3 Mart 2025 Pazartesi

BANKACILIK SEKTÖRÜNÜ NELER BEKLİYOR?

Bankacılık krizi durulmuş görünüyor. Sorunlar karşısında bazı savunma mekanizmaları geliştiren sektör ise kritik bir aşamada. İşte sektörün geleceğini tehdit edebilecek gelişmeler.

Cahit UYANIK / Erdoğan SÜZER

Ocak ayında başlayan parasal dalgalanma, sonunda üç bankanın tasfiyesi ile 'şimdilik' dinmiş görünüyor. Bankacılık işlemi yapma yetkileri Bakanlar Kurulu kararıyla kaldırılan TYT Bank, Marmarabank ve Impexbank'la ilgili tasfiye işlemleri başladı. Fakat bankacılık sektöründe 'güven bunalımı' sürüyor. Mevduat faizinin riskini 'sıfır' olarak görüp parasını bankalara yatıran küçük tasarrufçular bundan sonra ne yapacaklarını bilemiyor.

Bankacılık sektörünü gelecekte neler bekliyor? Başka batacak banka var mı? Sıcak para ticaretiyle ayakta duran ve son krizden ağır yaralar alarak çıkan bankalar ne yapacak? Sektörde bazı 'banka evlilikleri' yaşanabilir mi? Tasfiye edilen bankalarda parası bulunan kamu bankaları gerçekten suçlu mu?

Kimlere bilgi verilmez?

Aslında bankalar Hazine, Merkez Bankası ve Sermaye Piyasası Kurulunun (SPK) sürekli ve düzenli bir gözetimi altında bulunuyor. Ancak bu raporların kamuya açık olmaması ve duyurulmaması, tehlike işaretlerinin sadece birkaç kişinin bilgisinde kalmasına neden oluyor. Ayrıca bu kuruluşların düzenlediği teftiş raporlarını dikkate alıp almamak da siyasilerin elinde... Öyle ki bu haber için yaptığımız araştırmalarda Hazine'den üst düzey bir yetkili "Biz özellikle TYT Bank'ın bu duruma düşebileceğini görmüş, raporumuzu hazırlayıp aylar önce vermiştik" şeklinde konuştu. 

Aynı yetkiliye göre kamu bankalarının zor durumdaki bankalardan mevduatlarını çekmeleri için uyarılmaları yani ayrıcalıklı bir pozisyona geçmeleri ise mümkün değil. Özellikle Türkiye Kalkınma Bankası Genel Müdürü Özal Baysal'ın 'Bizi haberdar etmediler' şeklindeki açıklaması bu durumda boşlukta kalıyor. Yetkili bu konudaki düşüncelerini şöyle açıklıyor: 

"Banka mali bir kurumdur. Piyasadaki diğer müşterileri gibi, çalıştığı bankaları da araştırmak zorundadır. Kredi verirken Hazineye mi soruyorlar? Bir banka istihbaratını yapamıyorsa, ben ne yapabilirim? Bu Hazinenin görevi değil ki. Hangi birine yetişeceğim? Bankalar birbirlerinin mali yapılarını çok daha iyi biliyor. Herkes kimin ne olduğunu biliyor. Bunu Hazineye fatura etmek doğru değil. 'Bankalar kötüdür' diye Hazine bir açıklama yapamaz. Görüyorsunuz, 'Bankalar kötü durumda' diye bir-iki dedikodu çıktı, ne hale gelindi. Sadece söylenti bankaları ne hale soktu. Bunu Hazinenin söylediğini düşünsenize... Hangi banka, ne durumdadır? Hepsi bizde liste halinde var. Ama bunu halka açıklayamayız. 'Banka sırrı' diye birşey var. Bankacılık sektörü çok hassastır. Kalkıp her raporu açıklarsak, hiç bir şey ayakta kalmaz."

Batan bankalara para yatıran kamu bankaları ne olacak? Yöneticileri hakkında yasal işlem yapılacak mı? Hazine yetkilisi bu konuda ise şöyle konuşuyor:

"Kamu bankalarının batan bankalarda ne kadar paraları olduğunu biz biliyorduk. Ama bunu söyleyemezdik. Tasfiye noktasına geldiği zaman dahi batan bankalarda hangi bankanın ne kadar parası olduğu açığa çıkmamalıydı. Bunların incelenmesi bankacılık teamülleri ve mevzuata göre yapılacak. Zarara uğratma kastı ve ihmal önemli."

Bankalar likidite peşinde...

Peki bu krizin sektördeki bankalar arası ilişkilere yansıması nasıl oldu? Yaptığımız araştırma şu anda bankaların birbirine güven duymadıklarını gösteriyor. Bankalar, kendilerine itimat telkin etmeyen bankalarla ilişkileri asgariye indiriyor. Bu düşünceye bankacılık uzmanı Prof. Dr. Selçuk Abaç'ın yanı sıra sektörü yakından izleyen üst düzey Hazine görevlileri de katılıyor. Bunlardan birinin görüşleri şöyle:

"Sistemde bütün bankalar birbirlerine borçlu ve alacaklı. Son olaylar sistemi harap etti. Güven bunalımı nedeniyle bu havuz daraldı. Şimdi küçük küçük gruplar var. Bir takım bankalar 'Ben şu bankalarla çalışırım' diyor yani havuz bitti, şimdi küçük göletler oluşmaya başladı. Bu, sistemi daraltıyor. Sistem içerisinde borçlanma azalıyor. Sistemin ayakta durma gücü baltalanıyor."

Ayrıca bankalar daha önce verdikleri kredilere sıkı bir takip uyguluyor. Bunların ana para ve faizlerini günü gününe tahsil etmeye çalışıyor. Buna teknik dilde 'aktif çözmek' deniliyor. Mevduat artışlarının düşük hızda seyretmesi, mevduat vadelerinin yenilenmemesi ve paranın dövize kayması likiditeyi zorlaştıran bir başka etken. Yani bankalar ellerine geçirdikleri likiditeye sımsıkı sarılıyor, kredi açmıyorlar. Bu arada dış kredi muslukları da kapandı. Sektörde yaşanan bu durum da bankaları şu anda önemli bir likidite sıkıntısı içine soktu. Özellikle günlük alışverişlerde seçici davranılması işlem açıklarını büyütüyor.

Batık kredi tehlikesi

İşte Merkez Bankasıyla ilgili son yasal düzenlemedeki 'reeskont kredisi açma olanağı' bu sorunları çözmeye yönelik. Sistem 1960, 1970, 1980 ve 1983'te benzeri bunalımlar yaşamıştı. Hatta Körfez Krizinde de... Bu durumlarda Merkez Bankası her seferinde reeskont kredisi açarak sorunu çözmüştü. Sektör, artık gözlerini Merkez Bankasına çevirmiş durumda. 

Bankaların yaşadığı krizin üretimle ilgili yani reel sektöre nasıl yansıyacağı da büyük önem taşıyor. Özellikle kredi geri dönüşlerinin aksaması sektörü 'batık krediler' krizine sürükleyebilecek. Özellikle 80'li yılların ikinci yarısında yaşanan benzeri batık kredi olayları sektörü uzun bir süre uğraştırmıştı. Yeni durum bankacılık sektörüne 'yeni bir dalgalanma' şeklinde yansıyabilir. Yani açık bir deyimle iflas eden şirketlerin mali yükünü taşımak bankalara düşebilir. 

Hazine kısa vadede, 'yatırımcıları bankaların mali yapıları konusunda bilgilendirecek düzenlemeler' üzerinde de çalışıyor. Özellikle banka bilançolarında 'dipnot' sistemi getirilerek yatırımcılar bankanın üzerinde taşıdığı riskler konusunda uyarılacak. Yani bundan sonra 'cicili-bicili' bilançolar yerine daha açık bilgileri içeren bilançolar yayınlamak zorunda kalınacak.

Banka kurma hevesi

Krizin bir başka etkisi de banka kurma izinlerinde görülebilecek. Kısa bir süre öncesine kadar HDTM Bankacılık ve Kambiyo Genel Müdürlüğünde 30'a yakın başvuru bekliyordu. Başvuruların çoğu döviz kurlarının yavaş seyretmesiyle birlikte ortaya çıkan karlara imrenerek yapılmıştı. Ancak dövizin hızla değer kazanmasıyla sıcak para ticaretinin çekiciliği kalmadı. 

Öte yandan banka kurmak için asgari 250 milyarlık ödenmiş sermaye şartı aranıyor. Böylesi bir ortamda bu kadar yüklü parayı riskli bir sektörde değerlendirmek isteyeceklerin sayısı azalacak. Bu nedenle Hazineye yeni başvuru yapılmayacağı, eskilerin de önemli kısmının geri çekileceği söyleniyor. 

Krizden yara alarak çıkan fakat sıcak para ticaretiyle palazlanan bankalar ise artık 'form değiştirmek' zorunda. Sayıları 20-25 civarındaki bu bankaların mevduat bankacılığına dönmeleri ve şube sayılarını artırmaları gerekiyor. Yapısal değişim sorununda artık kaynak bulmak için izlenecek yol mevduat toplamak olacak. Repoya getirilen karşılık zorunluluğu, bu bankaların kısa vadeli TL ticaretiyle ayakta kalmalarını engelliyor. Ayrıca küçük bankaların daha büyükleriyle evlenmeleri de artık sürpriz sayılmayacak.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ne durumda?

Sistemin geleceğini araştırırken Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundaki (TMSF) hesaplara da bir göz attık. MB'nin 15 Nisan tarihli verilerine göre bu fonda 9 trilyon 360 milyar lira bulunuyor. Bu paranın yüzde 99'luk bölümü MB tarafından hesaplarda döviz cinsinden tutuluyor. Tasfiyesine girişilen üç bankadaki mudi sayısının ise 40 bin civarında bulunduğu belirtiliyor. Bunlara 150'şer milyon liralık ödeme yapıldığı varsayılırsa Fondaki paranın üçte ikisi eriyor. Ancak sektörde birkaç bankanın daha zora düşmesi ve tasfiye edilmesi durumunda Fondaki paranın ödemeleri yapmaya yetmeyeceği görülüyor.

---------‐----‐-----

"TÜRKİYE'DE BANKA HASTANESİ KURULMALI"

Bankacılık Uzmanı ve İBAR Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Selçuk Abaç, bankacılık sektöründe yaşanan tasfiyelere karşı, çözüm olarak Amerikan Modelini öneriyor:

"Sektör, bu krizde kötü bir sınav verdi. Rakiplerinin kötü duruma düşmesinden adeta medet umuldu. Bu arada 'büyük banka' ve 'küçük banka' ayrımı yapıldı. Şu anda bankacılık sektörü son derece olumsuz bir görüntü veriyor. Yurt dışı kredi ödeme günleri geldiğinde ödeme nasıl yapılacak? Bunlar çok ciddi sorunlar... 

Sektörden bazı bankaların çekilmiş olması biraz rahatlık getiriyor. Ancak nerede rahatlık sağlıyor, onu tam olarak göremiyorum. Kriz öncesinde olmayan sorunlar çıktı. Merkez Bankası özkaynaklarının iki katı kadar destek verme imkanına sahip oldu. Bu, sorunu çözer mi? Ben bu noktaya hiç gelinmesin diyorum. Umarım Merkez Bankası bunu hiç kullanmaz. Çünkü bu desteği almak veya alındığının bilinmesi pek hoş değildir. Spekülasyonlar daha da büyür. Yoğunlaşan spekülasyon problemsiz bankayı problemli hale sokar.

Hazine niçin denetim yapıyor? Demek ki sistemi iyi kuramamışız, o ortaya çıktı. Denetim tasarruf sahibini korumak içinse işe yaramadı; kamu bankaları için ise bunu da yapamadı. Bankaların batmasını da önleyemedi. Ben artık açıklama yapmayayım diyorum; konusunda bu denli çalışan biri için olayları görmesi ve uyarmasına rağmen olumsuzlukların aynen devam etmesi beni üzüyor. Demek ki dikkate alınmıyoruz. 

Benim çok spesifik bir önerim var: Türkiye'de de Amerika'daki gibi Federal Deposit Insurance Company'nin (FDIC) bir örneği kurulmalı. Yani buna 'banka hastanesi' diyebiliriz. Bu, tamamen devletten bağımsız bir kuruluş. Bizdekine benzer durumlarda tasarrufçuya 100 bin dolara kadar ödeme yapıyor. Üstelik ayrı ayrı hesaplar açılmışsa da ödemeyi ayrı ayrı yapıyor. Türkiye'de de Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun bağımsız idareye dönüştürülmesi zorunlu. 

Bir kamu bankasıyla ilgili, yabancı bir rating kuruluşunun raporu var elimde... Rapor, baştan sona kamu bankasını yerin dibine batırıyor. 'Bağımsız denetim raporu, bankanın kendi murakıpları tarafından mı yoksa bağımsız denetçiler tarafından mı yapılmış belli değil. Bankanın rakamları gerçek maliyetleri ortaya koymaktan çok gizliyor. Bankanın tüm rakamları kuşkuludur' diyor. Bu kuruluşun adı Capital... Bunlara rağmen bankaya verdiği not çok ilginç. Aralık ayında vermiş bu notu, BBB..."

------------------

BANKAZEDELERE MİNİ REHBER

● TMSF, mudilere 150 milyon lirayı en geç 1 ay içinde ödemek zorunda. Fondaki para tasfiyeyi yapacak bankalara aktarılacak ve ödeme gerçekleşecek. Ödemeler hesap sayısına göre yapılmayacak. Her bir kişiye hesap sayısı ne kadar olursa olsun sadece 150 milyon lira ödenecek. Mevduat, faiziyle birlikte 150 milyonu geçmiyorsa, faizi de ödenecek.

● Döviz tevdiat hesabı olanlar paralarının 150 milyonluk bölümünü alabilecek. Aynı şekilde hisse senedi sahipleri ve kağıt karşılığı repo yapanlar da 150 milyona kadar bu haktan yararlanabilecek. Ancak hisse senetleri nominal değer üzerinden ödenecek. 

● Bu işlemler bittikten sonra tasfiyeyi yapacak olan banka, gayrimenkulleri toplayıp satmaya başlayacak. Gayrimenkul satışları ise uygun fiyattan yapılmak zorunda. Tasfiyeci banka ilgili bankanın ipoteği varsa bunları çözerek  gayrimenkulleri kurtaracak. Bankaya borcu olanlar ise ödemelerini aksatamayacaklar. Aksi takdirde gecikme faizi de ödemek zorunda olacaklar. 

● Tasfiye gerekirse yıllar alabilecek. Gayrimenkul satışından sağlanan gelirler bir havuzda toplanacak. Gelir tutarı, ödemeleri yapmaya yeterliyse tüm paralar ödenecek. Tasfiye ödemeleri eğer para yeterse faiziyle birlikte yapılacak. Ancak bu duruma pek rastlanmıyor.

● Havuzda toplanan paranın yetmemesi halinde bankanın iflası gündeme gelecek. İflas masası oluşturulacak. Bu, daha uzun yıllar sürecek işlemleri beraberinde getiriyor. İflas Yasasına göre masada tüm alacaklılar eşit. Ancak bankanın vergi ve sigorta borçlarıyla TMSF borçları öncelikli.

(Bu haber haftalık Ekonomik Trend dergisinin 1-6 Mayıs 1994 tarih, Yıl: 2, Sayı: 18'de yayınlanmıştır.)





















































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder