8 Ağustos 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / GERÇEKTEN 'KRİTİK' BİR HAFTA

Cahit UYANIK 

Hani gazetecilerin diline doladığı 'kritik' sözcüğü vardır ya... Duyunca yüreğimiz 'hop' eder. Sanki önemli etkileri olacak ve bizim hayatımızı derinden etkileyecektir de, elimizden yapacak bir şey gelmez. İşte bu hafta öyle bir hafta...

Haftaya Genelkurmay Başkanlığının Başbakan Abdullah Gül'e irtica ve diğer askeri tehditlere ilişkin vereceği brifingle başlayacağız. Kaçınılmaz olarak yine 28 Şubat Süreci dillere pelesenk olacak. Askerlerin 'Gerekirse bin yıl sürer' dediği bu süreç, askeri kanadın 360'ı aşkın milletvekiline sahip bir siyasi varlıkla ilişkilerinden nasıl etkilenecek? Hafta başında ilk belirtiler ortaya çıkmaya başlayacak. 

Bu önemli brifingin uzantılarını ise ay sonundaki Yüksek Askeri Şura'da (YAŞ) yaşayarak göreceğiz. AKP, değişik defalar YAŞ Kararlarının yargı denetimine açılması talebini dile getirmişti. Daha çok irticai faaliyetler sebebiyle ordudan atılan kişilere yönelik bu talebin geleceği şimdilik belirsiz. Ancak ay sonunda, soruşturmaları tamamlanan bir grup askerin daha ordudan atılmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Elbette bu haftanın ikinci önemli gündem maddesi de AB'nin Kopenhag Zirvesi... Tüm Türkiye Perşembe ve Cuma gününü bu soğuk Baltık kentinden gelecek haberleri izleyerek geçirecek. AB her ne kadar Türkiye'nin Kopenhag Siyasi Kriterlerini tam olarak yerine getirmediği konusunda  samimi ise de kendi geleceği hakkında iki yüzlü davranıyor.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DİĞERLERİNİN GÜNAHI NEYDİ?

Cahit UYANIK 

Giderayak hükümet,  geçen hafta 'büyük büyük' icraatlara imza attı. Memurlara iane kabilinden 300 trilyon dağıttı; fındıkçıları da unutmadı ve 140 trilyon da onlara toka etti. 

Acaba Türkiye'de krizin etkileri sadece memuru ve fındıķçıyı mi vurmuştu? İşte soruyorum size, açıkça cevap verin. Ey Başbakan Bülent Ecevit, ey Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, ey Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, ey Maliye Bakanı Sümer Oral, ey Devlet Bakanı Masum Türker, ey Çalışma Bakanı Nejat Arseven... Siz bu ülkeye 45 yıl hizmet edip, vergi ödeyip, sigorta primi yatırıp, işyeri çalıştırıp, onlarca insan yetiştiren bir Bağ-Kur emeklisine ayda 180 milyon lira ödediğinizi biliyor musunuz?

Kimin parasıydı verdikleriniz peki? Hiç kimsenin parası değildi. Borçtu borç... 98 katrilyon liralık bütçenin 56-57 katrilyonu borçtan oluşur da bol keseden dağıtırsan bunun adına 'bütçe hovardalığı' denilir. Ama böyle yapa yapa 2001 Krizine gelmedik mi?

7 Ağustos 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 3 KASIM VE GELECEĞİMİZ

Cahit UYANIK 

Türkiye adeta bir katastrof içinden geçiyor. Türkiye'nin devlete bu kadar ihtiyaç duyduğu ancak devletin bu kadar zayıf olduğu bir başka barış zamanı yaşandı mı, bilmiyorum. Belki de Osmanlı'nın kaybettiği gücünü kazanmak için kendisini cenkten cenke attığı 20'inci Yüzyılın başlarını içinden geçtiğimiz günlerle karşılaştırabiliriz. Ama o dönem de adı üstünde savaş zamanlarıydı. 1911 Balkan Harbi ile başlayan süreç 1923'te Cumhuriyet'in ilanına kadar sürüp gitmişti.

Anlaşılan o ki Türkiye'nin bu coğrafyada yüzü rahat görmeyecek. Her zaman eller tetikte durmak zorundayız. Silahlı Kuvvetler güçlü ve vurucu olmalı. Ama Türkiye'nin bölgedeki çıkarlarını korumak için acilen ekonomisini dengeye getirmesi lazım. Öyle IMF'nin iane kabilinden vereceği 1-1,5 milyar dolara gözümüzü dikip beklemek konumunda olmamalıyız. Bunu yapabilmenin yolu da iç siyasi sistemi dengelemekten geçiyor. 

Türkiye'nin sırf batık bankalar ve siyasi popülizm nedeniyle son 4-5 yılda sırtına yüklenen 50 milyar dolarlık yükü eritip, hiç hata yapmadan üretim-finans-tüketim  dengelerini kurması elzem... Yoksa Türkiye'deki ekonomik krizden medet umanlar daha çok iş karıştırmaya çalışabilirler. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TEK ÇATININ ÇATISI

Cahit UYANIK 

Son günlerin en önemli tartışmalarından biri ekonomi yönetiminin geleceği... AKP'nin Acil Eylem Planında, ekonomi yönetiminin tek çatı altında toplanacağı açıkça belirtiliyor. Bu konudaki sorumluluk ve yetkinin Başbakanlık'a bırakıldığı Acil Eylem Planında belirtildikten sonra, gerekli işlemlerin 6-12 ay içinde yapılacağı vurgulanıyor. Benzeri ifadeler Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı 59'uncu Hükümet'in programında da aynen yer alıyor. 

Resmi dokümanlara göre değişikliğin kapsamına ise DPT, Hazine ve Dış Ticaret, Gümrük Müsteşarlıkları ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) ile Maliye Bakanlığı giriyor. Yine resmi dokümanlara göre ekonomi yönetiminin tek çatı altında toplanması çalışmaları 'Devlette Genel Kurumsal Gözden Geçirme Çalışması' ile doğrudan doğruya bağlantılı.

Bu bilgiler ve şimdiye kadarki ilk uygulamalar aslında tek çatının nerede olacağı konusunda bazı ipuçları veriyor. ÖİB'in Maliye'ye bağlanması ve Acil Eylem Planından Sorumlu Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in bu icraatı tek çatı ile bağlantılandırması, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın Hazine Müsteşarlığı ile ilgili çıkışları olayın gidişatını gösteriyor. Artık yetkili ağızlardan ayrı bir Ekonomi Bakanlığı kurulması yönünde tümceler ise dökülmüyor. Anlayacağınız ekonomi yönetiminin tek çatı altında toplanmasında ibre giderek Maliye Bakanlığına dönüyor. 

6 Ağustos 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 'SEÇİM' VE 'GEÇİM' MESELESİ

Cahit UYANIK 

Bu hafta ülkenin geleceği için hayli kritik. 11 Eylül günü geçici milletvekili listeleri Yüksek Seçim Kuruluna (YSK) verildikten sonra ortalık bir anda karışabilir. Mevcut gidişat, şu anda Meclis'te temsil edilmeyen CHP ve 50 civarında milletvekili bulunan AKP dışındaki tüm partilerde bir çalkalanma yaşanabileceğini gösteriyor.

Bu ortam aynı zamanda ittifak arayışlarını da kısıtlıyor. Çünkü herkes şöyle veya böyle, bir şekilde listelerde kendini görmek istiyor. Listelerde kendisini göremeyen milletvekilleri ise 'seçim' ile 'geçim' arasında bir tercih yapacaklar. Türkiye 11 Eylül ile 15 Ekim arasındaki yaklaşık 35 günü Küskünler Hareketi ve barajı aşağı çekme arayışları içinde geçirecek. Bu ortamda 43 milyon kişilik seçmen kitlesinin düşünceleri de iyice netleşecek. Kim halktan yana kim cepten yana iyice anlaşılacak.

Türkiye ekonomisinin bu ortamdan etkilenmesi de kaçınılmaz görünüyor. Tartışmaların yapılacağı günler, IMF Heyetinin Türkiye'de bulunduğu zamanlara denk gelecek. Eylül ayı sonunda da IMF ve DB Yarıyıl Toplantıları yapılacak. IMF'nin şu anda üzerine düştüğü 3 ekonomiden biri olan Türkiye'nin geleceği, uluslararası platformda tartışmaya açılacak.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SOLCULARIN EKONOMİYE İLGİSİ VE DERVİŞ

Cahit UYANIK 

Türkiye'de solcu ve sosyal demokrat olmak zor. Çünkü sosyal demokrasi Türkiye'de birçok işi aynı anda yapmaya çabalıyor. Bir yandan laikliği oturtmaya çabalayacaksınız, bir yandan devleti sosyalleştirme ve hukuka saygılı hale getirme misyonu üstleneceksiniz, öbür yandan insan hakları ve demokrasi mücadelesi vereceksiniz. Kolay iş değil. Üstelik bunların çoğu padişahlıktan aparma bir cumhuriyetçiliğin ve katı devletçiliğin gölgesi altında yapılacak. Oysa Batı'da solculuk ve sosyal demokrasi, daha çok devlete karşıt olmakla eş anlam taşıyor. 

Batı'da ekonomide istikrar yakalanmasının ardından -laiklik, insan hakları ve demokrasi gibi kurumların çoğu oturmuş olduğu için- sosyal demokratlar ve solculardan sıkı ekonomi bilgisine sahip insanlar çıkabilmişti. Türkiye'de ise sol partiler içinde cidden ekonomi bilen, ekonominin evrensel kuralları ile sosyal demokrasinin sentezini anlayabilen insanların sayısı çok az. Onlar da delege mafyaları veya genel başkan sultasının çarkları arasında ezilmektense bir köşeye çekilip izlemeyi yeğliyorlar. 

Kemal Derviş işte yıllardır boşluğu devam eden bu misyona talip. Derviş, hem piyasa ekonomisini hem devletçiliği hem de Türkiye ekonomisinin yapısını bildiğini iddia ediyor. Toplumsal değişimlerin çoğunun motorunu ekonomik değişimin oluşturduğunu ileri sürüyor. Derviş "İyi olan neyse ve kimdeyse alırım, kapitalist karakterli olması fark etmez" diyor. Bir de bu bilgi birikimine küreselleşmeyle ilgili pratiğe yönelik tecrübesini ekleyince sosyal demokratlar için kıymetli bir insan haline geliyor. 

5 Ağustos 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / AKP'NİN 1,5 AYLIK FATURASİ

Cahit UYANIK 

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Türkiye'de iktidarın ateşten gömlek olduğunu giderek anlıyor. Seçim sonrasının o cicim günleri bitti. Nema ödemeleri, Nereden Buldun Yasasının iptali, Duble Yol Projesi konusunda ortaya çıkan gerçekler, IMF'nin Türkiye'ye geldiğinde nasıl bir tavır takınacağının belli olmayışı, İhale Yasasındaki sürpriz değişiklik çabaları, ABD'nin Irak konusundaki ölçüsüzlüğe varan baskıları, Tayyip Erdoğan'ın şahsı için yapılan anayasal düzenlemelere gösterilen tepki AKP Hükümetini zorlamaya başladı. Bu sorunlar listesinin önümüzdeki günlerde daha genişleyerek büyüyeceğini söyleyebiliriz.

Ortaya çıkan ilk verilere göre AKP Hükümeti dağınık ve koordinasyonsuz bir görüntü veriyor. Bazıları buna 'Tek başına koalisyon modeli' diyor. Gerçekten de AKP'nin değişik fikir ve ideolojileri bünyesinde barındıran yapısı hükümette karışıklık şeklinde ortaya çıkıyor. Üstelik kabineye alınmayan milletvekilleri de pek rahat durmuyorlar. Birçok bakanlıkta AKP'li milletvekillerinin egemenliği gözlenmeye başladı. Bürokrasi ise bu durumdan hayli rahatsız. AKP'nin RP, ANAP, DYP ve MHP'li yapısı yavaş yavaş ülkeye bazı maliyetler çıkartıyor. 

Oysa AKP'nin beyin takımını oluşturan isimler, kendilerinin iktidara hazırlıklı olduklarını söylemişlerdi. Görülüyor ki bu hazırlıklar pratikten çok siyasi hamasete yönelikmiş. AKP'nin bu dağınık yapısının geri planında acaba Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakan olmaması mı var? Bu soruya bir ölçüde 'evet' demek mümkün. Ama her fırsatta planlı-programlı bir parti olduğunu söyleyen ve Başbakan Gül'e 'Kardeşim' diye seslenen Erdoğan'ın yokluğunun bu kadar etkili olmaması gerekir.

4 Ağustos 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SADECE 105 MİLYON TL.

Cahit UYANIK 

Bugün ziller çalıyor. Okul kapıları çocukların sevincine, neşesine, koşuşturmacasına, bilime, kültüre, aydınlık yüzlü öğretmenlere, çocuğunu cumhuriyet okullarına teslim etmenin rahatlığındaki velilere açılıyor. Birçok çocuk dün gece yeni okul ayakkabısını, çantasını, kitaplarını, defterlerini, kokulu silgilerini, ucu özenle açılmış kurşun kalemlerini, kolalı yakalarını, kalem kutularını baş ucuna koyup uykuya daldı. 

Sayıları resmi rakamlara göre 2,5 milyonu geçen işsiz ana-babalar ya tazminatlarının son kuruşlarıyla çocuklarını mutlu ettiler ya da borç-harç bulup okul masraflarını yaptılar. Dün akşam da birçok evde televizyonların ana haber bültenleri izlendi. Koltuk derdine düşmüş küskün, pişkin ve pişman politikacı suratları insanların göz bebeklerinin içine kadar sızdı. Çoğumuz artık küfürü bile çok gördüğü için onları Allah'a havale etti.

Türkiye'de devletin koskoca 100 katrilyonluk bütçeden okul başına ayırabildiği ödenek sadece 105 milyon TL... Kişi başına yapılabilen eğitim harcaması ise sadece ve sadece 70 milyon TL. Bu tabloya nasıl geldik? Türkiye'nin genç bir nüfus yapısına sahip olduğu politikacılar tarafından bilinmiyor muydu? Yarın Meclis kulislerinde fosur fosur sigara içip kahve yudumlayabimek için, öbür gün okula başlayacak çocukların geleceği niye basit oy hesaplarına feda edildi?

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 3 BAKAN - 3 BÜROKRAT

Cahit UYANIK 

Türkiye'de ekonomi yönetimi son zamanlarda iyice dağınık bir görüntü vermeye başladı. Önce siyasi cepheye bakalım: Devlet Bakanı Ali Babacan'ın söylediklerinin ertesi gün tersinin çıkmasına alışmaya başladık. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ise kendisini şöhret rüzgarına kaptırmış görünüyor. 'Taş taş üzerinde bırakmam' zihniyeti ile nereye varılabileceğini gördüğünde de aynı şöhret manzaralarına malzeme olabilecek mi? Belli değil. 

Ama Unakıtan Vergi Barışı nedeniyle sağladığı başarıyı ileride Ekonomi Bakanlığına veya güçlendirilmiş Maliye Bakanlığına tahvil edebilir. 58'inci Hükümet döneminde ekonominin gizli patronu olan Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener ise gözden düştü. Önümüzdeki birkaç ay içinde Babacan ve Şener'in daha zayıflayacaklarını kolayca öngörebiliriz. 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise '9 Mart Sendromu'nu haklı çıkarttı. Erdoğan geldikten sonra bürokrasi darmadağın oldu. Değiştirilmesi kolay makamlarla başlayan atama rüzgarı, yavaş yavaş güçlü bürokratların koltuklarına doğru esiyor. Ancak Erdoğan'ın önümüzdeki günlerde yamalı bohça görünümü veren parti grubunu toparlamak kadar bürokrasideki direnişle de uğraşması gerekecek. 

3 Ağustos 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / AB, 'KALİTELİ TÜRKİYE' İSTİYOR

Cahit UYANIK 

FRANKFURT - Frankfurt, Almanya'nın ve önümüzdeki yıl euronun fiilen dolaşıma girmesiyle Avrupa Birliğinin (AB) finans başkenti olmaya hazırlanıyor. Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa'nın en büyük borsalarından birisini bünyesinde barındıran Frankfurt, dev gökdelenlerin 400-500 yıllık tarihi mimariyle nasıl iç içe yaşatılabileceğinin güzel bir örneğini sergiliyor. İçinde 15 bin kişinin çalıştığı belirtilen devasa gökdelenler, erken kararan akşam saatlerinde yanan ışıkları ve gece boyunca süren pırıl pırıl siluetleriyle adeta hiç uyumayan dünya finans piyasalarının göstergesi gibiler.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) Frankfurt'taki Heim Textil Fuarına düzenlediği gezi ilginç bir zamanlamaya denk geldi. Daha birkaç yıl önce inşa edilip bitirilen Fuar Merkezi, Frankfurt'un yüzlerce yıllık 'fuar kenti' olma özelliğini yansıtıyor. Binaları arasında özel araçlarla gidilip gelinebilen bu dev tesis, önümüzdeki yıllarda Türk iş adamlarının sıkça ziyaret edeceği bir merkez olacak gibi görünüyor.

Hatta TOBB ve DTM, Devlet Bakanı Tunca Toskay'ın şahsında devletin ağırlığını kullanarak bu merkezde sabit bir bölüm kiralamak istiyor. Eğer fuar yönetimiyle bu konuda anlaşma sağlanırsa önümüzdeki yıllarda sık sık duyacağımız, dünyanın ticaret ve finans merkezlerinde kurulacak olan yerleşik 'Türk Ticaret Merkezleri' ağının ilk örneklerinden birisi olacak. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / NAMUS MESELESİ

Cahit UYANIK 

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) büyük merakla beklenen açıklamasını yaptı ve Fon'daki 10 bankaya bir gelecek çizdi. Şu anda çözüm bekleyen tek banka kaldı: Etibank. Bu aşamada Fon'daki bankaların geleceği için belki de 'ikili analiz' yapmak gerek: Teklif gelen bankalar ve gelmeyen bankalar. 

Teklif gelen 4 banka nispeten temiz bankalar. Kötü yönetim veya bağlı bulundukları sanayi grubunun zor duruma düşmesi nedeniyle Fon'a geçmişlerdi. Haklarında büyük hortumlama soruşturmaları veya mahkemeleri yoktu. Ama müşteri çıkmayan bankalar için (Eskiden İzmirli bir sanayi grubuna ait olan banka hariç) aynı şeyi söylemek mümkün değil. Sabıkalı bankaların sahiplerinin 3'ü halen hapiste... Haklarında binlerce yıla varan hapis cezası istenen iddianamelere savunma hazırlamakla meşguller.

BDDK'ya ilgilendikleri bankaları bildiren grupların titizlikle ve büyük bir özenle seçildikleri ise ortada. Bu isimler arasında "Ona banka verilir miymiş?" denilecek biri görünmüyor. Bu, Fon'daki 4 bankanın hepsinin satış şanslarının yüksek olduğunu gösteriyor. Teklif sahipleri artık 'due dilligence' diye bilinen ayrıntılı incelemelere girişecekler.

2 Ağustos 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / HALK NEYİ BEKLİYOR?

Cahit UYANIK 

Değişim gittikçe dayatıyor. IMF bahane... Cebinden Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenlik nişanelerinden biri olan Türk Lirası yerine yeşil yeşil dolar çıkan bakanların IMF'ye kafa tutması boşuna... Ülkesini, en değerli varlığı olan canı ve bedeni ile savunan Mehmetçikleri koruyup kollamak için kurulan Mehmetçik Vakfına dolar bozdurup bağışta bulunmak ne acı çelişki... Ülkedeki dolarizasyon oranı yüzde 70-80'i geçmişken hala ulusal paranın yasını tutmamak ne kötü...

Durup düşünelim: Bu ülkede 35 milyar dolarlık döviz tevdiat hesabı var. Yastık altındaki para ise 15 milyar dolar düzeyinde... Üstüne üstlük 50-60 milyar dolarlık altın stoku da cabası. Öyleyse bu ülke fakir değil. Bir anda 100-110 milyar doları çıkarabilecek güce sahip. O zaman bu güvensizlik kime ve neye? Döviz hesaplarından 10 milyar dolar bozdurulup TL hesabına dönüştürülse, yastık altındaki dolarlar birkaç günde bankacılık sistemine çekilse, kollardaki boyunlardaki küçük hazineler makbuz karşılığında bankalara yatırılsa... Sorunlarımız bir anda bitmez mi? Soruyu tekrarlayalım: Bu güvensizlik kime ve neye? Elbette ki iki yüzlü siyasetçilere ve onların kurduğu iki yüzlü siyasi sisteme... Bu iki yüzlülük çok uzun zamandan bu yana ortada dolaşıp duruyor. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İYİMSER GELİŞMELER ÇOĞALIYOR

Cahit UYANIK 

Kamu bankaları nihayet asli görevlerine dönme sinyalleri vermeye başladılar. Önce Halk Bankası 1,5 katrilyon liralık kredi paketini açtığını duyurdu. Bu hafta da büyük ihtimalle Ziraat Bankası benzeri bir paketi kamuoyuna açıklayacak. Devlet bir kez daha, batağa saplanmış Türk ekonomisini çekip çıkarmak için ilk hamleyi yapmış görünüyor.

Bu çerçevede kamu bankalarının nasıl, ne kadar ve hangi yöntemle özelleştirileceğini tartışmakta fayda var. Çünkü Türkiye ekonomisinde tüm dengeleri oturtmadan kamu bankalarının elden çıkarılması yanlış hesap olabilir. Bu konuda belki de bir 'Kamu Bankalarını Özelleştirme Şurası' düzenlenmesi, orada burada dağınık şekilde dile getirilen fikirlerin tek platformda tartışılmasını sağlayabilir.

Bütün bu gelişmeler, özel bankaların yeniden yapılandırılması çabalarının gölgesinde gelişiyor. Bu haftadan sonra özel bankaların ertelenen genel kurullarının yapılmasına izin verilmesi de gerekiyor. Aksi taktirde özel bankaları yeniden yapılandırma planını Haziran sonuna yetiştirmek zorlaşacaktır. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ERKEN SEÇİMİ ETKİLEYECEK 3 FAKTÖR

Cahit UYANIK 

Başbakan Bülent Ecevit'in rahatsızlığı, herkesin gönlünde yatan arslanın zamansız kükremesine neden oldu. Koalisyon partileri, muhalefet partileri, DSP'nin içi, Meclis dışı muhalefet, henüz siyasete yeni ısınan bazı isimler, siyasi hareket statüsünden siyasi parti aşamasına bir türlü terfi edemeyen aydın grupçukları dalgalandı. Nasıl durulacağını ise zaman gösterecek.

Sonuçta Türkiye'nin önümüzdeki 1 yıl sonunda seçime gideceği konusunda herkes hemfikir oldu. Türkiye'deki seçim kampanyalarının 3 ayı kapsadığını düşünürsek, koalisyon partilerinin kaderini önümüzdeki 9-12 ay belirleyecek gibi görünüyor. Ancak Türkiye'de yaşayacağımız seçimleri belirleyecek birkaç önemli ve büyük gelişmeye dikkat çekmekte fayda var. 

1 Ağustos 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİ YÖNETİMİNDE SİS PERDESİ

Cahit UYANIK 

IMF, yaklaşık bir aylık aradan sonra yeniden Türkiye'ye geldi ve temaslarına başladı. Heyet, Türkiye'ye giriş yapar yapmaz koalisyon hükümetinde büyük bir çalkantı daha yaşandı ve Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz istifa etti. Böylece geçen hafta bu sütunda dile getirdiğimiz IMF ile siyasetin sinir katsayısı arasındaki yakın korelasyon bir kez daha teyit edilmiş oldu. 

Öksüz'ün istifasında IMF, Dünya Bankası ve Amerikan yönetiminin bir etkisi var mıdır? Bunları hep birlikte önümüzdeki günlerde yapılacak açıklamalarla öğrenebileceğiz. Ortamın netleşmesi için özellikle Öksüz'e büyük görev düşüyor. Öksüz, eğer son birkaç ay içindeki huysuzluğu ve muhalif davranışlarında kendi dışında gelişen ve ulusal onuru zedeleyecek bazı konular rol oynadıysa, bunları kamuoyuna açıklamalı. Öksüz unutmamalı ki bir ülkenin ulusal çıkarları, devlet çıkarlarının üzerindedir. 

Aslında Türkiye ile IMF ilişkileri uzunca bir süreden bu yana bir 'sis perdesi' altında gelişiyor. Kamuoyu olup bitenleri pazarlıklar bittikten sonra öğrenebiliyor. Bu durum ise üzerinde pazarlık yürütülen konuların kamuoyundaki bağımsız gazeteciler ve uzmanlar tarafından tartışılmasını engelliyor. Söz gelimi bugünlerde ortalığı yine 'Para Kuruluna geçileceği' veya 'Döviz kurunda bant sistemine dönüleceği' yönünde söylentiler kapladı. Ama bu konuda ortaya çıkıp da demeç veren bir ekonomi bürokratı yok. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TÜRKİYE'NİN YENİ ROLÜ

Cahit UYANIK 

Türkiye, 1979 yılından bu yana sınırlarında veya toprakları içinde kanlı mücadeleler görmeye alışık bir ülke. İran-Irak Savaşında başlayan süreç, Türkiye toprakları içindeki sağ-sol çatışması ve PKK terörü ile aynı zaman diliminde kucak kucağa sürüp gitti. Hemen ardından Irak'ın Kuveyt'i işgali ile başlayan Körfez Savaşı kan, ateş, barut dolu günlerin yeni bir aşamasını oluşturmuştu.

Bu savaş bittikten sonra da Türkiye'nin yarı-savaş veya alçak yoğunluklu savaş denilen günleri başladı. 1993-1999 dönemi, Türkiye'nin terörle 'ver-kurtul' yerine 'vur-kurtul' taktiğiyle baş edilebileceğini gösterdiği yıllar oldu. Sonunda terör duyarlılığı yüksek iki ülke ile işbirliği yapılarak örgüt lideri paketlenip hapise konuldu. İşte bu psikoloji içinde Afganistan Harekatı başladıktan sonra Türkiye'de fazla bir yaprak kımıldamayışı bence normal. 

Türkiye'nin 1984-1999  yılları arasında yaşadığı dönem, şu anda dünyanın patronu görünen ABD'nin Afganistan'da giriştiği terörle mücadele işinin belki de ilk örneği idi. Türkiye o mücadelesinde arkasında ne BM'nin ne AB'nin ne NATO'nun desteğini bulabilmişti. Hatta AB'nin önemli üyelerinden bazılarının büyük engellemeleri ile karşılaştığını da söyleyebiliriz. ABD ise şu anda hem uluslararası örgütler hem de tek tek hükümetlerin desteğini arkasına almış durumda. Anlayacağınız ABD Türkiye'nin yaşadıklarının hızlı bir versiyonunu daha gelişmiş bir ortamda yaşıyor.