Cahit UYANIK
Geçen hafta Pazartesi gününden başlayarak herkes Türkiye Kalkınma Bankasını (TKB) konuşmaya başladı. 1992 yılı başında göreve gelen Özal Baysal, tasfiye edilen bankalarda yaklaşık 1 trilyon lira batırmakla suçlandı. Baysal suçlamalara verdiği cevapta Hazine'nin kendilerini uyarmadığını söyledi. Bir ara olay öyle büyüdü ki, devlet yönetiminde 'kayın birader' ve 'koca' çekişmesinin yaşandığı bile yazıldı çizildi.
Oysa TKB 'İki eksi bir artı etmez' sözünün canlı örneği gibiydi. Kalkınma Bankası 1975'te kurulan Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası (DESİYAB) ile 1962'de kurulan Turizm Bankası'nın birleşmesinden oluşmuştu. Her iki banka da kamu bankacılığının 'ıslah olmaz' temsilcilerindendi.
Turizm Bankası sektörü desteklemek için kurulmuş ancak batık kredilerle ismini duyurmuştu. Bir türlü patlamak bilmeyen turizm sektörü için 'fitil' olması düşünülmüş ama ateş almamıştı. Fakat özellikle 1980'lerin ikinci yarısında hesapsız kitapsız dağıtılan turizm teşviklerinde Turizm Bankası baş roldeydi. Hibe teşvikler, hibe araziler, herşey turizm içindi. Banka turizmi patlatmıştı patlatmasına ama zararı devlete kalmıştı.
DESİYAB ise CHP-MSP Koalisyon Hükümetinde Necmettin Erbakan'ın isteği ile bankacılık hizmeti vermeye başlamıştı. Amaç, yurt dışında çalışan Türk işçilerinin tasarruflarını Türkiye'ye kanalize ederek fabrikalar açmaktı. Hoca, anlı şanlı Almanya seferlerinde DESİYAB'ı işçilere lanse etti. DESİYAB, 'ağır sanayi hamlesi'nin motoru olacaktı. Motorun benzini de gurbetçi tasarrufları... Hoca, dediğini yaptı. Türkiye'nin dört bir yanında pıtırak gibi işçi şirketleri kuruldu. Bu arada DESİYAB'ın kadroları da MSP sempatizanları ile doldurulmuştu.