Ekonomi politikası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ekonomi politikası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ocak 2022 Çarşamba

EKONOMİK KRİZE "EKONOMİK KRİZ" DEMEMEK İÇİN ÜRETİLEN SÖYLEMLER

- EKONOMİK HAREKETLİLİK

- EKONOMİK ÇALKANTI

- EKONOMİDEKİ DALGALANMA

- EKONOMİK SAVAŞ

- EKONOMİK MANİPÜLASYON

- EKONOMİDE DARBE YAPILMAK

 İSTENİYOR

- EKONOMİK İSTİKRARSIZLIK

- EKONOMİ SALDIRI ALTINDA

- EKONOMİK FIRSATÇILARIN MANEVRASI

- DÖVİZ KURUNDAKİ YÜKSELİŞ KÖPÜKTÜR

26 Aralık 2021 Pazar

"HAVAALANI YAPTIK YA" DEYİP 4 KİŞİLİK AİLENİN 126 TL'Sİ NASIL ELİNDEN ALINIR?

4 kisilik bir ailenin reisiyseniz...

Cebinizden durup dururken

126 TL alındı.

Birilerine verildi.

Nasıl mı?

Atatürk Havalimanını 2 yıl erken kapattırdı ya hükümet...

22 Aralık 2021 Çarşamba

TÜRKİYE'DE ENDİŞE ARTTIKÇA, VERİLEN HAZİNE GARANTİLERİ DE ARTIYOR

Kur Korumalı TL Vadeli Mevduatı
 basın açıklaması

Güven ve garanti sözcüklerinin ilginç bir korelasyonu var. 

Güven ne kadar çok ise garantiye daha az ihtiyaç duyulur. 

TR'de her şeye ve herkese Hazine (vergi ödeyenler) kesesinden öyle garantiler veriliyor ki, insan güvenin tam tersi demek olan endişenin giderek arttığını anlıyor.

(Bu yazı 20 Aralık 2021 tarihinde Twitter sayfamda yayınlanmıştır.)

KUR GARANTİLİ MEVDUATLARIN VADESİ BİTTİĞİNDE SÜPER BONO ÇIKARMAK GEREKEBİLİR

Bence MB kur farkını para basıp öderse, muhasebesel olarak bunu zarara yazmak isteyecektir. Burada esas mesele zarar değil, kur farkı ödemesi olarak piyasaya sürülecek paranın enflasyonist etki yaratmasıdır.

Kur garantili mevduatın 3 ay vadede yoğunlaşmasını bekliyorum. Bu, büyük bir meblağ olursa kur farkı ödemesini sterilize edebilmek için 3 ay sonra yani Mart-2022  gibi süper bono gibi bir çözüm gerekebilir.

8 Aralık 2021 Çarşamba

MGK, EKONOMİK TEHDİTLERİ PRO-AKTİF OLARAK ALGILAYACAK ŞEKİLDE YENİDEN YAPILANDIRILMALI

O ZAMAN MGK NEREDEYDİ?

Cahit UYANIK

Günlerdir Türkiye'de Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) rolü ve fonksiyonu üzerinde bir tartışmadır gidiyor. Ama çoğunun içi boş. Tartışma Öztürkçe deyimiyle takımerki'nin kayıkçı kavgası boyutunu aşamıyor. Bir an durup düşünelim: 2003 yılının 16 Haziran günü itibarıyla yani bugün ülkemizi en fazla tehdit eden şey ne? Yunanistan mı? Geçiniz. AB mi? Geçiniz. PKK-KADEK mi? Geçiniz. Anadilde yayın mı? Geçiniz. Bize küsüp cezalandırmayı kafasına koyan ABD mi? Geçiniz. SARS mı? Geçiniz. Peki bütün bunların hiç birisi önemli bir tehdit değilse, neden hiç rahat değiliz? Nedeni herkes biliyor ve Halkın Öncelikli Sorunları Anketlerinde de görülüyor.

Türkiye'nin önündeki en büyük iç ve dış tehdit, bozuk ekonomik yapılanma ile onun eşlik ettiği yolsuzluk, talan ve israftır. Elbette bunun sonucunda oluşan yüksek enflasyon, büyük iç ve dış borç stoku, giderek artan işsizlik bu tehditi her gün yakından hissetmemizi sağlıyor. Belki bu tehditten daha büyük olan tehdit ise kötü ekonomik yapı ve yolsuzluklarla mücadele etmeye yönelik olarak kendi iç dinamiklerimizle bir şey yapmamamızdır. IMF ve Dünya Bankasından bir şey beklememizdir. 

26 Kasım 2021 Cuma

MANŞET HABERİ / EKONOMİ, 2001 YILINDAKİ MGK TOPLANTILARINDA DA ÖNEMLİ GÜNDEM MADDESİYDİ

EN KRİTİK MGK

Cahit UYANIK


Türkiye, 4 yıllık aradan sonra yine kritik bir MGK toplantısına şahit olacak. Geçen hafta Sezer, Ecevit ve Özkan arasında yaşanan tartışma nedeniyle yarıda kalan MGK toplantısında ekonomik konuların da konuşulması bekleniyor.

Geçen hafta Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan arasında yaşanan tartışma nedeniyle gündemini görüşemeyen MGK, bugün saat 09.30'da Çankaya Köşkü'nde toplanacak. Toplantı gerek siyasi, gerekse ekonomik açıdan büyük önem taşıyor. Bugünkü kritik MGK'da, AB Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan Ulusal Program tartışmaya açılacak. Toplantıda en kritik tartışma konusunun Kopenhag Siyasi Kriterleri'ne uyum, idam cezasının kaldırılması ve son zamanlarda yaşanan ekonomik krizlerin Maastricht Ekonomik Kriterlerine etkisi olması bekleniyor. 

1997 Şubat sonundaki toplantı ile 2001 Şubat sonundaki toplantı, bazı yönlerden birbirine çok benziyor. İlk toplantı da, derin bir ekonomik kriz yaşanma ihtimalinin kıyısında yapılmıştı. Bugün yapılacak MGK da, 3 ay arayla yaşanan iki ekonomik krizin etkisiyle 'kadük' olmuş ekonomik hedeflerin gölgesinde toplanacak.  (Sayfa 5)  

18 Kasım 2021 Perşembe

FAİZCİLER, "FAİZE HARAM DİYENLERİ AVLAMAK İÇİN" NE YAPTI? VEYA KATILIM BANKACILIĞI NEDEN LONDRA'DA İCAT EDİLDİ?

FAİZE SELAM YOLA DEVAM

O ona faizci dedi

Faizci dedigi de...

Faiz oyle odenmez, siz boyle boyle bu kadar cok faiz odeyeceksiniz

Aciklamasi yapip nisbete girdi.

Faiz 0'ın uzerinde ise faizdir. Yani sen daha cok faizcisin ben daha az faizciyim diye birsey yoktur.

Faiz faizdir

Faizci faizcidir.

Islam düsünurleri

1400 yildir faizin alternatifini uretememistir. 

Dis macunu orucu bozar-bozmaz deyip 

Insanlari uykuya yatirmistir

Iktisata finansa pek kafa yormamistir.

16 Kasım 2021 Salı

DOLAR 10,25 TL OLDU; EKONOMİDE KAZIK-FREN GÜNLERİ BAŞLADI


EKONOMİDE KAZIK-FREN GÜNLERİ BAŞLADI

5 BİN BAZ PUAN REEL FAİZ VE TÖRÜNER'İN CEKET İÇ CEBİNDEN ÇIKAN YAZININ HİKMETİ

Cahit UYANIK

Çok çok uzun yıllar önce...

Bir demeç okumuştum:

"Ekonomiye kazık-fren basılmalı"

Yani adam demek istiyordu ki

Ekonomi çok ısındı, krize girebiliriz, ne yapıp edip bir an önce soğutmalı

Tabii öyle bir kazık-fren filan basılmadı. 

Kim otobüsü devirmeyi göze alabilir ki?


Ama uzun uzun yıllar sonra bugün

Ekonomiye nasıl kazık-fren basıldığını okudum ve anladım

Dolar 10.25'e çıkınca,

Merkez Bankasının 100-200 baz puan indireceği korkusuyla

En iyimser tahminler 1 ayda doların 12 TL'ye ulaşacağını öngörmeye başlayınca...

Kimse kimseye vadeli mal satmamaya,

Vadeli alınmış mallar iade edilmeye başlayınca

Kazık-fren nedir görmüş oldum.

11 Nisan 2020 Cumartesi

IMF'YE "YAPMAYACAĞIZ" DİYE SÖZ VERDİK; İTHALATI AZALTMAK İÇİN GÜNLERCE TARTIŞTIK

Niyet Mektubuna göre mümkün değil
İTHALATTA BOŞUNA TARTIŞMA

Cahit UYANIK

Yaklaşık 15 gündür gündemi meşgul eden ithalatı azaltıcı gümrük önlemleri tartışmasına Uluslararası Para Fonu (IMF)  da karıştı. IMF ile 1999 yıl sonunda imzalanan Niyet Mektubunun 63'üncü maddesinde Türkiye'nin ithalatı kısıtlayıcı hiç bir önlem almayacağı ve var olanları da artırmayacağına dair bu kuruma söz verdiği belirlendi. Türkiye'nin bu sözü IMF Kuruluş Sözleşmesinin 8'inci maddesi çerçevesinde verdiği öğrenildi. 

FF'nin edindiği bilgiye göre yaklaşık 15 gün önce koalisyonun MHP kanadı tarafından başlatılan ithalata bazı gümrük önlemleri getirilmesi yönündeki tartışma giderek büyüyünce, toplantı üzerine toplantı yapılmaya başlandı. Başlangıçta "İthalatı kısıtlayıcı önlemler alabiliriz" diyen ekonomi yönetiminin, ekonominin IMF gözetiminde bulunduğu dikkate alınarak bu çerçevede bazı değerlendirmeler sonrasında ağız değiştirdiği öğrenildi. Bürokratlar, IMF'nin ay sonunda başlayacak Üçüncü Gözden Geçirme ziyaretinde sorunun büyütülmemesi için, doğrudan önlemler alınması yerine "ithal malların tüketimine vergi konulması" gibi formüller üzerinde çalışmaya başladıkları bildirildi.

14 Şubat 2020 Cuma

ELEKTRİKTE 'OTOMATİK ZAM' VEYA MALİYET BAZLI FİYATLANDIRMA UYGULAMASI 2008 YILINDA BAŞLATILMIŞTI



ELEKTRİKTE YAŞADIĞIMIZ SON
GELİŞMELER VE ÇÖZÜM YOLLARI 

Cahit UYANIK

Türkiye, 1 temmuz tarihi itibarıyla elektrik fiyatlandırmasında yeni bir döneme girdi. Elektrik fiyatları halkın 'otomatik zam' olarak bildiği 'maliyet bazlı fiyatlandırma' ile tespit edilmeye başlandı. Bu konuda alınan Yüksek Planlama Kurulu (YPK) kararında; maliyet bazlı fiyatlandırma mekanizmasının bazı kamu iktisadi teşebbüsleri ile enerji KİT’lerinin alım/üretim maliyetlerindeki değişimlerin satış fiyatlarına yansıtılmasını sağlayacağı belirtiliyor. Kararda, bu yeni hesaplama yönteminden beklenen temel faydalar; piyasanın serbestleşmesi sürecinde sağlıklı bir fiyatlama mekanizmasının tesis edilmesi, mali yapıları güçlenen enerji KİT'lerinin ve devletin elindeki üretim gruplarının özelleştirme sürecinin olumlu etkilenmesi ile mali hedeflere ulaşılmasının temin edilmesi olarak açıklanıyor.

Bu kısa açıklamadan da anlaşılacağı gibi, eğer Türkiye'nin elektrik üretiminde kullandığı kaynaklar, yani ağırlıkla doğal gaz fiyatlarında bir düşüş yaşanırsa fiyatlar düşecek veya en azından artmayacak. Ama gelin görün ki Türkiye'nin elektrik ihtiyacının karşılanmasında doğal gaz kaynaklı üretimin payı giderek yükseliyor. 1990 yılında doğal gazın elektrik üretimindeki payı yüzde 17 civarında iken, bu oran geçen yıl yüzde 50'yi geçti. Doğal gazın neredeyse tamamı ithal edildiğinden, bu artışla birlikte elektrik üretiminde dışa bağımlılık artıyor. Dış piyasalarda doğal gaz fiyatları ham petrol fiyatlarına endeksli olarak artıyor. Bu artış 6 veya 9 ay gecikmeli olarak doğal gaz fiyatlarına yansıyor. Yani dış piyasalara bağımlılığı azaltmadan elektrik fiyatlarının düşme ihtimali biraz zor görünüyor. Düşüş için, ya ham petrol fiyatlarının inişe geçmesini beklemek zorundayız ya da elektrik üretiminde yerli ve ucuz kaynakların payını artırmalıyız.

17 Aralık 2019 Salı

ANALİZ: HER ŞİRKET BİR İŞSİZİ İŞE ALIRSA İŞSİZLİK SORUNU ÇÖZÜLÜR MÜ?



ERDOĞAN'IN TOBB'DAN 1,3 
MİLYON İSTİHDAM TALEBİNE 7 ENGEL

Cahit UYANIK/Analiz

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hindistan'a giderken uçakta TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile yaptığı sohbette 1,3 milyon üyesinin her birinin 1 kişiyi işe alması durumunda işsizlik sorununun çözülme yoluna gireceğini söyledi. Peki Erdoğan'ın bu önerisi pratikte uygulanabilir mi? Erdoğan'ın aslında yıllardır sık sık tekrarladığı bu öneri, iş dünyası tarafından neden dikkate alınmıyor? 

Bu talebin gerçekleşmesinin olanaksızlığının başında TOBB'un tüm üyelerinin, yanında işçi çalıştıran işletmeler olmaması geliyor. Ayrıca Türkiye'deki kayıt dışılık sorunu, istihdam maliyetlerinin yüksekliği ve kalifiye eleman sıkıntısı; engeller arasında yer alıyor. Bu önerinin niye hayata geçemeyeceğine ilişkin, gerek TOBB'un gerekse Türkiye'deki işsizliğin yapısı açısından çeşitli etkenler bulunuyor. Bu etkenler şöyle:

1) TOBB'un halen 1 milyon 320 bin üyesi var. Bu üyeler 181 ticaret ve sanayi odası, 113 ticaret odası, 57 ticaret borsası, 12 sanayi odası, 2 deniz ticaret odası olmak üzere 365 ayrı birim halinde Türkiye çapında örgütlü. Söz gelimi Gaziantep ve ilçelerinde TOBB'un 5 ayrı yapılanması bulunuyor. Ancak TOBB'un üyeleri küçük bir şahıs şirketinden, Koç ve Sabancı gibi dev üretim yapılarına kadar çok geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyor. TOBB'un tüm üyeleri, yanında işçi çalıştırabilecek işletmeler değil. Özellikle Anadolu'ya gidildikçe ve büyük şehirlerdeki küçük ölçekli şirketlerde; yakın ve uzak aile üyelerinin istihdam edilmesi eğilimi oldukça fazla. Bunun sebebi ise istihdam maliyetlerinden tasarruf etmek. TOBB Yönetiminin üyelerine böyle bir telkinde bulunması halinde bile şirketlerin parasal gerekçelerle bu çağrıya uyması mümkün görünmüyor.

(Tıklayınız) ILO: DÜNYA İŞGÜCÜ PİYASALARININ BİLGESİ VE HAMİSİ 100 YAŞINDA

4 Ekim 2019 Cuma

ENFLASYON, ÇİFT HANENİN ALTINA GERİLEDİ AMA NEDEN KİMSE RAHATLAMADI?

Enflasyon; eylülden eylüle %9,26 doğrudur. Ama hep ihmal ettiğimiz şey ise ortalama enflasyondur.
Yani son 12 aydaki yıllık enflasyonları toplayıp, 12'ye böldüğümüzde durum nedir?
İşte orada gerçek durum ortaya çıkıyor: %18,27 (TÜİK verisi)
Bunun için ki; enflasyonun 1-2 aylığına çift hanenin altına gerilemesi, kimsede bir rahatlama etkisi yapmıyor. 39C ateşle yatan bir hastanın birkaç saatliğine hararetinin 37,5'a düşmesi gibi tıpkı. Oysa hasta olduğundan beri ateşi ortalama 38.5C'dir. Bilmem anlatabildim mi?

Ekonomi muhabirleri olarak acilen enflasyon haberi yazma tekniğimize bu ayrıntıyı eklememiz lazım ve şu kısa tabloyu okuyucunun önüne koymalıyız:

TÜFE Artış/Azalış (2003=100)
(Yüzde olarak)

Eylül 2019: 0,99
Ocak-Eylül 2019: 8,42
Yıllık: 9,29
Yıllık (Ortalama): 18,27
(Bu yazı 03 Ekim 2019 tarihinde Twitter sayfamda yayınlanmıştır) 

16 Eylül 2019 Pazartesi

TÜRKİYE'DE 'FAİZ LOBİSİ' VAR MI? HAZİNE BU SORUYA RAKAMLARLA CEVAP VERDİ



BORÇ YÖNETİMİNDE YENİ DÖNEM

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin mirasını devraldığı Osmanlı İmparatorluğu, ilk kez 1854 yılında borçlanmıştı. Gerekçe, o günlerde başlayan Kırım Harbi'nin finanse etmekti. Türkiye, o gün bu gündür borçlanıyor. Önümüzdeki yıl borçlanma tarihinde 150'inci yılımızı dolduracağız. Belki de bu noktada durup düşünmekte fayda var: Türkiye, bunca zamandır borçlanıyor da ne oluyor? Acaba alınan borçların çoğu gündelik ihtiyaçları karşılamakta mı kullanılıyor? Alınan borçların ne kadarI yatırıma ve alt yapıya gitti. Aldığımız borçlara karşılık ne kadar faiz ödedik? En borçlanmacı dönemimiz hangisi idi? Demokrasiye geçiş çabalarımızla borçlanmamız arasında bir bağ var mı? Türkiye dünyaya, borçlanarak demokrasiye geçiş modelini mi armağan etti? Bütün bu zor soruların belki de tarihçiler, iktisatçılar, finansçılar, bürokratlar ve politikacılardan oluşturulacak bir komisyonda cevaplanmasında fayda var. Yoksa bir 150 yıl daha borçlanarak geçirebilmemiz şüpheli görünüyor. 

Bu girişi neden yaptım? Türkiye, borçlanma macerasında geçen yıl ilginç bir dönemece geldi. Toplam kamu net borç stokunun 2001 yılında yüzde 92'ye kadar çıkmasının hemen ardından, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun yasalaştırıldı. Böylece hükümetlere, her yıl bütçe kanunlarıyla verilen borçlanma yetkisini kullanmalarında bazı kısıtlamalar getirildi. Ayrıca borç bini aşıp, borcun sürdürülebilirliği yani borç çevirme kavramı her Allah'ın günü tartışılmaya başlanınca borçlanmanın dikkatli bir şekilde izlenmesi için Hazine bünyesinde yeni bir yapılanmaya gidildi.

4 Eylül 2019 Çarşamba

TÜRKİYE EKONOMİSİNİN İLK KEZ KARŞILAŞTIĞI TEDAVİSİ ZOR HASTALIK: SLUMPFLASYON

Nedir bu slumpflasyon? Durgunluk içinde enflasyon demek. Slump (ing): Durgunluk ve enflasyon sözcüğünün birleşmiş hali. İki çeyrek üst üste ekonomi küçülürken enflasyon varsa, en tehlikeli ekonomik kriz türüne düşmüş oluyorsunuz.
Türkiye 2 değil 3 çeyrektir bu halde. Yüzde 15'e yakın işsizlik ve yüzde 25'e yakın enflasyonu görünce slumpflasyona girildiği anlaşıldı. İktisat politikalarının en çaresiz kaldığı durumlardan biri.
Kur şoku ve zıplayan enflasyonun ardından ekonomide ani duruş ve gerileme yaşandı..Ekonomiyi canlandırmak için kamu harcamaları artırıldı, bütçe dengesi bozuldu faizler arttı. Şimdi de kamu harcamalarına fren konuldu ama büyüme sağlanamıyor. Özel sektör yatırım yapmıyor, yapamıyor.
Çoğu iktisatçı ekonomide güven tesis edilmesi ve yapısal reformlara başlanmasının çözüm olduğunu düzelmenin yavaş yaşanacağını, acele edilmemesi gerektiğini belirtiyor. Aksi taktirde W tipi çift dipli kriz yaşanabileceği görüşü hakim.
Türkiye'nin W tipi kriz yaşamaması için ihracatı sürekli artmalı ve sağlam döviz geliri kaynaklarına -turizm gibi- dayanmalı. Bunun için Türkiye'de yüksek kura dayalı büyüme düşük faiz modeline geçildiği ileri sürülüyor. Bu bir anlamda kur savaşına girişmek demek.
Dengelenme sözcüğünün arka planında bunun olduğu görüşü hakim. Ancak bunun uzun yıllar sürdürülmesi ithalat maliyet artışı sebebiyle mümkün değil. Bu nedenle iç ve dış yatırımcılar yapısal reform takvimi talep ediyor.
(Bu yazı 02 Eylül 2019 tarihinde Twitter sayfamda yayınlanmıştır.)



31 Ağustos 2019 Cumartesi

BANKALAR MEVDUAT FAİZİNİ 5-6 PUAN İNDİRDİ: GEREKÇE, ENFLASYONDA BAZ ETKİSİYLE YAŞANABİLECEK DÜŞÜŞ

Bankalar, 12 Eylül 2019'daki MB PPK toplantısını ve Ekim ayı başında açıklanacak Eylül ayı enflasyonunu beklemeden ön almış görünüyor. Bankalar şu günlerde mevduat faizlerini 5-6 puan birden düşürdüler. Şu anda piyasada ortalama 1 aylık mevduat faizi %15 civarında.
Özel müşteriler için bu orana 1 puan ilave edilebildiği biliniyor. MB'nin 2 hafta sonraki PPK'da 2.5-3 puanlık indiriminin öngörüldüğü anlaşılıyor. MB 3 puan indirirse, faizi 16,75 olur, kalan toplantılarda ise geriye 1-2 puanlık marji kalır. Bankalar işte şimdi bu senaryodalar.

Bankaları böyle davranmaya iten 2. sebep ise enflasyonda baz etkisi yaşanacak olması. Eylül 2018 enflasyonu % 6,3 olmuştu. Bu yılın eylül ayı enflasyonu açıklandığında otomatikman bu rakam devreden çıkıp 2019'unki girecek. Bu da belki %12-13'lük rakamları yaşatabilir bize...

Eğer hükümet yeni zamlar yapmazsa ve kur stabilize seyrederse 11 ve 12. ay enflasyonu da %10'a yakınlaşabilir. İşte o zaman bankalar da %10'dan mevduat toplayıp %15-16'dan kredi verebilir. Ekonomi yönetiminin işi sonbaharda oldukça zor olacak.


Dengelenme denilen süreç artık bitmeli ki üretici üretim, tüketici tüketim için kredi alabilsin. Ertelenen tüketim ve yatırımlar başlayabilsin. Bunların sinyalini MB PPK ve mevduat faizlerindeki hareketlerde görmek mümkün olacaktır.

Anlaşılan 2020 yılında ekonomide neler yaşayabileceğimiz bu yılın son çeyreği ile yakından ilintili. Ekonomi yönetiminde basiretli davranışlar her zamankinden daha kritik. Ağızdan çıkacak sözler daha az, öz, yerli yerinde sarf edilmiş olmalı.
(Bu yazı 29 Ağustos 2019 tarihinde Twitter sayfamda yayınlanmıştır)

5 Temmuz 2019 Cuma

ODTÜ'YÜ BİRİNCİLİKLE BİTİREN ENDÜSTRİ MÜHENDİSİ-İKTİSATÇI... ALİ BABACAN KİMDİR?

4 Nisan 1967'de Ankara'da doğdu. Baba adı Hilmi, anne adı Güner'dir.
İşletmeci ve Endüstri Mühendisi; Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümünü birincilikle bitirdi. Yüksek lisansını ABD'de Northwestern Üniversitesi Kellogg School of Management'de İşletme Dalında tamamladı.
ABD'de finans sektörünün üst düzey yöneticilerine danışmanlık yapan özel bir şirkette çalıştı. Ankara'da ticaretle uğraştı. Adalet ve Kalkınma Partisi Kurucu Üyesi oldu.
(ALİ BABACAN'IN TBMM YEMİN TÖRENİ VİDEOSU İZLEYEN SAYFADADIR)
(ALİ BABACAN'IN AK PARTİ'DEN İSTİFA MEKTUBU İZLEYEN SAYFADADIR)

18 Ocak 2019 Cuma

DÜNYA BANKASINDAN TÜRKİYE'YE "ÖZEL SEKTÖR BORÇLARINI HAFİFLETİN" UYARISI


Dünya Bankası (DB) geçen hafta paylaştığı "İstikrarı Sağlamak" başlıklı  Türkiye Ekonomik İzleme Raporunda 2019 yılına ilişkin kritik uyarılarda bulundu. DB Türkiye'ye, özel sektör borçlarının planlı şekilde azaltılmamasının, ekonomik durumun daha kötüleşmesine zemin sağlayabileceği uyarısında bulundu. DB Türkiye Ofisinin internet sitesinde yayınlanan konuya ilişkin haber (ara başlıklar bana aittir)  şöyle: 

Mevcut Durum: 

Türkiye'nin yaşadığı ekonomik krizin analizi: Son altı aylık dönemde Yükselen Piyasalar ve Gelişmekte Olan Ekonomiler, azalan sermaye akışları, yavaşlayan küresel ticaret ve emtia fiyatlarındaki oynaklık gibi olumsuzluklar ile karşı karşıya kalmışlardır. Türkiye’de, bu faktörlerin yanında  birikmiş makro ekonomik dengesizlikler, politika algısındaki zayıflık ve yaşanan uluslararası gerginlikler Lirada değer kaybını ve sermaye çıkışlarını tetiklemiştir.

Türkiye'de ekonomik kriz bitti mi? Piyasadaki oynaklık Ağustos ayından bu yana hafiflemiş ve Liranın tekrar değer kazanmaya başlaması ile birlikte dış dengesizlikler azalmıştır. Ancak Türkiye’nin dış finansal durumu halen kırılgan durumdadır ve piyasadaki risk algıları yüksek düzeydedir. Piyasa oynaklığı aynı zamanda yüksek enflasyon, azalan talep ve arz tarafındaki kayda değer düzeltmeler yoluyla reel sektörü de etkilemiştir.

6 Ekim 2018 Cumartesi

MC KINSEY TÜRKİYE: MÜŞTERİMİZİN SIRLARINI SAKLAR, AYNI FİKİRDE OLMASAK BİLE SÖYLERİZ...


McKinsey Türkiye, McKinsey'i internet sitesinde şu şekilde tanıtıyor:
McKinsey & Company; önde gelen işletmelere, kamu kuruluşlarına, sivil toplum kuruluşlarına ve kar amacı gütmeyen kuruluşlara hizmet veren global bir yönetim danışmanlığı firmasıdır. 
Müşterilerimizin performansında uzun süreli gelişmeler sağlamasına ve en önemli amaçlarının farkına varmasına yardımcı oluyoruz. Neredeyse yüz yılı aşkın bir süre içinde, bu görev için benzersiz donanıma sahip bir firma yarattık.
McKinsey, 16,000’den fazla danışman ve yaklaşık 2000 araştırma ve bilgi profesyonelinden oluşuyor. 60’tan fazla ülkede ofise, bu ofislerde 130 dilden çalışana sahibiz ve 100’den fazla ulusu temsil ediyoruz.
Müşterilerimiz global yapımızı yansıtıyor. Müşterilerimizin yaklaşık %40’ı Avrupa’da, %35’i Amerika’da, %15’i Asya Pasifik’te ve %10’u ise Orta Doğu ve Afrika’da yer alıyor. Özel ve kamu kuruluşlarından ve sosyal kuruluşlardan oluşan geniş kapsamlı bir müşteri yelpazesine hizmet veriyoruz.
Firmamız bir bütün olarak faaliyet gösterecek şekilde organize edilmiştir. Güçlü değerlerle birbirine bağlanan ve müşteri etkisine odaklanan tek bir global ortaklık olarak faaliyet gösteriyoruz. Firmamızın sahibi ise Avrupa, Amerika, Asya Pasifik, Orta Doğu ve Afrika’da bulunan 1400’den fazla ortağımızdır.

5 Ekim 2018 Cuma

ANKARA'NIN BİR GERÇEĞİ: BANKAMATİK MEMURLAR


BANKAMATİK MÜŞAVİRLERİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'yi Refahyol ile hesaplaşacağı bir seçime götürecek hükümet çoktan belli oldu. Bugünlerde ise hükümetin, özellikle ekonomideki  performansını yakından ilgilendiren bürokrasi atamaları yapılıyor.  Seçilen isimlerin hemen hepsinin isabetli olduğu söylenebilir. Orhan Güvenen, Mahfi Eğilmez, Yavuz Ege ve birçok isim, Türkiye'nin demokrasi sürecinin olgunlaşması sırasında kızağa çekilmişlerdi. Zaman zaman zirveye paraşütle inen politikacılar, dişiyle tırnağıyla bir yerlere yükselen atanmışları gözden çıkarabiliyorlar. Devleti bilmemekten kaynaklanan ayıplarını, 'evet efendimcileri' sivrilterek kapatmaya çalışıyorlar.

Bu süreç, ANAP'ın ilk iktidara geldiği 1980'li yıllarda 'prensler' grubuyla yaşanmıştı. Bu grubun içinden bir çok 'sivri zeka' çıkıp devleti çarptıktan sonra ortadan kayboldu. Geriye kalan birkaç isim dikkatle incelendiğinde, ya ailelerinden ya da yetiştiği ilköğretim okullarından kaynaklanan güçlü bir devlet motifi bulunduğu ortaya çıktı. Zaten bu isimler, halen Türkiye'yi terk etmediler ve onurlu insanlar olarak aramızda yaşıyorlar.

22 Eylül 2018 Cumartesi

MAALESEF... 2001'DE ÖNGÖRÜLEN 'TARIMDA FELAKET SENARYOSU' GÜNÜMÜZDE GERÇEK OLDU


EĞER
TARIMI DÖNÜŞTÜREMEZSEK...

Cahit UYANIK

Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 45'i tarım sektöründe yaşıyor. Toplam nüfus 70 milyon kişi kabul edildiğinde bu, yaklaşık 31-32 milyon kişiye karşılık geliyor. Bu oranın uygun zaman süreci içinde yüzde 15-20 düzeyine indirilmesi gerektiği açık. 

Ama bu sürecin ne kadar hızlı veya yavaş olacağı izlenecek politikalara bağlı. Ekonomideki istikrarsızlık ve plansızlık ortamı devam ettiği müddetçe köyler, tahmin edilenden çok daha erken boşalacak ve kentler kalabalıklaşacak. Plansız-programsız göçün getirebileceği en büyük sorun beslenme ve şehirleşmedeki  çarpıklıklar olacak. Nasıl mı? Köyler boşaldıkça tarımsal üretim azalacak. Üretimin azaldığı yetmezmiş gibi kente göçen nüfusun beslenmesi ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkacak.

Kendi kendine yeten 7 ülkeden birisi olmakla övünen Türkiye, büyük kitleleri beslemek için tarımsal ürün ithalatını artıracak. Gıda mamullerinin fiyatı artacak ve geçim iyice zorlaşacak. Kentlerin yaşayacağı gelişme problemleri ise herkesin malumu. Yüzde 55 şehirleşmeyi kaldıramayan Türkiye'nin yüzde 75-80'lik nüfusu birkaç yılda eritmesi mümkün görünmüyor.