27 Mayıs 2019 Pazartesi

ILO: DÜNYA İŞGÜCÜ PİYASALARININ BİLGESİ VE HAMİSİ 100 YAŞINDA

                                                                                                                                                        Cahit UYANIK

“Si vis pacem, cole justiciam”… Bu Latince cümle, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) İsviçre-Cenevre’deki genel merkez binasının temel taşının üstünde yazıyor ve “Barış İstiyorsanız, Adaleti Gerçekleştirin” anlamına geliyor. ILO, Birinci Dünya Savaşının hemen ertesi yıl 1919’da kuruldu ve içinde bulunduğumuz günlerde 100’üncü yaşına girdi. ILO, 2019 yılının ilk iş gününde yaptığı açıklamada, işgücü piyasalarında geride kalan bir asırda yaşananları birkaç cümle ile şöyle özetledi:

“Hafta sonu tatili, günde sekiz saat çalışma, asgari çalışma yaşı, hamile veya yardıma muhtaç işçiler için hiç bir korumanın olmadığı bir dünya düşünün. İşte ILO olmasaydı, böyle bir yerde yaşıyor olurduk. Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra 1919 yılında kurulan ILO, sosyal adalet mücadelesinde 100’üncü yılını kutluyor. ILO’nun görevinin altında yatan ve Anayasası’nın Başlangıç’ında özetlenen ‘Evrensel ve kalıcı bir barış ancak sosyal adalet temeline dayanır’ fikrinin ne derece radikal olduğunu unutmak çok kolay. ILO kurulurken yapısı da aynı derecede devrimciydi; çalışma standartlarını belirlemek için hükümet, işçi ve işverenleri bir araya getiriyordu. Bunu daha sonra ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt ‘rüya’ olarak nitelemişti.”


İşgücü piyasalarına çeki-düzen verecek ILO’ya benzer uluslararası bir örgütün kurulma fikri aslında 19’uncu yüzyılın ortalarına kadar gidiyor. Ancak bu konuda harekete geçilmesini hızlandıran ve kolaylaştıran şey ise işçilerin iktidarını beraberinde getiren 1917 yılında Rusya’da yaşanan komünist devrim ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında sosyal adalete dayalı yeni bir düzen arayışıydı. Türkiye ise ILO’ya Atatürk döneminde, 1932 yılında üye oldu.   

İkinci Dünya Savaşının sona ermesi üzerine ise ILO’nun faaliyetlerinde yeni bir dönem açıldı. ILO 1945 yılında yeni kurulan Birleşmiş Milletler’in ilk ihtisas kuruluşu oldu.
Savaş sonrası dönemde diğer bir değişiklik ise ILO’nun üyelik yapısının genişlemesiydi. Sanayileşmiş ülkeler azınlığa düştü, gelişmekte olan ekonomiler ise çoğunluk haline geldiler. Böylelikle ILO’nun temel özelliği olan üçlü yapıya (işçi, işveren, devlet) bir de evrensellik eklenmiş oldu.

Kuruluşunun 50’inci Yıldönümü olan 1969 yılında ILO, Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. Diğer bir dönüm noktası ise ILO’nun 1964 yılında oybirliğiyle “Irk Ayrımı Rejimi”ni (Apartheid) kınadığı Bildirge idi ve ILO, Güney Afrika’ya yaptırım uygulayan ilk kuruluşlardan biri oldu. ILO ayrıca, 1980 yılında Polonya’da Solidarnosc (Dayanışma) bağımsız sendikasının meşruiyetine tam destek vererek, Polonya’nın diktatörlükten kurtarılmasında önemli rol oynadı.

Örgüt günümüzde ise ‘adil küreselleşme’nin yanı sıra stratejik uluslararası kalkınma hedefi olarak ‘İnsana Yakışır İş’ kavramının savunuculuğunu yapıyor. Uluslararası toplum, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi ve 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefini (SKH’ler) benimserken, ‘İnsana Yakışır İş’ kritik bir bileşen olarak Hedef 8’de şöyle yer aldı: “Kesintisiz, kapsayıcı ve sürdürülebilir büyümenin, tam ve üretken istihdamın ve herkes için insana yakışır işlerin desteklenmesi.”

ILO bünyesindeki 27 üyeli ‘Çalışma Yaşamının Geleceği Küresel Komisyonu’ ise kurumun 100’üncü yaşının ilk günlerinde 15 aylık çalışmadan sonra çok önemli bir rapor açıkladı. Geleceği belirleyecek, vizyoner nitelikli bu rapor hükümetleri, çalışma yaşamında eşi benzeri görülmemiş dönüştürücü değişimin neden olduğu zorlukları çözümlemek üzere bir dizi önlem almaya çağırdı. Eşbaşkanlığını Güney Afrika Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa ve İsveç Başbakanı Stefan Löfven’in yaptığı Komisyon, insanların yeteneklerine, çalışma kurumlarına, insana yakışır ve sürdürülebilir işlere yatırım yapmaya dayanan insan odaklı gündem vizyonunu ana hatlarıyla ortaya koydu.

Komisyon bu çerçevede tüm dünya için 10 Tavsiye kabul etti ve yayınladı.  Bu tavsiyeler  çalışanların temel haklarının korunmasını, geçinmek için yeterli ücret sağlanmasını, çalışma saatlerinin sınırlanmasını, işyerlerinin sağlıklı ve güvenli olmasını istiyor. Tavsiyeler ayrıca;  evrensel iş garantisi ortamı yaratılması, doğumdan ileri yaşa kadar insan ömrü boyunca insan ihtiyaçlarını karşılayan garantili sosyal koruma öneriyor. İnsanların beceriler edinmesini, yenilemesini ve artırmasını sağlayan evrensel ömür boyu öğrenme hakkına dikkat çeken 10 Tavsiye; dijital çalışma platformları için uluslararası yönetişim sistemi de dahil, insana yakışır işleri artıracak biçimde teknolojik değişimin yönetilmesinin önemine işaret ediyor. 10 Tavsiye,  yaşlı ve çocuk bakımı, yeşil ve kırsal ekonomilere daha fazla yatırım ile uzun vadeli yatırımları teşvik edecek biçimde çalışma teşviklerinin yeniden biçimlendirilmesini de ortaya koyuyor.

ILO Genel Direktörü Guy Ryder, ‘Çalışma Yaşamının Geleceği Küresel Komisyonu’ raporu için “Vurgulanan sorunlar her yerde, herkes için ve gezegenimiz için önem taşıyor. Bunlar zorlu olabilir, ancak görmezden gelirsek kendi sonumuzu hazırlamış oluruz. Dünyanın her yerindeki hükümet, işveren ve işçileri bir araya getiren ILO’nun görevinin, çalışma yaşamında gelecekteki nesiller için yeni ufuklar açılması için yol gösterici pusula işlevini görmeye çok uygun olduğu anlamına geliyor” değerlendirmesinde bulundu.

Buraya kadar anlattıklarım da gösteriyor ki ILO, 100 yıldır işgücü piyasalarında emek-sermaye dengesizliğini gidermeye çabalıyor. Tabii ki bunu yaparken “Barış İstiyorsanız, Adaleti Gerçekleştirin” ilkesi gereği, hep daha zayıf olan emek tarafını daha çok kollamak durumunda kalıyor. ILO, işgücü piyasalarını düzenleyecek ve ülkeler bazında adaleti tesis edecek olan üçüncü tarafı yani devletleri bu çerçevede sık sık göreve çağırıyor. 100 yıllık pratik gösteriyor ki ILO dünya işgücü piyasalarının, özellikle de emek tarafının bilgesi ve hamisi konumunda bulunuyor.

Nasıl böyle olmasın ki? ILO’nun son açıkladığı “Dünyada İstihdam ve Sosyal Görünüm: Eğilimler 2019 (WESO)” raporu işgücü piyasalarında emeğin durumunun pek parlak olmadığını gözler önüne seriyor. Çünkü Rapor öz olarak küresel işsizliğin azaltılmasında kaydedilen ilerlemeler ile iş kalitesindeki iyileştirmelerin paralel gitmediğini tespit etti.Rapora göre kalitesi düşük istihdam, küresel işgücü piyasalarının başlıca sorunu ve milyonlarca insan yetersiz çalışma koşullarını kabul etmek zorunda kalıyor. 2018 yılında dünya genelinde istihdam edilen 3,3 milyar kişinin çoğunluğu yeterli düzeyde ekonomik güvence, maddi refah ve fırsat eşitliğine sahip değil. Dahası küresel işsizliğin azaltılmasında kaydedilen ilerlemeler ise işin kalitesindeki iyileşmelere yansımadı.

“İşe sahip olmak her zaman insana yakışır yaşam sürmeyi garanti etmiyor” diyen ILO Araştırma Direktörü Damian Grimshaw’un “Örneğin 700 milyon kişi, işe sahip oldukları halde aşırı veya orta yoksulluk içinde yaşıyor” şeklindeki sözleri meselenin derinliği hakkında bir fikir vermeye yetiyor.
Rapor, insana yakışır işlerde büyük eksikliğin sürdüğünü belirterek, “Bugünkü hızda devam edilirse, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi (SKH) No. 8’de konulan herkes için insana yakışır iş hedefine ulaşmanın birçok ülke için hayal olduğu” uyarısını yaptı.  ILO Politikalardan Sorumlu Genel Direktör Yardımcısı Deborah Greenfield de “SKH 8, sadece tam istihdamı değil, kaliteli istihdamı da kapsıyor. Eşitlik ve insana yakışır iş, sürdürülebilir kalkınmanın temel direklerinden ikisidir” değerlendirmesinde bulundu.  

Rapor politika belirleyicilerin sorunu göğüslememesi halinde -yeni teknolojilerin yarattıkları da dahil olmak üzere- bazı yeni iş modellerinin işgücü piyasalarında kaydedilen, kayıtlı ve güvenceli istihdamın artırılması, sosyal koruma ve çalışma standartlarındaki iyileştirmeler gibi başarıları ortadan kaldırma riskini taşıdığı uyarısını da yaptı.

Rapor; işgücüne katılımda cinsiyete dayalı farkı kapatmada ilerleme kaydedilememesine de dikkat çekti. Erkeklerin yüzde 75 düzeyinde olan işgücüne katılım oranına karşılık, kadınların yalnız yüzde 48’i işgücüne katılıyor. Kadınlar ayrıca, yeterli düzeyde yararlanılmayan işgücü potansiyelinin çok daha büyük kısmını oluşturuyor. Diğer bir sorun da, kayıt dışı istihdamın inatla devam etmesi ki; dünyadaki iş gücünün yüzde 61’ini oluşturan 2 milyar kişilik büyük bir kitle bu kategoride bulunuyor. Kaygı yaratan diğer bir sorun da, her beş gençten (25 yaş altı) birinin, istihdamda veya eğitim-öğretimde olmaması…  Bu da onların gelecekteki istihdam edilebilirliklerini zayıflatıyor.

Yıllık raporun iyimser değerlendirmesi ise bazı yerel/kısmi başarıları ortaya koyuyor. Dünya ekonomisi, ciddi bir gerilemeden kaçınmayı başarabilirse, işsizliğin birçok ülkede daha da azalacağı tahmin ediliyor. Ayrıca, başta orta gelirli ülkeler olmak üzere son 30 yılda çalışan yoksulluğunda büyük azalma, eğitim-öğretime katılan insanların sayısında artış olduğu vurgulanıyor.

Bundan 133 yıl önce Amerika Birleşik Devletlerinde dört işçi lideri 1 Mayıs 1886 tarihinde, günde 8 saat çalışma mücadelesine önderlik ettikleri için idam edilmişlerdi. İdam edilenlerden Albert Persons, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine mahkeme heyetinin karşısında tarihe geçecek "Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım” sözlerini sarf etmişti. Daha sonra alınan kararla bu elim infaz günü; 1890 yılından itibaren 1 Mayıs İşçi Bayramı veya resmi adıyla "Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü" olarak kabul edildi.

Bütün bunlar gösteriyor ki; artan sanayileşme ile birlikte emek ve sermayenin mücadelesi son 150-200 yıldır kıran kırana sürüyor. Bu ortamda herkesin “Barış İstiyorsanız, Adaleti Gerçekleştirin” ilkesini hayata geçirmeye çabalayan, işgücü piyasaları için çarpıcı tespitleri cesurca dile getiren, sorunlara çözüm yolu gösteren ILO’yu daha fazla dinlemeye ihtiyacı bulunuyor.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Mayıs-2019 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder