25 Temmuz 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİK PROGRAMIN YUMUŞAK KARNI

Cahit UYANIK 

IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli'nin geçen hafta Türkiye'ye yaptığı ziyarette verdiği en önemli mesaj, harcama reformuna ilişkindi. Cottarelli böylelikle daha 10 gün önce resmen uygulamaya giren Enflasyonla Mücadele Programının yumuşak karnını açıklayıverdi. Türkiye, Devlet Bakanı Recep Önal'ın deyimiyle bir 'dezenflasyon' sürecine girdi. Bu sürecin başarılı olup olamayacağını ise zaman gösterecek. Harcama reformu, zaman boyutunun içine gizlenmiş çok kritik bir devlet icraatı olarak sırasını bekliyor.

Devlet, önümüzdeki 3 yıl içinde yeni vergi salarsa vatandaşla arasındaki güven ilişkisi iyice zedelenebilir. Bu nedenle devlet harcamalarının sıkı kurallara bağlanması ve 'paranın zaman değeri' kavramının devlete yerleşmesi gerekiyor. Söz gelimi Cumhurbaşkanı Demirel bile devletin şişkin proje stokundan şikayetçi. "1999 Yatırım Programında 5 bin 500'e yakın proje görünüyor. Bunların içinde 20-25 yıldır devam edenler mevcut. Devletin 25 yıl önce yatırdığı ilk para, hala milli gelire katkı sağlayamamış. Bu israftır" diyor. Türkiye'nin acilen bir harcama reformu yapması zorunlu. Yoksa Önal'ın deyimiyle 'dezenflasyon süreci' bir anda 'doludizgin enflasyon süreci'ne dönüşebilir.

24 Temmuz 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / HÜKÜMETE AÇILAN 'İTİBAR' KREDİSİ

Cahit UYANIK 

Türkiye, 3 yıllık stand by programına iyi bir başlangıç yaptı. Devlet iç borçlanma faizleri yüzde 37'ye kadar düştü. Dış piyasalarda 30 yıl vadeli 1,5 milyar dolarlık tahvil satışı gerçekleştirildi. Banka mevduat faizleri yüzde 40-50 arasına kadar indi. Borsa tarihinde ilk kez 18 bin puan seviyesini gördü. 

Bu listeye dikkat edildiğinde tüm olumlu gelişmelerin finans cephesinde yaşandığı değerlendirilebilir. Finans piyasaları genellikle kısa vadeli karar ve eylemlerin geçerli olduğu ortamlardır. Bu olumlu gelişmelere;  hükümete ve dolayısıyla ilan ettiği Enflasyonla Mücadele Programına açılan birkaç aylık kısa vadeli bir 'itibar kredisi' gibi bakabiliriz. Eğer bu olumlu tablo, reel ekonomiye yansıtılma becerisi gösterilemezse, bu kredi hemen kapatılabilir. Borsa yeniden 10 binler seviyesine inip devlet faizleri yüzde 90'lar düzeyine çıkabilir.

Hükümetin olumlu hava ve birkaç aylık krediyi ekonomiye yansıtması için yapması  gerekenler belli. Harcama reformuyla ilgili düşüncelerimi daha önceki haftalarda dile getirmiştim. Bu nedenle yapılması gereken diğer iki iş üzerinde durmak istiyorum. Herşeyden önce düşen mevduat faizlerini, aynı eğilimi gösterecek kredi faizleri izlemeli. Burada bankalar kilit önem taşıyor. Bankalar yıllardır personel ve alt yapılarını Hazine ihalelerine göre geliştirdiler. Çünkü yatırılan her birim paraya, en yüksek getiriyi Hazine faizi veriyordu. Kredi müşterisi adeta 'baş belası' gibi görülüyordu. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BDDK'YI BEKLEYEN GENEL MANZARA

Cahit UYANIK 

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), önümüzdeki 4 gün içinde belli olacak. Çoğu konuda olduğu gibi BDDK deyince hepimiz 'sihirli değnek' psikolojisine kolayca giriyoruz. BDDK'nın birçok büyük sorunla başbaşa olan bankacılık sektörünü bir dokunuşla değiştireceğini varsayanlar çoğunlukta...

Oysa BDDK'yı bekleyen ilk şey henüz Resmi Gazete sayfaları arasında nefes alıp veren varlığını, yaşayan bir organizmaya dönüştürmek. Merkez Bankası ve Hazine'den devralacağı mevcut yapıları, BDDK felsefesi ve ruhu içinde yeni bir kurum olarak yoğurup iş yapar hale getirmek. Bu açıdan bakıldığında BDDK'nın ilk başkanı ve üyelerinin tarihi bir misyon üstleneceğini söylemek yanıltıcı olmaz. 

Peki BDDK için yeni bir yapının kurulmasıyla at başı gidecek diğer çalışma konuları neler? Çok ayrıntılı analizler yapmak yerine genel manzarayı çizmekte yarar var. Devlet, yaklaşık 150 yıldır bankacılık sektöründe hep öncülük yapıyor. Sektörün geçmişini devletten bağımsız düşünmek olası değil. 

Ancak son kabul edilen Bankacılık Yasasının yanı sıra, IMF ve Dünya Bankası ile sürdürülen çalışmalar gereği devlet, bankacılık sektöründe yeni bir role soyunuyor. Sektör, 2000'li yıllarda devletin çizeceği çerçevenin sağlamlığına güvenerek global rekabete hazırlanacak. Devlet, Mithat Paşa'nın kurduğu çiftçi sandıklarıyla Türk insanını finans dünyasıyla tanıştırmıştı. Bundan sonra ise devlet, Türk insanının kurduğu bankaları uluslar üstü ölçeği taşımanın yollarını hazırlayacak.

23 Temmuz 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 750 BİN YABANCI IRGATIN MANASI

Cahit UYANIK 

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Türkiye'de 750 bin yabancı kaçak işçi çalıştığını açıkladı. Büyük bir gürültü patırtıyla seyreden ülke gündemi içinde bu önemli haber yeterince tartışılmadı. Almanya'da yaşayan (çalışan değil) Türk vatandaşlarının sayısının 2 milyonun biraz üzerinde olduğunu hatırlarsak, Türkiye'deki yabancı kaçak işçiliğin ulaştığı boyutlar daha iyi anlaşılır. 

Türkiye'deki şehirlerde işsiz dolaşan yüzbinlerce ve şehre göç edip kendisine daha parlak bir gelecek sağlamak hayaliyle yanıp tutuşan milyonlarca insan varken, bu tablo nasıl ortaya çıktı? Rumen, Bulgar, Gürcü, Rus, Filipinli, Azeri 'ırgatlar' nasıl sistemin içine sızabildi?

Bu sorunun cevabı çok basit: Yüksek işçilik maliyetleri... Türkiye'de asgari ücret 160-170 dolar düzeyinde ama defter üzerinde bir işçinin işverene maliyeti 300 doları geçiyor. SSK işveren payı, işçi payı, diğer kesintiler, yıllık izin, kıdem tazminatı yükü gibi unsurlar asgari ücretin ikiyle çarpılmasına neden oluyor.

22 Temmuz 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KÜRESELLEŞME, REKABETİ TEHDİT EDİYOR

Cahit UYANIK 

Rekabet kavramı Türkiye'nin gündemine 1980 sonrasında girdi. Ancak rekabetin hukuki açıdan düzenlenmesi için 14 yıl bekledik. Yasa 1994'te çıktı ama bu sefer de Rekabet Kurulu siyasi olumsuzluklar nedeniyle 2 yıl sonra görev başı yapabildi. 

1997 yılında başlayabilen süreç büyük bir hızla devam ediyor. Rekabet Kurumu (RK) her fırsatta rekabet kavramını toplumun ilgisine sunuyor. Geçen hafta başında RK, önemli bir organizasyona ev sahipliği yaptı. 2'inci Türkiye Uluslararası Rekabet Sempozyumu İstanbul’da yapıldı. Bu sempozyuma katılma fırsatı bulduk.

200'e yakın yerli ve yabancı uzmanın hazır bulunduğu sempozyumun gölgede kalan yüzünde globalleşme sonrası rekabet hukuku ve uygulamalarının nasıl etkileneceği vardı. Sempozyumda globalleşmenin ülkeler arası rekabeti nasıl bozduğu ve bu konuda ortaya konulabilecek çözümler üzerine yoğunlaşıldı. Globalleşme sürecinin gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında zaten bozuk olan rekabet dengelerini iyice altüst edebileceğine dikkat çekilerek, bu dengesizliğin çok uluslu şirketler kanalıyla daha yaygınlaşabileceğı ifade edildi.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TÜRKİYE İÇİN KRİTİK 7 AY

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin son birkaç yıldır başına çöreklenen ve kurtulmak için büyük çaba sarf ettiği birçok belanın köklerinin 1970'lerin ikinci yarısına uzandığının bilmem farkında mısınız? PKK belası, çete helezonu, irtica bataklığı, aşırı sol zombisi, enflasyon canavarı, dövizsizlik sendromu, Ülkücülerin mafyalaşması...

Türkiye 1975-1980 dönemindeki Milliyetçi Cephe (MC) hükümetleri, Güneş Motel'de kurulan CHP Hükümeti ve Erbakan Hocanın 'kerhen' desteklediği Adalet Partisi azınlık hükümetinin acılarını hala çekiyor. Siyasetçiler bundan 20 sene önce yakalarını kaptırdıkları sorunların hemen hiç birinden silkinip kurtulamıyorlar.

Türkiye 1975-1980 arasında yönetilmedi, yönetilir gibi yapıldı. Devlet başa oturmayınca, kuzgunlar leşe hücum etti. Otorite boşluğu içte ve dışta Türkiye'nin ayağının burkulmasını bekleyenlerin harekete geçmesine neden oldu. Devleti yönetenler ise öyle bir gaflet uykusuna daldı ki kimisi Türkiye'yi Kolombiya yapmak, kimisi Suudi Arabistan'dan daha koyu bir şeriat devleti kurmak, kimisi kafatasçılıkla sorunu çözmek, kimisi adlarını bile doğru dürüst telaffuz edemediğimiz yabancı liderleri kurtarıcı görürken istiflerini bile bozmadılar. 

21 Temmuz 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MECLİS NASIL ÇALIŞTIRILIR?

Cahit UYANIK 

Tüm demokratik ülkelerde demokratik süreçlerin hayli zahmetli ve yavaş çalışan özellikler taşıdığı çok iyi bilinir. Ama bu süreçler çalışmazsa o ülkeye 'demokratik' demek ne kadar doğrudur? 1980 öncesinde rahmetli Fahri Korutürk'ün görev süresi bitince Meclis aylarca cumhurbaşkanı seçememişti.

Hiç unutmam; o dönemin en hızlı mizah dergisi Gırgır'da sonuçsuz cumhurbaşkanlığı turları nedeniyle bulundukları toprak parçası matkap gibi delinip uzay boşluğuna yuvarlanan milletvekilleri hicvedilmişti. Milletvekilleri uzay boşluğuna düşmedi ama boşluğa düşen ülkedeki demokrasi oldu. 

Öyle bir Meclis'imiz var ki son 2 ayda sadece 1 adet yasa çıkarabilmiş. O da medyanın yakın takibe aldığı öğretmenlere zam yasası. 23 yıllık bir öğretmen dostumun eline bu yasadan sonra sadece 42 milyon lira geçmişti. Ört ki ölem! Bu noktadan sonra siyasilerin şapkayı önlerine koyup düşünme zamanı geldi. Çünkü 1999 yılında belki bir arada belki ayrı ayrı yapılacak yerel ve genel seçimler 'icraat' ve 'vaat' kavramlarının çok büyük önem taşıyacağı iki seçim olacak.

20 Temmuz 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / HAZİNE "KİT'LERİN HOLDİNG'İ" OLDU

Cahit UYANIK 

Çok değil daha 3-4 yıl öncesine kadar KİT'ler  Türkiye'nin günah keçisiydi. 5 kara deliğin en büyüğü olarak lanse ediliyorlardı. Çözüm için önce "KİT'leri sat, kurtul" senaryosu gündeme getirildi. Yasasız özelleştirme yapmak isteyen tek ülke konumundaki Türkiye, çeşitli iç ve dış baskılarla bundan vazgeçirildi. KİT'lerin ayakta durması için yapılması gerekenler araştırıldı. Özelleştirme Yasası çıkarılarak, özelleştirme gelirlerinin KİT'ler için kullanılması sağlandı. 

Bu çalışmalardan bir başkası da Hazine Müsteşarlığında KİT Genel Müdürlüğü kurulmasıydı. KİT Genel Müdürlüğünün en önemli projelerinden biri, bünyesindeki kuruluşların bilgisayarla izlenmesiydi. Yani Türkiye'nin dört bir yanına dağılmış KİT'ler kurulacak sistemle Ankara'dan kolaylıkla takip edilebilecekti. Tıpkı bünyesinde onlarca şirketi barındıran bir holding gibi...

Yaklaşık 1,5 yıldır sürdürülen bu proje neredeyse sonuçlanma aşamasına geldi. Artık KİT'lerin tüm işletme verileri üçer aylık dönemler halinde Hazine'nin bilgisayarlarında kayıtlı. Ama hedef bunu günübirliğe kadar düşürmek. Yani büyük holdinglerde olduğu gibi her akşam KİT'lerin kasa mevcutları, borçları, çekleri, ertesi günkü muhtemel ödeme ve alacakları Ankara'ya bildirilecek. 

Burada karşılaşılan sorun ise sırf tarımsal üretim yapan KİT'lerin bilgisayar teknolojisi ile tanışmaması... Bu sorun da 1997'de çözülürse özel sektördeki holding yapılanmasına benzer bir işletmecilik anlayışına geçilmesi için en önemli adım atılmış olacak. Darısı sosyal güvenlik kuruluşlarının başına...

GECEKONDU EKONOMİK KURULLAR BAŞ AĞRITIYOR 

Türkiye'de kavramların çarpıtılması artık kanıksadığımıź bir sorun. Bunun örneklerini bol bol yaşıyoruz. "Ekonomik Kurul" ve "Özelleştirme Kurulu" bunun en yeni örnekleri... Oysa yasalarla belirlenmiş Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) ve Yüksek Planlama Kurulu (YPK) ne güne duruyor? Gerek ÖYK gerekse YPK haftalardır toplanamıyor.

19 Temmuz 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / POAŞ İHALESİ İPTAL EDİLEBİLİR

Cahit UYANIK 

Geçen Cumartesi günü Ankara'da sessiz sedasız önemli bir toplantı yapıldı. Petrol Ürünleri İşverenler Sendikası (PÜİS) Olağanüstü Genel Kurulu toplanarak POAŞ ihalesini kazanan konsorsiyumdan çekilme kararı aldı. Ancak kesin olarak atılacak adım için PÜİS Yönetim Kuruluna yetki verildi. 

Eğer bu hafta hükümet nezdindeki temaslardan olumlu bir sonuç alınmazsa PÜİS konsorsiyumdan çekilecek. PÜİS, Rekabet Kurulunun yerine getirilmesini istediği şartların yumuşatılmasını istiyor. Ancak burada unutulan şey Rekabet Kurulunun özerk bir kuruluş olduğu ve hükümetin Kurul üzerinde herhangi bir yaptırım gücünün bulunmaması...

Eğer büyük bir sürpriz olmazsa PÜİS kendi kurduğu ve yüzde 10'luk hisseye sahip olduğu PÜAŞ Konsorsiyumundan çekilecek. Bu çekilme POAŞ ihalesinin kaderi açısından kritik önemde. PÜİS'in kararı ihalenin iptal edilmesine giden yolu açabilir.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİDE 'SİYASİ FETRET' TEHLİKESİ

Cahit UYANIK 

1998 yılının sonuna doğru yaklaştıkça ekonominin üzerine çökebilecek bir kabusun belirtileri iyice kendini göstermeye başladı. Bu kabus devalüasyon beklentisi, büyük bir işsizlik dalgası, hiperenflasyon tehlikesinden kaynaklanmıyor. Bu kabus, 'siyasi fetret' kabusu...

Yani 31 Aralık geceyarısından itibaren başbakanlıktan istifa edecek olan Mesut Yılmaz hükümeti ile 18 Nisan seçimleri sonrasında oluşacak yeni hükümet arasındaki yaklaşık 5-6 aylık dönemi kastediyorum. Yılmaz'ın istifasına daha 2,5 ay var ama ekonomik değerlendirme ve yorumlarda bu fetret döneminin yaratacağı olumsuz sonuçlara sık sık dikkat çekiliyor.

Başbakan Mesut Yılmaz, geçen hafta sonunda TÜSİAD'ta yaptığı konuşmada 1999 yılının ekonomide zor günlere gebe olduğunun altını açıkça çizdi. Yılmaz'ın Türkiye'nin en etkili sivil toplum kuruluşlarından birinde gösterdiği bu açıksözlülüğün nedeni iki biçimde yorumlanabilir: 1) Yılmaz seçimlerin 1999 sonuna ertelenmesi konusunda ardında hissettiği bazı desteklere, reel ekonomiyi çekip çeviren bu önemli topluluğu da eklemek istiyor. 2) Yılmaz, 1999 yılı Nisan ayında bir seçime razı ama böylesi önemli bir siyasi dönemece düşük profilli bir hükümetle girilmesine gönlü razı değil. Yılmaz, hükümeti dışarıdan destekleyen CHP'yi koalisyona girme formülüne razı etmeye çalışıyor.

16 Temmuz 2024 Salı

CHP KURULTAYINDAN İZLENİMLER / SOSYAL DEMOKRASİNİN ÖNCELİĞİ NİHAYET; EKONOMİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'de geçmişten bugüne sol partilerin önceliği hep demokrasi ve insan hakları sorunsalı çevresinde belirlenirdi.  Ekonomik politikalar ikinci plana atılır; bu sorunların çözümü demokrasinin kökleşmesinden sonra ele alınacak 'ikincil mesele' olarak değerlendirilirdi. 

Bu yaklaşım belki de 1960 ve 1970'lerin Türkiyesinde normal karşılanıyordu. Çünkü toplumdaki ekonomik kutuplaşma bu kadar keskinleşmemiş ve yaşam şekilleri arasında uçurumlar oluşmamıştı. Gerçekten Türkiye'nin öncelikli sorunu demokrasiydi. Demokrasi ve insan hakları arayışı, askeri darbenin etkisiyle 1980'li yıllar boyunca da sürdü. 1990'ların ilk yarısı ise izlenen sağ politikalara, sol partilerin iktidar ortağı olarak göz yumduğu 'kötü yıllar' olarak tarihe geçti.

Küresel gelişmeye 'Özelleştirme' itirazı

Dün Ankara'da başlayan CHP'nin 28'inci Olağan Kurultayı ise sosyal demokratların önceliği ekonomiye verdiği ilk kurultay olma özelliğini taşıyacak gibi görünüyor. CHP'yi böylesi bir kan değişimine iten iç etkenlerin yanı sıra dış etkenler de yok değil. Tüm Avrupa ülkelerinde iktidarları birer birer ele geçiren sol partilerin programlarında önceliğin ekonomiye verilmesinin, CHP'yi de ideolojik alt yapısını ekonomiye oturtmaya zorladığı söylenebilir.

Kurultayda artık ekonomi ağırlıklı bir  'değişim ve yenileşme' politikasının varolageleceği, salonu süsleyen 'Daha çok üretim, hakça paylaşım: Küresel gelişme-Artı ve eşit' formülü, İngiliz İşçi Partisi ve onun lideri Tony Blair'den esinlenilerek geliştirilmişti. Ancak Türkiye'nin global (küresel) gelişmenin neresinde bulunması gerektiği konusunda CHP'nin net mesajları olmadığı da gözden kaçmadı. Bu durumun en somut göstergesi, salona korsan olarak bir sendika tarafından sokulup açılan 'Özelleştirmeye hayır' pankartıyla yaşandı. 

CHP'nin elle tutulan en büyük değişim ve yeniliği CHP Lideri Deniz Baykal'ın Ricky Martin'in sosyal demokrat bir partinin idaresindeki Fransa'da yapılacak Dünya Kupası için bestelediği şarkı eşliğinde yüksek bir platformdan koşar adım salona inmesiydi. Bu giriş CHP'yi, diğer partilerin Kurultay ve kongrelerindeki klasik tablolardan çok farklılaştırdı.

14 Temmuz 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / UMUDUMUZ ABD KONGRESİ

Cahit UYANIK 

Dünyada Türkiye kadar kafası karışık bir başka ülke var mıdır bilinmez. Bütün toplum fellik fellik yaptığı evler depremde tuzla buz olan müteahhit, rüşvetçi belediye memuru, paragöz kontrol mühendisi, imar affını oya tahvil etmeyi marifet sayan politikacı şürekasını 'suçlu' diye arıyor. Ama Türkiye Büyük Millet Meclis'inde (TBMM) daha önce aynı nedenlerle mahkemelerde yargılanan insanlar affediliyor. Ne uğruna? Bunu hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Af konusu iyice temcit pilavına döndüğü için bunu bir kenara bırakalım. Bir başka 'karışık' konuya geçelim. 

Birkaç gündür öğrendik ki hükümetimiz, depremin yaralarını sarmak için Amerika Birleşik Devletleri (ABD) garantili tahviller çıkarmak istiyor. Neden? Çünkü Türkiye Hazinesinin itibarı yok da ondan... ABD garanti verirse tahvil faizlerinin yarı yarıya düşeceği tahmin ediliyormuş. Ama burada önemli bir sorun varmış. Bu garantinin geçerli olabilmesi için ABD Kongresinin onay vermesi gerekliymiş. 

Anlaşılan deprem ülkeyi yönetenlerin beyin hücrelerinde de büyük bir fay kırığına neden oldu. Depremden 48 saat sonra bile ortada görünmeyen, dağıttığı çadırlar havuza dönüşen, ölü sayısını 5 bin kişi revize eden çarpık zihniyet depremin finansman boyutunda da aynı davranışı sergilemeye çalışıyor. 

13 Temmuz 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ENFLASYON 'KONUŞMAYINCA' TEDAVİ OLUYORMUŞ

Cahit UYANIK 

Türkiye, belki de son 20 yıldır yaşamadığı bir psikoloji ile tanıştı: Enflasyon düşüşü. Dile kolay enflasyonun baş verdiği 1978'lerde doğan çocuklar şimdi ya üniversitede öğrenci ya da askerliğini yapıyor. 'Fiyat istikrarı' denilen kavramdan bihaber yetişen bir nesle sahip olduk vesselam. Bu konu üzerine geçen hafta gazetelerde uzun uzadıya analizler ve değerlendirmeler çıktı. Meselenin bu yönüyle sizi meşgul etmeyeceğim. Esas değinmek istediğim nokta, ekonomi yönetiminde bu yılbaşından itibaren görülen denge ve uyum. 

Türkiye'nin 1988'den bu yana enflasyonla mücadele konusunda karşılaştığı ancak bir türlü rakamlara döküp ölçemediği en önemli sorunlardan birisi ekonomi yönetiminin yarattığı maliyetlerdi. Bu tarihten beridir Türk ekonomisi iyi yönetilemiyordu. Ancak geçen yılın sonunda bu görünüm değişti denilebilir. 

Anasol-D kurulduktan sonra ilk uyum bürokrasi içinde oluştu. Geçen yıl Ağustos ayında imzalanan Hazine-Merkez Bankası Protokolü bu konuda atılmış ilk adım oldu. Maliye Bakanlığı ve bürokrasinin diğer bölümleri de bu uyumlu tabloya ayak uydurdular. Ancak esas sorun siyasilerden kaynaklanıyordu. 

12 Temmuz 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MHP'NİN AB POLİTİKASI

Cahit UYANIK 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, genç kuşak siyasetçiler içinde en tutarlı isim gibi görünüyor. Bir kararı kolay vermiyor, verince de kolay vazgeçmiyor. Dikkat ederseniz "Seçimler 3 Kasımda yapılsın" dedi ve tüm siyasi tartışmalar bu tarih üzerinde döndü durdu.

Bahçeli'nin tek tavizi, Meclis'in seçim için 1 ay daha erken toplanmasını kabul etmekti. Burada da teknik ve hukuki gerekçeler önemli rol oynadı. Bahçeli'nin Kemal Derviş'in kabinede kalması yönünde gösterdiği 15-20 günlük sabır ise çoğu kişi tarafından devlet adamlığı dokusuna bağlandı. Bahçeli, Derviş'in eninde sonunda istifa edeceğini kestirmişti. 

Bahçeli'nin AB yasaları konusundaki tavrı da geçmişten bu yana söyledikleri ile tutarlı bir görünüm sergiliyor. Diğer partilerin özellikle büyük kitlelerde giderek desteği artan AKP'nin Haziran başındaki Çankaya Zirvesinden bu yana gösterdiği ikircikli tavırlar dikkate alındığında, Bahçeli'nin tutarlı davranışları insanın gözüne daha hoş görünüyor. İnsan takiyyeciliğe kurban edilecek AB politikaları yerine, sert bir müzakere pozisyonunu andıran Bahçeli'nin tavırlarını daha önemsiyor.

11 Temmuz 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / IMF TARTIŞMALARINI RAFA KALDIRALIM

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin yakın ve uzak geleceğini doğrudan etkileyecek iki önemli tartışma aynı anda yaşanıyor. Bunlardan birincisi Türkiye'nin 2004 sonunda IMF ile yeni anlaşma yapıp yapmayacağı... Daha 5'inci Gözden Geçirmenin şartlarını yerine getirmemiş ve reel faizleri yüzde 25'lerden aşağıya çekememiş olan hükümetin bu konuyu açmasını 'idealizm' olarak nitelemekte fayda var. 

Türkiye'nin bu kadar yüksek reel faizlerle borç yükünü taşıyamayacağını artık cümle alem biliyor. Hazine Müsteşarlığının baz senaryosunda bile 2005 yılı için reel faiz yüzde 17-18 düzeyinde iken IMF'yi tartışmanın ne manası var? İş dünyasının en etkili sivil toplum örgütü TÜSİAD'a göre ise IMF anlaşması 2006'ya kadar uzatılmalı. TÜSİAD da bu konuda hatalı. Daha IMF ile anlaşmanın bitmesine 18 ay varken 2006 yılını telaffuz etmek acelecilik.

Bu ortamda 2004 yılı sonunda Türkiye'nin AB ile tam üyelik müzakeresi için masaya oturacağını hatırlatalım. Madem ki müzakereye oturmadan önce AB'ye yönelik hukuk ve hukuki düzenlemelerin uygulaması gibi kriterleri yerine getireceğiz; o zaman masada ne konuşacağız? Elbetteki ekonomi.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BÜYÜK SİYASİ KAVGA KORKUSU

Cahit UYANIK 

Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, beklenen kaynak müjdesini verdi. Adı kaynağa çıkan dış borcun miktarı 14,3 milyar dolar. Bu borcun beraberinde ne gibi ön şart, uygulama şartı, performans kriteri, endikatif hedef,  politik sonuç ve ulusal taviz getireceğini yakında hep birlikte göreceğiz.

Bu konudaki ilk belirti, ABD Hazine Bakanının bu ülkenin en etkin gazetesine sızdırdığı haberle ortaya çıktı. ABD, Türkiye'ye bir daha böylesi bir yardımın yapılmayacağını açıkladı. Bu haber hemen ertesi gün Derviş tarafından doğrulandı. Peki neden böyle oldu?

Ankara'da alttan alta yayılan korku şu: Türkiye, 14,3 milyar dolarlık kaynağın en acil olan 4-5 milyar dolarlık kısmını kullandıktan sonra büyük ve kısır bir siyasi kavgaya tutuşabilir mi? 4-5 milyar dolarlık kaynağın Haziran ayı içinde hesaplara girebileceği Derviş tarafından açıklandı. Haziranda hükümet ikinci yılını dolduracak. Bu öyle bir 2 yıl ki, aslında 4 yıla bedel gibi... Çünkü bu döneme büyük yolsuzluk operasyonları, yeni vergi yasaları, iki büyük deprem, bir cumhurbaşkanı seçimi ve hepsinden önemlisi 2 büyük ekonomik kriz sığdı. Bu süreçte bir stand by imzalandı, birisi de imzalanmak üzere. SRF Kredi Anlaşması da cabası. Yani ekonomik açıdan tam bir dağınıklık ve keşmekeş söz konusu.