31 Temmuz 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KABİNE REVİZYONU İHTİMALİ

Cahit UYANIK 

Başbakan Bülent Ecevit'in geçen haftaki 105 dakikalık siyasi turu, yine birçok gizli konunun su yüzüne çıkmasına sebep oldu. Haziran ayı başındaki bazı senaryolara göre hasta yatağındaki Ecevit, Temmuz'a kadar sabredecek, Meclis'in tatile girmesini sağladıktan sonra DSP içindeki oluşumlara el atacaktı. Üstelik o zamana kadar hastalıkları da belli bir iyileşme sürecine girecekti. 

Bu senaryo şimdilerde filme alınmaya başladı. Ecevit'in doktorlarını dinlemeyerek Meclis'e gidip grubu toplaması, içten içe kaynayan DSP'ye hakim olduğunu gösterme çabasıydı. Ecevit'in bunda başarılı olduğu söylenebilir. Çünkü Ecevit'in bu hareketinin ardından yıllardır sağ kolu olarak görev yapan Hüsamettin Özkan'ın kabineden çıkarılacağı yüksek sesle konuşulmaya başladı. Anlaşıldı ki DSP'de Ecevitler istemeden herhangi bir değişiklik yapmak pek mümkün değil.

Aslına bakılırsa koalisyon liderlerinin hepsinde seçime kadarki en az 16-22 ayı rahat götürebilmek için bir revizyon yapma isteği bulunuyordu. Ancak bu isteğin önüne AB konusundaki tartışmalar set çekti. Ecevit'in hesapta olmayan rahatsızlığı da üstüne eklenince bu operasyon rafa kaldırıldı. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / IMF'NİN DERDİ NE?

Cahit UYANIK 

Ülkede bazı bebekler açlık nedeniyle ortaya çıkan sağlık problemleri yüzünden hastanelere yatırılırken, binlerce okuldaki tuvaletler su parası yatırılmadığı için temizlenemeyip salgın hastalık tehlikesi baş göstermişken; milletvekillerinin maaşlarına 800 milyon lira zam yapmasına ne demeli? 

Bugün kabataslak bir hesapla bir milletvekilinin halka maliyeti 10-15 milyar lira arasında değişiyor. Meclis'te milletvekili başına düşen personel sayısı 10... Meclis'te tam tamına yüksek maaşlı 5 bin kişi çalışıyor. Çoğunun da ne iş yaptığı belirsiz. Milletvekillerinin oturduğu lojmanların benzeri evlerin kiraları bin dolar... İster kendin otur, ister oğlunu, kızını, akrabanı oturt; Allah'tan kiraya vermek yasak...

Vekil telefonlarının birisinin parası devletten karşılanıyor, ötekisi de indirimli tarifeden kullanılıyor. Kamu bankalarından düşük faizli kredi imkanı, kendisi, kızı, kızanı, anası, babasının sağlık masrafları en lüks özel hastanelerden gelen faturalar yoluyla yine halkın cebinden... Yanlış duymadıysam şimdi de 5 bin kişilik o devasa personelin özel hastanelerden yararlanma yolu açılacakmış. O zaman sen gör bakalım Meclis'in toplam sağlık faturasını... Bunlar benim bilebildiğim imkanlar. Belki başkaları da vardır.

30 Temmuz 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SİYASETTE ANA TRENDLER BELİRGİNLEŞİYOR

Cahit UYANIK 

Şimdilerde Ankara'da erken seçim sonrasında kurulabilecek hükümet formülleri tartışılıyor. Bundan birkaç ay önce gözde olan teknokratlar hükümeti vb. formüller ise artık kimsenin aklına gelmiyor. Politikayla birazcık olsun ilgilenen herkes biliyor ki ya bu hükümet yeniden güven tesis edecek ya da toplumdan kredi sağlamış bir hükümet kurulacak.

Bu noktada mevcut hükümetin kozu IMF'den önümüzdeki yıl gelmesi muhtemel olan 10 milyar dolarlık kredi. Bu ek borcun ekonomik dengeler üzerindeki olumsuz etkileri dağıtacağı umut ediliyor. Ancak kulislerde konuşulan bilgilere göre IMF ve onun takipçisi DB önümüzdeki yıl çok köklü yapısal reformların peşinde koşacak. 

Toplumsal desteği hayli zayıflamış olan bu hükümet, IMF ve DB için ideal. Reçete tipi yapısal reformlar ancak böyle zayıf bir hükümete yaptırılabilir. Hükümet partileri sırf bu nedenle seçim barajıyla oynamayı dillendirmeye başladılar. Ne olur ne olmaz, bir hükümet ortağı mızıkçılık yaparsa herkesin seçim diye ayağa kalkacağı kesin...

29 Temmuz 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EK KREDİDE SİYASİ BOYUT

Cahit UYANIK 

IMF'nin bir türlü bitmek bilmeyen 10'uncu Gözden Geçirme ziyareti için son dönemece bu hafta girilecek. Bu dönemeç, Türkiye'ye 3 milyar 124 milyon dolarlık yeni bir kredi dilimini sunabileceği gibi, büyüklüğü henüz kesinleşmeyen 2002 yılına ilişkin ek yardıma da rakamsal alt yapı arayışına sahne olacak. 

Ek yardımın miktarının  ne olabileceği konusunda şimdiye kadar 9, 13 ve 20 milyar dolar olmak üzere üç rakam telaffuz edildi. Bu rakamların hangi varsayımlara dayandığı belirsiz. Muhtemel ek dış yardımın analizine geçmeden önce, Devlet Bakanı Kemal Derviş tarafından hazırlanıp hükümet liderlerine sunulan 50 maddelik 'Ek Gelir ve Tasarruf Paketi'nin kabul edilmesinin şart olduğunu belirtelim. 

Paket toplam 7 katrilyon liralık bir büyüklüğe karşılık geliyor. Bunun dolar karşılığı yaklaşık 3-3,5 milyar dolar ediyor. Paket, yüzde 6,5 yani 15,8 katrilyon liralık faiz dışı fazlanın neredeyse yarısına denk ki, bu 2002'nin mali disiplini açısından büyük önem taşıyor. Ancak kamuoyuna ilk yansıyan maddelerine göre paketin zaten canı yanmış olan topluma birçok açıdan yeni külfetler getireceğini söyleyebiliriz. Paket, aynı zamanda yüzde 35'lik enflasyonu tutturabilmek için çok ciddi bir talep frenleme mekanizması olarak kullanılacak gibi görünüyor.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BÜTÇE SORUNSALININ ÇÖZÜMÜ

Cahit UYANIK 

Bu hafta 2002 Yılı Bütçe Tasarısının Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu süreci sona erecek. Bütçenin bundan sonraki aşamaları resmi süreçler. Çünkü Meclis Genel Kurulunda ödenek artırıcı önerge verilemiyor.

Bütçe devletin izleyeceği ekonomik politikaların en önemli belgelerinden birisi. Bu çerçevede 2002 yılına baktığımızda devletin önümüzdeki yıl küçülmeye başlayacağını söyleyebiliriz. Ama bu küçülme geçen yılki hormonlu büyüme sürecinden sonra yaşanacağı için, ekonomi üzerinde pek olumlu etki yapacak gibi görünmüyor. Nasıl mı?

Maliye Bakanlığının resmi verilerine göre sabit fiyatlarla 1991 yılında 100 birim vergi toplayan devlet, 1996'da bunu 151'e, 2000 yılında ise 237,7'ye çıkarmış. Yani anlayacağınız son 10 yılda devlet, vergi geliri kapasitesini neredeyse 2,5 kat artırmış. Vergi odememekle eleştirilen toplum, son 10 yılda kamu mali sistemini elinden geldiğince finanse etmiş. Sonuçta 'vergi yükü' olarak adlandırılan vergi gelirlerinin GSMH'ye oranı yüzde 21'e çıkmış. Bu rakam Maliye'nin ilan ettiği 1968-2000 arasındaki 32 yıllık dönemin en yüksek noktası.

28 Temmuz 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / AB FIRÇASININ MÜSEBBİBİ KİM?

Cahit UYANIK 

Geçen haftanın ilginç tartışma konularından birisi Devlet Bakanı Kemal Derviş ve DPT Müsteşarı Akın İzmirlioğlu arasında geçti. Derviş bir AB adayı ülke olarak Türkiye'nin sunduğu Katılım Öncesi Ekonomik Programı (KÖEP) eleştirdi. İzmirlioğlu ise -belki- Derviş'in teknisyen/bakan olarak kabinede bulunmasını fırsat bilerek ona cevap verdi.

İzmirlioğlu açıklamasında verdiği ayrıntılarla haklı gibi görünse de AB'nin yayımladığı raporlarda Türkiye'nin sert bir şekilde eleştirilmesinin önüne geçemedi. Sonuçta bu raporun bihakkın ve eksiksiz hazırlanması görevi DPT'ye verilmişti. Devlet olarak Türkiye'nin itibarı hem 15 AB üyesi ülke hem de diğer 12 aday ülkeye karşı sarsıldı. Bu ülkelerin arasında Türkiye'yi günahı kadar sevmeyen ve yapacağı en küçük hatayı aleyhine kullanmak isteyenlerin bulunduğu ise herkesin bilgisi dahilinde...

Edindiğimiz bilgilere göre AB'nin 20 Kasım 2001 tarihli 'Aday Ülkelerin 2001 Katılım Öncesi Ekonomik Programları-Genel Bakış' başlıklı belgesinde açıkça Türkiye'nin sunduğu KÖEP'in orta vadeli bakış açısından yoksun olduğu belirtiliyor. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / HÜKÜMETİN VE IMF'NİN GELECEĞİ

Cahit UYANIK 

Türkiye ile IMF ilişkilerinde yeni bir noktaya gelindi. 2000 yılı başından bu yana uygulanan ve iki defa köklü değişiklikler yapılan ekonomik programın ne yöne doğru gideceğini önümüzdeki 1 ay gösterecek. 

Türkiye'nin yeni bir stand by anlaşmasını imzalayabilmesi için herşeyden önce 10'uncu Gözden Geçirme sırasında taahhüt ettiği Tütün, İhale ve Kamu Borçlanma yasalarını Ocak ortasına kadar peyderpey Meclis'ten geçirmesi gerekiyor. Yine bir başka önemli nokta ise liderlerin IMF'ye yeni bir taahhüt mektubu sunmaları... Bu iki kritik nokta bayram sonrası ve yılbaşında sıkça tartışılacak gibi görünüyor. 

IMF'nin hafta sonunda, görüşmeler bittikten sonra yaptığı yazılı açıklama; alışılagelenden daha uzun ve ayrıntılıydı. IMF'nin yeni programa güçlü bir başlangıç yapılmasını istemesi, Türkiye'nin 15 Nisan ile 30 Temmuz arasında yaşadığı hızlı günleri akla getirdi. O günlerde Meclis gece gündüz demeden bir sürü yeni yasa çıkarmıştı. Ancak ekonomide bir türlü beklenen iyileşme görülmeyince, iç borcun çevrilip çevrilemeyeceği tartışılmaya başlanmıştı.

25 Temmuz 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / STAND BY VE AVRUPA BİRLİĞİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin 1996 yılından itibaren gündeminde bulunan stand by anlaşması, 4 yıllık bekleyiş ve pazarlıktan sonra nihayet imzalandı. Türkiye, bu anlaşma ile ekonomisini düze çıkarıp Avrupa Birliği (AB) Maastricht Kriterlerine uydurmak için önemli ve son bir fırsat yakalamış oldu. Eğer bu fırsat da harcanırsa Türkiye, 2000'li yılların ilk yüzyılını yeni maceralar peşinde koşarak geçirebilir. Belki de bunun için stand by anlaşmasında performans kriterleri kadar, yapısal kriterleri tutturmak büyük önem taşıyor. 

Yapısal kriterleri tartışırken şeffaflık ve açıklık şart. Bu reformlardan olumsuz yönde etkilenebilecek kesimlerin sabırla, bıkmadan, usanmadan dinlenebilmesi devletin öncelikli görevi olmalı. Sadece dinlemek yetmez. Haklı taleplerin ve geleceğe ilişkin kaygıların giderilmesi burada ön koşul olmalı. Türkiye'nin kendine özgü koşulları ile uluslararası standartlara ulaşmaya çalıştığı unutulmamalı. Klasik "Ben yaptım oldu" veya "Devletin ali çıkarları" mantığı ile gidilirse büyük hatalar yapılabilir.

Bu girişi neden yaptım? Geçen Cumartesi günü Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in 1999'u değerlendirdiği basın toplantısına katıldım. Demirel, 40 yılın tecrübesi ve sırf 6,5 yılda 1 milyon kilometrelik bir seyahat programını geride bırakmış devlet adamı olarak görüşlerini samimiyetle açıkladı.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİK PROGRAMIN YUMUŞAK KARNI

Cahit UYANIK 

IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cottarelli'nin geçen hafta Türkiye'ye yaptığı ziyarette verdiği en önemli mesaj, harcama reformuna ilişkindi. Cottarelli böylelikle daha 10 gün önce resmen uygulamaya giren Enflasyonla Mücadele Programının yumuşak karnını açıklayıverdi. Türkiye, Devlet Bakanı Recep Önal'ın deyimiyle bir 'dezenflasyon' sürecine girdi. Bu sürecin başarılı olup olamayacağını ise zaman gösterecek. Harcama reformu, zaman boyutunun içine gizlenmiş çok kritik bir devlet icraatı olarak sırasını bekliyor.

Devlet, önümüzdeki 3 yıl içinde yeni vergi salarsa vatandaşla arasındaki güven ilişkisi iyice zedelenebilir. Bu nedenle devlet harcamalarının sıkı kurallara bağlanması ve 'paranın zaman değeri' kavramının devlete yerleşmesi gerekiyor. Söz gelimi Cumhurbaşkanı Demirel bile devletin şişkin proje stokundan şikayetçi. "1999 Yatırım Programında 5 bin 500'e yakın proje görünüyor. Bunların içinde 20-25 yıldır devam edenler mevcut. Devletin 25 yıl önce yatırdığı ilk para, hala milli gelire katkı sağlayamamış. Bu israftır" diyor. Türkiye'nin acilen bir harcama reformu yapması zorunlu. Yoksa Önal'ın deyimiyle 'dezenflasyon süreci' bir anda 'doludizgin enflasyon süreci'ne dönüşebilir.

24 Temmuz 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / HÜKÜMETE AÇILAN 'İTİBAR' KREDİSİ

Cahit UYANIK 

Türkiye, 3 yıllık stand by programına iyi bir başlangıç yaptı. Devlet iç borçlanma faizleri yüzde 37'ye kadar düştü. Dış piyasalarda 30 yıl vadeli 1,5 milyar dolarlık tahvil satışı gerçekleştirildi. Banka mevduat faizleri yüzde 40-50 arasına kadar indi. Borsa tarihinde ilk kez 18 bin puan seviyesini gördü. 

Bu listeye dikkat edildiğinde tüm olumlu gelişmelerin finans cephesinde yaşandığı değerlendirilebilir. Finans piyasaları genellikle kısa vadeli karar ve eylemlerin geçerli olduğu ortamlardır. Bu olumlu gelişmelere;  hükümete ve dolayısıyla ilan ettiği Enflasyonla Mücadele Programına açılan birkaç aylık kısa vadeli bir 'itibar kredisi' gibi bakabiliriz. Eğer bu olumlu tablo, reel ekonomiye yansıtılma becerisi gösterilemezse, bu kredi hemen kapatılabilir. Borsa yeniden 10 binler seviyesine inip devlet faizleri yüzde 90'lar düzeyine çıkabilir.

Hükümetin olumlu hava ve birkaç aylık krediyi ekonomiye yansıtması için yapması  gerekenler belli. Harcama reformuyla ilgili düşüncelerimi daha önceki haftalarda dile getirmiştim. Bu nedenle yapılması gereken diğer iki iş üzerinde durmak istiyorum. Herşeyden önce düşen mevduat faizlerini, aynı eğilimi gösterecek kredi faizleri izlemeli. Burada bankalar kilit önem taşıyor. Bankalar yıllardır personel ve alt yapılarını Hazine ihalelerine göre geliştirdiler. Çünkü yatırılan her birim paraya, en yüksek getiriyi Hazine faizi veriyordu. Kredi müşterisi adeta 'baş belası' gibi görülüyordu. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BDDK'YI BEKLEYEN GENEL MANZARA

Cahit UYANIK 

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), önümüzdeki 4 gün içinde belli olacak. Çoğu konuda olduğu gibi BDDK deyince hepimiz 'sihirli değnek' psikolojisine kolayca giriyoruz. BDDK'nın birçok büyük sorunla başbaşa olan bankacılık sektörünü bir dokunuşla değiştireceğini varsayanlar çoğunlukta...

Oysa BDDK'yı bekleyen ilk şey henüz Resmi Gazete sayfaları arasında nefes alıp veren varlığını, yaşayan bir organizmaya dönüştürmek. Merkez Bankası ve Hazine'den devralacağı mevcut yapıları, BDDK felsefesi ve ruhu içinde yeni bir kurum olarak yoğurup iş yapar hale getirmek. Bu açıdan bakıldığında BDDK'nın ilk başkanı ve üyelerinin tarihi bir misyon üstleneceğini söylemek yanıltıcı olmaz. 

Peki BDDK için yeni bir yapının kurulmasıyla at başı gidecek diğer çalışma konuları neler? Çok ayrıntılı analizler yapmak yerine genel manzarayı çizmekte yarar var. Devlet, yaklaşık 150 yıldır bankacılık sektöründe hep öncülük yapıyor. Sektörün geçmişini devletten bağımsız düşünmek olası değil. 

Ancak son kabul edilen Bankacılık Yasasının yanı sıra, IMF ve Dünya Bankası ile sürdürülen çalışmalar gereği devlet, bankacılık sektöründe yeni bir role soyunuyor. Sektör, 2000'li yıllarda devletin çizeceği çerçevenin sağlamlığına güvenerek global rekabete hazırlanacak. Devlet, Mithat Paşa'nın kurduğu çiftçi sandıklarıyla Türk insanını finans dünyasıyla tanıştırmıştı. Bundan sonra ise devlet, Türk insanının kurduğu bankaları uluslar üstü ölçeği taşımanın yollarını hazırlayacak.

23 Temmuz 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 750 BİN YABANCI IRGATIN MANASI

Cahit UYANIK 

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Türkiye'de 750 bin yabancı kaçak işçi çalıştığını açıkladı. Büyük bir gürültü patırtıyla seyreden ülke gündemi içinde bu önemli haber yeterince tartışılmadı. Almanya'da yaşayan (çalışan değil) Türk vatandaşlarının sayısının 2 milyonun biraz üzerinde olduğunu hatırlarsak, Türkiye'deki yabancı kaçak işçiliğin ulaştığı boyutlar daha iyi anlaşılır. 

Türkiye'deki şehirlerde işsiz dolaşan yüzbinlerce ve şehre göç edip kendisine daha parlak bir gelecek sağlamak hayaliyle yanıp tutuşan milyonlarca insan varken, bu tablo nasıl ortaya çıktı? Rumen, Bulgar, Gürcü, Rus, Filipinli, Azeri 'ırgatlar' nasıl sistemin içine sızabildi?

Bu sorunun cevabı çok basit: Yüksek işçilik maliyetleri... Türkiye'de asgari ücret 160-170 dolar düzeyinde ama defter üzerinde bir işçinin işverene maliyeti 300 doları geçiyor. SSK işveren payı, işçi payı, diğer kesintiler, yıllık izin, kıdem tazminatı yükü gibi unsurlar asgari ücretin ikiyle çarpılmasına neden oluyor.

22 Temmuz 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KÜRESELLEŞME, REKABETİ TEHDİT EDİYOR

Cahit UYANIK 

Rekabet kavramı Türkiye'nin gündemine 1980 sonrasında girdi. Ancak rekabetin hukuki açıdan düzenlenmesi için 14 yıl bekledik. Yasa 1994'te çıktı ama bu sefer de Rekabet Kurulu siyasi olumsuzluklar nedeniyle 2 yıl sonra görev başı yapabildi. 

1997 yılında başlayabilen süreç büyük bir hızla devam ediyor. Rekabet Kurumu (RK) her fırsatta rekabet kavramını toplumun ilgisine sunuyor. Geçen hafta başında RK, önemli bir organizasyona ev sahipliği yaptı. 2'inci Türkiye Uluslararası Rekabet Sempozyumu İstanbul’da yapıldı. Bu sempozyuma katılma fırsatı bulduk.

200'e yakın yerli ve yabancı uzmanın hazır bulunduğu sempozyumun gölgede kalan yüzünde globalleşme sonrası rekabet hukuku ve uygulamalarının nasıl etkileneceği vardı. Sempozyumda globalleşmenin ülkeler arası rekabeti nasıl bozduğu ve bu konuda ortaya konulabilecek çözümler üzerine yoğunlaşıldı. Globalleşme sürecinin gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında zaten bozuk olan rekabet dengelerini iyice altüst edebileceğine dikkat çekilerek, bu dengesizliğin çok uluslu şirketler kanalıyla daha yaygınlaşabileceğı ifade edildi.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TÜRKİYE İÇİN KRİTİK 7 AY

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin son birkaç yıldır başına çöreklenen ve kurtulmak için büyük çaba sarf ettiği birçok belanın köklerinin 1970'lerin ikinci yarısına uzandığının bilmem farkında mısınız? PKK belası, çete helezonu, irtica bataklığı, aşırı sol zombisi, enflasyon canavarı, dövizsizlik sendromu, Ülkücülerin mafyalaşması...

Türkiye 1975-1980 dönemindeki Milliyetçi Cephe (MC) hükümetleri, Güneş Motel'de kurulan CHP Hükümeti ve Erbakan Hocanın 'kerhen' desteklediği Adalet Partisi azınlık hükümetinin acılarını hala çekiyor. Siyasetçiler bundan 20 sene önce yakalarını kaptırdıkları sorunların hemen hiç birinden silkinip kurtulamıyorlar.

Türkiye 1975-1980 arasında yönetilmedi, yönetilir gibi yapıldı. Devlet başa oturmayınca, kuzgunlar leşe hücum etti. Otorite boşluğu içte ve dışta Türkiye'nin ayağının burkulmasını bekleyenlerin harekete geçmesine neden oldu. Devleti yönetenler ise öyle bir gaflet uykusuna daldı ki kimisi Türkiye'yi Kolombiya yapmak, kimisi Suudi Arabistan'dan daha koyu bir şeriat devleti kurmak, kimisi kafatasçılıkla sorunu çözmek, kimisi adlarını bile doğru dürüst telaffuz edemediğimiz yabancı liderleri kurtarıcı görürken istiflerini bile bozmadılar. 

21 Temmuz 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MECLİS NASIL ÇALIŞTIRILIR?

Cahit UYANIK 

Tüm demokratik ülkelerde demokratik süreçlerin hayli zahmetli ve yavaş çalışan özellikler taşıdığı çok iyi bilinir. Ama bu süreçler çalışmazsa o ülkeye 'demokratik' demek ne kadar doğrudur? 1980 öncesinde rahmetli Fahri Korutürk'ün görev süresi bitince Meclis aylarca cumhurbaşkanı seçememişti.

Hiç unutmam; o dönemin en hızlı mizah dergisi Gırgır'da sonuçsuz cumhurbaşkanlığı turları nedeniyle bulundukları toprak parçası matkap gibi delinip uzay boşluğuna yuvarlanan milletvekilleri hicvedilmişti. Milletvekilleri uzay boşluğuna düşmedi ama boşluğa düşen ülkedeki demokrasi oldu. 

Öyle bir Meclis'imiz var ki son 2 ayda sadece 1 adet yasa çıkarabilmiş. O da medyanın yakın takibe aldığı öğretmenlere zam yasası. 23 yıllık bir öğretmen dostumun eline bu yasadan sonra sadece 42 milyon lira geçmişti. Ört ki ölem! Bu noktadan sonra siyasilerin şapkayı önlerine koyup düşünme zamanı geldi. Çünkü 1999 yılında belki bir arada belki ayrı ayrı yapılacak yerel ve genel seçimler 'icraat' ve 'vaat' kavramlarının çok büyük önem taşıyacağı iki seçim olacak.

20 Temmuz 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / HAZİNE "KİT'LERİN HOLDİNG'İ" OLDU

Cahit UYANIK 

Çok değil daha 3-4 yıl öncesine kadar KİT'ler  Türkiye'nin günah keçisiydi. 5 kara deliğin en büyüğü olarak lanse ediliyorlardı. Çözüm için önce "KİT'leri sat, kurtul" senaryosu gündeme getirildi. Yasasız özelleştirme yapmak isteyen tek ülke konumundaki Türkiye, çeşitli iç ve dış baskılarla bundan vazgeçirildi. KİT'lerin ayakta durması için yapılması gerekenler araştırıldı. Özelleştirme Yasası çıkarılarak, özelleştirme gelirlerinin KİT'ler için kullanılması sağlandı. 

Bu çalışmalardan bir başkası da Hazine Müsteşarlığında KİT Genel Müdürlüğü kurulmasıydı. KİT Genel Müdürlüğünün en önemli projelerinden biri, bünyesindeki kuruluşların bilgisayarla izlenmesiydi. Yani Türkiye'nin dört bir yanına dağılmış KİT'ler kurulacak sistemle Ankara'dan kolaylıkla takip edilebilecekti. Tıpkı bünyesinde onlarca şirketi barındıran bir holding gibi...

Yaklaşık 1,5 yıldır sürdürülen bu proje neredeyse sonuçlanma aşamasına geldi. Artık KİT'lerin tüm işletme verileri üçer aylık dönemler halinde Hazine'nin bilgisayarlarında kayıtlı. Ama hedef bunu günübirliğe kadar düşürmek. Yani büyük holdinglerde olduğu gibi her akşam KİT'lerin kasa mevcutları, borçları, çekleri, ertesi günkü muhtemel ödeme ve alacakları Ankara'ya bildirilecek. 

Burada karşılaşılan sorun ise sırf tarımsal üretim yapan KİT'lerin bilgisayar teknolojisi ile tanışmaması... Bu sorun da 1997'de çözülürse özel sektördeki holding yapılanmasına benzer bir işletmecilik anlayışına geçilmesi için en önemli adım atılmış olacak. Darısı sosyal güvenlik kuruluşlarının başına...

GECEKONDU EKONOMİK KURULLAR BAŞ AĞRITIYOR 

Türkiye'de kavramların çarpıtılması artık kanıksadığımıź bir sorun. Bunun örneklerini bol bol yaşıyoruz. "Ekonomik Kurul" ve "Özelleştirme Kurulu" bunun en yeni örnekleri... Oysa yasalarla belirlenmiş Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) ve Yüksek Planlama Kurulu (YPK) ne güne duruyor? Gerek ÖYK gerekse YPK haftalardır toplanamıyor.