18 Ekim 2024 Cuma

ABD VE TÜRK TARIMINA İLGİSİ

Cahit UYANIK 

Kurban Bayramının hemen ertesi günü Türkiye-ABD Ortak Ekonomik Komisyonu toplandı. Nitelikli Endüstri Bölgeleri (NEB) kurulması konusundaki karar, toplantının belki de  Türkiye açısından en somut kazanımıydı. Ancak öyle bir ortam oluştu ki, toplantılarda hep Türkiye'nin ABD'den istekleri konuşulduğu havası yayıldı. Oysa gerçekler bunun tam tersiydi. 

ABD tarafı özellikle Türkiye'deki tarım sektörüne ilişkin eleştirilerini sıraladı. Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) dışındaki ülkelerin (ABD dahil) tarım ürünlerine uyguladığı gümrük tarifesinin yüzde 56 düzeyinde bulunduğunu belirten ABD tarafı, bunun genel dünya ortalamasının 15 puan üzerinde olduğunu savundu.

ABD tarafı, tarımsal ürün ithalatı izin prosedürünün uzunluğu ve ithalatta tarife dışı engellerin (toplum sağlığı ve standartlarından dolayı çıkarılan güçlükler) varlığını da masaya koydu. ABD'liler Türkiye'den önümüzdeki günlerde tarım ürünleri gümrük tarifelerini düşürmesini ve tarife dışı engellerin yumuşatılmasını açıkça istedi. Bu konunun nasıl bir yöne doğru gideceği büyük ihtimalle sonbaharda ABD'de yapılacak olan 2'inci Ortak Ekonomik Komisyon toplantısında netleşecek.

Peki ABD neden böyle bir tavır sergiledi ve bu tavrın sonuçları neler olabilir? Herşeyden önce şunu söylemekte fayda var: Bugün G-8 olarak bildiğimiz dünyanın ekonomik açıdan en gelişmiş ülkelerinin bulunduğu grubun 1 yılda tarım sektörlerine verdikleri toplam destek 350 milyar dolar düzeyinde. Yani bu ülkelerde her gün tarım sektörlerine 1 milyar dolar aktarılıyor. Hal böyle olunca bu ülkelerde önemli düzeyde bir tarımsal ürün fazlalığı oluşuyor. Türkiye gibi orta gelir düzeyinde bulunan ve geniş nüfusu barındıran ülkelere bu fazlalığı satmak, az önce sözünü ettiğimiz günlük 1 milyar dolarlık desteğin bir bölümünün geri alınabilmesi anlamına gelecek.

17 Ekim 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / HOŞ GELDİN IMF

Cahit UYANIK 

Yine, yeni, yeniden hoş geldin IMF... Gözlerimiz yollarda kalmıştı. Bay Kahkonen'in Ekim ayındaki müstehzi surat ifadesinden bu yana nasılsınız? Sağlık ve afiyettesinizdir inşallah? Bay Deppler'in gelişinden niyetiniz belli. Daha birkaç yıl bizim memlekette yatıya kalacaksınız anlaşılan... Kalın kalın, mühim değil. Nasıl olsa evde hırgür ve kavga azaldı. Evin idaresini 3 düşman kardeşten tek bir adama bıraktık. Huyuna suyuna giderseniz 3 düşman kardeşten daha munistir bunlar... İstediklerinizi yapmaya hazırlar alimallah...

Evin iktidarını ele geçirdiler ama bir tarafları zayıf. Yeni ev sahibimiz biraz mutaassıp. Birkaç takıntısı var. Mesela hanımların başının açık veya kapalı olmasını tartışmayın onlarla... Yoksa memleketi 21 Şubat 2001'den beter bir hale getirebilirler. Eğer böyle bir iş yaparsanız, dalgalı değil fırtınalı kura geçirseniz ekonomiyi kurtaramazsınız maazallah... Faize nasıl mı bakıyorlar? Bize pek renk vermediler ama yine de siz bir sorun... 

Eski dost Kemal Derviş'ten sonra rahat edip edemeyeceğinizi soruyorsanız, kendiniz bilirsiniz. Gelin kendiniz görün. Ama siz yokken evin sahibi, ekonomiyi bir 'trio'ya teslim etti. Orta hakemimizin, pardon bakanımızın Abdüllatif Şener Bey olduğu, yan bakanların da Ali Babacan ve Kürşad Tüzmen Bey olduğu belirtiliyor.

Dördüncü hakemimizin de -pardon dil alışkanlığı işte- Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun olduğunu tahmin ediyoruz. Ali Bey, açık tribüne lüks koltuk koydurmak isterken yani bedelli askerlik konusunda dilini tutamazken görev alanını aştı ama olsun... Siz IMF'siniz, böyle şeylere alışıksınız. 

Para pul, kaynak gelsin de, yüzde 6,5 faiz dışı fazla tutsun da ne olursa olsun. Bedelli-bedelsiz dinlemezsiniz. Irak Harbi patlak verip de memleketin yüzde 15'inin açlık sınırındaki nüfusunun evlatları vatanı savunurken, varlıklı kesimin çocuklarının 'light askerlik' yapması yüzde 6,5 için mübahtır nasıl olsa...

16 Ekim 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 80 BİNİN ÖNÜ VE ARKASI

Cahit UYANIK 

Ankara'da bugünlerde hangi taşı kaldırsanız altından Amerikalılar ve Irak Operasyonu çıkıyor. Daha IMF ve Dünya Bankası heyetlerinin soluğu devlet koridorlarında hissedilirken, ABD Hazinesinin patronu ve Türkçeyi çok iyi konuşan eski büyükelçi apar topar semalarımızda görünüyor.

Hadi John Taylor (Ukalalık gibi olmasın ama Taylor, 'terzi' demek. Artık neyi kesip biçmeye geldiyse..?) tek başına gelse 'mevcut ekonomik programla ilgilidir' diyeceğiz. Ancak geçmişte Güneydoğu bölgemizi en fazla ziyaret eden büyükelçilerden olan Marc Grossman da aynı uçaktan çıkınca, işin rengi değişiyor. 'Türkler elbette misafirperver millettir, iki ABD'li mi ağır gelecek?' derseniz, benim cevabım 'Bir dakika durun' olur. Çünkü bu öncü heyet, 80 bin kişilik coni ordusunun ilk habercisi olacaksa, mesele farklı hale gelir.

Bizler ekonomi muhabiriyiz. Kuru gürültü ve laftan çok rakamları mukayese ederek sonuca varırız. Şimdi ele alalım bu 80 bin kişilik ABD Ordusu hikayesini... Türkiye'nin yaklaşık 15 yıl süren PKK mücadelesi sırasında Güneydoğu'da en fazla 125 bin civarında asker bulundurduğunu biliyor muydunuz? Öyleyse bu 80 bin coni ne ola ki? Sayı biraz abartılı ve gizli amaçları içinde barındırıyor olmasın? Peki '1991 yılındaki Körfez Harekatı sırasında Arabistan çöllerinde 500 bin ABD'li asker vardı' desem tepkiniz ne olur? Aklınıza 'Şimdi 80 bin, yarın 250 bin coni gelir'' şüphesi takılmaz mı? Nasıl olsa Kuzey Cephesi açılacak bir kere...

14 Ekim 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ANNE'NİN YAPABİLECEĞİ ANNELİKLER

Cahit UYANIK 

Bu hafta Türkiye'nin izlediği 'Enflasyonsuzlaştırma Programı' açısından hayli kritik. Çünkü IMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger, hafta ortasında Türkiye'ye gelecek. Krueger'in önce İstanbul'da özel sektörle bir araya geleceği, daha sonra Ankara'ya geçerek hükümetle ve bürokrasiyle toplantılar yapacağı konuşuluyor. 

Türkiye. Krueger için yabancı değil. Daha önce Türkiye'deki bazı üniversitelerde bulunan Krueger'in geçmiş günlerini yad edeceği kesin. Ama Krueger'in üzerinde esas duracağı konu, AKP Hükümetinin verdiği sözler konusunda ne kadar ciddi olunduğunu anlamaya çalışmak... Malumunuz Krueger. Türkiye'yi dalgalı kura geçiren eski başkan yardımcısı Stanley Fischer ile halef-selef... Krueger bu göreve 2001 Eylül ayında getirilmişti. Ancak o zamandan bu yana Türkiye'yi hiç ziyaret etmeyen Krueger'in bir tıkanma havasının solunmaya başladığı günlerde arzı endam etmesi anlamlı bulunmalı.

Krueger'in ziyaretinin bir başka önemi de şuradan kaynaklanıyor: IMF geçen Ekim ayında başlayan 4'üncü Gözden Geçirmeyi bitirebilmiş değil. Bayan Krueger'in ziyareti ile bu kapsamda yapılacak dördüncü ziyarete tanık olacağız ki Başkan Yardımcısının ayrılmasından sonra Juha Kahkonen yeniden çantasını toplayıp Ankara'ya gelecek. Böylece ziyaret sayısı 5'e çıkacak. 

13 Ekim 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ZOR HAFTA

Cahit UYANIK 

Çiçeği burnunda AKP Hükümetinin önünde zor bir hafta var. ABD'den ekonomik paket konusunda bir türlü istediği sözü alamayan hükümetin Türkiye'ye yabancı asker kabulü ile ilgili tezkereyi Meclis'ten geçirmesi çok zor görünüyor. Zaten hükümetin böyle bir teşebbüs içinde bulunması da beklenmiyor. Türkiye'ye asker kabulünün yüklü bir ekonomik yardım paketi şartına bağlandığı her fırsatta ve Ankara'nın tüm kulislerinde konuşuluyor.

Başbakan Abdullah Gül ABD ile Irak Operasyonu bağlamındaki ilişkilerin üç ayrı koldan gittiğini sık sık tekrarlıyor. Bunlar askeri, ekonomik ve siyasi olarak üçe ayrılıyor. Bu kanalların üçünde de henüz bir anlaşma belirtisi ortada yok. Türkiye verip verebileceği tavizi sundu ve üslerin modernizasyonuna başlandı. Asker konuşlandırma hakkındaki ayrıntılı pazarlıklar ise henüz hafta sonu başladı. ABD'liler Türk askerlerinin kendi komutalarında olmasında ısrarlı. 

Ancak Türkiye'nin yabancı komutanlar ve askerler konusunda çok eskiye dayanan bir geçmişi ve acı tecrübeleri var. Osmanlı'nın modernleşme çabalarıyla başlayan yabancı komutanlar ve askerler dönemi, Birinci Dünya Savaşında Türk ordularının Alman komutanların emrine verilerek cepheden cepheye sürülmesine kadar gitmişti. En son 50 yıl önce Kore Savaşında Türk askerlerinin yabancı komutanlar tarafından yönetilmesi ve boş yere verilen şehitler ise hiç unutulmadı. ABD'lilerin bütün bunları bilip ona göre davranması gerekiyor.

Ekonomik paket konusunda da durum pek iç açıcı değil. ABD'liler Türkiye'yi illa ki bir rakam üzerinde konuşmaya zorluyorlar. Ancak Türkiye rakamdan önce ilkeler üzerinde yoğunlaşılmasını istiyor. 

11 Ekim 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BORSAYA VERGİ GELECEK Mİ?

Cahit UYANIK 

Yılan hikayesine dönüşen Vergi Reform Yasa Taslağındaki önemli itiraz noktalarından 'borsaya vergi getirilmesi' konusundaki tartışmalar henüz bitmiş değil. Geçen hafta boyunca Maliye Bakanlığı ile Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) arasında bu konudaki görüşmeler devam etti. SPK ve İMKB borsaya vergi konulmasının yaratacağı sakıncaları uzun uzun Maliye yetkililerine anlattılar.  Bu konuda bir uzlaşma sağlanıp sağlanamadığı henüz bilinmiyor. Sorun büyük ihtimalle siyasi otorite tarafından çözülecek gibi duruyor. 

Aslında bu toplantılar tasarı daha kamuoyuna açıklanmadan yani yaklaşık 1,5 ay önce yapılabilirdi. SPK'nın uzun vadeli, sağlam ve güvenilir bir piyasa oluşturma hedefi ile Maliye Bakanlığının borsada yoğunlaştığı artık herkesçe kabul edilen olağanüstü kazançları vergilendirme amacı; bu iki kurumu ortak bir noktada buluşturabilirdi. Ketumluk bazen fayda,  bazen zarar verir. Maliye Bakanlığı aşırı ketumluğunun kurbanı oldu. Maliye, borsa kazançlarını da sadece bir gelir kalemi gibi görmek isteyince herkes ayağa kalktı. Maliye'nin dünya borsalarında nasıl bir vergilendirme sistemi uygulandığı konusundaki ayrıntılı araştırmayı, bu itirazlar sonrasında yaptırdığını anlamak hiç de güç değil.

Dünyanın aklı başındaki hiç bir borsasında hisse senetleri bizdeki gibi 12 saat ile 72 saat arasında elde tutulmaz. Bu süre en kötü ihtimalle 1 yıldır. İMKB gibi gelişmekte olan borsaların 'casino'ya dönüşmesini önlemekte en etkili araçlardan birisi vergilemedir. Ancak bu vergi, -bir tür harcı andıran- işlem vergisi uygulanması kesinlikle değildir. İdeal olan, hisse senedini elde tutma süresiyle vergi oranı arasında 'azalan oranlı' ilişki kuran bir sistemdir. Yani hisse senedini elinizde ne kadar uzun süre tutarsanız kazancınızdan o kadar az vergi ödersiniz.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TAHLİYE VE BERAAT

Cahit UYANIK 

Türkiye'de kavram kargaşasının çok ciddi boyutlara ulaştığının en güzel örneklerinden birisini geçen Cuma gününden bu yana yaşıyoruz. Yakın geçmişimizin iki mihenk taşı konumundaki Susurluk ve Köstebek davalarında ardı ardına yaşanan tahliyeler, bazı kesimlerde adeta bayram sevinciyle karşılandı. Bu sanıklar sanki aklanıp, hukuki deyimle 'beraat' etmişlerdi. Demeçler verdiler, üstü kapalı tehditler savurdular. Yetmezmiş gibi, bu isimlerin siyasi sahipleri veya uzantıları da gerdan kırarak 'Onlar tahliye edildi. Bakın bizim için söylenenler de iftiradır' yollu açıklamalar yaptılar. Hatta DYP Genel Başkanı Çiller, biraz ileri gidip Bülent Orakoğlu'ndan özür dilenmesini bile istedi. 

Bu noktada durup serin kanlı değerlendirme yapmakta sonsuz fayda var. Modern hukuk sistemlerinin hepsinde bir sanık, suçu ispatlanana kadar suçsuz kabul edilir. Sanık, suçsuzluğunu ispata mecbur değildir. Aksine iddia makamı, sanığın suçunu ispat etmekle mükelleftir. Hakimler delilleri karartma ihtimali bulunan ve toplum için tehlikeli olabileceğini düşündüğü kişileri tutuklayabilir. Ancak tutukluluğu gerektiren her iki durum ortadan kalktığında sanık tutuksuz yargılanabilir. Bu durumda yapılan işleme de 'tahliye' ismi verilir. Öte yandan mahkumiyet kararı, ceza hukukunda öngörülen suçun maddi ve manevi unsurları oluşmadan verilemez. Suçla ceza arasında bir 'illiyet rabıtası' da kurulmalıdır. İnsanoğlunun binlerce yıllık hukuk geçmişinden süzülüp gelen bu ilkeler acaba Türkiye'de sağlıklı bir uygulama ortamı bulabiliyor mu? Maalesef hayır. 

10 Ekim 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ ZARLAR YENİDEN ATILIYOR, TÜRKİYE UYUYOR

Cahit UYANIK 

Deyim yerindeyse dananın kuyruğu bu hafta kopacak. Büyük ihtimalle yumuşak mesajlar içerecek olan BM Silah Denetçileri'nin raporu bugün açıklanacak. Rapora ABD ve İngiltere'nin ortak tepkisi ise hafta sonuna doğru yapacakları zirvede netleşecek. 

Bir türlü kendisini Avrupalı saymayan ve hep 'Biz Avrupalı değil Adalı'yız' diyen İngilizler, AB'deki alttan alta çekişmenin sürmesi pahasına Amerikalılar'la işbirliğini daha sıkılaştıracak mı? Yani savaş yanlısı blok, dünyada yeni oluşumların ortaya çıkmasına kadar gidebilecek değişimler için adım atacak mı? İlk işaretler 4-5 gün sonra netleşecek.

Öbür taraftan AB Blokunu Fransa-Almanya egemenliği altına almaya çalışan Chirac-Schröder Anlaşmasının ne gibi ön ve yan etkiler yaratacağı da bu hafta belli olacak. Şimdilik AB'nin küçük ve orta boy üyelerinden ses seda çıkmıyor. Ama bizdeki otobüs firmalarının rekabeti sonucunda olduğu gibi 'Öz Avrupa Birliği Turizm Seyahat ve Taşımacılık Ltd. Şti.' kurulabilir mi, belli değil. AB bayrağı altında ulusal egemenliklerinin en büyük simgesi olan paralarını dönüşüm fabrikalarına göndererek tuvalet kağıdı yaptırmaya razı olan İtalyanlar, Yunanlılar, Portekizliler, İspanyollar ve bilumum halklar 'üstün Alman ve Fransız ırkı'nın şımarıklıklarına dayanabilecek mi?

Bütün bunların hepsi Türkiye için tarihi önemde konular ve değişim eşikleri... Ama biz bu konuda ne yapıyoruz? Belli değil. Gazetelerimizde yine bildik baldır bacak manzaraları, televole kültürünün ihtişamını gösteren abuk subuk haberler, bir koltuk bulmuşken akraba kayırmacılığının en kaba örneklerini gösteren üst düzey hükümet yetkilileri falan filan, falan filan... Ortada bu konulara kafa yoran ne bir analizci, ne bir siyasi, ne bir akademisyen, ne bir gazete var. 'Hele olsun da bakalım' mantığı tepeden tırnağa öyle bir sinmiş ki hücrelerimize, evlere şenlik... 

9 Ekim 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TATLI REÇETENİN ANALİZİ

Cahit UYANIK 

2003 Bütçesi hazırlıkları resmen başladı. Hafta sonundaki Yüksek Planlama Kurulunda (YPK) büyüklükler masaya yatırıldı. Toplantıdan çıkan ilk sürpriz, toptan eşya fiyatları artışı (TEFE) hedefinin yüzde 16,2'den yüzde 17,4 düzeyine çıkarılmış olmasıydı. Acaba bunun anlamı ne ola ki? Hiç düşünmeyin, bu yeni ayarlama 'zam' demek... Üstelik ağırlıklı olarak kamunun ürettiği yarı mamül ve ara mamül türünden malların fiyatı önümüzdeki yıl düşünülenden biraz daha fazla arttırılacak. 

Elbette bu artışın yüzde 20'lik tüketici eşya fiyat artışları (TÜFE) hedefini etkilememesi için ayaklar biraz daha fazla frende kalacak. Yani toplam talep iyice gemlenecek. Memur ve işçi zamları sınırlı düzeyde yapılacak. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in tatlı reçetesinin özü bu... Hükümetin her fırsatta sözünü verdiği yüzde 6,5'luk faiz dışı fazlanın rakamsal büyüklüğü ise 20 katrilyon liraya yaklaşıyor. 

Bu rakamı tutturmak için güvenilen birkaç enstrüman var ama yetersiz. Bunlardan biri reel faizlerin aşağıya çekilmesi... Peki bu o kadar kolay mı? 2002 başında IMF ile varılan anlaşmaya göre bu yıl ortalama faizler yüzde 45 düzeyinde gerçekleşecek.  Ocak ayının ilk haftalarındaki yüzde 57-59'luk düzey, bu hedefe göre çok yüksek. Acilen bu rakamın aşağıya çekilmesi gerekiyor. Faizler ne kadar hızlı ve istikrarlı şekilde yüzde 45'e çekilebilirse, hükümet 'Elhamdülillah şükür' demeli. Daha fazlasını beklemek iyimserlik olur. Çünkü piyasalar yüzde 45'i psikolojik bir sınır gibi görüyor. 

8 Ekim 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / EKONOMİ YÖNETİMİNDE TEHLİKELİ SİNYALLER

Cahit UYANIK 

Ankara'da bugünlerde içten içe yanan ve yakında kor haline gelip ortalığı kasıp kavurabilecek bir ateşin ilk kıvılcımları görülmeye başlandı. Aslında buna eski bir hastalığın nüksetmesi de denilebilir. Ekonomi yönetiminde çok başlılık ve yapıcı olmayan rekabetten söz ediyorum. Bu olumsuza doğru giden tablonun iki önemli aktörü Devlet Bakanları Güneş Taner ve Işın Çelebi...

Bu ikilinin 1988 ve 1991 yılları arasında giriştikleri sarsıcı rekabet, tüm iş dünyası ve bürokrasiyi canından bezdirmişti. Bir kurumun olur verdiği icraata öteki bakanın kontrolündeki kurum hayır diyebiliyordu. O zamanlar iki bakanın nadiren yapılan Bakanlar Kurulu toplantıları dışında bir araya gelmedikleri sık sık konuşulur olmuştu.

İşin kötü yanı, söz konusu siyasi kişilikler bürokraside de ciddi klikleşmelere yol açmışlardı. Bu klikleşmelerin etkisini hala bugün bürokrasi ve siyasette izleyebiliyoruz. Hükümetin kurulmasının üzerinden 2 aydan fazla bir zaman geçti. Taner ile Çelebi arasındaki çekişme net bir şekilde ortaya çıktı. 

7 Ekim 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YEREL SEÇİM MANEVRALARI

Cahit UYANIK 

Türkiye'de yerel seçimler yaklaştıkça siyasi manevralar da giderek belirginleşiyor. Yerel seçimlerden hemen önce sonbaharda siyasi parti kurultayları veya kongrelerinde yaşanacaklar ise oldukça önem taşımaya başladı. Ekim ve Kasım aylarında AKP, CHP ve DSP'de seçimli kurultay ve kongreler yapılacak. AKP kongre açısından rahat. Ancak CHP ve DSP için aynı şeyi söylemek mümkün değil. CHP'de genel başkana yönelik bir muhalefetin varlığı bilinirken, DSP'de ise tartışmalar solda birlik ve yerel seçimlerde solun oylarını bölmemek üzerinde yoğunlaşabilir.

Bu arada seçim sandığına yönelik hazırlıklar da canlanmaya başladı. Sağ cenahta AKP'yi en fazla uğraştıracak olan parti Genç Parti (GP)... Ancak GP'nin yumuşak karnı İmar Bankası olacağa benziyor. Kayıtlarına bile doğru dürüst ulaşılamayan bir bankanın eski sahibi olmak, sanırım banka hortumculuğu ile ilgili kötü anılara sahip seçmeni iki kere düşünmeye itecektir. Vatandaş ÇEAŞ ve Kepez'le ilgili hukuk savaşında takım tutar gibi davranabilirdi. Ancak iş cebine ve tasarrufların gelince bu farklı oldu.

Bu sebeple, alt kat komşunun kayıtlarına bile aylarca ulaşamadığı birkaç milyarlık tasarruf mevduatı seçim sandığına koskoca bir mahalleden kaybedilen oylar şeklinde yansıyabilir. Ancak Uzan Ailesinin İmar Bankası ile ilgili olarak düzgün davranmaya başlaması, yüzde 10 barajını aşan bir GP'nin vatandaş nezdinde hala umut olduğunu gösterir. AKP'nin uğraşacağı diğer sağ partilerden DYP ve MHP diri görünüyor. Bünyelerindeki iç tartışmalar bunun bir işareti. ANAP'ta ise bir iç yarışma yok. Sağ partilerin bu dağınık tablosu, sol için altın bir fırsatı beraberinde getiriyor. 

5 Ekim 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KURBAN BAYRAMINA YENİ BAKIŞ

Cahit UYANIK 

Mutlu bir bayrama hazırlanmanızı dilediğim bugünlerde, ruhunuzu derin siyasi analizlerde sıkmayacağım. Amacım güzel bir 'bayrama merhaba' yazısı yazıp, minik eleştirilerde bulunmak... Ama 'hafızai beşer nisyan ile malüldür' sözünü haklı çıkarmamak için yazının sonuna doğru bazı siyasi konulara gireceğim. 

Kurban Bayramı, Türkiye'nin Batı ile yollarının ayrıldığı ve yaşam tarzının bu kadar keskince birbirinden farklılaştığı nadir periyotlardan biri. Batıya ve Batılı konuklara en açık müslüman ülke konumundaki Türkiye'ye gelen yabancıların Kurban Bayramından hazzettikleri pek söylenemez. Bunun sebebi geleneklerimize ve dinimizin gereklerine duydukları saygısızlık değil. Sebep, Kurban Bayramının ilk günlerinde sokak ortalarında yaşanan kötü manzaralar. Kurban ibadeti bittikten sonra sokaklara saçılıp bırakılmış kalıntılar da cabası...

Bütün bunları gözleriyle gören Batılıya istediğin kadar Kurban Bayramının toplumsal dayanışmanın elle tutulur bir boyuta ulaştığı günler olduğunu anlat; inanmıyor. Gelir dağılımı bozukluğunun felaket düzeylere ulaştığı Türkiye'de, bu bayramın toplumsal sürtüşmeleri törpülediğini derin analizlerle ortaya koy; dinlemek bile istemiyor. Bizde insan haklarının bile esamesi okunmazken Batılı, hayvan haklarından ve hayvan onurundan bahsedince dünyalarımızın farklılığı iyice belirginleşiyor. Gel de çık işin içinden...

4 Ekim 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / DİYALOG VE KABİNE REVİZYONU

Cahit UYANIK 

Hükümet geçen haftayı hesap vererek geçirdi. Yaklaşık 5 aydır süren bir rehavet ve onun yarattığı finansal krizin özel sektöre yani reel ekonomiye yansıma korkusu altında yapılan toplantılardan çıkan sonuçlar ise pek iç açıcı değildi. Hem devlet hem de özel sektör açısından...

Bence ulaşılan tek olumlu sonuç özel sektör ile hükümet arasındaki diyalogun başlatılması ve sürdürülmesi konusunda karşılıklı anlaşmaya varılmasıydı. Çünkü hükümet 2000 yılı enflasyon hedeflerinin tutmayacağını anladığı günden itibaren bu konuda özel sektörü suçlamaya başlamıştı. Bu suçlama rüzgarının hükümetin uyuklamaya başlaması ile aynı döneme denk gelmesi acaba tesadüf  müydü?

Anlayacağınız hemen herkesin büyük umutlar bağladığı ekonomik program, 4-5 aydır birbirine küs iki kesim tarafından yürütülmüyor adeta sürükleniyordu. İki kesim birbirine o kadar küsmüş ve yabancılaşmıştı ki IMF'nin gösterdiği çabalar bile barış sağlamaya yetmedi. Sonuçta mali kriz geldi çattı. Dışarıya kaçan 7 milyar doların yanı sıra Türkiye'ye yatırım yapmaya çabalayan bazı yabancı sermaye şirketleri de bundan vazgeçtiler. Böylece programın sahipsizliği ve karı-koca arasındaki kavgaları andıran devlet-özel sektör kavgası programın 2001 yılı hedeflerini tehlikeye soktu.

Hükümetin geçen hafta lütuf göstererek TOBB ve TÜSİAD'la yaptığı temaslarda ortaya çıkan 'diyalog' problemi için her iki kurum da kendisine göre çözüm önerileri ortaya koydu. TOBB, Enflasyonla Mücadele Koordinasyon Kurulu; TÜSİAD ise Milli Ekonomi Kurulu önerdi. Bu önerilerin uygulanabilirliği tartışılabilir ama yerinde öneriler olduğu herkesin kabulü. 

3 Ekim 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KRUEGER'İN DİLİNİN ALTINDAKİ BAKLA

Cahit UYANIK 

IMF'nin en güçlü ikinci şahsiyeti ve bilgesi Anne Krueger, siyasetin merkezi Ankara ile finansın merkezi İstanbul'dan rüzgar gibi geçti. İsmine yani anneliğine yakışan şekilde Devlet Bakanı Ali Babacan'a 'Beni dinlerse...' diye tavsiyede bulunan Krueger'in söyledikleri, aslında tüm Türkiye için kulağa küpe olacak cinstendi. 

Krueger IMF'nin son yıllarda dünyadaki ekonomik krizlerin sebebiyle ilgili yaptığı çalışmada, biri hariç tüm krizlerin mali sektörden kaynaklandığını tespit ettiklerini söyledi. Krueger'in bunun ardından BDDK'nın kurulmuş olmasını  'önemli bir reform' şeklinde değerlendirip bu kurumun özerkliği konusundaki hassasiyetin sürmesini istemesi iç tutarlılık taşıyordu. Krueger'in telaffuz ettiği 40 milyar dolarlık bankacılık sektörünün kriz maliyeti ise Türkiye'ye 32-33 milyar dolar kredi açmış IMF'nin fayda-maliyet analizlerini çok iyi yaptığına işaretti.

Ancak Krueger'in sözleri IMF'nin Türkiye ile 1997 yaz aylarından bu yana yürüttüğü ekonomik programların deneme-yanılma metoduyla yönlendirildiğini de gösteriyordu. Zaten Krueger, mali sektörle ilgili sıkıntıların eskiden bu kadar önemsenmediğini söyleyerek bir itirafta da bulundu. Gerçekten de Türkiye'yi 2001 Ekonomik Krizine götüren en önemli nedenlerden ikisi, görev zararları ve bankaların açık pozisyonu ile bilançolarının makyajlı olmasıydı ki bunların kökeni 1994 Krizine kadar gidiyordu.

2 Ekim 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / 'BÜYÜK UZLAŞMA'NIN NERESİNDEYİZ?

Cahit UYANIK 

Türkiye yeni yıla eski sorunlarla girdi. Umarım yeni yüzyıla da eski sorunlarla girmeyiz. Ama şu anda görünen manzara o ki, bu konuda umut beslemeye pek gerek yok. Türkiye, 3 aylık bir hükümet için 'Büyük Uzlaşma' arıyorsa, büyük sorunlar için gereken 'Büyük Büyük Uzlaşma'yı nasıl yaratacak ki? 

Maaş kuyruğunda ölen tonton ihtiyarlar, devletin bir tas sıcak çorba veremediği sokak çocukları, acil servise ulaşan ama sağlığına kavuşamayan hastalar, okuluna hala tezek taşımak zorunda olan çocuklar, ay boyunca çalışıp da 1 milyar liralık reponun aylık faizini hak edemeyen asgari ücretli aile reisi acaba  'Büyük Uzlaşma'nın neresinde? 276'da uzlaşamayanların altında mı eziliyorlar dersiniz? 

'Büyük Uzlaşma' deyiminin dünya siyasi literatüründe birçok benzeri var. Ama hiç birisi bizdeki kadar umutsuz değil. Hükümeti kurmakla görevlendirilen Yalım Erez çok iyi niyetli... 'Büyük Uzlaşma' derken gerçekten bunu içten diliyor. Ama iyice yozlaşmış sistemin ulaştığı tek şey 'uzlaşmazlık'. 

1 Ekim 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BATI'NIN MASA BAŞI OYUNLARI MERAKI

Cahit UYANIK 

İtalya ve Almanya başbakanlarının geçen hafta iyi ısıtılmış, püfür püfür havalandırılmış, güzel manzaralı, mis kokulu toplantı odasından kestikleri ahkam, bana neyi hatırlattı dersiniz? Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı İmparatorluğunun kaderinin çizilmeye çalışıldığı diplomatik maadrabazlıkları... Ancak o madrabazlıkların ne kadar tehlikeli sonuçlara neden olabileceği Sevr Anlaşması ile ortaya çıkmıştı. Türkiye'nin Sevr'i yırtıp atması için 6 yıl savaştıktan sonra, Lozan'da masa başı üçkağıtlarına karşı daha zor bir mücadele vermesi gerekmişti.

Türkiye'deki yurtsever aydınlar ve sokaktaki sağduyu sahibi ortalama vatandaş, Abdullah Öcalan'ın Sevr'i hortlatmak isteyen bazı güçlerin maşası haline geldiğini artık iyice anladı. Türkiye'nin güney doğusunda son 15 yıldır devam eden silahlı çatışmaların spontane mi geliştiği yoksa bazı dış güçlerin desteğinin de mi bulunduğu zaman içinde iyice netlik kazandı.

Birinci Dünya Savaşında 'Wilson Prensipleri' kisvesine bürünmüş Batı'nın büyük çıkarları, şimdilerde Orta Doğu'da inisiyatif almaya başlayan Türkiye'ye gene rahatsızlık vermeye başladı. Bu seferki çıkar kisvesinin adı, azınlık hakları ve Kürt Sorunu... Ama unutulmasın ki Türkiye Cumhuriyetini yedi düvele karşı birlikte savaşarak kuran kavimler kapısının gerçek sahibi Anadolu insanı, masa başında yaratılan yapay problemleri çözmekte artık iyice ustalaştı.