Cahit UYANIK
Türkiye ekonomisi 2000 yılına büyük beklenti ve umutlarla giriyor. Ekonomide çözülmesi gereken en önemli sorun enflasyon... Türk halkı yaklaşık 25 yıldır enflasyona iyice alıştı. Herkes öyle veya böyle kendisini enflasyona karşı korumanın bir yolunu buluyor. Enflasyonun sebepleri üzerine ayrıntılı analizler yapıldı. Konuyu yakından değerlendiren uzmanların gözünde enflasyonun en önemli sebebi kamu açıkları...
Kamu açıklarını tanımlayan '5 kara delik' söylemi artık neredeyse ekonomi literatürüne girdi. Uzay boşluğunda yer alan, içine çektiği her türlü şeyi yutan ve 'kara delik' denilen kozmik oluşumlara benzetilen enflasyon konusunda acaba tek suçlu kamu açıkları mı? Aslında bir şarkı sözünde olduğu gibi "Masum değiliz hiç birimiz..." Enflasyon sorununun çözümünde 'teşhis' aşamasından sonra 'tedavi' sürecine girildiğinde kamu açıklarının neden oluştuğu sorusunu cevaplamakta fayda var: Bu sorunun cevabı için çizeceğimiz tabloda milyarlarca doların döndüğü iç borçlanma ihalelerinden sebeplenen ve 'rantiye' denilen kesim, banka kuyruklarında emekli maaşı bekleyen tonton ihtiyarlar, 'gizli işsizlik sigortası' görevini üstlenen KİT'ler, geleneksel üretim ve destekleme yapısından vazgeçmeyen çiftçilerimiz, verimliliğe değil siyasete endeksli harcamalar yapan belediyelerimiz yer alıyor. Kimisi bu tabloda mat ve iddiasız renklerle temsil edilip daha az ilgi çekerken, kimisi de parlak ve canlı renklere bürünüp karşımıza çıkıyor. Anlayacağınız hepimiz sorunun bir parçası olunca, çözüm için de herkesin çorbada tuzunun bulunması gerekiyor.
Türkiye ekonomisinin 2000 yılında 125 katrilyon liralık büyüklüğe ulaşacağı tahmini yapılıyor. Aynı yıl bütçe harcamaları ise 47 katrilyon düzeyinde olacak. Bütçenin büyüklüğü bir yerde kamu veya kamuya dayalı ekonominin hacmi hakkında bilgi veriyor. Bütçenin ülke ekonomisinin genel üretim gücüne oranı yüzde 38'i buluyor. Aslında bu rakam ülkenin alt yapı, bayındırlık, ulaşım, haberleşme, sağlık, eğitim, kültür, spor gibi alanlardaki yatırımlarında kullanılsa sorun yok. Türkiye belki de dünyanın en mamur ülkelerinden biri haline gelebilir. Ancak 47 katrilyon liralık bütçenin 21 katrilyon lirası faiz ödemelerine ayrılmış durumda. Eskiden bu yana çok korktuğumuz dış borç faiz ödemeleri 2 katrilyon düzeyinde... Faiz ödemelerinin geri kalan 19 katrilyonluk kısmı ise iç borçlanma faizlerine gidiyor.
Bu faiz ödemelerine esas oluşturan ana para borçlanmaları ise az önce çizdiğimiz tablodaki renkleri canlı tutmakta harcanıyor. Ancak tabloya sürülen boyaların öyle bir özelliği var ki, kısa bir süre sonra uçup gidiyor. İşte Türkiye 2000 yılından itibaren bu tablodaki renkleri hiç bir zaman uçmayacak şekilde boyamak ve tablodaki karmaşayı önlemek için yeni bir ekonomik program başlatacak. 3 yıllık bir süreci kapsayacak bu programın ilk 6 ayı çok kritik. IMF'den gelmesi beklenen 1 milyar dolarlık ilk kaynağın yanı sıra IMF'nin desteğini kendine referans kabul eden dış kreditörlerin akıtacağı kaynakların Türkiye'deki 'iç borçlanma fasit dairesi'ni kırması hedefleniyor. İlk 6 ayda bu sağlanabilirse geriye kalan 2,5 yılda ülkedeki üretim ilişkileri yeniden tanzim edilecek. Devlet daha az ve daha ucuza borçlanıp kaynaklarını ekonomik kalkınmayı sağlayacak yatırımlara yönlendirebilecek. Sanayici daha ucuz krediler alarak yeni yatırımlar gerçekleştirip ek istihdam alanları açabilecek.
Ancak bu ilk 6 ayın çok zorlu geçeceğini şimdiden söyleyebiliriz. Herkesin fedakarlık yapması ülkenin uzun vadeli selameti açısından kaçınılmaz. Anlayacağınız bu süreçte belki fakirleşmeyeceğiz ama zenginleşmeyeceğiz de... Hükümet faiz vergisi yoluyla, daha ekonomik programı resmen başlatmadan ne kadar ciddi olduğunu gösterdi. Böylece 2000 yılında yüzde 25'lik zammı kabul etmek zorunda kalan memurlar ve emekliler, programın kendi içinde adaletli olduğunu gördüler. Önümüzdeki bahar aylarında çiftçiler ise belki de son kez açıklanacak destekleme alımı fiyatlarını duyduklarında aynı duyguya kapılacaklar. Türk insanı zamanla kendi gelir düzeyini geçmiş enflasyonla kıyaslamaktan vazgeçecek.
Bir yabancı uzman Türkiye'deki enflasyonu 'tembel' diye tanımlıyor. Eğer enflasyonla mücadele programı başarıya ulaşırsa 25 yıldır evimize, işyerimize, maaş bordromuza, çocukların cep harçlığına, doktor masrafına, eğlencemize, kitap okuma zevkimize, bilgisayar kullanma şevkimize, tatilimize, otomobil sevdamıza gizlice sızan o 'tembel' şey çekip gidecek. Ülkede giderek kaybolmaya yüz tutan 'orta sınıf' yeniden güç kazanacak. Ülkenin gerçek ahlaki ve kültürel değerleri, enflasyonun düşüşü ile birlikte yeniden yükselişe geçecek. Yaşamımız daha kalitelenecek ve standartı yükselecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder