18 Aralık 2023 Pazartesi

TÜRKİYE, DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE ÇEKEBİLMEK İÇİN İKİ ÖN ŞARTI SAĞLAMALI

YABANCI SERMAYE GÜNLERİ BAŞLIYOR 

Cahit UYANIK 

Türkiye'de son zamanlarda sıkça tartışılan konuların başında yabancı sermaye geliyor. Bu konuda Türkiye'nin izlediği politikaların başarısız olduğu belirtildikten sonra, yapılması gerekenler sıralanıyor. Tıpkı Avrupa Birliği (AB) gibi yabancı sermayenin de korkulacak, çekinilecek birşey olmadığı konusunda yavaş yavaş bir toplumsal uzlaşma noktasına doğru gidilmeye başlandığı anlaşılıyor. Türkiye, eğer büyük bir aksilik olmazsa yaz başından itibaren bu konuyu çok daha fazla konuşacak. 

Şimdilerde kendi içimizde geçen tartışmalara pek yakında, cezbetmeye çalıştığımız yabancı sermaye de bilfiil katılacak. Mesela Temmuz ayı ortasında dünyanın dört bir yanından gelecek önemli yabancı yatırımcılarla Türkiye'nin neden yabancı sermaye çekemediği sorusuna cevap aranacak. Toplantıyla Dünya Bankasının üst düzey yöneticileri bizzat ilgileniyor. Dünyanın en önemli iş adamlarının katılacağı toplantının yaratacağı tartışma ortamının, yabancı sermayenin geleceği açısından büyük önemi var. 

Aslına bakılırsa hükümet, IMF ile ortaklaşa yürüttüğü ekonomik programda yabancı sermayenin dikkatini çekebilmek için gerekli adımları yılbaşından itibaren atmaya başladı. Ocak ayında kabul edilen 'Türkiye'de Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Reformu Programı'nda 9 ana reform alanı belirlenmişti. Bunlardan ikisi yabancı sermaye yatırımlarını ilgilendiriyor. Programa göre uygulanmakta olan 1954 tarihli doğrudan yabancı sermaye mevzuatı, zaman içinde yapılan değişiklik ve düzeltmelerle işlevini kaybetmiş durumda. Yani Türkiye'de halen yabancı yatırımları düzenleyen tek ve kapsamlı bir mevzuat yok. Bu çerçevede Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanununun Türkiye'deki yatırım ortamının liberal niteliğini yansıtacak daha uygun bir yasa ile değiştirilmesi hedefleniyor. Yeni yabancı sermaye yasa tasarısının önümüzdeki Mayıs ayı sonuna kadar Meclis'e sunulması IMF'ye verilen niyet mektubunda da kabul edildi. Tasarı, Türkiye'nin Dünya Bankası ile birlikte daha önce yaptığı kapsamlı bir araştırmanın sonuçlarına göre dizayn edilecek. 

Hükümetin Ocak ayında kabul ettiği programa göre yabancı sermaye yatırımlarını artırmak için özel çabalar da harcanacak. Tespitlere göre Türkiye'de yabancı yatırımcı girişini artırmak amacıyla hedeflenen belirli yatırımlara yönelik etkin promosyon yürüten tek bir kuruluş bile yok. Bunun için başarılı ülke örneklerinden hareketle, sadece yatırım promosyonu alanında görevli olacak bir kurum oluşturulacak. Bu kurum, belirlenecek kapsamlı yatırım promosyonu stratejisini hayata geçirecek. Ayrıca birçok ülkede faaliyette bulunan Yatırımcı Konseyi de önümüzdeki günlerde kurulacak. Konsey, Türkiye ve yurt dışındaki iş dünyasının önemli temsilcilerinden oluşacak. İlk toplantısını Haziran ayında yapması beklenen bu konsey, Türkiye'nin yatırım yapılacak cazip bir ülke olmasının sağlanması konusunda tavsiyelerde bulunacak ve düzenli aralıklarla toplanacak. Gördüğünüz gibi Türkiye muhtemelen Mayıs-Temmuz arasındaki üç aylık dönemde çok yoğun bir şekilde yabancı sermayeyi konuşacak ve tartışacak.

Peki bu çabalar yeterli olabilir mi? Türkiye yeni bir kanun çıkardığı taktirde yılda 8-10 milyar dolar yabancı sermaye yatırımı çekebilir mi? Yabancı yatırımcılar, artık külfet ve nimet dengeleri açıkça ortaya çıkan globalleşme sonrasında, bir ülkeye yatırım yapmak için nasıl davranışlar sergiliyorlar? Bu konuda İstanbul Sanayi Odası (İSO)  en yeni araştırmalardan birisini yaptırdı. 'Uluslararası Doğrudan Yatırımlar ve Türkiye' başlığını taşıyan araştırmanın ilginç sonuçları var. Buna göre uluslararası yatırımcı, birçok faktörü bir arada değerlendirerek yatırım kararı veriyor. Yatırım kararının en önemli adımlarından birisi, ülke seçimi... Ülke seçimi yapılırken de 2 ön şarta bakılıyor: 1) Sağlıklı bir hukuk sistemi ve yargı düzeninin varlığı, 2) İdari ve ekonomik istikrar. Bu ön şartlara bakıldıktan sonra makro ekonomik, yapısal, kurumsal ve kültürel etkenler dikkate alınıyor.

Ön şartların neyi kapsadığını anlamak çok önemli. İlk ön şart aynı zamanda 'hukuki güvenlik' olarak da biliniyor. Bir ülkenin yabancı sermaye açısından çekim merkezi olabilmesi için öncelikle 'hukuk devleti' olması bir zorunluluk. Sağlıklı bir hukuk sisteminin bulunmadığı bir ülkede, öngörülen ekonomik getiri yüksek bile olsa eğer iş ve yatırım açısından hukuksal riskler varsa başarı kazanmak zor görünüyor. Yani yabancı sermaye, yatırım sürecinin her aşamasında hukuki güvenliğe ihtiyaç duyuyor. 

İkinci ön şart olan idari istikrar, bir ülkede aynı hükümetin uzun yıllar iktidarda kalması anlamına gelmiyor. Çünkü bu, idari değil politik istikrar olarak tanımlanıyor. Ön şartımız ise devlet politikalarındaki devamlılık ve tutarlılığı içeriyor. Zaten gelişmekte olan ülkelerde en fazla doğrudan yabancı sermaye çekenler incelendiğinde ortak paydalarının bu olduğu görülüyor. Türkiye'deki idari istikrara bakıldığında ise pek olumlu bir ortam görünmüyor. Mesela 80 ülkede yürütülen Dünya İş Ortamı Araştırması kapsamında, 150 Türk yatırımcı üzerinde yapılan ankette bile iş dünyasının enflasyondan sonra karşılaştığı en büyük engellerden birinin izlenen politikalardaki istikrarsızlık ve belirsizlik olduğu ifade edilmiş. 

Türkiye'nin yaptıklarının ve yapacaklarının bu iki ön şart açısından değerlendirilmesinde fayda var. Türkiye'nin genel hukuk sistemi ve hukuk uygulamaları açısından bir reforma tabi tutulması gerektiğini herkes kabul ediyor. Bunun için elimizdeki şablon da ağırlıkla AB Müktesebatı olmalı. İSO araştırmasında bu konu ele alınırken, hukuksal sistemin yeniden yapılandırılmasının önündeki en önemli engel, kaynak yetersizliği olarak gösteriliyor. Hukuk sistemine daha fazla maddi kaynak aktarmadan, mevzuat hükümlerini değiştirerek sorunlara çare aramanın gerçekçi olmadığı belirtilen araştırmada ancak bu aşamadan sonra AB Müktesebatına uyumun sağlanabileceği ifade ediliyor. 

Hükümetin özellikle önümüzdeki aylarda yoğunlaşacağı belli olan yabancı sermayeyi çekme çabaları da yabancı sermayenin bir devlet politikası haline getirilmesi için alt yapı kurulmasına yönelik olacak. Yatırımcı Konseyi, yeni bir yabancı sermaye kanunu çıkarılması, Yatırımcı Promosyon Ajansı kurulması hep bu çabanın ürünleri olarak ortaya çıkıyor. Belki de bu çabaların ürünü olarak gelecek seçimlerde siyasi partiler yabancı sermayeye yönelik olarak daha net mesajlar verebilecekler.

Bütün bu çabalara rağmen Türkiye yabancı sermayeyi ne kadar çekebilir? İSO araştırmasında bu sorunun da cevabı aranmış. Mesela yabancı sermaye yatırımları konusunda karar verici veya yönlendirici 30 önemli isim üzerinde yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye'nin bu alandaki rakiplerinin Doğu Avrupa ülkeleri olduğu belirtilmiş. En sık telaffuz edilen ülkeler ise Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti... Bunun haricinde İsrail de Orta Doğu Bölgesi'nde Türkiye'nin rakibi olarak görülmüş. 

Araştırmaya katılan karar vericiler, Türkiye'de doğrudan yatırım yapmayı engelleyen faktörlerin başına ise hukuk düzeni, mevzuat ve bürokrasiyi koymuşlar. Öyle ki araştırmaya katılanların Türk hükümetlerinin yabancı sermayeye pek sıcak bakmadığı izlenimini dile getirmişler. Dünya Bankası ile ortaklaşa yapılan daha yeni bir araştırmada ise Türk yasalarının oldukça liberal olduğu tespiti yapıldıktan sonra, ancak yatırımcının basit bir lisans veya yönetmelik gerekliliğini bile yerine getirmek için uzun zaman ve emek harcaması gerektiğini belirtmişler. Türkiye'nin şansı işte bu tablonun dengelenmesinde yatıyor.

Araştırmaların ortak sonuçlarına göre daha fazla yabancı sermaye çekmek için Türkiye'nin AB tam üyeliğinin gerçekleşmesinin yanı sıra politik ve ekonomik reformları tamamlamasının kritik önemi var. Türkiye bunları yapabilirse, kendisiyle yabancı sermaye çekme konusunda rekabet eden az önce saydığımız 4-5 ülkeye büyük bir üstünlük sağlayabilecek. 

Yine yapılan bir araştırmaya göre AB üyesi olan ülkeler, olmayanlara göre daha avantajlı görünüyor. Mesela İrlanda tam üyeliğe kabul edildikten sonra yabancı sermaye yatırımları 5 yılda ikiye katlanmış. Portekiz'de bu gelişme 2 yılda yaşanmış. Öyleyse gelecekte bu etkenlere yönelik izlenecek politikalar, Türkiye'yi tercih edecek yabancı sermayenin rakamsal boyutlarını da yakından etkileyecek. Türkiye'nin önümüzdeki günlerde girişeceği yabancı sermayeyi cezbetme harekatının bu verileri dikkate alıp almadığını veya başarısını ise bekleyip göreceğiz.

(Bu yazı TSE'nin yayın organı Standard dergisinin Nisan-2002 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder