6 Kasım 2023 Pazartesi

ÇOK ULUSLU YATIRIM DEVLERİNİN TÜRKİYE'DEN İSTEKLERİNİ NASIL YORUMLAMALIYIZ?

Cahit UYANIK

Türkiye'de zaman zaman iç siyasi gündem o kadar yoğunlaşıyor ki, üzerinde uzun uzun çalışılan ve ayrıntılı organizasyonlar için uğraşılan ekonomi toplantılarında çıkan sonuçlar bile dikkatli biçimde değerlendirilemiyor. Türkiye bundan 5 yıl önce "Türkiye Yatırım Danışma Konseyi" toplantısının ilkini düzenlemek için büyük çaba sarf etmişti. Çünkü tüm dünyada, doğrudan yabancı sermaye çekmek isteyen ülkelerin hemen hepsinde bu tip organizasyonlar yapılıyordu. Bu toplantılarda hükümet yetkilileri ile büyük mali güce ve yatırım portföyüne sahip çok uluslu şirketlerin üst düzey yöneticileri bir araya geliyordu. Toplantıda hükümetin yapmak istedikleri ile o şirketlerin ülkeyi nasıl gördükleri ve yatırım ortamının sürmesi için neler yapılması gerektiğini tartışmaları bekleniyordu. Türkiye, ilk toplantıyı düzenledikten sonra devamını getirdi ve geçtiğimiz 18 Haziran tarihinde bu zirvenin beşincisini gerçekleştirdi. Maalesef; oldukça yüksek seyreden iç siyasi gündem ve belki de kanıksandığı için toplantıdan çıkan sonuçlar, yeteri kadar tartışılmadı ve değerlendirmelere konu olmadı.   

"Türkiye Yatırım Danışma Konseyi Beşinci Toplantısı Sonuç Bildirisi" 18 uluslararası şirketin üst düzey yöneticisinin Türkiyeyi 2008 yılı itibarıyla nasıl gördüğü ve geleceğe yönelik beklentilerinin çok ayrıntılı bir özeti gibiydi.  Bildiride YDK üyeleri olarak, Türkiye’de yatırım ortamına ilişkin kaydedilen gelişmeleri değerlendirmek ve bundan sonra belirlenecek öncelikler hakkında tavsiyelerde bulunmak üzere davet edilmiş olmaktan onur duyulduğu belirtiliyordu. Beşinci Konsey toplantısının 2004 yılında yapılan ilk Konsey toplantısından bugüne kadar Türkiye'nin yatırım ortamının iyileştirilmesi kapsamında katettiği aşamanın teyit edilmesi bakımından uygun bir zemin yarattığına dikkat çekilen bildiride, "Türkiye 2004 yılına kadar, uzun yıllar boyunca  yıllık yaklaşık 1 milyar ABD Doları tutarında uluslararası doğrudan yatırım çekmiştir. Bugün, Türkiye 2007 yılında çektiği 22 Milyar ABD Doları tutarındaki uluslararası doğrudan yatırım girişi açısından gelişmekte olan ülkeler arasında beşinci, dünyada ise on altıncı sırada yer almıştır. Bu anlamda hükümeti tebrik ediyoruz. Son altı yıldaki güçlü büyüme performansı sayesinde Türkiye, GSYH açısından dünyanın on yedinci, Avrupa’nın altıncı büyük ekonomisi haline gelmiştir" deniliyordu. Böylece bildiride, kendi çalışmaları ve tavsiyeleri ile artan yabancı sermaye yatırımları arasında doğrudan bir bağlantı kuruluyordu.

Bildiride; beşinci toplantıda IMF Birinci Başkan Yardımcısı John Lipsky ve Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Graeme Wheeler'in enflasyon ve risk primlerinin düşürülmesi için  makro ekonomik disiplini sağlamaya yönelik başarılı stratejinin devam ettirilmesinin ve bu çerçevede verimliliği ve büyümeyi artıracak mikro ekonomik reformların devamlılığının önemini ifade ettikleri anlatılıyordu. Bu iki üst düzey bürokratın; ihtiyatlı para politikası ve bütçe disiplininin korunması ile mali kural uygulamasına geçilmesinin önemini vurguladığı açıklanan bildiride, "Ayrıca süreli istihdam uygulamalarına imkan veren düzenlemelerle, iş gücü piyasası esnekliğinin ve eğitim kalitesinin artırılmasının ve iş ortamını iyileştirici reformların öneminin altını çizmişlerdir. Bu görüşlere tamamen katılıyoruz" denildi. 

Bu paragrafın yorumu ise şöyle yapılabilir: Çok uluslu dev şirketler, Türkiye için değerlendirmelerinde IMF ve Dünya Bankasının tavsiyelerine kulak kabartmaya devam edecekler. Bunlar içinde özellikle 'mali kural' Türkiye için yeni bir enstrüman. Mali kural, devlet giderleri ve gelirlerine bir tavan konulması sistemine dayanıyor. Böylece kamunun belli bir gelir düzeyini sağlayarak az borçlanması ve toplanan gelirleri ve borçlanılan kaynakları belli bir tavana kadar harcaması sağlanmaya çalışılıyor. Mali kural, Türkiye gibi IMF ile ortaklaşa istikrar programlarından çıkmış ülkelerde, disiplinli ekonomik politikaların iyice pekiştirilmesinde kullanılıyor. Önümüzdeki aylarda bu kavramı daha sık duyacağız. Bizim duymamız yetmiyor, çok uluslu devler de bu düzenlemeyi ve içeriğini iyice analiz edecekler gibi görünüyor.

Bildiride, beşinci toplantıda kendi şirketlerinin Türkiye’deki başarılı faaliyetlerinden bahsedildiği ve bunların verimlilik, iş gücü kalitesi ve bölgesel operasyonlarda Türkiyenin 'merkezi konum' taşıması açısından küresel anlamda en rekabetçi yatırımlardan bazıları olduğuna dikkat çekildiği belirtildi. Birçok şirketin Türkiye’deki operasyonlarını genişletme planları bulunduğu, çünkü Türkiye’de halen hayata geçirilmeyi bekleyen büyük bir yatırım potansiyeli olduğuna inanıldığına dikkat çekilen bildiride "Bizler de kendi faaliyet alanımız ile ilgili potansiyeli değerlendirmekte kararlıyız" görüşü ortaya atıldı. 

Yani bu bölümde ise Türkiye'nin reform sürecine devam etmesi ve ekonomisindeki istikrarı sürdürmesi halinde sağlıklı ve düzenli bir yatırım akışının artarak süreceği anlatılmaya çalışılıyor. Böylece zaman zaman siyasi dalgalanmalar yaşayan Türkiye, kalıcı ekonomik kararlar almaya teşvik ediliyor. Zaten bir sonraki cümlede de bu anlamı güçlendirecek ifadelere yer veriliyor. Geçen yıl hükümete yatırım ortamını iyileştirmeye yönelik bazı tavsiyelerde bulunulduğu ve bunların büyük ölçüde gerçekleştirildiği anlatılan bildiride, "Bu reformlar, Türkiye'nin geleceğini şekillendirmede önemli bir politika önceliği olan Avrupa Birliği müktesabatına uyum konusunda ilerleme sağlanmasını desteklemiştir. Bu süreci devam ettirmenin Türkiye'nin en üst düzeyde yararına olacağına kuvvetle inanıyoruz" değerlendirmesinde bulunuluyor.

Bildiride daha sonra; önümüzdeki dönemde Türkiye'den beklentiler sıralanıyor. Öncelikle; Türkiye'nin şu anda kötüye giden iki önemli ekonomik göstergesine atıfta bulunularak, enflasyonist baskıları sınırlayacak ve cari işlemler açığını azaltacak makro ekonomik politikaların güçlendirilerek devamının sağlanması isteniyor. Ardından ise daha oldukça ayrıntılı tedbirlere giriliyor ki bu, söz konusu tedbirlerin inceden inceye toplantıda ele alındığını göstermesi açısından ilginç. Bu 12 tedbir ise şöyle sıralanıyor: 

· Kamu-özel sektör işbirliği çerçevesinde yabancı dil becerisi ve teknik eğitim öncelikli olmak üzere özel sektörün ihtiyaçları ile uyumlu eğitim ve öğretimin geliştirilmesi,

· Girişimcilik, liderlik ve yönetim becerilerinin geliştirilmesi için sanayi-üniversite diyaloğunun pekiştirilmesi,

· Maliyet bazlı otomatik fiyatlama, kaynakların çeşitlendirilmesi, deregülasyon ve özelleştirme sürecinin devamını da içerecek şekilde enerji sektörü reformlarına hız kazandırılması,

· İş gücü piyasası reformlarına,  iş gücü piyasasının esnekliğini daha da artıracak ve aynı zamanda iş gücünü koruyacak bir yaklaşımla devam edilmesi,

· Kamu-özel sektör işbirliği/yap-işlet-devret projeleri için uygun bir sözleşme ve yasal altyapı ile birlikte özellikle ulaşım ve bilgi teknolojileri alanında altyapının geliştirilmesi,

· Uluslararası standartlarla uyumlu olarak fikri mülkiyet hakları mevzuatının uygulanmasının daha da güçlendirilmesi,

· Geniş bant internet ve kişisel bilgisayar kullanım oranının artırılmasının önündeki engellerin azaltılması,

· Gümrük süreçlerinin iyileştirilmesi,

· Şeffaflık, öngörülebilirlik ve etkinliği artırmak suretiyle kamu yönetimi uygulamalarının iyileştirilmesi,

· Vergi kaçakları da dahil olmak üzere kayıt dışılıkla mücadele konusunda yürütülen çalışmaların güçlendirilmesi,

· İstihdam yaratmak adına KOBİ’lerin büyümesinin teşvik edilmesi ve kayıtlı ekonomideki rollerinin güçlendirilmesi,  

· Kurumsal yönetimin ve muhasebe standartlarının geliştirilmesi bakımından yeni Ticaret Kanunu Tasarısının yasalaştırılması ve uygulanmasına başlanması.

Önümüzdeki yıl tekrar toplanmak üzere dağılan bu üst düzey yöneticiler, Türkiye'nin önüne 12 maddelik bir beklentiler listesi koyup gittiler. Bu tedbirlerin hemen hepsi, günlük yaşamda bizim de sohbet konularımızı oluşturuyor veya gazetelerin ekonomi sayfalarında sık sık ele alınıyor. Kaliteli bir eğitim, verimli bir üniversite-sanayi işbirliği, zaten zor eğittiğimiz iş gücünün korunması, şeffaf bir kamu yönetimi, vergi kaçakları ile iyi mücadele edilmesi hangimizin isteği değil ki? Bu doğruları yabancı şirketlerin üst düzey yöneticilerinin seslendirmesi biz rahatsız etmemeli. Aksine bizim gündemimizle onların gündemi kesiştiği için, alınacak tedbirlerin isabeti konusunda kendimizden emin olmamızı sağlamalı.

(Bu yazı TSE'nin yayın organı Standard dergisinin Temmuz-2008 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder