Avrupa Birliği (AB) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Avrupa Birliği (AB) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Eylül 2022 Çarşamba

SONBAHAR ENFLASYONU VE AB'NİN RESESYONA GİRMESİ BİZİ ZORLAR. RUSYA'NIN AKIBETİ İRAN'A BENZER Mİ?

Cahit UYANIK

05 Eylül 2022 pazartesi günü açıklanan Ağustos-2022 enflasyonu beklentilerim (Yüzde 1,5-2 arası) doğrultusunda geldi. Oysa piyasalarda yüzde 2 üzerinde bir rakam bekleniyordu. Yüzde 1,46 olarak açıklanan Ağustos-2022 enflasyonu ile birlikte yıllık enflasyon da yüzde 80,21 oldu. Bu gelişmede bence iki faktör etkiliydi:

1) Özellikle işlenmemiş tarım ürünlerinde yani çarşı-pazar ürünlerinde hasat dönemiydi. Birçok üründe önemli fiyat düşüşleri görülürken, artışlar da ılıman gerçekleşti.
2) Özellikle ilkbahar-yaz aylarında market ürünlerine yapılan yüklü zamlar hala korunmaya çalışılıyor. (TÜFE Nisan-2022'de yüzde 7,25, Haziran-2022'de ise yüzde 4,95 gibi yüksek düzeylerde açıklanmıştı.) Yeni zamlar zorunlu olmadıkça yapılmıyor. Fiyatların oturması bekleniyor. Dolar kurundaki nisbi istikrar da bunu destekliyor.

Ancak bu eğilimin Eylül-2022'de bozulmasını bekliyorum. 01 Eylül 2022'de yapılan elektrik ve doğal gaz zammı, okulların açılmasıyla artan mal talebi ve azalmaya başlayan tarımsal üretimin etkisiyle fiyatların Eylülde artışa geçerek yeniden yüzde 4 civarına çıkacağını düşünüyorum. Hükümet OVP'de yıl sonu için yüzde 65, gelecek yıl sonu için ise yüzde 24,9 enflasyon tahmininde bulunmuştu. Bu tahminin tutması için bundan sonraki aylarda fiyat artışlarının yüzde 2'ler düzeyinde gerçekleşmesi gerekiyor. Oysa çoğu iktisatçı Türkiye'de artık fiyatların gelecek yaz ayı ortalarına kadar yüzde 4-7 bandında seyredeceğini düşünüyor. Bu, 2022 yılı için yüzde 70-80 arasında, 2023 yılında ise yüzde 50 civarında bir enflasyon yaşanması anlamına geliyor. Avrupa'da kış aylarında için neredeyse kesinleşen doğal gaz krizi Türkiye'de yaşanacak mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugünkü açıklamasında Türkiye'nin kış aylarında bir enerji krizi yaşamayacağını bildirdi. Bu tespitte Rusya ile iyi ilişkilerin sürmesinin yanı sıra Türkiye'nin son yıllarda LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) ithalatını artırması, bu konudaki önemli ihracatçı ülkeler Katar ve Cezayir ile sıcak ilişkiler içinde bulunması yatıyor. LNG sayesinde doğal gaz (tıpkı ham petrol gibi) gemilere doldurulup taşınabiliyor. LNG alıcı ülkeye geldiğinde gazlaştırma (FSRU) gemilerinden veya karadaki gazlaştırma tesislerinden geçirilerek yerel boru hattına basılabiliyor. LNG ithalatının artması, 'doğal gaz boru hattı-dış siyaset' bağlantısını zayıflatan ve gelecekte zayıflatacak en önemli unsur olarak görülüyor.

30 Ağustos 2022 Salı

DOLAR KURU İÇİN KÖTÜ HABER. TEMMUZDA İTHALATIMIZ 'PATLADI'. İTHALATI, 5 SEBEP KONTROLDEN ÇIKARDI

Cahit UYANIK

TÜİK, bugün Temmuz-2022 dönemine ait dış ticaret istatistiklerini açıkladı. Dış ticaret açığı temmuz ayında 10,7 milyar dolar, Ocak-Temmuz 2022 döneminde ise 62,2 milyar dolar düzeylerinde gerçekleşti. Açık Temmuz ayında, geçen yılın aynı dönemindeki 4,3 milyar dolarlık rakamla kıyaslandığında yüzde 147 arttı. Açık; geçen yılki 25,5 milyar dolarlık veriyle karşılaştırıldığında ise Ocak-Temmuz 2022 döneminde yüzde 143 artmış oldu.

Bu artışın geri planında ihracatın mütevazı artışlar göstermesine karşın; ithalat rakamlarının adeta 'patlama' yapması yatıyor. İthalat Temmuz-2022'de yüzde 41,4 artarak 29,2 milyar dolar olarak gerçekleşti. Geçen yıl bu rakam 20,7 milyar dolardı. Ocak-Temmuz 2022 dönemindeki ithalat artışı ise yüzde 40,7 olarak gerçekleşirken, rakam 206,5 milyar dolara çıktı. Geçen yıl ilk 7 aydaki ithalat 146,8 milyar dolardı. Bu tablo, ekonomimizdeki dolar talebinin artmakta olduğunun (Taleple birlikte dolar kurunun artışı) ve önümüzdeki dönemde ekonomimize daha fazla dolar gerekeceğinin bir işareti...

Bence Türkiye ekonomisinde ithalat patlaması yaşanmasının 5 sebebi bulunuyor:

26 Kasım 2021 Cuma

MANŞET HABERİ / EKONOMİ, 2001 YILINDAKİ MGK TOPLANTILARINDA DA ÖNEMLİ GÜNDEM MADDESİYDİ

EN KRİTİK MGK

Cahit UYANIK


Türkiye, 4 yıllık aradan sonra yine kritik bir MGK toplantısına şahit olacak. Geçen hafta Sezer, Ecevit ve Özkan arasında yaşanan tartışma nedeniyle yarıda kalan MGK toplantısında ekonomik konuların da konuşulması bekleniyor.

Geçen hafta Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan arasında yaşanan tartışma nedeniyle gündemini görüşemeyen MGK, bugün saat 09.30'da Çankaya Köşkü'nde toplanacak. Toplantı gerek siyasi, gerekse ekonomik açıdan büyük önem taşıyor. Bugünkü kritik MGK'da, AB Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan Ulusal Program tartışmaya açılacak. Toplantıda en kritik tartışma konusunun Kopenhag Siyasi Kriterleri'ne uyum, idam cezasının kaldırılması ve son zamanlarda yaşanan ekonomik krizlerin Maastricht Ekonomik Kriterlerine etkisi olması bekleniyor. 

1997 Şubat sonundaki toplantı ile 2001 Şubat sonundaki toplantı, bazı yönlerden birbirine çok benziyor. İlk toplantı da, derin bir ekonomik kriz yaşanma ihtimalinin kıyısında yapılmıştı. Bugün yapılacak MGK da, 3 ay arayla yaşanan iki ekonomik krizin etkisiyle 'kadük' olmuş ekonomik hedeflerin gölgesinde toplanacak.  (Sayfa 5)  

3 Haziran 2021 Perşembe

KIBRIS EKONOMİSİNİN ACI GERÇEĞİ

 

Cahit UYANIK

"KKTC'nin ekonomik yapısına bakıldığında, aslında ortada sağlam bir yapı olmadığı, çarpık, rasyonellikten uzak, ekonomik faaliyetlerin rast gele, planlanmadan, popülist bir yaklaşımla yürütüldüğü derme çatma bir yapı olduğu açıkça görülmektedir. Acı da olsa bu gerçek kabul edilmelidir."   

Evet bu cümleler Rum tarafından veya Yunanistan kaynaklı bir yayından alınmış değil. Kıbrıs Türk Sanayi Odasının kısa bir süre önce yayımladığı bir rapordandır. Kıbrıs'ta biliyorsunuz iş adamlarını temsil eden odalar da ikiye bölünmüş durumda. Kıbrıs Türk Ticaret Odası, aynı zamanda Çözüm ve Avrupa Birliği Partisi kurucusu. Denktaş'la ve Türkiye ile arası limoni. Sanayi Odası ise Denktaş'a ve Anavatan'a daha yakın bir çizgi izliyor. Ekim ayında TOBB, Sanayi Odasına büyük bir kompleks inşa edilmesi için hayli yüklü maddi yardımda da bulundu. Bu nedenle Sanayi Odasının bir yayınında Kuzey Kıbrıs'ın ekonomik gerçeğinin bu kadar açık ve net ifade edilmesi önemli görünüyor.

İşte Türkiye ve KKTC böylesi bir ekonomik tablo içerisinde yarın BM müzakere masasına oturmaya hazırlanıyor. KKTC'de insanlar her sabah uyandığında tıpkı Türkiye'deki gibi işsizlik ve geçim sıkıntısına gözlerini açıyor. Bu sorunun en kolay çözümü ise Rum Kesimine (Yani AB'ye) geçerek inşaatlarda, alt yapı işlerinde, temizlik hizmetlerinde çalışmak. Çünkü böylece, Türk tarafındakinin 3-4 katı kazanç sağlamak mümkün. Acaba Yunanistan topraklarına (Yani AB'ye) günü birlik geçiş imkanı olsa, İstanbul'dan kaç otobüs karşı tarafa işsizleri taşır? 

8 Mayıs 2021 Cumartesi

KIBRIS'TA NEYİ UNUTTUK?

Cahit UYANIK

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) ilişkileri tarihine birazcık olsun ilgi duyanların öğrendiği ilk şey şudur: Türkiye 1960'ların başındaki Ortak Pazar'a bir ihtiyaca karşılık olsun diye değil, Yunanistan başvurduğu için ilgi duymuştur. Dış politikadaki bu temel argümanın ileriki yıllarda unutulduğu açık. Bunun iç ve dış sebepleri var. Türkiye'nin 1970'li yıllarda ciddi siyasi ve ekonomik iç çalkantılara düşmüş olması bu temel düşünceyi gölgeledi. Kıbrıs Sorunu'nun 1960'larda Yunanistan tarafından bilinçli şekilde alevlendirilmesi ve 1974'teki askeri harekata kadar gelinmesi de diğer önemli etken. Demek ki Yunanistan, 1960'ların başında izlemeye başladığı politikalardan köklü bir taviz vermemiş. Kıbrıs'ı bir nirengi noktası olarak kullanarak Türkiye'yi hem istikrarsızlığa itmiş, hem de uygar Batı ile entegrasyonunu geciktirmiş hatta baltalayabilmiş. Simitis boşuna, önceki gün Kıbrıs Rum Parlamentosunda "Enosis'i başardık" demedi ki...

(Tıklayınız) TANK PALET'İN İŞLETME HAKKI DEVRİ ÖZELLEŞTİRME MİDİR?

Türkiye ise "Yunanistan'dan geri kalmamak" gibi bir temel argümanı kaybettiği için savrulmuş durmuş. Türkiye, 1974 Kıbrıs Harekatından 4 yıl sonra Yunanistan'la beraber Ortak Pazar'a davet edilmedi mi? Edildi. Üstelik bu davet, Türkiye'nin Ada'da asker bulundurduğunu bile bile yapıldı. Türk askeri 1978'de işgalci değildi de, şimdi mi işgalci sayılıyor? Türkiye, 1978'deki daveti kabul etseydi hem Yunanistan'la aynı anda AB'ye girecek, hem de Kıbrıs politikasını Avrupa'ya kabul ettirmiş olacaktı. Ama fırsat kaçtı. Kaçtığı gibi kimse de suçu günahı üzerine almaya niyetli değil. 

(Tıklayınız) YIL 2001... PROF. DR. MÜMTAZ SOYSAL İLE KIBRIS SORUNU ÜZERİNE SÖYLEŞİ

16 Haziran 2020 Salı

TÜRKİYE'DE İHALE YOLSUZLUĞU NASIL YAPILIR? 90 TEKLİF MEKTUBU DA AYNI KİŞİLERCE YAZILINCA...

İhale Yasasına Selam, Yola Devam...

Cahit UYANIK

Türkiye'de bir türlü düzene sokulamayan konuların başında kamu ihaleleri geliyor. Yıllardır yanlış uygulana uygulana kangrene dönüşmüş olan mevcut ihale sisteminin reorganize edilmesi 10 yıldır Türkiye'nin gündeminde. Konuyu yakından takip edenler, 80'li yılların sonunda Meclis'te bu konuda kurulmuş olan komisyonlardan dem vuruyor. İhale sistemi Türkiye'de siyasetin finansmanında önemli bir rol oynuyor. İktidar partileri ve belediyeler; inşaattan gıdaya temizlik hizmetlerinden taşımacılığa kadar göstermelik ihalelerle kendi yandaşlarına iş alanı açıyorlar.

30 Mart 2020 Pazartesi

KAPAK HABERİ / BREXIT'İN İKİNCİ AŞAMASI, BİRİNCİSİ KADAR ZORLU YAŞANACAK



Cahit UYANIK

İngiltere, 4 yıllık bir sürecin ardından Avrupa Birliğinden (AB) 31 Ocak 2020-Cuma tarihi itibarıyla ayrıldı. Brexit’in gerçekleşmesi şerefine düzenlenen törende, duvarlara “We're Out (Dışarıdayız, Çıktık)” sloganı yansıtıldı. İngiliz Kraliyet Darphanesi, günün hatırasına 50 penilik madeni para basıp piyasaya sürdü. Bu önemli hatıra paranın basılma talimatını Pakistan göçmeni müslüman bir ailenin çocuğu olan Maliye Bakanı Sajid Cavid iki defa vermek zorunda kaldı.

Çünkü AB’den 31 Ekim 2019’da çıkılacağı düşünülerek üretilen madeni paralar, yaşanan 3 aylık ertelemeyle işe yaramaz hale geldi ve basılan 1 milyon adet 50 penilik eritildi. Kraliyet Darphanesi Brexit’in 31 Ocak 2020 tarihinde gerçekleşeceği kesinleşince darphane makinelerinin düğmesine yeniden bastı. Bir yüzünde Kraliçe II. Elizabeth’in resmi bulunan Brexit hatıra parasının diğer yüzünde "Bütün milletlerle barış, refah ve dostluk-31 Ocak 2020" yazıyordu. Maliye Bakanı Javid, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada "Bu madeni paralar İngiliz tarihinde heyecan verici yeni bir bölümün başlangıcını işaret ediyor" ifadesini kullandı.

İngiltere’nin AB’den ayrılmasına ilişkin karar, Avrupa Parlamentosunda 29 Ocak 2020 tarihinde oylanarak kabul edildi. Parlamenterler bu tarihi oylamanın bitiminde, İngiliz meslektaşlarıyla el ele tutuşup, gözyaşları içinde İskoç halk şarkısı "Auld Lang Syne"yi söylediler. Bu şarkı yaşananların çok güzel bir özetiydi. 1788 yılında Robert Burns adlı ozan, bu geleneksel şarkının sözlerini yani “Auld Lang Syne” şiirini bir kağıda yazıp İskoç Müzik Müzesi'ne göndermiş ve eklemişti: “Bu, eski bir şarkıdır ancak kağıt üzerine ilk kaydeden kişi benim.”

29 Mart 2019 Cuma

JAPONYA VE AVRUPA BİRLİĞİ (AB), TRUMP'A İNAT DEV BİR EKONOMİK ANLAŞMAYI UYGULAMAYA BAŞLADILAR

Cahit UYANIK

Geçen Şubat ayı başında dünya ekonomisinde gözler, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Çin arasındaki ticaret müzakerelerinin yanı sıra İngiliz Avam Kamarasındaki ‘meydan muharebelerine benzeyen’ Brexit Anlaşması onay tartışmalarına çevrilmişti. Her iki meselede de ufukta uzlaşma umudu pek görünmezken; sessiz sedasız önemli bir anlaşma yürürlüğe girdi: Avrupa Birliği (AB)-Japonya Ekonomik Ortaklık Anlaşması.

Anlaşmanın ayrıntılarına birazdan değineceğim ama hemen şunu söyleyelim ki; bu anlaşma dünyanın en büyük ekonomilerinden AB ve Japonya’nın kurallara dayanan, adil ticaret için atmış oldukları önemli bir adım niteliğinde değerlendiriliyor. Bu anlaşmanın korumacılık eğilimlerinin hız kazandığı ve serbest ticaretin Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına aykırı ek vergiler ve korunma önlemleri ile tehdit edildiği bir dönemde gerçekleşmesi önemini bir kez daha artırıyor. Anlaşma, Türkiye açısından da (gerek Japonya gerekse AB ile ilişkilerde) ilginç ve önemli sonuçlara yol açabilir. Bir tesadüf müdür bilinmez; Türkiye de, Japonya ile serbest ticaret anlaşması imzalamak için adeta gün sayıyor.

9 Ekim 2018 Salı

DPT: TARIMDA AB'YE UYUMUN FATURASI 8-10 MİLYAR EURO


AB'YE UYUMDA İLK FATURA TARIMA 

Cahit UYANIK

Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) tam üyeliğine hazırlanması sürecinde yapılacak harcamalarda ilk fatura tarım alanında çıkarıldı. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), kabataslak bir hesapla tarım kesiminin AB tam üyeliğine hazırlanması için kısa ve orta vadede 8-10 milyar euroya ihtiyaç olduğunu belirledi. Kesin finansman ihtiyacını bu aşamada belirlemenin güç olduğunu belirten DPT, bu kaynağın sağlanmasında Topluluk imkanlarından yararlanılması gerektiğini bildirdi.

DPT'ye göre 10 milyar euroluk harcama tarım reformunun sürdürülmesi, kırsal ve tarımsal alt yapının ve tarım işletmelerinin yapısının iyileştirilmesi, Topluluk standartlarında tarımsal bilgi sistemine geçiş, Topluluk müktesebatının edinilmesi ve diğer harcamalarda kullanılacak.  DPT ayrıca üyelik öncesi Topluluk ile yapılacak görüşmelerde Ortak Tarım Politikasına (OTP) uyumu gerçekleştirecek ürünler için, özellikle fiyat ve pazar politikasına uyumda ek finansmana ihtiyaç bulunacağını da kaydetti.

10 Mayıs 2018 Perşembe

AVRUPA BİRLİĞİ'NİN DESTEĞİ İÇİN 'ÇİFTÇİ' İLE 'KÖYLÜ' AYRILDI



Cahit UYANIK

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker'in bir süre önce tartışmaya açtığı "çiftçi" ile "köylü" kavramının birbirinden ayrılması için ilk adım atıldı. Yüksek Planlama Kurulu (YPK), "Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi"ni kabul etti. Strateji, Türkiye'deki kırsal kalkınma faaliyetlerinin bütüncül bir çerçevede oluşturulmasını hedefliyor. Stratejinin pratik ayrıntılarının netleştirilmesi için ayrıca önümüzdeki aylarda bir "Ulusal Kırsal Kalkınma Planı" da hazırlanarak kısa süre içinde uygulamaya konulacak.

Avrupa Birliğine (AB) uyum ve AB'nin kırsal kalkınma desteklerinden yararlanabilmek için önem taşıyan stratejide ana ilke, kırsal kesimde yaşayanların gelir düzeyinin ve yaşam kalitesinin her açıdan yükseltilerek, kırda yaşamaya devam etmelerini sağlamak olarak belirlendi. Kırsal kesimde yaşayanların sadece tarımsal faaliyet değil, başka faaliyetlere de yönlendirilmesini amaçlayan stratejide kırsal alanlar "Nüfusu 20 bin ve daha fazla olan kentsel yerleşmeler dışındaki yerler" olarak tanımlandı.


Stratejide Türkiye'de halen kentsel ve kırsal alanlar arasındaki gelişmişlik farklarının önemini koruduğu belirtilerek, bunun sonucu olarak çalışma çağına giren nüfusun köyleri terk etme eğiliminde oldukları anlatıldı. Marmara Bölgesi, Ankara, Ege ve Akdeniz kıyılarında bulunan illerdeki köyler göç alırken, ülkenin kalan kısmının  ağırlıklı olarak göç verdiği anlatılan stratejide, tarım sektörünün istihdamdaki payının 1990'da yüzde 46,9 iken 2004'te yüzde 34'e düştüğü ifade edildi. Göç eğilimlerinin kırsal ekonomide işgücü ve sermaye kaybına  neden olduğu, kırsal istihdamın üçte ikisini tarım sektörü çalışanlarının oluşturduğu anlatılan stratejide bu kesimde çalışanların çoğunun gizli işsiz durumunda bulunduğu belirtildi.      

7 Mayıs 2018 Pazartesi

ABDULLAH GÜL, AB İLE MÜZAKERE POZİSYONUMUZU BELİRLEYEN ÜNLÜ LÜKSEMBURG ZİRVESİNDE 2 KRİTİK MADDEYİ KABUL ETMEMİŞTİ

Gül'ün 03 Ekim 2015 tarihinde, yani 10 yıl sonra
Lüksemburg Zirvesiyle ilgili paylaştığı tweet 
GÜL'DEN BİRİNCİ VE BEŞİNCİ MADDELERE VETO

Cahit UYANIK-Ankara

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün (AB ile gerçekleştirilen, Müzakere Çerçeve Belgesinin ele alındığı 03 Ekim 2005 tarihli Lüksemburg Zirvesi) tartışmalı geçen görüşmeler boyunca reddettiği öneriler, Müzakere Çerçeve Belgesindeki 2 madde üzerinde düğümleniyor: 1. ve 5. maddeler. 

Avusturya'nın imtiyazlı ortaklık veya onu çağrıştıracak ifadeleri dahil etmek istediği birinci madde belgede "Müzakere Prensipleri" başlığı altında bulunuyor. Bu madde, ağırlıklı olarak 17 Aralık 2004 tarihli zirve kararının bir tekrarı niteliğinde. Avusturya, bu maddeye imtiyazlı ortaklıkla ilgili bir ekleme yapılmasını istiyordu. 

Ancak bu maddede zaten, müzakerelerin açık uçlu bir süreç olduğu ve sonucunun garanti edilemeyeceği belirtiliyordu. Maddede ayrıca Türkiye, üyelik yükümlülüklerinin tamamını yüklenecek durumda değilse, güçlü bağlarla AB'ye bağlanması üzerinde duruluyordu. 

30 Nisan 2018 Pazartesi

AB-TÜRKİYE GÜMRÜK BİRLİĞİ, BREXIT SONRASI İNGİLTERE İÇİN MODEL OLABİLİR Mİ?



Cahit UYANIK

Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilere neredeyse yarım yüzyıldır yön veren ve 1973 yılından bu yana uygulanan Gümrük Birliği modeli, başka ilişkiler için ilham kaynağı olmaya başladı. Brexit’ten sonra İngiltere’nin AB ile nasıl bir ekonomik ilişki sürdürmesi gerektiğine dair tartışmalarda, Gümrük Birliği modeli artık daha fazla ‘çözüm’ olarak öneriliyor. Oysa İngiltere Başbakanı Theresa May sözcüsü aracılığıyla geçen Kasım ayında AB ile Gümrük Birliği'nden tamamen ayrılacaklarını duyurmuş, şubat ayı başında da bu düşüncesinin değişmediğini tekrarlamıştı. Ancak May’e rağmen İngiltere’de, Brexit sonrasında AB-Türkiye arasındaki Gümrük Birliğine benzer bir uygulamaya gidilmesi gerektiği yönündeki düşünceler daha üst perdeden dillendirilmeye devam ediyor.

İngiltere'de şirket yöneticilerinin ve girişimcilerin üye olduğu Direktörler Enstitüsü (Institute of Directors-IoD), şubat ayı ortasında Brexit sonrasında AB ile ticaretlerinde Türkiye'yi örnek alan bir model geliştirilmesini önerdi. İngiltere'nin en eski iş dünyası örgütlenmelerinden biri olan 30 bin üyeli IoD’nun önerisi, The Daily Telegraph gazetesinin iş dünyası ekinin manşetinde ve The Times gazetesinde yer aldı. IoD Türkiye'nin AB ile var olan kısmi Gümrük Birliği gibi bir yapının İngiltere'nin ticareti için en iyi sonucu vereceğini belirtti. "Brexit'i Uyarlamak: İngiltere-AB Ticaret Çerçevesi İçin Melez Bir Seçenek" başlıklı raporda IoD, İngiltere'nin belli sektörleri seçerek bu sektörlerde AB ile Gümrük Birliğine gitmesini önerdi. Buna göre İngiltere'nin diğer ülkelerle serbest ticaret anlaşmalarına katmak istediği ürün ve hizmetler ise Gümrük Birliğinde yer almamalı. Böylece İngiltere bu sektörleri kapsayan serbest ticaret anlaşmaları imzalamakta özgür olacak. Böylesi bir anlaşma sayesinde İngiltere'nin AB'ye kritik sektörlerdeki ihracatının etkilenmeyeceğini vurgulayan IoD, Türkiye ekonomisinin Gümrük Birliğinin ardından hızla büyüdüğüne dikkat çekti.

10 Ocak 2018 Çarşamba

BİTMEYEN ŞARKI: TARIMDA AB İLE REKABETE NE KADAR HAZIRIZ?

Cahit UYANIK

Türkiye, geçen Haziran ayında tarım alanında önemli bir reform yaptı. Buğday fiyatları ilk kez dünya fiyatları ile ilişkilendirildi. 2000 yılı buğday destekleme alımları tespit edilirken ilk kez popülizme dayalı oy kaygıları ile değil, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Chicago ve Kansas borsalarında oluşan fiyatlar dikkate alınarak hareket edildi. Böylece Türkiye nüfusunun yüzde 45'ini oluşturan, ulusal gelirin yüzde 14'ünü üreten ve ihracatın doğrudan doğruya yüzde 11'ini karşılayan, şu veya bu şekilde buğday üreten çiftçiler, dünya ölçeğinde rekabet kantarına çıkmış oldular. İlk bakışta insana sadece fiyata dayalı gibi gelen bu reform, aslında ekonomiyi dönüştürecek büyük aksiyon planının birinci aşaması. Birazdan bu reformun ayrıntıları hakkında bilgi vereceğim. Ama söz konusu reformların büyük bir kararlılık ve hızla yaşama geçirilmesinin zaruri olduğunu şimdiden söylemeliyim. Neden mi?

26 Aralık 2017 Salı

PATRONLAR DA ASGARİ ÜCRETTEN ŞİKAYETÇİ...!

TİSK, yan ödemeler nedeniyle sendikalı iş yerindeki işçinin işverene maliyetinin 1.156 TL daha fazla olduğunu belirterek 
yeni bir asgari ücret sistemine geçilmesini önerdi.

Cahit UYANIK 

Belki inanmayacaksınız ama patronlar da asgari ücretten şikayetçi...

İşveren sendikalarının çatı örgütü konumundaki Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), asgari ücretin yükünün sendikalı iş yerlerinde, sendikasız iş yerlerine göre  işçi başına 1.156 TL daha fazla olduğunu belirtiyor. TİSK, bu adaletsizliğin yaşanmaması için öneriler de getiriyor. 

13 Aralık 2017 Çarşamba

EKONOMİDE YENİ DÖNEM VE YAPMAMIZ GEREKENLER-2003

Ekonominin piyasalar için değil, bizatihi insanlar için iyiye gitmesi gerektiğini öğrenmeliyiz. 

 Cahit UYANIK

Daha bundan 5-6 yıl önce Türkiye’de her 24 Ocak gününde, gazeteler 24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Tedbirlerinin uzun uzadıya anlatıldığı yazılarla dolu olurdu. Çeyrek yüzyıllık ömrünü tamamlamamış olan bu kararlar şimdilerde iyice unutuldu. Önce 5 Nisan 1994 Kararlarını hafızalarımızda ön plana çektik, daha sonra 9 Aralık 1999’da açıklanan kur çapası sistemini… Bütün bunlardan önemlisi de 21 Şubat 2001’de kurun dalgalanmaya bırakılmasının ne anlama geldiğini, Türkiye ekonomisini nerelere götürebileceğini içinde yaşayıp öğrenme sürecindeyiz. Bu ekonomik krizler ve ona panzehir olsun diye açıklanan istikrar tedbirleri manzumesine 1988, 1992, 1997, Uzakdoğu Krizi (1997), Rusya Krizi (1998), 2000 Yılı Kasım krizleri dahil değil. 2003 sonu itibarıyla bir fotoğrafı çekilebilse, ekonomimizin hal-i pür melali aynen şöyle olacaktır: Kriz sarhoşu bir dengesizlik içinde, yönünü bulmaya çalışan bir adamın, karanlık bir tünelden hayli uzaktaki ışığa doğru yürüyüşü…

1990-2000 yılları arasında 100 milyar dolarlık kayıp

Türkiye ekonomisi acaba bu hale neden ve nasıl geldi? Yıllar önce, henüz 2001 Krizinin yaşanmadığı günlerde devlette zorlu görevler yürütmüş bir üst düzey bürokrat ile yaptığım görüşmede bunun birkaç sebebini şöyle sıralamıştı:  Güneydoğu’daki terörle mücadele masrafları, Körfez Krizi sonrası Türkiye’nin büyük bir dış ticaret ortağını kaybetmesi, 1980’li yıllar boyunca devlette denetim sistemini ortadan kaldırıcı çabalar sonucu oluşan israf ve yolsuzluklar, ülkenin koalisyon iktidarları tarafından kötü yönetilmeye başlanması. O bürokrata göre 1990-2000 yılları arasında Türkiye’nin hesaplanabilen ekonomik kaybı 100 milyar doları geçiyordu. 
Sohbetin hemen ardından patlak veren 2001 Krizi sonrasında bu faturaya bankacılık sistemindeki büyük yolsuzluklar ve kamu bankalarının kanını iliğini emen görev zararları kabusu da eklendi. Türkiye’nin şu an içinde bulunduğu borç çevirme probleminin büyük bölümü, bankacılık operasyonu sonucunda ihraç edilen kağıtlardan  kaynaklanıyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) en yeni raporuna göre, bankacılık sektörünü yeniden yapılandırmanın toplam maliyeti 47,2 milyar dolar. Buna, yazı kaleme alındığı gün açıklanan 9 katrilyon liralık yani 6 milyar dolarlık İmar Bankası faturası eklendiğinde, fatura 53 milyar doları geçmiş olacak. Türkiye’nin son ekonomik krizde tüm alanlardaki ekonomik kaybı ise bazı uzmanlara göre 150 milyar doları buluyor.  

17 Haziran 2016 Cuma

BREXIT: İNGİLİZLER, AB, DÜNYA VE TÜRKİYE’Yİ NASIL ETKİLEYECEK?


Cahit UYANIK

Bütün dünya 23 Haziran 2016-Perşembe günü nefesini tutarak İngiltere’deki halk oylamasının sonucunu takip edecek. İngiltere’de halka “Avrupa Birliği (AB) üyeliğinden çıkalım mı, çıkmayalım mı?” diye sorulacak. “Britain” (İngiltere) ve “exit” (çıkış) sözcüklerinin birleşiminden üretilerek “Brexit” diye bilinen halk oylaması sonucunun, İngiltere’nin dünyanın en büyük üretici güçlerinden biri olması sebebiyle, hayli önemli ekonomik ve siyasi etkiler yaratması bekleniyor. Çünkü İngiltere, satın alma gücü paritesiyle 2014 rakamlarına göre 2,5 trilyon dolarlık bir güce sahip ve dünyanın 10’uncu büyük ekonomisi. Üstelik bu sıralamadaki yerini 2050 yılında da koruması bekleniyor. Brexit’te özellikle AB’den çıkılması yönünde bir karar oluşursa, etkilerinin hayli geniş bir yelpazede gelişebileceği ve İngiliz ekonomisinin uzun yıllar sürecek bir belirsizliğe girebileceği tahminleri yapılıyor.

Bu halk oylaması birçok yönden Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. AB’den çıkma yanlılarının en önemli argümanlardan biri Türkiye’nin tam üye olmasının İngiltere’de olumsuz etkiler yaratabileceği üzerinde yoğunlaşıyor. İngiltere’nin üyelikten çıkması halinde, Türkiye’nin gelecekteki AB’ye tam üyeliğinin olumsuz etkilerinden korunulacağını ileri sürüyorlar. Yani ülke olarak çok iyi takip etmesek de İngilizler, bizim kaderimiz üzerinde etkili olabilecek bir halk oylamasına gidiyor.

2 Mayıs 2016 Pazartesi

GÜMRÜK BİRLİĞİ DEĞİŞİKLİK MÜZAKERELERİ, SURİYELİLERİN GÖLGESİNDE KALDI

Cahit UYANIK

Türkiye ile Avrupa Birliği  (AB) geçen yılın sonbahar aylarından bu yana odağında Suriyeli ve diğer Orta Doğu ve Orta Asya ülkelerinden gelen sığınmacıların bulunduğu sıkı bir pazarlığın içinde. 18-19 Mart 2016 tarihinde toplanan zirvedeki uzlaşma ile bu konuda önemli bir mesafe alındı. Ancak; milyonlarca sığınmacıyı yakından ilgilendiren ve insani boyutu hayli yüksek olan bu mesele kamuoyu önünde büyük bir ilgi ile tartışılırken, AB-Türkiye ilişkileri açısından bir başka önemli gelişmeyi gölgede bıraktı: 20 yıllık sorunlu uygulamadan sonra, geçen yıl değiştirilmesi resmen ve ortak açıklama ile kararlaştırılan Gümrük Birliği Anlaşması... Zaten Türkiye-AB Zirvesi Ortak Açıklamasında bu konuya sadece bir cümle ile yer verilerek “Türkiye ve AB, Gümrük Birliği'nin iyileştirilmesi konusunda devam etmekte olan çalışmaları memnuniyetle karşılamıştır” denildi ve herhangi bir ayrıntıya girilmedi. Belli ki bu konu üzerinde ayrıntısıyla durulmamıştı.

Oysa geçen yıl Mayıs ayında revize edileceği AB ve Türkiye’nin ortak açıklaması ile ilan edilen Gümrük Birliği değişiklikleri konusundaki müzakerelerin, 2016 yılı ilkbahar aylarında başlaması planlanıyordu. Ancak sığınmacı krizinin daha acil ve öncelikli bir hale gelmesiyle Gümrük Birliği müzakerelerinin 6 aylık bir gecikmeyle, sonbahar aylarına sarkması kesinleşti.

7 Mart 2016 Pazartesi

TÜRKİYE, İZLEDİĞİ ORTA DOĞU POLİTİKASI SAYESİNDE AB’YE TAM ÜYE OLABİLİR

Cahit UYANIK

2016 yılına girildiğinde Türkiye’deki görünen gündem maddelerinin  çoğu Orta Doğu kaynaklı. Terörle mücadele,  Irak-Şam İslam Devleti  (IŞİD), Suriye sorunu,  Suriyeli mülteciler ve başkanlık sistemine geçiş tartışmaları akla ilk gelenler… Ama Türkiye’nin bir yandan da Avrupa Birliği (AB)  bağlamında bir gündemi var ki,  odağında Orta Doğu’daki gelişmelerin bulunduğu kolaylıkla söylenebilir. 

Bir kaç yıl geriye dönüp baktığımızda, Türkiye-AB ilişkileri adeta buzdolabına konulmuştu. Türkiye, belki de AB ile ilişkilerde yaşanan boşluğu değerlendirmek adına, belki de ileride yaşanabilecek gelişmelere daha önceden vakıf olduğu için; son 4-5 yılda Orta Doğu kökenli sorunlarla  daha çok haşır-neşir olmaya başladı. AB’nin bir tarafa, Türkiye’nin bir başka tarafa baktığı bu manzara, geçen yıla kadar sürdü. Bu manzara, Türkiye’nin bir kaç kentindeki  ve Paris’teki terör saldırılarının yanı sıra, Aylan bebeğin cansız bedeninin kıyıya vurmasıyla değişti.

31 Ocak 2016 Pazar

TÜRKİYE, 2016 YILINDA EKONOMİ DİPLOMASİSİ ÇALIŞMALARININ ODAĞINDA OLACAK

Cahit UYANIK

Türkiye, yoğun bir siyasi gündemin yaşandığı 2015 yılını tamamlayarak 2016 yılına ulaştı. 1 Kasım 2015 seçimlerinden hemen sonra yaşanan iç ve dış gelişmeler gösterdi ki; 2016 yılı içte ekonomik meseleler, dışta ise ‘ekonomi diplomasisi’nin bolca konuşulduğu ve tartışıldığı bir dönem olacak. Biz bu yazımızda daha çok Türkiye’nin odağında bulunacağı 2016 yılındaki ekonomi diplomasisi çabalarının neler olabileceği ve ne gibi gelişmeler yaşanabileceği üzerinde duracağız.

Rusya’nın 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren Türk mallarına uygulamaya başladığı ambargonun ne yönde gelişebileceği, Avrupa Birliği (AB) ile tam üyelik görüşmelerinin yeni açılan fasıllar üzerinden ekonomik bazda ele alınmaya başlaması ve Gümrük Birliği Anlaşmasını değiştirme müzakereleri, Orta Doğu’da İsrail ile 5 yıllık problemli dönemin ardından yeniden işbirliği yoluna girilmesi, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı terör örgütünün finans kaynaklarının zayıflatılmasında Türkiye’den beklentilerin iyice artması bu yıl iyice yoğunlaşacak ekonomi diplomasisinin ana konuları olacak gibi görünüyor. Şimdi bu konuları tek tek ele alalım:

26 Aralık 2015 Cumartesi

GÜNGÖR URAS KÖŞESİNDE HABERİMDEN NASIL BAHSETMİŞTİ-2?

EFTA İLE ANLAŞMA TÜRKİYE'YE NELER GETİRİR?

Güngör URAS


Türkiye için önemli olan Avrupa Topluluğu (AT) pazarıdır. Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) pazarı değil... Bunu anlamak için 1990 yılı ithalat ve ihracat rakamlarına bakmak yeter: