8 Mayıs 2021 Cumartesi

KIBRIS'TA NEYİ UNUTTUK?

Cahit UYANIK

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) ilişkileri tarihine birazcık olsun ilgi duyanların öğrendiği ilk şey şudur: Türkiye 1960'ların başındaki Ortak Pazar'a bir ihtiyaca karşılık olsun diye değil, Yunanistan başvurduğu için ilgi duymuştur. Dış politikadaki bu temel argümanın ileriki yıllarda unutulduğu açık. Bunun iç ve dış sebepleri var. Türkiye'nin 1970'li yıllarda ciddi siyasi ve ekonomik iç çalkantılara düşmüş olması bu temel düşünceyi gölgeledi. Kıbrıs Sorunu'nun 1960'larda Yunanistan tarafından bilinçli şekilde alevlendirilmesi ve 1974'teki askeri harekata kadar gelinmesi de diğer önemli etken. Demek ki Yunanistan, 1960'ların başında izlemeye başladığı politikalardan köklü bir taviz vermemiş. Kıbrıs'ı bir nirengi noktası olarak kullanarak Türkiye'yi hem istikrarsızlığa itmiş, hem de uygar Batı ile entegrasyonunu geciktirmiş hatta baltalayabilmiş. Simitis boşuna, önceki gün Kıbrıs Rum Parlamentosunda "Enosis'i başardık" demedi ki...

(Tıklayınız) TANK PALET'İN İŞLETME HAKKI DEVRİ ÖZELLEŞTİRME MİDİR?

Türkiye ise "Yunanistan'dan geri kalmamak" gibi bir temel argümanı kaybettiği için savrulmuş durmuş. Türkiye, 1974 Kıbrıs Harekatından 4 yıl sonra Yunanistan'la beraber Ortak Pazar'a davet edilmedi mi? Edildi. Üstelik bu davet, Türkiye'nin Ada'da asker bulundurduğunu bile bile yapıldı. Türk askeri 1978'de işgalci değildi de, şimdi mi işgalci sayılıyor? Türkiye, 1978'deki daveti kabul etseydi hem Yunanistan'la aynı anda AB'ye girecek, hem de Kıbrıs politikasını Avrupa'ya kabul ettirmiş olacaktı. Ama fırsat kaçtı. Kaçtığı gibi kimse de suçu günahı üzerine almaya niyetli değil. 

(Tıklayınız) YIL 2001... PROF. DR. MÜMTAZ SOYSAL İLE KIBRIS SORUNU ÜZERİNE SÖYLEŞİ

Peki bundan sonra ne yapılmalı? Türkiye'nin acilen 1960'ların başında kabul edilen dış politika ilkesini yeniden uygulamaya geçirmesinde fayda var. Önümüze bizi oyalamak için konulmuş Kıbrıs Rumları'nı kendi hatalarımızla Türkiye'nin geleceğinde söz sahibi haline getirmeyi başardık. 2004 Mayıs ayından itibaren 25'ler Avrupası içinde Türkiye'ye en ciddi muhalefet bu minik ülkeden gelecek. Öyleyse Türkiye'nin önünde, Rumların Avrupa'daki etkisini sınırlı kabul edebileceğimiz çok kıymetli 13 ay var. Bu 13 ayın her gününün dikkatli şekilde planlanarak geçirilmesi gerekir. 

Planlamanın özünü ise AB'nin Türkiye'ye inceleme sözü verdiği 2004 Aralık ayını bu yıl sonuna çekmek olmalı. Yani Kıbrıs Rumlarının henüz söz sahibi olmadığı bir tarih. Aynı zamanda Rumların büyük ağabeyi pozisyonundaki Yunanistan'la da iyi geçinmeye devam etmeliyiz. Öbür yandan da madem ki Kıbrıslı Türkler'in ekonomik güvenliğinden daha çok endişe etmeye başladık; ciddi bir ekonomik açılım içine girmeliyiz. Bu açılım AB ile rekabete hazırlanan Kıbrıslı Türkleri rahatlatacak yönde olmalı. Bütün bunları yapmazsak 2004 Mayıs atından sonra önümüzde daha karanlık bir tablo belirebilir. 

(Bu yazı 21 Nisan 2003 tarihinde Finansal Forum gazetesinde Başkentten Yansımalar köşsesinde yayınlanmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder