Standard etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Standard etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Aralık 2023 Cuma

ÖZELLEŞTİRME PSİKOZU AŞILABİLECEK Mİ?

Cahit UYANIK 

Dünyada ve Türkiye'de özelleştirmenin tarihi çok eski değil. Avrupa ülkelerinde klasik sol politikaların aşınmaya başlamasıyla ortaya atılan özelleştirme, devletin yeniden tanımlanması sürecinin en etkili aracı olma özelliğini taşıdı. 

Türkiye hep Avrupa'daki gelişmeleri 10-15 yıllık gecikmelerle takip ederken 1980'in başında bu kez aynı hatayı yapmadı. 24 Ocak 1980 Kararları ile girilen ekonomideki liberalleşme eğilimi, 1983'te ortaya atılan özelleştirme kavramı ile yeni bir boyut kazandı. İngiltere'de 1979'da başlayan özelleştirme uygulamaları 3 yıllık bir gecikme ile Türkiye'de yankılandı. 1982 yılı sonunda yapılan milletvekili seçimleri öncesinde televizyonda yayımlanan bir tartışmada -şimdi ikisi de hayatta olmayan- Turgut Özal ve Necdet Calp'in "Boğaz Köprüsünü satarım-sattırmam" tartışması hala zihinlerdeki tazeliğini koruyor. Biri liberal ekonomiyi savunan diğeri geleneksel ithal ikameci ekonomiye taraftar iki politikacının seçim performanslarını belirleyen Boğaz Köprüsü örneğinin aslında özelleştirme ile uzaktan yakından ilgili olmadığı daha sonra anlaşıldı.

18 Aralık 2023 Pazartesi

TÜRKİYE, DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE ÇEKEBİLMEK İÇİN İKİ ÖN ŞARTI SAĞLAMALI

YABANCI SERMAYE GÜNLERİ BAŞLIYOR 

Cahit UYANIK 

Türkiye'de son zamanlarda sıkça tartışılan konuların başında yabancı sermaye geliyor. Bu konuda Türkiye'nin izlediği politikaların başarısız olduğu belirtildikten sonra, yapılması gerekenler sıralanıyor. Tıpkı Avrupa Birliği (AB) gibi yabancı sermayenin de korkulacak, çekinilecek birşey olmadığı konusunda yavaş yavaş bir toplumsal uzlaşma noktasına doğru gidilmeye başlandığı anlaşılıyor. Türkiye, eğer büyük bir aksilik olmazsa yaz başından itibaren bu konuyu çok daha fazla konuşacak. 

Şimdilerde kendi içimizde geçen tartışmalara pek yakında, cezbetmeye çalıştığımız yabancı sermaye de bilfiil katılacak. Mesela Temmuz ayı ortasında dünyanın dört bir yanından gelecek önemli yabancı yatırımcılarla Türkiye'nin neden yabancı sermaye çekemediği sorusuna cevap aranacak. Toplantıyla Dünya Bankasının üst düzey yöneticileri bizzat ilgileniyor. Dünyanın en önemli iş adamlarının katılacağı toplantının yaratacağı tartışma ortamının, yabancı sermayenin geleceği açısından büyük önemi var. 

Aslına bakılırsa hükümet, IMF ile ortaklaşa yürüttüğü ekonomik programda yabancı sermayenin dikkatini çekebilmek için gerekli adımları yılbaşından itibaren atmaya başladı. Ocak ayında kabul edilen 'Türkiye'de Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Reformu Programı'nda 9 ana reform alanı belirlenmişti. Bunlardan ikisi yabancı sermaye yatırımlarını ilgilendiriyor. Programa göre uygulanmakta olan 1954 tarihli doğrudan yabancı sermaye mevzuatı, zaman içinde yapılan değişiklik ve düzeltmelerle işlevini kaybetmiş durumda. Yani Türkiye'de halen yabancı yatırımları düzenleyen tek ve kapsamlı bir mevzuat yok. Bu çerçevede Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanununun Türkiye'deki yatırım ortamının liberal niteliğini yansıtacak daha uygun bir yasa ile değiştirilmesi hedefleniyor. Yeni yabancı sermaye yasa tasarısının önümüzdeki Mayıs ayı sonuna kadar Meclis'e sunulması IMF'ye verilen niyet mektubunda da kabul edildi. Tasarı, Türkiye'nin Dünya Bankası ile birlikte daha önce yaptığı kapsamlı bir araştırmanın sonuçlarına göre dizayn edilecek. 

14 Aralık 2023 Perşembe

MUTLU SONLA BİTEN YILAN HİKAYESİ: MERNİS

Cahit UYANIK 

Biz çocukken hepimizin evinde nüfus deftercikleri vardı. Halen kullandığımız pasaportlara benzeyen nüfus deftercikleri, gri kapağındaki kırmızı ay-yıldızla çoğumuzun belleğine kazındı. Bu deftercikler, kimi zaman annemizin çeyiz sandığında, kimi zaman bir valizin en ücra köşesinde, bazen de evin en güzel yerini işgal eden elektrikli radyoların üzerindeki sağlam ve tartışılmaz yerini yıllarca korudu. Daha sonra bu deftercikler ortadan kayboldu. Yerine kadınlar için pembe, erkekler için mavi renkli 'kart' tipi nüfus cüzdanları verildi. 

Bu yeni nüfus cüzdanlarıyla biraz daha 'birey' olduk. Sandıktan, valizden,  radyonun üzerinden inen kimliğimiz cebimizdeki cüzdanlara sığdı. Nüfusumuzu ve vatandaşlığımızı ispatlayan bu belgenin kendisi değişti ama Nüfus İdaresi korkusunu üzerimizden bir türlü atamadık. Tozlu büyük defterler, pullu dilekçeler, yazışmalara günler sonra verilen resmi ve anlaşılmaz cevaplar ile uzayıp giden başvuru kuyrukları bizim için hep korkulu rüya oldu. Oysa bir devletin vatandaşıyla ilk ve koparılması mümkün olmayan en güçlü bağını simgeleyen nüfus kayıtlarının sağlıklı, düzgün, anlaşılır şekilde tutulması gerekmez miydi? Bu kayıtlar, değiştirilmesi en zor ama ulaşılması en kolay bilgiler niteliği taşımalıydı değil mi?

İşte kısaca MERNİS diye bildiğimiz 'Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi' 1972 yılında bu düşüncelerle doğdu. Yani tamı tamına 31 yıl önce Türkiye nüfus kayıtlarındaki karmaşanın azaltılması ve nüfus hizmetlerinin kolaylaştırılması için bu projenin temelini attı. Aradan geçen 31 yılda sistem ancak oturtulabildi ve geçen aydan itibaren tam olarak hizmet vermeye başladı. Artık nüfus cüzdanınızı kaybettiğinizde, yeni bir çocuğunuz doğduğunda, bir yakınınız vefat ettiğinde gerekli nüfus işlemleri birkaç dakika içinde bitirilebiliyor.

5 Aralık 2023 Salı

AVRUPA'DAKİ TÜRK LOBİSİ GÜÇLENİYOR

Cahit UYANIK 

Eskiden yaz ayları daha şenlikliydi. Yabancı plakalı arabalarıyla sokakları dolduran "Alamancılar", yeni kıyafetleri ve ellerindeki radyo veya kasetçalarları ile hepimizde başka bir dünyadan gelmiş duygusu uyandırırdı. Türkiye'nin dışa açıldığı 1980 sonrasında büyü bozuldu. Alamancıların valizlerinden ve bagajlarından çıkarak içimizdeki yenilik duygusunu okşayan küçük sürprizler, dükkan vitrinlerine boylu boyunca serildi. Para ve güç yettiği kadar, istenildiği zaman satın alınabilen birer metaya dönüştüler. Geçen zaman içinde Alamancılar, yaz gelince sokakları yine doldurdu ama olan olmuştu. Modern zamanı yakalamak için Alamancıları bekleme dönemi bitmişti. 

Aksine toplumun tıpkı 'meslek' gibi algıladığı Alamancılık'tan, içine duygu katılan bir söyleme dönüşen bu ilişkide yeni bir boyuta geçilmişti. Artık gurbetçi vatandaşlarımız, Türkiye'ye geçmiş zaman hatıralarını yad etmek için gelir olmuştu. Valizler küçülmüş ve arabaları ortadan yok olmuştu. Çünkü çoğu artık havayoluyla Türkiye'ye geliyorlardı. Çünkü 1960'lı ve 70'li yıllarda geri dönmek amacıyla gidilen birçok Avrupa ülkesi, onlar için 'ikinci vatan' haline dönüşmüştü. Çünkü Türkiye'nin 1990'lı yıllarda Avrupa Birliği (AB) ile geliştirdiği ilişkiler, Alamancılık ve gurbetçilik çizgisinden bu insanlara yeni bir misyon daha yüklemişti: AB toprakları üzerinde gönüllü ve istekli Türkiye lobiciliği.

28 Kasım 2023 Salı

TÜRK BORSASININ (İMKB) GELECEĞİ VE KÜÇÜK YATIRIMCILAR

TÜRK BORSASININ GELECEĞİ VE KÜÇÜK YATIRIMCILAR

Cahit UYANIK 

Türkiye'de artık herkes İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nı (İMKB) yakından tanıyor. Gazetelerdeki boy boy tablolarda borsada oluşan fiyatlar yayımlanıyor. Yüksek tirajlı gazeteler haftalık ekonomi ekleri vererek okuyucularına borsaya ilişkin bilgi sunuyor. Sayıları 10 'u geçen haftalık ekonomi ve borsa dergisi, yatırımcılara yön göstermeye çalışıyor, yorumlar yapıyor, tavsiyelerde bulunuyor. Borsada hisseleri işlem gören şirketlerin sayısı hızla 300'e doğru çıkıyor. İMKB giderek daha fazla şirketin işlem gördüğü bir yapıya bürünüyor. Bu sayının yakın bir gelecekte 400'ü geçeceği tahmin ediliyor. Firmalar yeni yatırım kararları öncesinde kaynak maliyetini en aza indirgemek için halka açılmayı ciddi bir alternatif olarak değerlendiriyor.

Peki Türkiye'de borsayı ve dolayısıyla borsaya yatırım yapmaya başlayan yatırımcıları nasıl bir gelecek bekliyor? Borsada yeni endeks patlamaları yaşanabilir mi? Borsa orta ve uzun vadede yatırımcısına enflasyon oranı ve alternatif yatırım araçlarına göre daha fazla kar ettirir mi? Her şeyden önemlisi borsada yatırım yapmak isteyen yatırımcı bu işin içine nasıl girmeli? Girdiği dünyada kendisini neler bekliyor? Bu yazıda borsanın geleceği ve borsa yatırımcılığı konusunda 'tüyo' vermeden, "şu hisseyi alın" veya "filanca hisseyi elden çıkarın" demeden genel konuları dile getirmeye çalışacağım.

23 Kasım 2023 Perşembe

BORÇLANMADA 'SENARYO' DÖNEMİ

Cahit UYANIK 

Borç, günümüz yaşamının bir gerçeği. İnsanoğlunun parayı icat etmesiyle birlikte, bu kavram yaşamımıza girmiş oldu. Paranın Anadolu toprakları üzerinde icat edildiğini kesin olarak biliyoruz. Para icat olunca borç da onu takip etti. Eskiden kağıt olmadığı için borç-alacak senetleri taş veya kilden tabletler üzerine kazınıyordu. Özellikle Orta Anadolu Bölgesi'ndeki arkeolojik kazılarda böylesine yüzlerce borç-alacak senedi açığa çıkarıldı. Bu tabletler şimdi müzelerde meraklı ziyaretçileri bekliyor. 

Günümüz orta yaş kuşağı ise borç kavramını veresiye defterleri ile tanıdı. Her bakkalın, manifaturacının, konfeksiyoncunun, terzinin veya dişçinin bir veresiye defteri mutlaka vardı. Hangimiz çocuklumuzda kulağının arkasından aldığı mürekkepli kurşun kalemi diline dokundurarak, büyük bir dikkat içinde, veresiye defterinin bir sayfasındaki anne veya babamızın isminin karşısına rakamları sıralayan esnafı meraklı gözlerle izlemedi? Artık veresiye defterleri maziye karışmak üzere. O güzelim defterlerin yerini kredi kartı pos aletleri, küçük alışveriş slipleri, kredi kartı hesap ekstreleri aldı. 

16 Kasım 2023 Perşembe

GENÇ NÜFUS VE TÜRKİYE'NİN FIRSAT PENCERESİ

Cahit UYANIK 

Hani insan hayatında bazen öyle anlar gelir ki, ayağına bağ olduğunu sandığı bir özelliği büyük avantaja dönüşebilir. Ülkeler için de böyle bir nokta var mı acaba? Soruyu bize, yani Türkiye'ye uyarlayıp sorarsanız nasıl bir tablo ortaya çıkabilir?  Merak etmeyin hep olumsuzluk yazacak değilim ya... Türkiye'nin genç nüfusu kendisine ekonomide ve dünyanın geleceğinde büyük fırsatların kapısını açabilir. Bunu ben söylemiyorum. Türkiye'ye Avrupa Birliğine (AB) tam üyelik konusunda bahane üzerine bahane çıkaran Avrupalılar söylüyor. Üstelik bilimsel bir araştırmaya dayanarak...

Araştırmayı AB'nin bir alt kuruluşu olan Avrupa Eğitim Vakfı yaptırmış. Mesleki ve teknik eğitim sistemiyle ilgilenen bu vakıf AB üyesi, AB'ye aday ülkeler, Bağımsız Devletler Topluluğu'na üye devletler, Akdeniz ülkeleri ile Moğolistan'da birer gözlemevi kurdu. Bu gözlemevleri bir ağ şeklinde birbirine bağlı. Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) bünyesinde geçen yıl faaliyete başlayan Türkiye Ulusal Gözlemevi, ilk ülke raporunu çıkarttı. Rapor, AB'nin TACIS ve PHARE adlı programları tarafından desteklendi. Yaklaşık 275 sayfadan oluşan rapor Türkiye ekonomisi, nüfus, işgücü, işsizlik, eğitim ile teknik eğitim konularını bütünsellik içinde inceliyor.

14 Kasım 2023 Salı

TÜRKİYE'DE BU YIL (2009) SUYUN VE PARANIN ULUSLARARASI KADERİ KONUŞULACAK

Cahit UYANIK

Türkiye ve İstanbul, bu yıl oldukça önemli toplantılara ev sahipliği yapacak. Toplantılarda yaşamın temel unsuru suyun ve ekonominin temel unsuru paranın kaderi konuşulacak. Toplantılardan ilki 16-22 mart tarihleri arasında yapılacak 5'inci Dünya Su Forumu. İkinci önemli toplantı ise 6-7 Ekim'deki Uluslararası Para Fonu (IMF)-Dünya Bankası Yıllık Toplantısı. Su sorunlarına çözüm bulmak için, küresel işbirliğine doğru atılan en önemli adımlardan biri olarak tanımlanan 5'inci Dünya Su Forumunun ana teması "Su İçin Farklıkların Birleştirilmesi” başlığını taşıyor.

Bu ana tema Avrupa ile Asya, Orta Doğu ile Afrika, Güney ve Kuzey arasındaki coğrafi kavşak noktalarının altını çizmesinin yanında dünyanın zengin ve fakir, gelişmiş ve gelişmekte olan bölgeleri gibi çeşitli su kültürleri arasındaki kavramsal ayrılıklara gönderme yapıyor. “Farklılıkların Birleştirilmesi” kavramı aynı zamanda yerel, ulusal, bölgesel ve küresel çapta su kullanıcıları, karar-alıcılar, su uzmanları ve çalışanları arasında ileri seviyede bir bilgi alışverişi ve gelişkin bir anlayış oluşturma hedefini de ifade ediyor. Bu farklı bakış açıları arasında bir alışveriş sağlamak amacıyla köprüler inşa etmek, farklılıkların üzerine çıkma ve çeşitli taraf ve sektörleri bir araya getirme fırsatları yaratacak.

13 Kasım 2023 Pazartesi

AMAN "PİYASALAR" ÖFKELENMESİN...

Cahit UYANIK

Ne zaman masamızdan başımızı kaldırıp televizyona baksak, bir "piyasalar" edebiyatıdır gidiyor. Borsa endeksi düşünce suratımız asılıyor, yükselince her şey daha toz pembe geliyor gözümüze... Faiz denilince artık kimsenin aklına mevduat faizi gelmiyor. Varsa yoksa devletin iç borçlanma ihalelerindeki faiz düzeyini izliyoruz. Anlayacağınız "piyasalar" denilen kavram yaşantımıza öyle girdi ki, işin nereye kadar gidebileceğini kimse kestiremiyor. 

Piyasalar öylesine bir güç ki, zaman zaman ülkenin iç siyasetine bile müdahil oluyor. Üst düzey politikacıların istifa etmesine veya göreve davet edilmesine sebep olabiliyor. Büyük ekonomik ve mali operasyonlarda da zaman zaman piyasaların baskısı ve izini bulmak mümkün. Piyasa denilince "senaryo" kavramı da öne çıkıyor. Kar ve zarar güdüsü ile hareket eden piyasa oyuncularının başarısını (karını artırmasını) ancak başarılı senaryolar sağlayabiliyor. Sonuçta birçok insanın bilgisayar ekranları ve klavyeleri üzerinde oluşturduğu gizli ittifak ve koalisyonlar, hepimizin hayatını yakından ilgilendiren kararlarda etkin hale geliyor. 

9 Kasım 2023 Perşembe

IMF İLE 20'İNCİ DEFA MASAYA OTURURKEN BİLGİLERİ TAZELEYELİM

Cahit UYANIK 

Yeni bir yıla girerken Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Türkiye yeniden masaya oturuyor. Türkiye, IMF ile yeni bir stand by veya ihtiyati stand by anlaşması imzalamak üzere 20'inci defa görüşecek. Türkiye, ilk kez 1961 ve son kez de 2005 yılında olmak üzere toplam 19 defa IMF ile stand by anlaşması imzaladı. Yani 2009 yılı itibarıyla tam 48 yıldır IMF ile masaya oturuyoruz. Ortalama 2,5 yılda bir IMF ile anlaşma yapmak zorunda kalıyoruz. 2009 yılında yapılacak IMF anlaşmasının da asgari 18 ayı kapsaması bekleniyor. Bu ortamda IMF ile ilgili bilgileri tazelemekte fayda var.

IMF, 2008 yılı Eylül ayı itibariyle 185 ülkenin üyesi olduğu uluslararası bir kuruluş. IMF, uluslararası parasal işbirliği ve döviz kuru istikrarını desteklemek, ekonomik büyüme ile yüksek istihdamı teşvik etmek ve üye ülkelerin ödemeler dengesi finansmanında karşılaştıkları sorunların aşılmasını kolaylaştırmak amacıyla kurulmuştu. 1944 yılı Temmuz ayında ABD’nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods şehrinde düzenlenen Birleşmiş Milletler Konferansına katılan 45 hükümet temsilcisi, 1930’lu yıllardaki Büyük Buhran ve sonrasında uygulanan korumacı dış ticaret ve döviz kuru politikalarından kaçınılmasını, uluslararası finansal sistemin istikrarlı işleyişini ve İkinci Dünya Savaşından zarar gören ülkelerin hızlı bir şekilde yeniden imarını sağlamak amacıyla bir ekonomik işbirliği çerçevesi üzerinde mutabakata vararak ve IMF ve Dünya Bankasının kurulmasına karar verdi. IMF’nin kurucu ülke temsilcileri, uluslararası para sistemini izleyecek, mal ve hizmet ticaretiyle ilgili döviz kısıtlarını kaldıracak ve döviz kuru istikrarını koruyacak uluslararası bir kuruluşun anlaşma maddelerinin ana hatlarını bu konferansta belirledi.

IMF, kuruluş anlaşmasının 27 Aralık 1945 tarihinde yürürlüğe girmesi ile resmen kuruldu. Türkiye ise IMF’ye “19 Şubat 1947 tarih ve 5016 sayılı Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası’na Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanun”un verdiği yetkiye dayanarak 11 Mart 1947 tarihinde üye oldu.

7 Kasım 2023 Salı

HAM PETROL İTHALİNDE 15-20 MİLYAR DOLARLIK FATURAYA DOĞRU GİDİLİYOR

Cahit UYANIK

Türkiye'de daha birkaç yıl önce gündemde bulunan "Ham petrol faturası 10 milyar doları geçer mi?" sorusu yerini, faturanın 15-20 milyar dolara ulaşıp ulaşmayacağına bıraktı. Ham petrolün varil fiyatının dış piyasalarda 90 dolarlar seviyesini geçmesi, Türkiye'nin önümüzdeki yıl ham petrol ithalatına 15 milyar dolar düzeyinde bir ödeme yapabileceği ihtimalini doğurdu. 2008'de ham petrol fiyatlarının ortalama 85 dolardan oluşması halinde, yıllık tüketimi 175 milyon varil düzeyinde bulunan Türkiye'nin ödeyeceği fatura 14 milyar 875 milyon dolara çıkacak. 90 dolarlık ortalama fiyatta ise Türkiye'nin ham petrole ödeyeceği tutar 15 milyar 750 milyon dolara ulaşacak. 100 dolarlık ortalama fiyat 17,5 milyar dolar, 120 dolarlık 'kabus senaryosu' ise 21 milyar dolarlık ithalat faturası oluşturabilir.  

Daha bundan 1 yıl önce ham petrol fiyatlarının 100 dolar düzeyine yaklaşıp yaklaşmayacağı sorulduğunda, çoğu kimse buna inanmıyordu. 70 dolarlık fiyatın 'psikolojik bir sınır' olduğu, bu rakamdan sonra petrol talebi azalacağı için otomatikman fiyatın bu düzeyde dengeleneceği düşünülüyordu. Bu tahminler tutmadı. Şimdilerde 120 dolarlık varil fiyatı için benzeri değerlendirmeler yapılıyor. Ancak 120 dolarlık fiyatın psikolojik sınır olduğunu düşünen uzmanların sayısı giderek azalıyor. 

6 Kasım 2023 Pazartesi

ÇOK ULUSLU YATIRIM DEVLERİNİN TÜRKİYE'DEN İSTEKLERİNİ NASIL YORUMLAMALIYIZ?

Cahit UYANIK

Türkiye'de zaman zaman iç siyasi gündem o kadar yoğunlaşıyor ki, üzerinde uzun uzun çalışılan ve ayrıntılı organizasyonlar için uğraşılan ekonomi toplantılarında çıkan sonuçlar bile dikkatli biçimde değerlendirilemiyor. Türkiye bundan 5 yıl önce "Türkiye Yatırım Danışma Konseyi" toplantısının ilkini düzenlemek için büyük çaba sarf etmişti. Çünkü tüm dünyada, doğrudan yabancı sermaye çekmek isteyen ülkelerin hemen hepsinde bu tip organizasyonlar yapılıyordu. Bu toplantılarda hükümet yetkilileri ile büyük mali güce ve yatırım portföyüne sahip çok uluslu şirketlerin üst düzey yöneticileri bir araya geliyordu. Toplantıda hükümetin yapmak istedikleri ile o şirketlerin ülkeyi nasıl gördükleri ve yatırım ortamının sürmesi için neler yapılması gerektiğini tartışmaları bekleniyordu. Türkiye, ilk toplantıyı düzenledikten sonra devamını getirdi ve geçtiğimiz 18 Haziran tarihinde bu zirvenin beşincisini gerçekleştirdi. Maalesef; oldukça yüksek seyreden iç siyasi gündem ve belki de kanıksandığı için toplantıdan çıkan sonuçlar, yeteri kadar tartışılmadı ve değerlendirmelere konu olmadı.   

"Türkiye Yatırım Danışma Konseyi Beşinci Toplantısı Sonuç Bildirisi" 18 uluslararası şirketin üst düzey yöneticisinin Türkiyeyi 2008 yılı itibarıyla nasıl gördüğü ve geleceğe yönelik beklentilerinin çok ayrıntılı bir özeti gibiydi.  Bildiride YDK üyeleri olarak, Türkiye’de yatırım ortamına ilişkin kaydedilen gelişmeleri değerlendirmek ve bundan sonra belirlenecek öncelikler hakkında tavsiyelerde bulunmak üzere davet edilmiş olmaktan onur duyulduğu belirtiliyordu. Beşinci Konsey toplantısının 2004 yılında yapılan ilk Konsey toplantısından bugüne kadar Türkiye'nin yatırım ortamının iyileştirilmesi kapsamında katettiği aşamanın teyit edilmesi bakımından uygun bir zemin yarattığına dikkat çekilen bildiride, "Türkiye 2004 yılına kadar, uzun yıllar boyunca  yıllık yaklaşık 1 milyar ABD Doları tutarında uluslararası doğrudan yatırım çekmiştir. Bugün, Türkiye 2007 yılında çektiği 22 Milyar ABD Doları tutarındaki uluslararası doğrudan yatırım girişi açısından gelişmekte olan ülkeler arasında beşinci, dünyada ise on altıncı sırada yer almıştır. Bu anlamda hükümeti tebrik ediyoruz. Son altı yıldaki güçlü büyüme performansı sayesinde Türkiye, GSYH açısından dünyanın on yedinci, Avrupa’nın altıncı büyük ekonomisi haline gelmiştir" deniliyordu. Böylece bildiride, kendi çalışmaları ve tavsiyeleri ile artan yabancı sermaye yatırımları arasında doğrudan bir bağlantı kuruluyordu.

4 Kasım 2023 Cumartesi

502 YILLIK STANDART YOLCULUĞU

Cahit UYANIK 

Kanunname-i İhtisab-ı Bursa. Bu üç kelimelik Osmanlıca ibarenin arkasında neler var biliyor musunuz? Şu anda elinizde tuttuğunuz dergiyi yayımlayan kuruluşun yani Türk Standartları Enstitüsünün (TSE)  ilk yazılı belgesi var. Tarih hanesinde ise 1502 senesi yazıyor. Bu belge, Sultan İkinci Beyazıt Han tarafından Bursa şehrindeki üretim ve piyasa standartlarını belirlemek için yayımlanmış. Yani 502 yıllık bir geçmişin son yazılı ve basılı ürünlerinden birisini elinizde tutuyorsunuz. Belki 2504 yılında da bir araştırmacı TSE'nin bu dergisini, elini sürmesine izin verilmeden bilgisayar ekranı üzerinden inceleyebilecektir. 

Peki Kanunname-i İhtisab-ı Bursa nerede diye sorarsanız..? İstanbul Topkapı Sarayı Kütüphanesi Arşivinde... Ama günümüz Türkçesine tam çevirisini TSE'nin internet sitesinden okuyabilir veya TSE'den basılmış haliyle temin edip inceleyebilirsiniz. Biz uzmanların yalancısıyız; Bursa Belgesi dünyadaki ilk yazılı standart olma özelliğini de taşıyor. Geçmişi bilip övünmek güzel elbette, ama dünyada ilk yazılı belgeyi yayımlayabilmişken standart işini neden başkalarına kaptırmışız? İyi düşünüp bundan sonraki adımlarımızı hayli dikkatli atmalıyız. 

Laf buraya nasıl geldi derseniz cevap kısa. 14 Ekim tüm dünyada 'Dünya Standartlar Günü' olarak kutlanıyor. Böylesi günlerin en güzel yanı da şapkayı önümüze koyup düşünme olanağı yaratabilmesi. Her yıl yurt dışına 70 milyar dolarlık mal satan, 110 milyar dolarlık mal alan, 20 milyon kişiye yakın yabancıyı ülkesinde turist olarak ağırlayan bir ülke için standart kavramı çok önemli. Standart, bir yerden sonra ülkelerin değil ilişkilerin pasaportu görevini görüyor çünkü. 

31 Ekim 2023 Salı

TÜRKİYE'DE AİLE ŞİRKETLERİ NEDEN UZUN SOLUKLU OLAMIYOR?

Cahit UYANIK 

Bu sayfada çoğu zaman genel ekonomik sorunlar veya devletin ekonomik hayattaki rolü üzerine yazılar yazdım. Fakat bu ay sizi farklı bir konuya götürmek istiyorum. Daha mikro ölçekte yaşanan, Türkiye'deki işletmelerin uzun soluklu olmasını engelleyen bir sorunu anlatmak istiyorum. Sorunumuz şu: Türkiye'deki işletmelerin büyük çoğunluğunun aile şirketi olması nedeniyle, ikinci veya üçüncü kuşağa geçiş sırasında büyük sıkıntılara düşerek kapanmaları, küçülmeleri veya el değiştirmeleri. 

Bu konuya neden önem vermek gerekiyor peki? Türkiye'deki iş hayatının en sık yaşadığı, ancak en az tartıştığı meselelerden birisi bu çünkü... Ama Türkiye artık enflasyonun etkisinden çıkmak üzere. Daha mikro ölçekteki sorunların çözümüne el atılmalı. Çoğu zaman aile hukuku ve aile içi ilişkilerin mahremiyeti ile gizlilik düzeyi yüksek bu sorun çözülmeden ülkedeki sermaye, bilgi ve tecrübe kaybını asgariye indirmek mümkün değil. 

Bu öylesine yakıcı bir sorun ki, Türkiye'deki en büyük holdinglerden KOBİ dediğimiz küçük ölçekli işletmelere kadar herkesi zorluyor. Büyük holdingler gün geliyor ikinci veya üçüncü kuşağa nasıl geçiş sağlayacaklarını araştırması için yabancı danışmanlık firmalarına milyonlarca dolara malolan araştırmalar yaptırabiliyorlar. Ama yine de bu evrensel problemin yerel verilerle ve gerçeklerle beraber çözüleceği, Türk aile yapısının bunu yaparken dikkate alınması gerektiği gibi ayrıntıları dikkate almayan araştırmaların uygulanmasından olumsuz sonuçlar çıkabiliyor. Gazetelerin ekonomi sayfalarını dikkatle takip eden okuyucular, bu konuda yaşanan sorunları, çatışmaları ve bir türlü yapılamayan geçişleri gözleyebiliyorlar.

27 Ekim 2023 Cuma

TÜRKİYE'NİN ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEM YAPMASI GEREKEN YENİ EKONOMİK REFORMLAR

Cahit UYANIK 

Türkiye bu yılın Mart ayından bu yana siyasetin çok ön planda olduğu bir gündemi geride bıraktı. Erken genel seçim, cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili ikiye bölünmüş süreç, yeni hükümetin kurulması, bu 6-7 aylık zaman dilimine sığdı. Siyasi ortamın beraberinde getirdiği tartışmalar, bu yılın sonuna kadar sürecek gibi görünüyor. 2008 bu açıdan bakıldığında hayli kritik bir dönem. Çünkü Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ilişkinin ne yönde gelişeceğine önümüzdeki yıl karar verilecek. 2008 aynı zamanda 2009'daki yerel seçimler öncesindeki son yıl ki, önümüzdeki yılın son çeyreğinden itibaren yerel seçimler ve siyaset, tartışma gündemini belirleyecek gibi görünüyor. 

Bu ortamda Türkiye'nin önümüzdeki aylar ve 2008 boyunca yapacağı veya başlatacağı reformlar biraz daha fazla önem kazanıyor. Türkiye'nin gerek ekonomik istikrarı devam ettirmek ve sağlam temellere oturtmak, gerekse Avrupa Birliği (AB) ile tam üyelik görüşmelerini başarı ile sürdürmek için iyi planlanmış bir reform takvimine ihtiyacı var. Türkiye aslında 1999 yılından bu yana ekonomisinde sürekli bir reform arayışı içinde. 2001 Krizi sonrasında iyice belirginleşerek güçlenen reform sürecinin bazı meyveleri de toplanmaya başladı. Özellikle finans sektöründeki yeniden yapılandırmalar bu açıdan dikkat çekici bulunuyor. Şimdi bu reform sürecini belirli bir program ile reel sektöre ve reel piyasalara yaymak gerekiyor. 

24 Ekim 2023 Salı

2006, TARIMDA DÖNEMEÇ NOKTASI OLACAK

Cahit UYANIK 

Türkiye, tarımda tam anlamıyla bir dönemeç noktasında. Türkiye'nin en fazla istihdamı sağlayan ve nüfusunun büyük bölümünü barındıran tarım sektörü, Avrupa Birliği (AB) ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ile girilmesi kaçınılmaz olan daha yakın ilişkilere hazırlanıyor. Türk tarımının önümüzdeki beş yılda izleyeceği yol, daha sonraki uzun yıllarını ve AB içindeki tam üyelik görüşmeleri ile muhtemel tam üyeliğini yakından ilgilendiriyor. Öte yandan dünyada ticaretin serbestleştirilmesine yönelik kuralları belirleyecek DTÖ müzakerelerinin bu yıl sonuna kadar, ağırlıkla tarım sektörü üzerinde yoğunlaşması bekleniyor. Bu nedenle 2005 yılını kritik süreçlere bir hazırlık yılı olarak nitelendirmek mümkün.

Türkiye, yaklaşık 5 yıldır tarımda izlediği dönüşüm çizgisini, geçen yıl kabul ettiği "Tarım Strateji Belgesi" ile yeni bir yol haritasına oturttu. Bu belge özellikle Dünya Bankası (DB) ile ortaklaşa çalışılarak hazırlandı. Strateji Belgesi, 2006-2010 yılını kapsıyor. Yani önümüzdeki yılbaşından itibaren belge resmi olarak uygulanmaya başlanacak. Türkiye, şu anda belgenin tam olarak uygulanması için bir hazırlık dönemi geçiriyor. Tarım Strateji Belgesi, Türk tarımının stratejik hedeflerini ve bu hedeflere ulaşmak için uyulması gereken ilkeleri içeriyor. Bu cümleyi biraz daha açmakta yarar var. Strateji kapsamında tarımsal destekleme stratejilerinde köklü değişiklikler yapılacak. Çünkü yıllarca geleneksel destekleme yöntemleriyle piyasa fiyatlarının çok üstünde fiyatlarla desteklenen tarım sektörünün ürettiği yüksek maliyetli ürünler yüzünden tarımsal hammadde kullanan pek çok sektörün de gelişemediği ve olumsuzluğun kademeli olarak tüm ekonomiye yayıldığı düşünülüyor. 

13 Ekim 2023 Cuma

EKONOMİDE BÜYÜRKEN NEDEN İŞSİZLİĞİ YENEMİYORUZ?

Cahit UYANIK 

Türkiye'de Mart aylarının sonu ekonomi dünyası açısından her zaman tartışmalı geçer. Çünkü bu ayın sonuna doğru Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE), geride bırakılan yılın ekonomik büyümesini veya küçülmesini açıklar. Eskiden tartışmalar, büyümenin (veya küçülmenin) nereden kaynaklandığı üzerine odaklanırdı. Bazen iç piyasanın canlanması, bazen de "stoka üretim" dediğimiz ve üreticilerin piyasaya değil stoklarını doldurmaya yönelik üretimleri üzerinde durulur, büyümenin nedeni açıklanmaya çalışılırdı. Küçülme yani kriz dönemlerinde ise çoğu zaman sorumlu kur politikası olurdu. İzlenen düşük kur politikası nedeniyle ülke sıcak para cenneti haline gelir, ama bu politika aynı zamanda ithalat baskısını da artırıp ihracatı duraksatınca ülkeyi krize yani küçülme dönemine dahil ederdi.

Verimlilik artışı etkisi 

Bütün bu tartışmalarda çoğu zaman ihmal edilen şey, büyümenin istihdam yani işsizlik üzerinde etkileri olurdu. Ekonomi yorumcuları ve analiz yapanlar, Türkiye'deki işgücü piyasasının kendi içindeki kısır dengelerini 'veri' kabul ederlerdi. Yani Türkiye'de işgücünun yapısı ve verimlilik düzeyi fazla değişmediği için, büyümeyle birlikte rahatlayan, küçülmeye birlikte dengeleri bozulup işsizliğin arttığı bir geleneksel tavır görülürdü. Ama 2001 Krizinden sonra bu durum değişti. Dalgalı kura geçilmesiyle birlikte işletmeler, kur düzeyini bir veri değil 'rekabet değişkeni' olarak görmeye başladılar. Bu değişkenin olumsuz etkilerinden korunmak en önemli yollardan birisi de işletmelerde verimliliği arttırmaktı. Verimlilik en basit anlatımıyla birim giderle daha fazla üretim yapabilmek anlamına geliyor. Bu değişim işletmelerdeki işgücü verimliliğinin önemli olduğu sonucunu da doğurdu.

7 Ekim 2023 Cumartesi

DOĞU VE GÜNEYDOĞU İÇİN YENİ BİR KALKINMA MODELİ ÖNERİSİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin bir türlü çözülemeyen sorunlarından birisi, bölgeler arası kalkınmışlık farkları. Bu konuda onlarca yıldır çok çeşitli çözüm paketleri değişik hükümetler tarafından açıldı ve uygulandı. Ancak elde edilen sonuçlar pek iç açıcı değil. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine yönelik yatırım teşviklerinin işe yaradığını söylemek çok zor. "Üstüne para verilerek" de olsa yatırımcıların bu bölgelere gitmesi sağlanamıyor.

Geçtiğimiz günlerde bu konuda Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfının (TESEV) Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile ortaklaşa yaptığı oldukça kapsamlı bir çalışma kamuoyuna açıklandı. "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Sosyal ve Ekonomik Öncelikler" adını taşıyan bu çalışma, bir sivil toplum kuruluşunun ve bölgesel kalkınma konusunda uluslararası tecrübeye sahip bir kuruluş tarafından açıklanan çok geniş kapsamlı öneriler dizisi olması nedeniyle, şimdiye kadar hep hükümetlerin ve devletin geliştirerek açıkladığı paketlerden farklı bir görünüm veriyor. Neden mi?

Çalışma, mevcut teşviklerin Doğu ve Güneydoğu Bölgesine bir katkısının mümkün olmadığını ve bunun yerine bölgesel, sektörel ve hatta alt sektör bazında teşvik verilmesini öneriyor. UNDP ve TESEV bölge ekonomisinin sorunlarının 'bölge dışından yatırımcı çekmeye yönelik büyük ölçekli bir sanayi hamlesi' ile de aşılabileceğine inanmıyor. İki kurum, bunun yerine bölgedeki talebe yönelen, girişimcilik kültürünü geliştirecek, daha küçük ve orta ölçekli işletmeler için planlanacak teşvik politikalarının kısa vadede daha işlevsel olabileceğini öneriyor. Oysa daha önce açıklanan teşviklerin hemen hepsi "Türkiye'nin Batısına değil Doğusuna yatırım yaparsanız düşük faizli kredilerden yararlanabilirsiniz. Yatırım işletmeye alındığında ise uygun vergi ve sigorta primi indirimlerinin yararlanabilirsiniz" mantığına dayanıyordu. Ama işe yaramadığı görüldü. Şimdi bu mantığın tamamen terk edilerek küçük ve orta boy işletmelere yönelik bir politikaya dönüş öneriliyor.

14 Eylül 2023 Perşembe

TÜRKİYE'NİN UYGULADIĞI 'KOMŞULARLA İHRACAT STRATEJİSİ' İŞE YARADI MI? İHRACATTA SAĞLIKLI ARTIŞ İÇİN NE YAPILMALI?

İHRACAT MALİYETLERİNDE YAPI DEĞİŞİKLİĞİ ZAMANI

Cahit UYANIK

Türkiye, artık 1980 öncesinde olduğu gibi, ihracatının petrol ithalat faturasını bile karşılamaktan aciz olduğu günlerin çok uzağında bulunuyor. Dış ticaret, ithalat ve ihracat boyutu ile öğrenildi. Türkiye, dünya ticareti içinde yavaş yavaş kendisine önemli bir yer edinmeye başladı. Önümüzdeki yıl 220 milyar doları geçecek olan dış ticaret hacmi, 2008'de 250 milyar doları bulacak. İhracatın ise 2008'de 105-110 milyar dolar aralığına oturması bekleniyor. 2008'de dış ticaret hacminin gayri safi yurt içi hasılaya oranının ise yüzde 60'a çıkması bekleniyor. Bu oran, Türkiye'nin gerek iç pazarda ürettiği, gerekse dışarıdan mal ithal edip katma değer ekleyerek yeniden dışarıya satabilme becerisinin hayli geliştiğini gösteriyor. Yani Türkiye'nin sanayi yapılanması da ihracat odaklı oldu denilebilir.

Türkiye, 2001 yılına kadar ihracatındaki artışlarını daha çok parasal teşvikler vererek veya kur ayarlamaları yoluyla yani mini devalüasyonlarla rekabet gücü sağlayarak artırmıştı. Ancak bu politika ile sağlanan geçici rahatlamalar zaman zaman ciddi tıkanmalara yol açtı. Soruna kalıcı çözüm bulmak için çeşitli çıkış yolları arandı. Bu konudaki ilk girişim komşu ülkelerle ticareti artırma stratejisinin uygulanmaya başlanmasıydı. Türkiye'nin henüz dalgalı kura geçmediği yılda yani 2000'de uygulamaya soktuğu bu stratejsi, amacına ulaşarak ihracat ve ithalat rakamlarını artırdı.

6 Ağustos 2023 Pazar

'MECBURİ' EKONOMİK PARTNERİMİZ: IMF

Cahit UYANIK

Ekonomi gündeminde en sık tartışılan konuların başında Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ilişkisi geliyor. Türkiye'nin yeni bir stand by anlaşması (destek anlaşması) imzalama niyetini geçen yıl dile getirdiği IMF,  yıllardır ekonomik partnerimiz durumunda. Peki nedir bu IMF? Günlük hayatımızı yakından ilgilendiren ve etkileyebilen bu kurumu gerçekten iyi tanıyor muyuz? Ne zaman ve nasıl kurulmuştur? Ne iş yapar? Türkiye IMF ile ne zamandan bu yana ilişki içinde bulunuyor? IMF ile Türkiye'nin gelecekte ilişkisi nasıl olabilir? Bu yazıda IMF ile ilgili akla gelen sorulara cevap vermeye çalışacağım.

IMF, bir BM kuruluşudur

Herşeyden önce IMF, bir Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşu. IMF'de en büyük hisse yani teknik deyimle kota, Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) olduğu için IMF,  bazen bir ABD kuruluşu olarak düşünülüyor.  Ama öyle değil. Fon'un merkezi ABD'de, ama başkanı Avrupa kökenli olmak zorunda. Başkan yardımcısının da ABD kökenli olması bir başka gelenek.