Cahit UYANIK
1970 yılında Nobel Ekonomi Ödülünü de kazanan
ünlü Amerikalı iktisatçı Paul Samuelson’un, kendisi kadar ünlü sözlerinden biri
şöyledir: “Tarihte üç önemli keşif vardır: Ateş, tekerlek ve merkez bankası”.
Gerçekten günümüzde önemleri giderek artan merkez bankaları ve onların başına
atanacak isimlerin yıllar önce (Dikkatinizi çekerim, aylar değil…) tartışılıp
konuşulmaya başlandığını, ince siyasi hesaplara konu edildiğini gördükçe Paul
Samuelson’a hak vermemek mümkün değil.
Bunun
en yeni örneği Avrupa Merkez Bankasında (ECB) yaşanıyor. 2011 yılı Kasım ayında
8 yıllığına ECB Başkanı olan ‘Süper Mario’ lakaplı İtalyan vatandaşı Mario
Draghi’nin yerine getirilecek veya getirilmesi gereken isim, görevinde son 2
seneye girdiği 2017 yılı Kasım ayından itibaren tartışılmaya başlandı. Draghi’nin
odağında olduğu tartışmalara birazdan yeniden döneceğiz ama aynı şeyin Amerika
Birleşik Devletlerinde (ABD) de yaşandığını söylemeliyiz. Amerikan Merkez
Bankası’nın (FED) başındaki Janet Yellen’ın da 2018 yılı başında dolacak 4
yıllık görev süresinin uzatılıp uzatılmayacağı, 2015 sonundan itibaren
(Başkanlık seçimi kampanyalarının başlamasıyla)
gündeme geldi. Ve yine 2 yıl sonra yani 2017 yılı sonunda ABD Başkanı Donald
Trump, Yellen ile 4 yıl daha çalışmayacağını resmen açıkladı. Oysa Yellen
FED’in 100 yılı aşan tarihindeki ilk kadın başkandı ve herkes tarafından başarılı
bulunuyordu.