14 Ekim 2025 Salı

NİJERYA KAYNAKLI MEKTUP DOLANDIRICILIĞININ DÜNYAYA FATURASI 1 MİLYAR DOLAR

Nijerya'dan Mektup Varsa Dikkat! /

ERBAKAN'IN NİJERYASI TÜM DÜNYAYI DOLANDIRIYOR

Nijeryalılar mektup yoluyla tüm dünyayı dolandırıyor. İnterpol bile bu dolandırılıcılık için devrede... Son olarak Ankara Emniyet Müdürlüğü; Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Türkiye Bankalar Birliğine yazı göndererek Nijerya'daki mektup çetelerine karşı uyardı. Eğer size de Nijerya'dan mektup yoluyla bir işbirliği teklifi gelirse bu haberi okumadan yanıt vermeyin.

Cahit UYANIK / Vahit ARAS 

Nijerya'yı nasıl bilirsiniz? Bir Afrika ülkesi olduğu dışında hafızanızı zorlarsanız, 1996 Atlanta Olimpiyatlarında futbol şampiyonu olduklarını da anımsayacaksınız. Uche, Amokachi ve Okocha bu şampiyon takımdan Türkiye liglerine transfer olup Nijerya'yı daha yakından tanımamızı kolaylaştırmışlardı. Nijerya bugünlerde Türkiye'nin siyasi gündeminde de ciddi bir yer tutmaya başladı. Çünkü Başbakan Necmettin Erbakan'ın çıktığı Kuzey Afrika seferinin son durağı da Nijerya...

Ama haberimiz ne Nijeryalı futbolcular ne de siyasi durumlarla ilgili... Biz sizi Nijeryalı dolandırıcılara karşı uyarmak istiyoruz. Çünkü 1980'li yılların sonundan bu yana tüm dünyada Nijeryalılar'ın mektup ile dolandırdığı çok sayıda firma veya kişi adeta kan ağlıyor. İnterpol'ün önderliğinde bu meseleyle ilgili uluslararası toplantılar yapılıyor ve dünyanın dört bir yanına fakslar çekilip yazılar iletilerek Nijerya'dan gelecek muhtemel bir 'ahlaksız teklif'e sıcak bakılmaması gerektiği konusunda ilgililer ikaz ediliyor. İşte bu uyarılardan birini de İntermedya Ekonomi ele geçirdi. Uyaran makam Ankara Emniyet Müdürlüğü; uyardığı makamlar ise Türkiye Bankalar Birliği, Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı...

'Rüşvet masrafı yapacağız' deyip, 10-50 bin dolar talep ediliyor

Ankara Vali Yardımcısı Servet Çelikli imzasıyla gönderilen bu yazıya göre, Interpol Genel Sekreterliği Nijeryalılar ile nasıl mücadele edileceğini görüşmek için 29-30 Nisan 1996 tarihinde 'Mektup Yoluyla Dolandırıcılık' adı altında Fransa'nın Lyon kentinde bir toplantı bile düzenlemiş. Toplantıda dolandırıcılığın yapılış şekli anlatılarak, karşılıklı bilgi alışverişinde bulunulmuş. Yazıda şöyle deniliyor:

"Nijerya uyruklu bazı kişiler gönderdikleri mektuplarda, Nijerya'da hazır bir servet veya çok önemli kar sağlayabilecekleri mevcut bir ticaret konusu olduğunu ileri sürerek, iş adamlarının önce ağzının suyunu akıtıyor; daha sonra da Nijerya'da değişen yeni rejimden bu serveti kaçırarak ülke dışına çıkarmakta yardımcı olacak firma ve kişiler aradıklarını anlatıyor. Bunun karşılığında da önemli miktarda yüzdelik kazanç vaat ediyorlar. 

Ancak hiçbir kar yatırımsız gerçekleşmeyeceği için bu işte firma ve kişilerin, masraflara karşılık 10-50 bin dolar arasında bir parayı İsviçre veya ABD'deki bankalara yatırması isteniyor. Gerekçe, söz konusu büyük serveti yurt dışına çıkarırken yapılacak sigorta, noter, nakliye masraflarını karşılamak. En önemlisi de devlet büyüklerine verilecek 'rüşvet' masrafı..."

10 Ekim 2025 Cuma

UZAN AİLESİNE REFAHYOL HÜKÜMETİNDEN ÇUKUROVA ELEKTRİK (ÇEAŞ) VE KEPEZ ELEKTRİK'TE BÜYÜK KIYAK

Cem Uzan

Çukurova, Kepez ve Uzan Ailesi

UZAN AİLESİNE BÜYÜK İMTİYAZ

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Uzan Ailesi arasında varılan gizli bir anlaşma uyarınca Adana, Mersin ve Hatay'daki elektrik dağıtımı yeniden Uzanlar'a verildi. ÇEAŞ ve Kepez'de usulsüzlükler yaptığı gerekçesiyle bu şirketlerin yönetiminden uzaklaştırılan Uzanlar, böylece daha güçlenmiş olarak geri döndü.

Cahit UYANIK / Vahit ARAS

Ağustos ayında yapılan gizli görüşmelerde varılan bir anlaşma, önümüzdeki günlerde çok ciddi tartışmaların yaşanmasına neden olacak. Anlaşmayı yapan taraftarın birisi RefahYol Hükümeti, diğer taraf ise daha 6-7 ay önce devletle kanlı bıçaklı hale gelen Uzan Ailesi... Konu ise Çukurova Elektrik (ÇEAŞ) ile Kepez Elektrik... RefahYol Hükümeti Adana, Mersin ve Hatay'daki elektrik dağıtımını gerçekleştiren bu iki şirketi, yeniden Uzan Ailesine devretmeyi kararlaştırdı.

İntermedya Ekonomi'nin edindiği bilgilere göre RP'li Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Recai Kutan, göreve geldikten hemen bir ay sonra yani Ağustos ayının ilk haftası içinde ÇEAŞ ve Kepez ile ilgili sorunun nasıl çözümlenebileceğinin araştırılmasını istedi. Bunun sonucunda bir yazı yazarak Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) ve ÇEAŞ yetkililerinin Adana, Mersin ve Hatay'daki elektrik dağıtımı konusunu görüşmek üzere bir araya gelmelerini istedi. Bu yazı üzerine 19 Ağustos 1996'da TEDAŞ ve ÇEAŞ yetkilileri hazırlanan işletme hakkı devir sözleşmesi üzerinde mutabakata vardı. Mutabakat metnine TEDAŞ'tan O. Nuri Doğan, F. Saner Başaran ve Ali Akı; ÇEAŞ'tan ise Nedim Ölmezler ve A. Mahir Gönenbaba imza koydular.

Danıştay vizesi bekleniyor 

Daha sonra TEDAŞ ve ÇEAŞ yönetim kurulları ayrı ayrı hazırlanan metni görüşüp onayladı. Anlaşma bu aşamayı geçer geçmez 'vize' alınması için 23 Eylül 1996 tarihinde Danıştay'a gönderildi. Danıştay vizesi de alındığı taktirde 3 ildeki elektrik dağıtım hizmetleri 1988'den başlamak üzere 70 yıllığına Uzan Ailesinin kontrolündeki ÇEAŞ'a devredilmiş olacak. Danıştay'da halen 24 Mayıs 1996'da mahkemeye sunulan ve İstanbul Anadolu Yakasının elektriğini dağıtan Aktaş Elektrik ile imzalanan devir sözleşmesi de vize bekliyor. 

8 Ekim 2025 Çarşamba

İHRACATÇI DEVLETTEN ŞİKAYETÇİ... TİM'DEN SEKTÖR SEKTÖR İHRACATÇININ SORUNLARI RAPORU...

Sorunsuz ihraç sektörü yok / 

İHRACATÇI ÇÖZÜM BEKLİYOR 

İhracatçılar devletin piyasaya müdahalesinden şikayetçi... Sektörler; yüksek girdi fiyatları, mevzuat engelleri, yüksek oranlı fon ve vergi kesintileri, yüksek tutarlı liman hizmetleri ve taşıma bedelleri gibi konulardan hoşnut değil.

Cahit UYANIK 

Türkiye, 2000'li yıllara 25 milyar dolarlık ihracat hedefiyle girmeye hazırlanırken ihraç sektörlerinin hemen hepsinde ciddi ve özgül sorunlar var. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından hazırlanan rapor, sorunların çözümünün hemen hepsinde devletin inisiyatif kullanmasının kaçınılmaz olduğunu ortaya çıkardı. 

TİM'in ihraç sektörlerindeki araştırmaları sonucu hazırlanan rapora göre ihracatçılar genellikle devletin piyasaya müdahalesinden şikayetçi. Sektörler yüksek girdi fiyatları, mevzuat engelleri, yüksek oranlı fon ve vergi kesintileri, yüksek tutarlı liman hizmetleri ve taşıma bedelleri gibi konulardan hoşnut değil. Bu şikayetlerin hepsinde devlet 'başrol'de bulunuyor. TİM'in raporuna göre ihraç sektörlerinin sorunları ve önerdikleri çözümler ana hatlarıyla şöyle:

Hazır Giyim, Konfeksiyon, Tekstil: Sektör dünya fiyatlarından girdi sağlamakta güçlük çekmektedir. Yeni teknoloji içeren yatırımlar, düşük maliyetli kredilerle ve seçici biçimde desteklenmelidir. Gelinen noktada tekstil ve konfeksiyon sanayisinin iç talebin yetersizliği nedeniyle ihracat yapma zorunluluğu artık bir yaşam şartı halini almıştır. Çünkü sektör, üretiminin yüzde 80'ini ihraç etmek durumundadır. Sektörün en önemli hammaddesi pamuktur. Ancak pamuğu, yaşanan spekülasyonlar nedeniyle yıllardır dünya fiyatlarından satın almıştır. Pamuk üretimi açısından dünyada 6. sırada bulunan Türkiye'nin sıkıntısının temelinde tutarlı bir sanayi politikası izlenmemesi yatmaktadır. Türkiye'yi dünyanın önde gelen hazır giyim tedarikçisi haline getirmek, teşviklerin alt sektörlerde de (örme, boya, apre, baskı gibi) yoğunlaştırılmasına bağlıdır.

Demir ve Demir Dışı Metaller: Sektörde enerji başta olmak üzere girdi fiyatları uluslararası seviyelerinin çok üzerindedir. Bu girdilerin maliyetinin düşürülmesi sektörün rekabet gücünü artıracaktır. 1994 yılında sektöre sağlanan yüzde 11,9'luk efektif desteğin, 1995'te en az yüzde 9,8 oranında devam ettirilmesi gerekmektedir. Bu sayede ihracat 2,5 milyar dolara ulaşabilir. Sektör açısından büyük önemi bulunan İran pazarı, Türk Eximbank'ın sigorta kapsamına alınmamıştır. Bu yapılmazsa Türkiye İran pazarını kaybedebilir. Ayrıca Çin'de liman ve boşaltma hizmetlerinde sorunlar yaşanmaktadır. Devletin uluslararası projeler için düşük faiz-uzun vadeli krediler açması durumunda dünya pazarlarına daha kolay girme ve girdi sağlanması olanağı doğacaktır.

3 Ekim 2025 Cuma

'KAĞIT KAVGASI' YÜZÜNDEN KOLTUĞUNDAN OLAN GENEL MÜDÜR VEYA KAMUDAKİ BİR TASARRUF FETİŞİ: BASILI YAYIN ÇIKARMAMAK

BEN DEVLETİM, YAYIN ÇIKARMAM...

Devlet, tasarruf bahanesiyle yayın çıkarmamak için elinden geleni yapıyor.

Cahit UYANIK 

Aydın Güven Gürkan, henüz çiçeği burnunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı idi. Bakanlık yöneticileri ile yapılan toplantılarda herkes kağıt sıkıntısından bahsediyordu. Bırakın kitap basmayı veya bastırmayı, fotokopi cihazlarında kullanılacak kağıt bulmak bile mucizeydi. Bütçedeki ayrıntı kodlarına bakıldı. Kağıt almaları için ayrılan ödenek daha birkaç ay içinde tüketilmişti. Bütçenin '390-Diğer hizmet alımları' ve '410-Kırtasiye, baskı ve yayın giderleri' ayrıntı kodundaki ödenek ise doğru dürüst bir kitap veya yayın bastırmaya yetmiyordu. 

Ancak çözüm kısa sürede bulundu. Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) bir projesi için satın alınan kağıtlar, bakanlığın deposundaydı. Projeyi yürüten Çalışma Genel Müdürü İsmail Bayer arandı ve kağıtları bakanlık emrine tahsis etmesi istendi. Ancak Bayer, dirençli çıktı. Proje için ayrılan kağıtları günlük sarfiyata veremeyeceğini bildirdi ve olan oldu. Bayer, kızağa alındı ve mutad olduğu üzere uzun bir yıllık izne ayrıldı. Evet kağıt-kitap meselesi, bir bakan ile genel müdürün arasını açmaya yetmişti.

Kitap-yayın istemem...

Günümüzde birçok devlet dairesinde buna benzer manzaralarla karşılaşmak mümkün. Devletteki tasarruf hemen gazete-dergi takımlarının sınırlanması, kağıt tüketiminin baskılanması ve -en dramatik olanı da- üç beş bin adet basılan kitapların rafa kaldırılması şeklinde kendini gösteriyor. 15-20 milyar liralık makam otoları, cafcaflı mobilyalar, seçim bölgesine devlet kesesinden yapılan 'temas ve inceleme gezileri' ise tasarruf gündeminde yok.

29 Eylül 2025 Pazartesi

KAPAK HABERİ / TÜRKİYE'NİN İLK 'RİSK SERMAYESİ' UYGULAMASI... VAKIF RSYO'NUN KURULUŞ ÖYKÜSÜ...

İYİ PROJEYE FAİZSİZ KREDİ

1990 başından bu yana 'kuruldu-kurulacak' diye beklenen risk sermayesi şirketleri nihayet hayata geçiyor. Vakıfbank'ın kurduğu 'Vakıf Risk Sermayesi Yatırım Ortaklığı' girişimcilere bu haftadan itibaren sermaye desteği yani bir anlamda faizsiz kredi vermeye başlayacak.

Cahit UYANIK / Aysel ALP

Türkiye 1992 yaz aylarından itibaren yepyeni ve ciddi bir konuyu tartışmaya başladı: Risk sermayesi... 1991'de kurulan DYP-SHP Hükümetinin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Tansu Çiller'in akademik yaşamda iken üzerine kitap ve makaleler yazdığı risk sermayesine ilgi duyması çok doğal ve kolaydı. Ancak 'siyasetçi  Çiller'in risk sermayesini hayata geçirirken karşılaştığı ilk zorluk, Türk mevzuatında bu konuyla uzaktan veya yakından ilişkili bir düzenleme, kural veya kavram olmamasıydı. Hemen ne yapılabileceği araştırıldı. 

O günlerde Çiller'in ABD'den çağırdığı eski öğrencisi Prof. Dr. Yaman Aşıkoğlu geniş bir finans reformu üzerinde çalışıyordu. Bu finans reformuna risk sermayesi düzenlemesi de dahil edildi. Konu tüm boyutlarıyla incelendi ve Türkiye'ye nasıl uygulanabileceği araştırıldı. Nihayetinde risk sermayesi kavramına 1992 yıl sonunda değiştirilen yeni Sermaye Piyasası Kanununda yer verildi. Böylece ana yetki Sermaye Piyasası Kurulu’na (SPK) verilirken, ileride yapılacak uygulamaya yönelik düzenlemelerin yasal zemini de hazırlandı. 

1993-Nisan ayında Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatı ile Çiller'in kader çizgisi de değişti. Haziran ayında görevinden istifa ederek DYP Genel Başkanlığına aday oldu. Kongre mücadelesinden galip çıkan Çiller'in kurduğu yeni kabine güven oyu aldı. Çiller'in güven oyundan sonra yaptığı ilk işlerden biri, yayınlanması çeşitli engellere takılan 'Risk Sermayesi Yatırım Ortaklığı (RSYO) Tebliği'ni yayınlatmak oldu.

3 yıldan sonra, 3 koldan risk sermayesi hareketlenmesi

1993-Temmuz ayındaki tebliğ yayınından günümüze risk sermayesi konusunda adeta yaprak kımıldamıyordu. Önce 5 Nisan Kararları, hemen ardından siyasi istikrarsızlığın baş göstermesi risk sermayesinin uygulama imkanını azaltmıştı. Ancak birkaç aydır risk sermayesi konusunda Türkiye'de ciddi gelişmeler yaşanıyor. Gelecekte genişleyip büyüyecek bir sistemin ilk adımları atılıyor. Risk sermayesi konusunda Türkiye'de üç ayrı koldan çalışmalar sürüyor. 

Bunlardan ilki Vakıflar Bankasının öncülüğünde bir RSYO kurulmasıyla yaşandı. Vakıf Risk Sermayesi Yatırım Ortaklığı, önümüzdeki haftadan itibaren hizmet vermeye başlayacak. Risk sermayesi hakkındaki ikinci çalışma ise KOSGEB'in öncülüğünde bazı meslek kuruluşlarının ortaklığıyla bir RSYO kurulmasına yönelik... Üçüncü çalışma ise Sermaye Piyasası Kanunundaki hükümlere değil, vakıflar mevzuatına tabi Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfının (TTGV) çalışmaları... TTGV, 1991 yılında kurulduğunda mevzuatta risk sermayesi düzenlemesi olmadığı için vakıf şeklinde örgütlenmişti. Şimdi bu üç ayrı risk sermayesi çalışmasını inceleyeceğiz.

28 Eylül 2025 Pazar

HAKKINDA YAKALAMA KARARI ÇIKAN 69 YAŞINDAKİ TURGAY CİNER KİMDİR?


İşadamı Turgay Ciner, 1956 yılı, Artvin'in Hopa ilçesi doğumludur. 
Enerji, Madencilik, cam ve kimyasallar, medya, denizcilik, hava taşımacılığı, turizm ve sigorta sektörlerinde yatırımları bulunan yönetim kurulu başkanlığını Turgay Ciner'in yaptığı Ciner Grubu, Park Termik, Park Teknik, Park Elektrik, Silopi Elektrik Üretim, Park Toptan Elektrik, Konya Ilgın Elektrik, Eti Soda, Ciner Resources LP, Kazan Soda, Park Cam, Ciner Yayın Holding, Show TV, Habertürk Gazetesi, Habertürk TV, Bloomberg HT, Habertürk Matbaacılık, C Yapım Filmcilik, Ciner Denizcilik, Ciner Gemi, Park Denizcilik, Ciner Hava Taşımacılığı, Havaş Turizm, Larespark Hotel, Denmar Depoculuk, Park Sigorta şirketlerinde yatırımları bulunmaktadır.

Ciner Grubu, girişimci ruhu ile farklı sektörlerde farklı iş alanları yaratmış, ve Türkiye'nin önde gelen şirketlerini kurmuştur. Temelleri 1978 yılında atılan Ciner Grubu; ana faaliyet konusu olarak madencilik, enerji, cam, kimyasallar, medya, denizcilik, turizm ve diğer ticari sektörlerde faaliyet gösteren Türkiye’nin büyük Gruplarından biridir.

23 Eylül 2025 Salı

TANSU ÇİLLER, DIŞ BORÇLANMADA YURT DIŞINA 'NET KAYNAK TRANSFERİ' ŞAMPİYONU OLDU

Borçlanmanın Yakın Tarihi / 

12 EYLÜL İLE BAŞLAYAN İÇ BORÇ DARBESİ...

İç borç, Çiller, Demirel, Özal ve Evren... Çok heyecanlı bir serüven...

Cahit UYANIK 

Süleyman Demirel'in 1970'li yıllarda Başbakanlık görevini yürütürken 'aşırı borçlanıldığı' yönündeki eleştirilere cevaben sarf ettiği 'Borç yiğidin kamçısıdır' sözü hala akıllarda... Demirel belki bu sözüyle 1980 ve 1990'lı yıllar boyunca sık sık şaklatılacak kamçının ilk işaretini veriyordu. Çünkü devlet son 16 yılda her başı sıkıştıkça bu kamçıya başvurdu. Bazen 'zam' diye inleyen işçi ve memuru sakinleştirdi, bazen de yoğun alt yapı yatırımlarının finansmanında borçları kullanarak otoyol, köprü, baraj yaptı. Yani kamçı, ücret zamlarını karşılamak ve ülkedeki üretimi kolaylaştırıp artırmak için şaķlatıldı. 

Son birkaç yıldır kamçı yine kalkıyor kalkmasına ama bu sefer 'şaklamıyor'. Aksine her kalkışta devlet bütçesini ve ekonomik dengeleri altüst ediyor. Başta faiz oranları olmak üzere borç göstergeleri füze gibi fırlamış durumda... Gelin görün ki ne yeni alt yapı yatırımları var ortada ne de verilen ücret zamlarından işçi ve memurlar memnun. Ülke, elektrik kesintisi tehditi altında... Yüzbinlerce işçi ve memur 'ha' denilince sokağa dökülebilecek kadar gergin. 

Hazine, Türkiye'de 'devlet borçlanması' ile aynı anda akla gelen en önemli kurum. Çünkü iç ve dış borçlanma işlemlerinin yanı sıra bu borçların faiz ve ana para geri ödemesi gibi sonraki aşamalarının neredeyse tamamı Hazine tarafından takip ediliyor. İşte borçları yönetmekle mükellef Hazine, Türkiye'deki iç ve dış borçların son 16 yıllık trendini araştırdı. Hazine uzmanlarından Tülay Evgin'in 'Türkiye'de Konsolide Bütçe Uygulamaları Genel Değerlendirmesi 1980-1995' adlı araştırmasının bir bölümünde, hepimizi yakından ilgilendiren devletin son yıllardaki borçlanma politikaları incelendi.

Araştırma bir araya getirdiği verilerle son 16 yılda çeşitli anlayışlardaki hükümetlerin (Askeri rejim, ANAP hükümetleri ve DYP-SHP/CHP hükümetleri) izlediği bütçe ve borçlanma politikalarını yorumlayarak kıyaslamamıza da imkan tanıyor. Yani bir anlamda 'borç kamçısını kimin iyi kimin kötü şaķlattığını' gözler önüne seriyor.

18 Eylül 2025 Perşembe

GÜMRÜK BİRLİĞİNE RAMAK KALA... KOSGEB, KOBİ'LERİ AB İLE REKABETIN OLUMSUZ ETKİLERİNDEN KORUMA PLANI AÇIKLADI

Sanayi / KOBİ'ler

KOSGEB, 'KÜÇÜKLERİ KORUMA PLANI'NI AÇIKLADI 

KOSGEB, AB ile başlayacak Gümrük Birliğinden olumsuz etkilenmemeleri için KOBİ'ere ayrı bir koruma politikası geliştirilmesini önerdi.

Cahit UYANIK 

Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ile nihayet Gümrük Birliğine gidiyor. 1 Ocak 1996 Pazartesinden itibaren yıllar süren uğraş bitecek ve yeni bir mücadeleye yelken açılacak. Artık başlayıp başlamayacağını değil Gümrük Birliği uygulamasının gündelik yaşantımıza ve genel olarak ekonomimize etkilerini tartışacağız. 

Ancak Türkiye'de hemen herkesi endişeye sevk eden konuların başında Gümrük Birliğine gidildiğinde KOBİ'lerin hiç alışık olmadıkları dış rekabet şartlarında başarılı olup olamayacakları geliyor. Dile kolay, Türkiye'deki işletmelerin yüzde 95'ini KOBİ'ler oluşturuyor. Bu haliyle KOBİ'ler, önemli bir istihdam, sınai tüketim, ara malı ve yan sanayi üreticisi konumunda bulunuyor. Kimse Gümrük  Birliği sonrasında küçük sanayi sitelerinde kapısına kilit vurulmuş yüzlerce, binlerce işletme; sokakları işsizlerle dolu bir ülke görmek istemiyor. 

En yeni araştırma 

Peki Türkiye'deki KOBİ'lerin Gümrük Birliğine hazır olup olmadığını, hazır değillerse neler yapılması gerektiğini derleyen bir araştırma yok mu? Elbette onlarcası var. Ancak bunlar içinde en yenisi ve en uzman kuruluş tarafından hazırlananı muteber olmalı. Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığından (KOSGEB) Ayşe Ege, Şule Eğitim ve Ufuk Acar'ın araştırması bu sorulara AB ile en son imzalanan 6 Mart Belgesini esas alarak ışık tutmaya çalışıyor. 'AB ile Gümrük Birliği, Muhtemel Etkiler, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler' adını taşıyan araştırmadan çıkan ana mesaj şu: 'Hassas ürünlerin içinde bulunduğu sektörler ve imalat sanayisinin diğer kolları ciddi bir koruma altına alınmalıdır. Özellikle imalat sanayisinde, KOBİ'ler için ayrı bir koruma politikası geliştirilmelidir'.

15 Eylül 2025 Pazartesi

TÜRK-İŞ'İN EFSANE BAŞKANI (1982-1992) ŞEVKET YILMAZ'IN '2000'Lİ YILLARDA TÜRK SENDİKACILIĞI' HAYALİ TUTMADI

Şevket Yılmaz (1929 - 1999)

TÜRK-İŞ BAŞKANI ŞEVKET YILMAZ: HESABI KİTABI İYİ BİLİRİZ

TÜRK-İŞ Genel Başkanı Şevket Yılmaz sendikaların ücret taleplerinin 'bazı çevrelerce' abartıldığını, işçilerin ihtiyaçları doğrultusunda davrandıklarını söylüyor. Yılmaz, 'zengini sevip fakiri sevmeyenler'in 2000'li yıllarda iktidarda olmayacakları umudunda...


Cahit UYANIK 

Özel sektör de kamu sektörü de işçi-işveren ilişkileri açısından hareketli günler yaşıyor. Birçok iş kolunda toplu iş sözleşmesi görüşmeleri sürerken bir yandan da Türkiye'deki sendikacılığın durumu tartışılıyor. Ancak yaklaşık 700 bin kişiyi temsil eden Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Başkanı Şevket Yılmaz'a göre Türkiye'de sendikacılıktan önce enflasyon sorunu üzerinde konuşulması gerekiyor. Sendikaların yüzde 500-600'e varan ücret artışı taleplerinin ille de kabul edilmek zorunda olmadığını söyleyen Yılmaz, 'Biz hesabı kitabı onlardan iyi biliriz' diyor. TÜRK-İŞ Başkanı Yılmaz, 2000'li yılların Türkiyesinde sendikacılığın Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarında yapılır duruma geleceğine inanıyor. Yılmaz ile masadaki toplu iş sözleşmesi görüşmelerini ve sendikacılığın bugününü ve yarınını konuştuk:

Ekonomik Panorama: Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde yüzde 600'lere yaklaşan sendika istekleri anlaşma safhasında neden yüzde 150-200'ler düzeyine geriliyor?

Yılmaz: Sendikalar talep müesseseleridir. Sendikalar, toplu iş sözleşmesi teklif tasarısını oluştururken üyelerinin isteklerini anketlerle belirler. Görüşmelerde öne sürülen isteklerde bu anketlerden çıkan sonuçlar esas alınır. Elbette bunun anlamı ille istenen zam oranının kabul edilmesi demek değildir. Pazarlığa açıktır. Üstelik ayda 300-400 bin lira alan bir işçinin maaşı 5 kat artsa 1,5 milyon lira olur. Enflasyonun aylık yüzde 6'larda seyrettiği bir dönemde bu maaş çok mudur?

Ama bazı çevreler bu istekleri ölçüsüz buluyor ve sizleri Batılı anlamda sendikacılık yapmamakla suçluyor?

Yılmaz: İkide bir Avrupa'dan söz ediyorlar. Avrupa'da enflasyon tek rakamlıdır. Avrupa'da işçiler yönetimde söz sahibidir. Bu eleştiriyi ülkenin kaderinde söz sahibi olan, izlediği ekonomik politikalarla insanımızı sefaletin kucağına atan, dün övgüler yağdırdığı ve bugün adını bile anmadığı ortadireği yerle bir eden insanlar söyleyince biraz garip oluyor. Türk sendikacıların pazarlık bilmediğini söyleyenler ülkede enflasyonun üç yılda tekli rakamlara indirileceğıni ilan edip, üçlü rakamlara çıkaranlardır. Bir ülkede enflasyon böylesine kontrolden çıkarsa, ihtiyaç duyulan gelir düzeyi de elbette yüksek olur. 

Masallar ülkesinde yaşayıp 6 milyar liraya avize aldıranların 260 bin lira net asgari ücretle bir ailenin nasıl geçinebileceğini anlamaları mümkün değildir. Biz hesabı onlardan iyi biliriz. Çünkü gelirimizi son derece titiz sarf etmek zorundayız. Özel uçak, konuşan araba, ikametgahın milyarlarca liraya tadilatı gibi sorunlarımız yoktur. Alacağımız ekmeğin fiyatı artınca bile dertleniriz. 

TÜRK-İŞ Araştırma Bürosunun geçen aya ilişkin verileri dört kişilik bir ailenin mutfak masrafının 720 bin liraya ulaştığını gösteriyor. Mutfak masrafı, toplam gelirin üçte biri olarak kabul edilirse ortalama işçi ücretlerinin 2 milyon lirayı aşması gerekir. 260 bin lira net asgari ücret alan işçiye yüzde 100 zam isteseniz ve alsanız 520 bin lira yapar. Bu rakam mutfak masrafını bile karşılamaz.

11 Eylül 2025 Perşembe

ANKARA NOTLARI / BU BÜTÇE NASIL BİR BÜTÇE..?

Cahit UYANIK 

1994 Yılı Bütçe Yasa Tasarısı, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlandı. Toplam 40 kişiden oluşan bu komisyonun üyeleri genellikle partilerin 'ağır top' olarak nitelenen milletvekillerinden oluşuyor. Gerek iktidar, gerekse muhalefet milletvekilleri 10 dakikayla sınırlı konuşmaları boyunca 200 trilyon liraya yakın açık vereceği resmen ilan edilen bütçeye ilginç yakıştırmalarda bulundu. İşte bunlardan birkaç seçme:

İsmet Attila (Maliye Bakanı): Gerçekçi bütçe. Nami Çağan (SHP-İstanbul): İyimser enflasyon bütçesi. M. Ali Yavuz (DYP- Konya): Acımasızca eleştirilen bütçe. Edip Safter Gaydalı (ANAP-Bitlis): Utanç belgesi bütçe. Selçuk Maruflu (ANAP-İstanbul): Yangın yeri bütçesi. Mustafa Ünaldı (RP-Konya) : Borç, faiz, maaş ödeme planı. Süleyman Hatinoğlu (ANAP-Artvin): İdare-i maslahat bütçesi. 

Gaydalı'nin Çağan'a önerisi...

Yine bütçeden devam edelim... Pazartesi günü Maliye Bakanı Attila'nın 'mülayim' açış konuşmasıyla başlayan görüşmeler izleyen saatlerde hareketlendi. Çünkü iktidar ortağı  SHP'nin İstanbul Milletvekili ve ekonomi profesörü Nami Çağan söz almış,  bütçeyi acımasızca eleştiriyordu. Çağan bütçenin yükünün memur, işçi, esnaf gibi dar gelirliler üzerinde olduğunu belirtiyor; dolar kuru ve enflasyon hedeflerini gerçekçi bulmadığını anlatıyordu. Tüm muhalefet milletvekilleri kulak kesilmiş Çağan'ı iizliyordu. Çağan kendine tanınan süreyi doldurup sözünü bitirdikten sonra ANAP Bitlis Milletvekili Edip Safter Gaydalı'nın gür sesi duyuldu:

"Sayın Çağan yanlış yerde oturuyorsunuz. Sizin yeriniz muhalefet sıraları..!"

Ev kadını kredisinden yalnızca 22 kişi yararlanmış

1994 Bütçe Yasa Tasarısıyla ilgili son durum üç aşağı beş yukarı böyle... Peki 1993 Bütçesi etkin ve amacına uygun kullanılıyor mu? Pek sayılmaz. Teşvik rakamları bütçenin en çok göz atılan kalemlerinden birisidir. 1993 Bütçesinde kadın girişimcileri desteklemek, ev ekonomisini geliştirmek için 500 milyar liralık ödenek ayrılmıştı. Başına binbir türlü bela geldikten sonra nihayet Haziran ayında uygulamaya geçen bu programda gelinen son durum ise pek parlak görünmüyor. 

9 Eylül 2025 Salı

YURT DIŞI ÇIKIŞ HARCI EKİM AYINDA BİR KERE DAHA ZAMLANIP 1.250 TL OLABİLİR Mİ?

Cahit UYANIK 

Yurt dışı çıkış harcı...

Durup dururken 710 ₺'den 1.000 ₺'ye çıkarıldı. 

1 yıllık artış yüzde 100 oldu.

Daha geçen yıl 500 ₺ idi.

Şimdi şeytanın avukatlığını yapıp soruyorum:

1 ay sonra yani Ekim ayında

yurt dışı çıkış harcı yeniden değerleme oranı (YDO) kadar daha zamlanir mi dersiniz?


YDO yüzde 25 olsa söz gelimi

2026 başından itibaren harç 1.250 TL olur mu acaba?

Malum, yurt dışı çıkış harcina ilk yüklü zam yapılacağı zaman "1.500 ₺ olacakmiş" dedikodusu yayilmisti. Yani kulağımız alistirilmisti. 

Sonradan 710 ₺'de karar kilinmisti. 

Hatta o dönem harcın bundan sonra YDO kadar artacağı sözü verilmişti. Ama YDO belirleme ayı Ekim'e 1 ay kala bu zam yapıldı. Yani söz tutulmadı, tutulamadı...

Harca iki ay üst üste zam? Olur mu olur...

Burası Türkiye, olmaz denen herşey olur.

(Bu yazı 09 Eylül 2025 tarihinde LinkedIn sayfamda yayınlanmıştır.)

5 Eylül 2025 Cuma

TURİZMİN BAŞKENTİ ANTALYA'DA BİR GARİP 'SERBEST BÖLGE KAVGASI'...

Serbest Bölgeler /

"SAYIN ÇİLLER, İMZANIZA SAHİP ÇIKIN"

Devlet önce Antalya Serbest Bölgesinde yabancı turistler için perakende satış mağazaları açılmasına izin verdi. Şimdi ise Antalya esnafının 'Müşterilerimizi elimizden aldılar' şikayetiyle bu uygulamadan vazgeçmeyi düşünüyor.

Cahit UYANIK 

ANTALYA - Herşey 1992 yılında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in Singapur ziyareti sonrasında başladı. Demirel, Singapur'daki serbest bölgeler ve ticari canlılıktan çok etkilenmişti. Türkiye'ye döner dönmez dönemin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Tansu Çiller'i aradı. Çiller'den Singapur'daki gelişmelerin yakından etüt edilmesini istedi. Demirel'in amacı 1987 yılında açılan fakat bir türlü istenilen canlılığa kavuşamayan Antalya Serbest Bölgesini (ASBAŞ) 'yabancı turistler için perakende ticarete açık' bir yer haline getirmekti. Böylece Antalya 'küçük Singapur' olacaktı.

Eh ne de olsa Antalya ve yöresindeki tüm iller DYP'nin kalesi olarak biliniyordu. Devlet, serbest bölgelerde perakende ticarete izin verir vermez bir çok iş adamı buraya akın edebilirdi. Zaten dünyada turizme yönelik serbest bölgeler başarıyla çalışıyordu. Singapur'un yanı sıra Panama, Bahreyn, Manila gibi şehirler bu tip bir serbest bölgecilik işinden ihya olmuştu. Antalya'nın da bu şehirlerden geri kalır tarafı yoktu hani...

Tanıtım seferberliği başlıyor 

Yazışmalar çizişmeler yapıldı. Dönemin Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı Tevfik Altınok'un yanı sıra Gümrükler Genel Müdürü Ramazan Uludağ da olumlu görüş bildirdi. Yazışma trafiği yaklaşık 1 yıl sürmüştü ama 18 Haziran 1993'te ASBAŞ'ta 'yabancı turistlere perakende satış yapacak mağazaların kurulmasına' izin verilmişti. Antalya'da serbest bölgenin yeni bir anlayışla faaliyete geçmesinin ardından, şehrin ileri gelenleri çevre kentlere tanıtım gezileri düzenledi. Denizli, Isparta, Burdur, Muğla demediler, serbest bölgenin yeni halini ballandıra ballandıra anlattılar. 

Nitekim beklenen oldu ve yaklaşık 1,5-2 yıllık süreçte ASBAŞ'da 5 modern satış mağazası hizmete girdi. Yatırımın toplam büyüklüğü 50 milyon doları, istihdam edilen kişiler 1.500'ü geçti. Sun Turizm, Gold City, Kayalar Textil, Elite ve Paros adlı firmalar bölgede çalışmaya başladı. Ardından 6 girişimci daha serbest bölge için kuyruğa girdi. Yeni talipliler Net Turizm, Emper Turizm, Cimaş Turizm, Orkan Turizm, Tan Itriyat Pazarlama ile Güney Kuyumculuk oldu. Bölgede önümüzdeki 3 yılda 500 milyon dolarlık döviz girdisi ve 3.500 kişilik  istihdam planlanıyordu ki, ortalık karıştı. Başlangıçta avantaj gibi görünen DYP'ye yakın siyasi ortam, serbest bölgenin aleyhine döndü. Şöyle ki: 

2 Eylül 2025 Salı

HALK YANİ BİZLER; EKONOMİK BÜYÜMEYİ NE OLURSA HİSSEDERİZ?

Cahit UYANIK 

Bu yılın ikinci çeyreğine ilişkin ekonomik büyüme oranı yüzde 4,8 olarak açıklandı.

Hemen haber başlıklarına göz atıldı: "Halk, büyümeyi hissetmedi"...

Peki halk, büyümeyi ne olsaydı hissederdi?

Veya "Kendimi yüzde 4,8 daha iyi hissediyorum" demek olası mıdır?

Büyüme verisi enflasyondan arındırılmış reel rakamlara dayandıgından, bu büyümeyi  hissedebilmek için çalışma koşullarınızda da reel iyileşmeler olması gerekir. Nasıl mı?

İnsanlar -vergi vb. yükümlülüklerin artmaması ön koşulu altında- büyümeyi iki şekilde hisseder. Bunları sağlayamıyorsanız ne yapsanız boştur:

31 Ağustos 2025 Pazar

KULİS / CEM UZAN'DAN AHMET ÖZAL'A İMZA YETKİSİ

Cahit UYANIK 

Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın büyük oğlu Ahmet'in Magic Box'ın genç patronu Cem Uzan'la yakın arkadaş ve iş ortağı olduğu biliniyor. Uzan "Bana kardeşim kadar yakındır" dediği Ahmet Özal'a Star-1 Televizyonunun Türkiye'deki çalışmalarını sürdürmek üzere kurulan MBI Reklamcılık'ta yönetim kurulu üyeliği verdi. 

Uzan bununla da yetinmeyerek Ahmet Özal'ı bu şirkette en az kendisi kadar söz sahibi yaptı. Uzan Ahmet Özal'ı kendisiyle birlikte birinci derecede imza yetkisiyle donattı.

MBI Reklamcılık'ta A Grubu imza yetkileri Tunca Toskay, Yekta Okur ve Cüneyt Ülsever'e verilirken, B Grubu imza yetkileri de Mehmet Turan Akköprülü, Ali Rıza Tansuğ, Deniz Güven, Adem Gürses, Ekrem Çatay, Güray Peker, Ahmet Coşar, Sedat Üreten ve Yüksel Bayar arasında dağıtıldı.

(Bu kulis yazısı haftalık Ekonomik Panorama dergisinin 11 Kasım 1990 tarihli, Yıl: 3, Sayı: 39'da ortak hazırlanan Kulis sayfasında imzasız olarak yayınlanmıştır.)


30 Ağustos 2025 Cumartesi

ANKARA NOTLARI / DİKKAT! GÜMRÜK BİRLİĞİNE 19 AY KALDI

Cahit UYANIK 

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki Gümrük Birliği süreci giderek yakınlaşıyor. Geçen yıl sonunda tartışılmaya başlanan 'Gümrük Birliği 1 Ocak 1995'te mi yoksa 31 Aralık 1995'te mi başlayacak?' sorusu ise gündemden düştü. Çünkü ne AB ne Türkiye 1995'in ilk günlerinde başlayacak Gümrük Birliğine sıcak bakıyor. Katma Protokol'de yer alan '...in 1995' tarihi Türkiye'de 'gelecek yıl sonunda' olarak yorumlanıyor. AB ise bunu resmen '1995'in başı değil daha sonraki ayları' şeklinde formüle ediyor.

Ancak Türkiye'de şu anda Gümrük Birliği, ekonomik gündemin en alt sıralarına düştü. Burada iki önemli etken var. İlki Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik kriz... Yaşanan iflas, tasfiye ve toplu işten çıkarmalar birçok sanayi kuruluşunun rekabet gücünü zayıflattı. Bunların yeniden hayata döndürülmesi ve rekabet edebilecek hale getirilmesi bir hayli zaman alabilir. Üstelik Uluslararası Para Fonu (IMF) ile stand by sürecine girilmiş olmasının Gümrük Birliğini nasıl etkileyeceği de zihinleri meşgul eden önemli bir başka soru... 

İkinci önemli etken ise Yunanistan'ın AB Dönem Başkanlığı... AB'ye başkanlık ederken giriştiği uygulamalarla diğer üye ülkelerin de tepkisini çeken Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesiminin tam üyelik başvurusunu Komisyon'a havale etmek için elinden geleni yaptı. Ayrıca Kıbrıs Görüşmelerine bir AB gözlemcisi atanmasını da sağladı. Ancak Türkiye bu temsilciyi tanımıyor. Zaten Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ve Gümrük Müsteşarlığındaki tüm Gümrük Birliği hazırlık çalışmaları da 'Yunanistan'ın yapacağı aksiliklere göre' ayarlandı.

27 Ağustos 2025 Çarşamba

ANKARA NOTLARI / 500 AVUKATA İNSAN HAKLARI DERSİ

Cahit UYANIK 

Tam üyelik başvurusu yaptığımız Avrupa Birliğinin (AB) Türkiye'ye yönelttiği eleştirilerin başında insan hakları ihlalleri geliyor. AB, Türkiye ekonomisine göstermediği ilgi ve parasal desteği insan hakları için esirgemedi. AB Komisyonu bu çerçevede Türkiye'deki insan hakları projelerine kendi bütçesinden 500 bin ECU (560 bin dolar) ayırdı. Avrupa Parlamentosunun 'Avrupa Demokrasi Girişimi' konulu kararı gereği 'bağış' niteliğindeki bu para, hükümet dışı kuruluşlara tahsis edilecek.

Bu paranın 100 bin ECU'lük bölümü İnsan Hakları Derneği (İHD) üzerinden kullandırılacak. Bunun için Ankara, İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Adana ve Samsun baroları ile Çağdaş Türk Hukukçuları Derneği tarafından belirlenecek 500 avukat için 'Bireysel Başvuru Hakkı' konusunda bir eğitim programı düzenlenecek. Burada amaç tek tek Türk vatandaşlarının bu önemli hakkı kullanmasına yardımcı olacak avukatları bilgilendirmek... İHD, bunun yanı sıra halka dağıtılmak üzere uluslararası insan hakları beyannamelerine ilişkin bir dizi başvuru kitabı da yayınlamayı planlıyor.

AB bağışının ikinci 100 bin ECU'lük bölümü ise İstanbul'da yeni kurulan 'Yerel Yönetim ve Demokrasi İçin Dünya Akademisi'nin... Akademi demokratikleşme ve insan haklarının geliştirilmesi konusunda yerel yöneticilerin rolünü artırmak amacıyla bir dizi yuvarlak masa programı düzenleyecek. Bu toplantılar Marmara ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yoğunlaşacak.

Yardımdan üçüncü 100 bin ECU'lük dilimi de İnsan Hakları Vakfı alacak. Bu kaynakla vakfın Ankara, İstanbul ve İzmir'deki 'İşkence Kurbanları Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezleri'ndeki çalışmalar desteklenecek. Ayrıca vakfın dokümantasyon merkezi genişletilerek, insan hakları ihlalleriyle ilgili hassas bilgiler derlenip yayımlanacak.