28 Ağustos 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İŞSİZLİKLE MÜCADELE SAMİMİYETİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'de enflasyon son 28 yılın en düşük seviyesine indi. Neredeyse herkes düğün bayram... Türkiye yıllardır bağımsız uzmanlarca dile getirilen enflasyonla mücadele programını uygulasaydı da zaten bu sonuca ulaşacaktı. Ama Türkiye zor ve yanlış olanı seçti. 

Önce kendi kendini büyük bir ekonomik krize soktu; ardından da ölümü görüp sıtmaya razı olmak kabilinden ağır ekonomik kriz ortamında üstüne başına çeki düzen vermek için çabalamaya başladı. IMF, Dünya Bankası, uluslararası finans camiası da bu manzarayı oluşturmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiler hani... Bunların hesaplaşması, ileride -pek umudum yok ama- ekonomi tarihçilerine kaldı. Bizim işimiz ise şimdi ve yakın gelecekle...

Şöyle bir an durup düşünelim: 2004 yılı başı itibarıyla Türkiye acaba nasıl bir ülke? Enflasyonu düşürmeye başlamış, güzel... Büyüme trendine girmiş, bu da güzel... İhracat rekor üstüne rekor kırıyor, güzelin güzeli... Ama Türkiye'nin sokakları işsizlerle dolu. Her türden, her cinsten, her eğitim düzeyinden işsiz... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2004 yılını işsizlikle mücadele yılı ilan etti.

27 Ağustos 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ALMAN KAMUOYU YUMUŞUYOR MU?

Cahit UYANIK 

Neredeyse her hafta düzenli olarak adreslere postalanan Alman Haberler Servisi bülteninin sonuncusunda ilginç bir haber yer alıyordu. Haber, Türkiye'de çoğumuzun Başkanı  Prof. Dr. Faruk Şen aracılığı ile tanıdığı Essen'deki Türkiye Araştırmalar Merkezinin (TAM) yaptırdığı bir anketten alıntıydı. TAM'ın anketine göre geçmişten bu yana en ciddi muhalefetin bulunduğu ileri sürülen Alman toplumunun üçte ikisi Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemeye başlamıştı.

Ankete göre Türkiye koşulları yerine getirdiğinde tam üye olabileceğini düşünen Almanlar'ın oranı yüzde 58'e ulaşmıştı. Bu sayı, daha birkaç yıl önce yüzde 30-40'ı geçmiyordu. Ankete katılanların yüzde 8'i ise Türkiye'nin kısa vadede ve şartsız kabulünden yana görüş bildirmişti. 

Anketteki bir başka veri ise Alman iç siyaseti ile Türkiye'nin AB tam üyeliği arasındaki ilişkiyi tespit etmeye yönelikti. Buna göre Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) yandaşlarının yüzde 72'si Türkiye'nin tam üyeliğine sıcak bakarken, Hristiyan Demokrat Parti (CDU) yandaşlarının bile yüzde 59'u buna destek veriyordu. Yani Alman iç siyasetinde de konsensusa doğru bir gidişat olduğu görülüyordu. 

26 Ağustos 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KIBRIS VE ERDOĞAN'IN KRİTİK ZİYARETİ

Cahit UYANIK 

Geçen hafta Avrupa Birliği (AB) İlerleme Raporunu yayınladı. Raporun en ilgi çekici bölümü kuşkusuz Kıbrıs Sorunu ile ilgili olanıydı. AB'nin KKTC'deki seçimlere 40 gün kala bu raporda çok açık tavır alması kafaları iyice karıştırdı. Çünkü KKTC'de içinde AB sözcüğü geçen Çözüm ve Avrupa Birliği Partisi  (ÇABP) bile var. Türkiye'de böyle bir parti kurulsa acaba kaderi ne olurdu? Daha kurulmadan "Türkiye'yi sömürge yaptırmak istiyor" diye ya kapatılır ya da çok ağır bir şekilde 'ulusal kimliğe sahip olmamakla' eleştirilirdi. 

Bu partinin AB ve özellikle Yunanistan'la yakın ilişkiler içinde bulunduğu ileri sürülüyor. Söylemleri dikkatle takip edilse de halk arasındaki desteği şüpheli. Çünkü KKTC'nin neresine gidilirse gidilsin Başbakan Derviş Eroğlu'nun Ulusal Birlik Partisi (UBP) daha örgütlü bir görünüm veriyor.

KKTC'de seçimler 14 Aralık'ta yapılacak. Bu seçimlerin hemen öncesinde 15 Kasım'da ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Ada'yı ziyaret edecek. Henüz kesinleşmese de Erdoğan'ın iktidar ve muhalefet partileri ile görüşeceği belirtiliyor. 

Bundan yaklaşık 1 ay önce KKTC'de bulunuyorduk. Orada ilginç bir değerlendirme kulağımıza gelmişti. Adalılar "İlk kez Türkiye Hükümetinin içinde olmadığı ve müdahale etmediği bir seçim yapacağız. AKP'nin bu tavrını olumlu buluyoruz. Kendi kaderimizi kendimiz belirlemeliyiz" diyordu. Erdoğan'ın son zamanlardaki demeçlerinde Kıbrıs'ta geleneksel politikaya giderek yaklaştığı görülüyor. Erdoğan'ın bu gezi sırasında vereceği mesajlar bakalım seçimlerin gidişatına bir müdahale olarak algılanacak mı?

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TERÖRİZM ŞEBEKESİ KİTAPÇIĞI

Cahit UYANIK 

Elimde bir kitapçık var: Terörizm Şebekesi. 11 Eylül Saldırısı ve onu izleyen yıl yapılan Afganistan Operasyonu sonrasında ABD Büyükelçiliği tarafından Türkçe'ye çevrilmiş bir ABD Hükümeti yayını. Kitapçığın bir sayfasında El Kaide'nin faaliyette bulunduğu ülkeler sıralanmış. Listede Türkiye de var. Aradan yaklaşık 2 yıl geçiyor ve İstanbul'da El Kaide şüphesi bulunan önemli bir terör eylemi yapılıyor.

Yine Terörizm Şebekesi kitapçığının verdiği listede bir başka ayrıntı gözden kaçmıyor. Irak, El Kaide'nin faaliyet gösterdiği ülkeler listesinde yok. Ama ABD, yaklaşık 1 yıllık alt yapı çalışmasının ardından; dünyayı Irak'ın El Kaide'ye destek verdiğine inandıramamasına rağmen, bu ülkeye 2003 yılında operasyon düzenliyor. Irak'a girdiğinde El Kaide'yi bulamayan ABD, kevgire dönmüş bu ülkede şimdi o örgütle boğaz boğaza kapışıyor. Yani ABD aslında olmayan Usame Bin Ladin- Saddam Hüseyin ilişkisini kendi elleri ile yaratıyor. 

Bundan zarar gören ülke ise Türkiye oluyor. Gazetelerde daha bundan birkaç hafta önce Irak'tan bazı El Kaide'ye bağlı teröristlerin Türkiye'ye sızmış olabileceğine dair haberler yer almadı mı? Irak Savaşı öncesi, savaş sırası ve sonrasında 'Aklınızı başınıza toplayın; ABD'ye komşu oluyoruz' diye sevinenlere acıyorum. Türkiye meğer ABD'ye değil El Kaide'ye komşu olmuş da haberimiz yokmuş.

25 Ağustos 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BANKALARIMIZ VE 2004 RİSKLERİ

Cahit UYANIK 

Türkiye, bir niyet mektubunu daha idrak etti. Hayırlı uğurlu olsun. Öyle bakmayın 5-6 sayfadan oluştuğuna... Belki de son dönemlerin en kritik mektuplarının birinin altına imza atıldı. Adeta özelleştirme tezgahına konulmuş banka viranesine dönen Türkiye, IMF'den oldukça güçlü bir nefes payı aldı mesela... 

Doğru ya; aynı anda Halk Bankası, Ziraat Bankası, Vakıflar Bankası ile Pamukbank'ı satmaya çabalamanın ne anlamı vardı? Hele hele yapılan hortumculuğun boyutları henüz net bile olmayan bazı örnek olaylar çözülememişken... En üst düzeydeki yargı organları BDDK'nın yıllar önce verdiği el koyma kararlarını birer birer iptal ederken, Türkiye'den banka satın almak yürek ister yürek... Türkiye, Temmuz-2004'te mevduata tam güvenceyi kaldırıp ak koyun kara koyun ortaya çıkmadan banka satmamalı. Bu ortamda müşteri çıkmaz; çıkan müşteri de Türkiye'nin pek işine gelmez. Ayrıca 2004, 2003'te oluşan olumlu ekonomik tablonun sanki test yılı olacak. 

24 Ağustos 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ İMAR BONOLARI ÖDENMEZSE...

Cahit UYANIK 

Meclis'te bu hafta İmar Bankası bonozedelerine ilişkin yasa tasarısı kaldığı yerden görüşülmeye devam edilecek. Ortada 700 trilyon lirayı aşkın bir rakam var. Türkiye ne ilginç ülke; 8,5 katrilyon liralık hayali mevduata ilişkin ödeme planı Bakanlar Kurulu kararı ile yeniden yapılandırıldı ama 700 trilyonluk Hazine bonosu için kanun çıkarmak gerekiyor. 

Peki neden böyle? Çünkü yasa koyucular hayali mevduat olabileceği ihtimalini yasalara yansıtmışlar ama Hazine bonosu için benzeri hayali satış düzeneğinin kurulacağını akıllarına bile getirmemişler. Doğrusu bu bir hata değil. Hata, bu satışların denetlendiği sistemden sorumlu olan devletin mali kuruluşları... Hazine, Maliye Bakanlığı, BDDK, SPK, İMKB bu konudaki ilk sorumlular. 

İmar Bankasının borsada işlem yapma lisansının 90'lı yılların başında kaldırıldığını bilmeyen mi var? Yok. Türkiye, repo yoluyla açığa Hazine kağıdı satışını 1994 Krizi sırasında aracı kurumlar üzerinden yaşamıştı. Bu konunun tekrar etmemesi için çok geniş tedbirler alınmıştı. Ama aradan 8 yıl geçtiğinde kimse bu banka açığa Hazine bonosu satarken kılını bile kıpırdatmamış. Savunma istenirse bol miktarda laf salatası ortada duruyor. Ye yiyebilirsen...

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / VARLIK YÖNETİM KURULU BAŞARABİLİR Mİ?

Cahit UYANIK 

Türkiye geçen hafta bankacılık reformu açısından yeni bir aşamaya geçti: BDDK ve TMSF birbirinden ayrıldı. Düzenlemeye ilişkin yasa tasarısının büyük ihtimalle bu hafta Meclis'ten çıkması bekleniyor. İçi boş ve kayıkçı kavgasını andıran özerklik tartışmaları açısından bakıldığında sakıncalı gibi görünse de, bu düzenleme akla ve mantığa uygun. Neden mi? 

Türkiye, BDDK'yı kurup işletmeye başladığında batık bankaların faturası 10-15 milyar doları geçmiyordu. Yani kolayca absorbe edilebilecek bir büyüklüğü vardı. Oysa şimdi bu fatura 60 milyar dolar sınırını zorluyor. Bu kadar büyümüş bir sorun karşısında 'özerklik özerklik' diye bağırmanın bir anlamı pek yok. Türkiye'yi neredeyse boğulma noktasına getirmiş bankacılık problemlerinin, daha ömrü birkaç yılı geçmeyen bir kuruma yüklenmesi de hatalı. Eğer bu adım atılmazsa kısa bir süre sonra BDDK'nın tamamen lağvedilmesi bile tartışılır hale gelebilir.

BDDK, daha özerkliği oturmakta olan bir kurum. Kendi içindeki uyumu bile sağlayabilmiş değil. Devletin değişik kaynaklarından gelmiş bürokrasisi ve yetersiz tahsilat imkanları ile birşeyler yapmaya çabalıyor ama nafile. BDDK ile TMSF'nin birbirinden ayrılarak daha çok siyasi irade ile ortak çalışma yapar hale getirilmesi, söz konusu 60 milyar dolarlık faturanın tahsil edilmesi konusunda bir umut ışığı yakabilir. Hükümet yasanın hortumcuların üzerine gidilmesini kolaylaştıracak maddeleri konusunda pek taviz vermiş değil. Eğer yeni oluşturulacak Varlık Yönetim Kurulu etkili ve çalışkan isimlerden seçilirse net bir sonuca ulaşabilir.

23 Ağustos 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İŞ DÜNYASI VE GÜVENLİK

Cahit UYANIK 

Ardı ardına patlayan 4 bomba ve onu izleyen haftalarda ortaya çıkan gerçekler, terörün yavaş yavaş iş dünyasının içine sızmakta olduğunun delili. Böylesine büyük ve tüm dünyayı dehşete düşüren eylemlerin planlayıcı ve finansörlerinin kendilerine 'iş adamı' süsü vermesi Türkiye'ye ders olmalı. Türkiye pek çok alanda olduğu gibi iş dünyasına girip çıkanların kütüğünü bile tutmuyor. Yani bu konudaki kayıt dışılık önümüzdeki dönemde daha fazla başımızı ağrıtabilir.

Şüphesiz Türkiye'de girişim özgürlüğü var. Kimse kimsenin yeni bir işyeri açmasına, yeni bir yatırıma girişmesine sudan sebeplerle engel olamaz. Ancak Türkiye'de iş dünyasının kendi kendini denetleyecek mekanizmalarının olmaması veya etkin çalışmaması, devletin piyasalarda denetleyici olarak değil de oyuncu olarak bulunması, mevcut denetimlerin ise yasak savma kabilinden yapılması terör örgütleri için iş adamı kamuflajını cazip kılıyor. 

Türkiye, benzeri bir hatayı finans sektöründe yaptığı için hala çok büyük faturalar ödüyor. Kim bankacı kim bankacı değil veya kim bankacı olmalı kim bankacı olmamalı  ayrımı iyi yapılamadığı için, adına yolsuzluk diyerek rahatladığımız büyük finans sahtekarlıkları önümüze onlarca milyar dolarlık faturayı koyup gitti. 

Türkiye dünyadaki gelişmeleri iyi takip edebilse, iş dünyası içinden bazı istihbari bilgi edinebilecek yapılanmaları sağlamış olsaydı, acaba batık bankaların faturası daha küçük olabilir miydi? BDDK'nın eski başkanı Engin Akçakoca'nın 'finansal dedektiflik' önerisi hala akıllarda... Bu soruların dikkatlice irdelenip sonuçlarına göre yeni önlemler alınması gerekiyor. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BİR ZİYARET, BİR SÜRÜ KARAR

Cahit UYANIK 

Ankara'da geçen haftanın en heyecanlı konusu IMF idi. Bu sefer pek sessiz sedasız ve süklüm püklüm bir gözden geçirme yaptığı zannedilen IMF, sanıldığından sert mesajlar verip gitti. Her mantıklı insanın kafasını kurcalayan sorunun yani daha 1 haftalık bütçeyi delme becerisinin izahını isteyen IMF'ciler, "Bari bu ek maliyetleri finanse etmek için zam yapın" önerisini dile getirdiler. Çünkü özellikle akaryakıtta bir türlü yapılmak istenmeyen fiyat ayarlamaları, ekonomik karar alıcıların yanlış sinyallerle yönlenmesi sonucunu doğurmaya başlamıştı. Üstelik bütçe dengeleri de hayli etkilenmeye yüz tutmuştu. 

Enerjide ise alınan tüm tedbirlere rağmen üç enerji KİT'inin birbirine sarmal bir şekilde borçlanmasını kırmak için düğmeye zamla basılması istendi. Kaçak elektrikle mücadele, maliyet yapısının daha yerli kaynaklarla yumuşatılması gibi önlemlerin ise sürmesi zaten elzemdi. 

IMF ziyaretinin hemen ardından bankacılık alanında ardı ardına yapılan iki açıklama ise gözlerden kaçmadı. Önce Halkbank'ın Pamukbank'la birleşmek üzere bir inceleme başlatmasına resmen izin verildi. IMF "Özel bankalar bir türlü birleşmek istemiyor. Hiç olmazsa kamu sektöründeki banka konsolidasyonu bitsin" diyerek tavrını koydu ve gitti. 

22 Ağustos 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TOBB'UN GELECEĞİ VE SİYASETÇİLER

Cahit UYANIK 

Hafta sonunda TOBB, Seçimsiz Genel Kurulunu yaptı. Daha cumhurbaşkanı tarafından onaylanmamış olsa da yeni kanunun yarattığı heyecan ortamında yapılan bu Genel Kurul, gelecekte nasıl toplantılar izleyeceğimizin ilk habercilerinden oldu. İki gün boyunca Ankara'da ağırlanan 1.000'i aşkın delege, gelecek yıl vereceği oyun altın değerinde olduğunu iyice anlayarak Ankara'dan ayrıldı. 

Biz de önümüzdeki sonbahardan itibaren iş dünyasının temsil mücadelesinin daha farklı bir boyuta taşındığını göreceğiz. TOBB, siyaset dışı olduğunu söylese de gelecek yıl daha siyasi bir modelle seçim yenileyip başkan ve yönetim kurulunu seçecek. Büyük ve delege sayısı fazla odaların etrafında bir çekim merkezi oluşacak. Aynı kent içinde faaliyet gösteren sanayi odası, ticaret odası ile ticaret borsası, üst yönetimde daha etkin temsil için güçlerini birleştirmek zorunda kalacak. Ayrı telden çalan aynı kentin odaları ise temsil mücadelesinde kentleri açısından kayba uğrayacaklar.

Konuştuğumuz TOBB delegeleri ise yeni sisteme hayli hazırlıklı görünüyordu. Özellikle TOBB'un elinde birikmiş olan kaynağın yeni seçim sistemiyle maddi imkanı zayıf odaların da istifadesine iyice açılabileceğini söylüyorlardı. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun mevcut sistem içinde bile küçük odalara, yani Anadolu'daki örgütlere önemli oranda destek verdiğini belirten delegeler, gelecek yılki en şanslı başkan adayını da böylece açık etmiş oluyorlardı.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ZORLU GÖZDEN GEÇİRMENİN ANALİZİ

Cahit UYANIK 

Hafta sonu IMF ile ortaklaşa yapılan basın toplantısının belki en kritik cümlesini IMF Türkiye Masası Şefi Rıza Moghadam sarf etti: "7'inci Gözden Geçirme kendi içinde zorlu geçti." Moghadam'ın söylediği söz sonuna kadar doğruydu. Çünkü bu gözden geçirme için iki defa Türkiye'ye gelmek zorunda kalmışlardı. Geçen yıl başındaki 4'üncü Gözden Geçirme de hayli zorlu seyretmişti ama o zaman hükümet yeniydi. Üstelik Irak Savaşı patladı patlayacaktı. 

Aslına bakılırsa 8'inci Gözden Geçirmenin de bundan geri kalır yanı olmayacak. Çünkü bir sonraki ziyaret sırasında Türkiye, IMF ile ilişkilerin geleceğine karar verecek. Bu çalışma sırasında IMF'den Moghadam'ın yanı sıra, daha üst düzey ziyaretçilerin geldiğine de tanık olabiliriz. Çünkü o görüşmelerde hayli üst düzey politik konular ele alınacak.

Peki geçen hafta sonu itibarıyla üzerinde tartışılan taslak niyet mektubu nasıl yorumlanmalı? Bu mektup, Türkiye'nin çark etmeye çalıştığı bazı konular hakkında, IMF'nin bastırıp sonuç aldığı sayısız metinden biri olarak tarihe geçecek. Kamu bankaları özelleştirmesinden neredeyse vazgeçmek üzere olan hükümete, anlaşılan hayli ciddi baskılar uygulanmış. Bankalar Kanununda yapılması planlanan değişikliğe ise destek verilerek Türk bankacılığının geleceğinin AB içerisinde olacağı ve buna göre tavır takınılması istenmiş. Sırf bankacılıkta yapılması taahhüt edilen değişiklik ve reformlar bile IMF'nin Türkiye'den 2005 ve sonrasında kolay kolay ayağını çekmeyeceğinin göstergesi. 

21 Ağustos 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / GÜMRÜK MÜZESİ'NİN HİKAYESİ

Cahit UYANIK 

Devleti devlet yapan en önemli kurumlardan birisi gümrüktür. İçine girmeye hazırlandığımız Avrupa Birliği (AB), pek de alışık olmadığı İran, Irak, Suriye gibi devletlere ve kültürlere komşu olacağı için uzun zamandır Türkiye gümrüklerine hayli önem veriyor. Gümrük konusundaki yasal alt yapı da Türkiye'nin AB normlarına uydurduğu mevzuatlar arasında ilk sırada yer alıyor. 

Gümrük Müsteşarlığı halen Ankara'nın Ulus semtindeki tarihi binada faaliyet gösteriyor. Yani bu bina tam üye olduğumuzda önündeki göndere 12 yıldızlı AB bayrağı çekecek kurumlardan birisi... Son zamanlarda Ankara'da giderek 'israf anıtları'na dönüşen görgüsüz, soğuk ve mimari estetikten yoksun kamu binaları ile karşılaştırıldığında bu bina insanın gözüne Tac Mahal gibi görünüyor.

Gümrük Müsteşarlığının başında halen Ankara'nın en uzun soluklu ve eğitimli bürokratlarından Doç. Dr. Nevzat Saygılıoğlu bulunuyor. Belki akademik kimliği belki tarihe merakıdır bilinmez; Saygılıoğlu her görev yaptığı kurumun geçmişini titizlikle araştırır. Bu sefer de gelenek değişmedi ve Saygılıoğlu Türkiye gümrüklerine el attı.

20 Ağustos 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ALLAH'IN DEDİĞİ OLUR

Cahit UYANIK 

Türkiye, 1997 yılı yaz aylarından bu yana IMF ile ortaklaşa ekonomik politikalar izliyor. Bu sürecin 6 nirengi noktası var: 1997-Temmuz, 1999-Aralık, 2000-Kasım, 2001-Şubat, 2001-Mayıs ve 2001-Eylül. Bunlar ekonomide köklü dönüşümler konusunda söz verilerek icraatlara girişildiği, programın istenildiği gibi işlemediğinin anlaşıldığı ve ekonomide dış olumsuz faktörlerin yakıcı etkisinin hissedildiği tarihler... 

Tablo dikkatle incelendiğinde görülüyor ki, programların özellikle dış risklere karşı dayanıklılığı yok. 1997 yılındaki programdan hemen sonra Uzak Doğu Krizi patlak vermişti. Hemen ertesi yıl ise Rusya Krizi... Türk toplumu o dönemde IMF'ye söz verdiği Yakın İzleme Anlaşması hedeflerini tutturmak için mevcut siyasi iktidarlar tarafından cendereye sokulmuştu. Sonuç ise 1999'da yüzde 6'nın üstündeki ekonomik küçülme oldu. Bu yetmedi, 2000 yılında kur çapasına geçildi. O dönemde ise euro'nun zayıflığı ve petrol fiyatlarındaki artışlar programın döviz dengesini altüst etti. Aklımız başımıza üç ay arayla yaşanan 2 ayrı ekonomik krizle geldi. 

Şimdi de Mayıs ayında ilan ettiğimiz revize edilmiş ekonomik program, ABD'ye yönelik terör saldırısının yaratacağı olumsuz ortamın tehditi altında. Öyleyse durup düşünmekte fayda var. Türkiye, acaba enflasyonla mücadelesinde dış olumsuz faktörleri hiç dikkate almadan mı hareket etti? Eğer olası olumsuz gelişmeler programlara yansıtıldıysa bunun dozajı nasıl tespit edildi?

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BİR YASA, BİN SORU

Cahit UYANIK 

Türkiye ekonomisi, önümüzdeki günlerde hayli ilginç günlere gebe. Bankalara mali destek verilmesine ilişkin düzenlemenin Meclis'ten 'her derde deva ebegümeci' edasıyla geçirilmesiyle büyük tartışmaların kapısı açılmış oldu. Bundan sonra sorulması gereken soru şu: Kendisi kurtarılmaya muhtaç bankalar, nasıl olup da reel sektörün derdine deva olacak? Verilecek 5 milyar dolarlık desteğin 3 milyar doları reel sektöre nasıl ve hangi mekanizma ile aktarılacak?

Aktarılacak kaynaklar şirketlere yeni kredi kullandırma şeklinde olacağına göre, bu durum bankaların kredi risklerini dolayısıyla sermaye yeterlilik rasyolarını yeniden aşağıya çekmeyecek mi? Kredi verilecek şirketlerin ibraz edecekleri bilançoların gerçeği yansıttığı nasıl bilinecek? Bu sorular böylesine uzayıp gidebilir. Cevapları görmek için önce yasanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından onaylanmasını, ardından da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) 'hazırladık bile' dediği uygulama tebliğini beklemek zorundayız.

Reel sektör temsilcilerinin de bu yasanın çıkmasından dolayı 'pek memnun' pozlarına girmesini anlamak mümkün değil. Yasayla ortaya konulan en somut destek olan Ziraat ve Halk Bankasından reel sektöre aktarılması kararlaştırılan 1,5 katrilyon liraya bir şey diyeceğim yok. Ancak kamu bankalarının başındaki yeni yöneticilerin, eskileri kadar anlayışlı olmayacaklarını şimdiden söyleyebiliriz. Ne de olsa bu bankalar önümüzdeki günlerde tamamen özel hukuk hükümlerine göre çalışmaya başlayacaklar.

19 Ağustos 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / CARİ AÇIK REVİZYONU TARTIŞILMALI

Cahit UYANIK 

Türkiye ekonomisinde son üç haftada yaşananlar tam 'sıyırdı geçti' dedirtecek cinstendi. Bir yanda yaşananları analiz edip topluma aktarmaktan aciz bir ekonomi yönetimi, öbür yanda doların 250 bin lira artması karşısında neredeyse zil takıp oynayacak siyasetçiler ve onları destekleyen iş adamları vardı. Kimse olayın reel boyutlarıyla ilgili değildi.

Kimse bunun bir 'düzeltme hareketi' olduğunu ama dikkatli davranılmazsa  'batırma hareketi'ne dönüşebileceğini söyleyemedi. Doları 1.300 seviyesinde tutan olumlu iç ve dış etmenlerin tam tersi yönde harekete geçmesi, yüzde 20'ye yaklaşan bir devalüasyonu beraberinde getirdi. Bu fiili devalüasyonun fiyat hareketlerine, cari açığa ve GSMH'ye etkisini ise birkaç ay içinde göreceğiz. 

Ama tehlike henüz geçmiş değil. Ekonomi yönetimindeki isimler, Türkiye'nin son iki yılda benzeri etkiler içine girdiğini ve bunlardan yara bere almadan çıktığını ileri sürerek hata ediyorlar. Tezkere, Irak Savaşı, Kıbrıs Meselesi gibi olaylar doğrudan doğruya ekonomik değil siyasi faktörlerin ön planda olduğu gelişmelerdi.

Oysa FED'in faiz artırımı, petrol fiyatlarının 10 dolara yakın artması, hükümetin yüzde 6,5 faiz dışı fazlayı azaltmak istemesi, IMF ile ilişkilerin geleceği konusundaki kafa karışıklığı doğrudan ekonominin kendi doğası ile ilgilidir. Tezkere ve Kıbrıs gibi iki önemli konuda yanlış yollardan geçerek doğru sonuca ulaşma konusunda siyasi şansı gülen hükümetin, ekonomi yönetiminde böyle bir şansı olamaz. Çünkü ekonomi şansın ve mucizelerin değil, alınan veya alınmayan kararların ceremesinin çekildiği bir alandır.

18 Ağustos 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MARATONCU'NUN MOLASI

Cahit UYANIK 

Hakan Şanlıtürk, uzun yıllardır Milliyet'in Ankara Bürosunda ANAP'ı izlemekle görevli bir muhabir arkadaşımız... Önümüzdeki hafta Şanlıtürk'ün ilginç bir kitabı çıkacak: Maratoncu'nun Molası. Kimmiş bu maratoncu peki? Kitaptan anladığımızda göre ANAP'ın 2002 Kasım seçimlerinden sonra istifasını veren eski genel başkanı Mesut Yılmaz...

Yılmaz'ın siyaseti bırakmasının üzerinden yaklaşık 1,5 yıl geçtikten sonra çıkan bu kitap, ANAP'ın gerileme döneminin hayli objektif ve olaylara dayalı şekilde analiz edildiği bir dizi halinde akıp gidiyor. Ama kitap baş döndüren olayların yaşandığı 2002 Eylül ayı ile açılıyor. 

Yılmaz'ın genel başkanlığı bırakmaya ikna oluşu ve yerine şimdilerde Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'ya bırakmak istemesiyle ilgili gizli kalmış bir olayın anlatımı insanı hayretten hayrete düşürüyor. Yılmaz'ın AB Toplantısına giderken, 3 gün sonraki dönüş tarihli istifa mektubu bırakmaya razı olmasına rağmen Mumcu'nun ertesi sabah AKP'ye geçişi nefes nefese anlatılıyor.