Cahit UYANIK
2016 yılına
girildiğinde Türkiye’deki görünen gündem maddelerinin çoğu Orta Doğu kaynaklı. Terörle
mücadele, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD), Suriye sorunu, Suriyeli mülteciler ve başkanlık sistemine
geçiş tartışmaları akla ilk gelenler… Ama Türkiye’nin bir yandan da Avrupa
Birliği (AB) bağlamında bir gündemi var
ki, odağında Orta Doğu’daki gelişmelerin
bulunduğu kolaylıkla söylenebilir.
Bir
kaç yıl geriye dönüp baktığımızda, Türkiye-AB ilişkileri adeta buzdolabına
konulmuştu. Türkiye, belki de AB ile ilişkilerde yaşanan boşluğu değerlendirmek
adına, belki de ileride yaşanabilecek gelişmelere daha önceden vakıf olduğu
için; son 4-5 yılda Orta Doğu kökenli sorunlarla daha çok haşır-neşir olmaya başladı. AB’nin
bir tarafa, Türkiye’nin bir başka tarafa baktığı bu manzara, geçen yıla kadar
sürdü. Bu manzara, Türkiye’nin bir kaç kentindeki ve Paris’teki terör saldırılarının yanı sıra,
Aylan bebeğin cansız bedeninin kıyıya vurmasıyla değişti.
Avrupa
kamuoyu, Orta Doğu’nun hiç de kendilerinden uzak olmadığını, patlayan bombalar ile
milyonlarca Suriyeli ve Iraklı’nın kapılarına dayanmasıyla anlayıverdiler. Sonuçta
gerek AB gerekse Türkiye, iyi geçinmeleri kendi çıkarlarına olan iki yakın
ortak konumunda bulunduklarını adeta yeniden keşfettiler. AB’nin Orta Doğu’da
yaşanan gelişmelerin kendisi açısından da uzun vadeli sonuçları olacağını
kabullenerek, tam üyelik görüşmeleri için Türkiye ile yeniden müzakere masasına
oturması, 2008-2015 arasındaki yıllarda yaşananların bir neticesi olarak kabul
edilebilir.
Küreselleşmenin
hayatın hemen her alanını ele geçirdiği şartlarda, ekonomik potansiyelini ispatlamış
Türkiye’nin dinsel ve kültürel gerekçelerle AB dışında tutulmasının olumsuz sonuçlarının
büyük olacağını anlayan AB, 2015 sonbaharından itibaren adeta “şerit
değiştirmiş gibi” görünüyor. Türkiye ile ulaşacağı nihai noktanın tam üyelik
olacağı “Ekonomik ve Parasal Birlik”
faslında müzakerelerin Aralık-2015’te başlaması, Suriyeli sığınmacılara
harcanması için Türkiye’ye 3 milyar euro hibe verilecek olması, başta enerji
olmak üzere 5 fasılda daha müzakere sürecine girişme hazırlıkları; AB ile
ilişkilerde bundan 1 yıl önce hayal bile edilemezdi.
İşte
bütün bunlar gösteriyor ki; Türkiye, formel yollardan giderek bir türlü canlandıramadığı
AB ile ilişkileri, daha aktif bir Orta Doğu politikası izleyerek elde etti.
Tabii AB’nin bu köklü politika değişikliklerinde kendi çıkarını gözettiğini de hemen
söylemeliyiz. Peki bu çıkarlar neler?
1)
Rusya ile uzun zamandır arası bozuk olan AB, gelecekteki enerji arzını güven
altına almak için Orta Doğu (İran, Irak ve İsrail) ve Orta Asya gazının Türkiye
üzerinden ekonomik ve güvenli biçimde geçebileceğini kabullendi. Tam üye olmuş
bir Türkiye’nin enerji arz güvenliği açısından kendi yararına olacağını anladı.
2)
Orta Doğu ülkeleri kaynaklı sığınmacı akını kısa vadede duracak gibi
görünmüyor. AB, yaşlanan nüfusunun getirdiği bazı sektörlerdeki işgücü açığını,
sığınmacıları kabul ederek kapatmayı planlıyor. Ancak sığınmacıları düzenli ve
ön araştırmaları yapılmış bir şekilde kabul etmek istiyor. Burada da ilk kabul
ve araştırma ülkesi olarak Türkiye’yi görüyor. Türkiye’ye hemen verilecek 3
milyar euro ve iki-üç yılda bir tekrarlanacak benzeri tutardaki yardımın sebebi
bu. Türkiye, bu karmaşık problemi çözme
performansı ile AB’ye tam üye olabileceğine de gösterecek.
3)
AB Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vizesiz seyahat imkanı sağlayarak,
yıllardır yapay biçimde engellediği entegrasyonu hızlandırmayı ve
sığınmacılarla ilgili sorunlarda Türkiye’den daha çok faydalanmayı istiyor.
Türkiye
ise AB tam üyeliğini elde ettiğinde bu statünün ekonomik, mali, idari,
kültürel, sosyal tüm boyutlarından yararlanabilecek. Söz gelimi AB üyesi
olduğunda Türkiye’nin kredi derecelendirme notu otomatikman birkaç basamak yükselecek.
Böylece üretime yönelik yabancı sermaye akımı ile daha ucuz koşullarda
borçlanma imkanı ile tanışılacak. Anlayacağınız; Türkiye’nin izlediği Orta Doğu
politikasının başarılı mı başarısız mı olduğu, biraz da AB ile ilişkilerin geleceğine
bağlı gibi görünüyor.
AB-TÜRKİYE GÜMRÜK BİRLİĞİ DEĞİŞİKLİK MÜZAKERELERİ, SIĞINMACI PAZARLIĞININ GÖLGESİNDE KALDI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder