirmenin yapılıp yapılmayacağına ilişkin tartışmalar çok gerilerde kaldığına göre, bu icraatı izleyecek iyi bir yapılanma ortaya konulmalıdır. 

Özelleştirme Yüksek Kurulu, sadece KİT özelleştirmesinden sorumludur. Yani özelleştirme dağınık bir görünüm arz etmektedir. Enerji, ulaştırma ve KİT özelleştirmelerinin bir arada takip edildiği ve performansın sorgulandığı tek çatı yapılanması özelleştirmenin başarı şansıyla yakından ilgilidir.

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde  17 Ocak 2000 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder