28 Temmuz 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / AB FIRÇASININ MÜSEBBİBİ KİM?

Cahit UYANIK 

Geçen haftanın ilginç tartışma konularından birisi Devlet Bakanı Kemal Derviş ve DPT Müsteşarı Akın İzmirlioğlu arasında geçti. Derviş bir AB adayı ülke olarak Türkiye'nin sunduğu Katılım Öncesi Ekonomik Programı (KÖEP) eleştirdi. İzmirlioğlu ise -belki- Derviş'in teknisyen/bakan olarak kabinede bulunmasını fırsat bilerek ona cevap verdi.

İzmirlioğlu açıklamasında verdiği ayrıntılarla haklı gibi görünse de AB'nin yayımladığı raporlarda Türkiye'nin sert bir şekilde eleştirilmesinin önüne geçemedi. Sonuçta bu raporun bihakkın ve eksiksiz hazırlanması görevi DPT'ye verilmişti. Devlet olarak Türkiye'nin itibarı hem 15 AB üyesi ülke hem de diğer 12 aday ülkeye karşı sarsıldı. Bu ülkelerin arasında Türkiye'yi günahı kadar sevmeyen ve yapacağı en küçük hatayı aleyhine kullanmak isteyenlerin bulunduğu ise herkesin bilgisi dahilinde...

Edindiğimiz bilgilere göre AB'nin 20 Kasım 2001 tarihli 'Aday Ülkelerin 2001 Katılım Öncesi Ekonomik Programları-Genel Bakış' başlıklı belgesinde açıkça Türkiye'nin sunduğu KÖEP'in orta vadeli bakış açısından yoksun olduğu belirtiliyor. 

Yüz yüze konuşmalarda da değinilen 27 Kasım 2001 tarihindeki 'Üye ve Aday Ülkeler Yüksek Düzeyli Memurlar' toplantısında da dile getirilen benzeri eleştiriler, nihayet Derviş'in katıldığı 'Üye ve Aday Ülke Maliye ve Ekonomi Bakanları (ECOFIN) Toplantısı'nda da seslendirilmiş. Sonuçta Derviş bu eleştirileri kamuoyu ile paylaşmak ihtiyacı hissetmiş. 

Bütün bu gündelik tartışma konularının ötesinde şu gerçeği açıkça kabul etmeliyiz: Türkiye'nin AB'ye adaylık süreci neredeyse halktan kopuk sürdürülüyor. Türk halkı tartışmalara katılamadığı için AB konularına 'entel-dantel' muamelesi yapıyor. 1963'te imzalanan Ankara Anlaşması, 1973'teki Katma Protokol, 1987'deki tam üyelik başvurusu, 1999'daki Gümrük Birliği, 1999'daki tam üye adaylığı ve 2001 başındaki Ulusal Program da aynı minval üzere gelişiyor. 

Türkiye'nin AB tam üye adaylığı projesi içinde ne yazık ki halkın umut, özlem, düşünüş ve inanışları yok. Proje halktan kopuk sürdürülünce; tartışmalardan da ancak yabancılar eleştiri sahibi, bunu da içine sindiremeyen bir bakan halka şikayete yeltenince haberdar olabiliyoruz. Türk halkının AB üyeliğini hak ettiğini düşünenlerin kendi halkı adına hazırladığı bir dokümanı onunla paylaşması gerekmez mi?

Peki bütün bunlardan ne sonuç çıkıyor? Ekonomi yönetiminin iki önemli kurumu birbirinden hiç hoşlanmıyor ve aralarında koordinasyonun k'sı bile yok. Ama ele güne karşı birbirlerini suçlarken halka ayıp ediliyor.

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde  10 Aralık 2001 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder