5 Ekim 2018 Cuma

ANKARA'NIN BİR GERÇEĞİ: BANKAMATİK MEMURLAR


BANKAMATİK MÜŞAVİRLERİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'yi Refahyol ile hesaplaşacağı bir seçime götürecek hükümet çoktan belli oldu. Bugünlerde ise hükümetin, özellikle ekonomideki  performansını yakından ilgilendiren bürokrasi atamaları yapılıyor.  Seçilen isimlerin hemen hepsinin isabetli olduğu söylenebilir. Orhan Güvenen, Mahfi Eğilmez, Yavuz Ege ve birçok isim, Türkiye'nin demokrasi sürecinin olgunlaşması sırasında kızağa çekilmişlerdi. Zaman zaman zirveye paraşütle inen politikacılar, dişiyle tırnağıyla bir yerlere yükselen atanmışları gözden çıkarabiliyorlar. Devleti bilmemekten kaynaklanan ayıplarını, 'evet efendimcileri' sivrilterek kapatmaya çalışıyorlar.

Bu süreç, ANAP'ın ilk iktidara geldiği 1980'li yıllarda 'prensler' grubuyla yaşanmıştı. Bu grubun içinden bir çok 'sivri zeka' çıkıp devleti çarptıktan sonra ortadan kayboldu. Geriye kalan birkaç isim dikkatle incelendiğinde, ya ailelerinden ya da yetiştiği ilköğretim okullarından kaynaklanan güçlü bir devlet motifi bulunduğu ortaya çıktı. Zaten bu isimler, halen Türkiye'yi terk etmediler ve onurlu insanlar olarak aramızda yaşıyorlar.


Aslında Türkiye, son 16-17 yıldır tam bir sosyal bilim laboratuvarı gibi işliyor. Politika, yönetim bilimi, kamu yönetimi, sosyal güvenlik, sosyal politikalar, vergicilik, milli güvenlik, iç güvenlik, etnik sorunlar, ekonomi yönetimi vb. bir çok konuda ortaya atılan pek çok düşüncenin doğruluğu veya yanlışlığı test ediliyor.

Sosyal politikaların çoğunun odağında bürokratlar var. Çok uzun yıllar önce anlı-şanlı ve ANAP'lı bir ekonomiden sorumlu devlet bakanına, ihracatta kobi'lere ağırlık verilmesi konusunda rapor hazırladıktan hemen sonra kızağa çekilen bir bürokratla tanışmıştım. Zaman, şimdi ismini bile hatırlamadığım bu bürokratı haklı çıkarttı. Eminim devlet; bu bürokrata benim vefasızlığımdan daha ağırını yapmıştır.

Ankara'da 'bankamatik müşavirleri' özellikle son 5-6 yılda yaşamın bir parçası oldu. Yani devletle, sadece maaş günleri bankamatikerin başında muhatap olan ve çoğu yüksek dereceden kızağa alınmış devlet memurlarını kastediyorum. Yaşam kavgasında anasından babasından, eşinden dostundan destek alabilenler, yarı yarıya azalmış maaşları ile geçinmeye çalışıyorlar. Bu destekten yoksun olanlar ise gizliden gizliye özel sektörde çalışıyorlar. Bu kısır döngünün bir şekilde kırılması gerekiyor.

Buradan hareketle şu sonuçlara varabiliriz: Devlet, kaliteli bürokrat yetiştirmekte zorlanmıyor. Bürokrasiye girip binbir meşakkatle çalışmak isteyen insan kaynağımız mevcut. Ama devlet, uzun yıllar emek harcayıp olgunlaştırdığı bürokratını en verimli döneminde harcamakta da sakınca görmüyor. Bünyesinde parlak bürokratlık geçmişinden gelen önemli isimleri barındıran hükümetin, bu insan savurganlığına son vermek için de bir şeyler yapması gerekir diye düşünüyorum.
(Bu yazı Finansal Forum gazetesinin 28 Temmuz 1997 tarihli sayısında Başkentten Yansımalar köşesinde yayınlanmıştır.) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder