16 Kasım 2023 Perşembe

GENÇ NÜFUS VE TÜRKİYE'NİN FIRSAT PENCERESİ

Cahit UYANIK 

Hani insan hayatında bazen öyle anlar gelir ki, ayağına bağ olduğunu sandığı bir özelliği büyük avantaja dönüşebilir. Ülkeler için de böyle bir nokta var mı acaba? Soruyu bize, yani Türkiye'ye uyarlayıp sorarsanız nasıl bir tablo ortaya çıkabilir?  Merak etmeyin hep olumsuzluk yazacak değilim ya... Türkiye'nin genç nüfusu kendisine ekonomide ve dünyanın geleceğinde büyük fırsatların kapısını açabilir. Bunu ben söylemiyorum. Türkiye'ye Avrupa Birliğine (AB) tam üyelik konusunda bahane üzerine bahane çıkaran Avrupalılar söylüyor. Üstelik bilimsel bir araştırmaya dayanarak...

Araştırmayı AB'nin bir alt kuruluşu olan Avrupa Eğitim Vakfı yaptırmış. Mesleki ve teknik eğitim sistemiyle ilgilenen bu vakıf AB üyesi, AB'ye aday ülkeler, Bağımsız Devletler Topluluğu'na üye devletler, Akdeniz ülkeleri ile Moğolistan'da birer gözlemevi kurdu. Bu gözlemevleri bir ağ şeklinde birbirine bağlı. Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) bünyesinde geçen yıl faaliyete başlayan Türkiye Ulusal Gözlemevi, ilk ülke raporunu çıkarttı. Rapor, AB'nin TACIS ve PHARE adlı programları tarafından desteklendi. Yaklaşık 275 sayfadan oluşan rapor Türkiye ekonomisi, nüfus, işgücü, işsizlik, eğitim ile teknik eğitim konularını bütünsellik içinde inceliyor.
 
Rapor birbirinden ilginç bilgi ve tespitlerIe dolu. Ama bence en etkili ve çarpıcı olan kısmı, Türkiye'nin genç nüfusuyla ilgili yapılan analiz ve vizyon uyarısı... Raporda Türkiye'nin genç nüfusu "demografik fırsat penceresi" olarak nitelendiriliyor. Peki bu ne demek? Raporda öncelikle ekonomideki üretim yetersizliği ve sosyal güvenlik açıklarına dikkat çekiliyor.

Hemen ardından ise Türkiye'nin giderek artan işgücü arzına nitelik kazandırıp iş yaratması durumunda, nüfus yapısının üretim ve sosyal güvenlik dengesini düzeltme açısından önemli bir fırsat olduğunun altı çiziliyor. Raporda bir ülkenin tarihinde 'bir defa' gözlenebilecek bu demografik yapıdan Türkiye'nin azami şekilde yararlanması gerektiği belirtilerek, bu başarıyı sağlamanın yolunun mesleki ve teknik eğitimden geçtiği ifade ediliyor. 

Türkiye'nin demografik fırsat penceresini, aynı 1960'lar ve 1970’lerde Asya ülkelerinin yaptığı gibi iyi bir şekilde kullanmak zorunda olduğu vurgulanan raporda "Asya ülkeleri kendi fırsat pencerelerini hem eğitim hem de teknoloji politikalarını eşzamanlı olarak uygulayarak değerlendirmişlerdir. Beşeri sermaye yatırımlarının yani insana yapılan yatırımların temel ayağı mesleki ve teknik eğitim sistemidir" deniliyor. Raporda Türkiye'nin toplam nüfusunun yüzde 70'inin 2020 yılında çalışma yaşı içinde olacağı, bu olgunun Türkiye'de hem üretim hem de sosyal güvenlik sistemi üzerindeki etkilerinin açık olduğu belirtilerek, "Her ülkenin tarihinde meydana gelebilecek demografik fırsat penceresinden Türkiye uygun şekilde yararlanamadığı takdirde artan bağımlılık oranı, daha sonra sosyal dengeleri bozabilecektir. 65 yaş ve üstü grubundakilerin sayısı 2000-2020 yılları arasında 3,7 milyondan 6,5 milyona çıkacaktır" değerlendirmesinde bulunuluyor. 

Mesleki ve teknik eğitimin önemi konusunda çok ayrıntılı bilgiler raporda kendisine yer bulurken, Türkiye'nin eğitime ayırdığı kaynakların yetersizliği de çarpıcı şekilde anlatılıyor. Ülke nüfusunun yarıdan fazlasının 25 yaşın altında bulunduğu belirtilen raporda, böylesine genç bir nüfusa sahip Türkiye'nin gençlerini kalkınmanın dinamosu haline getirmesi için milli gelirden eğitime daha fazla pay ayırması gerektiği anlatılıyor. 

Ancak Türkiye'de yıllardır eğitime yeterli kaynak ayrılamadığı için, 25 yaş ve daha yukarı yaş grubundaki nüfusun ortalama eğitim süresi ancak 4 yılı buluyor. Yani Türkiye'deki aktif çalışma grubundaki nüfus hala ilkokul 4'üncü sınıfta... Türkiye'nin eğitime daha fazla kaynak ayırması, 25 yaş ve altı nüfusun daha iyi bir eğitim düzeyine kavuşması için elzem... Rapordaki verilere göre Türkiye'nin 1992-2001 döneminde GSMH'den eğitime ayırdığı pay, en fazla yüzde 3,68'e kadar çıkarılmış. Devlet bütçesinden eğitime ayrılan kaynaklara bakıldığında ise acı bir tabloyla karşılaşıyoruz. 1992 yılında bütçenin yüzde 19,5'i eğitime ayrılırken, bu oran 2000 yılında yüzde 9,8'e kadar inmiş. Geçen yıl ise yeniden yüzde 11,7'ye çıkarılmış. Bu gerilemenin sebebi ise malum: Faiz ödemeleri...

Bir Avrupalının bu raporu okuduğunda, ortaya konulan onlarca küçük sonucu biraraya getirerek ulaşacağı sonuç  ise bence şöyle özetlenebilir: "Türkiye AB'ye tam üye olmak istiyorsa, gençlerini daha iyi ve iş yaşamının taleplerine uygun biçimde eğitmeli. Bunun için de bütçesinden eğitime ayırdığı payı artırmalı. Türkiye, genç nüfusu ile baş etmeyi öğrenebilirse, dezavantaj gibi görünen nüfusu, giderek yaşlanan AB için de bir avantaja dönüşebilir."

Gerçekten de öyle... Bugün AB tam üyeliğine kabul edilen 10 ülkenin toplam nüfusu Türkiye'den biraz daha fazla. Nüfus projeksiyonları da pek parlak değil. Oysa Türkiye'nin 2020 yılında 88 milyon kişiye ulaşacağı hesaplanıyor. Bu rakam 'cehennem' ve 'cennet' tablolarına işaret. Türkiye, önümüzdeki yıllarda kararlı ve istikrarlı büyümeyi başaramazsa 200-250 milyar dolarlık bir ekonomik büyüklüğü 90 milyon kişiye paylaştıracak ki, bu 20 yıl sonra da en fazla kişi başına 3 bin dolar düzeyinde kalacağımızı gösteriyor.

Bunun tersi de yaşanabilir. Türkiye, 400-500 milyar dolarlık bir ekonomi olabilirse kişi başına gelir reel anlamda ikiye-üçe katlanacak. Eğer 2020'ye bu tabloyla girebilirsek Türkiye, eğitilmiş genç nüfusu sayesinde 2030'lu yılların önder ülkelerinden birisi olabilecek. Her şey bu kadar açık. 2020 ve 2030'ları şimdiden planlamak gerekiyor. Elbette eğiterek, çalışarak, güvenerek... Elbette övünmek için...
(Bu yazı TSE'nin yayın organı Standard dergisinin Kasım-2002 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder