28 Mart 2024 Perşembe

YENİLİKLERİYLE TÜRK BÜTÇE TARİHİNDE BİR DÖNÜM NOKTASI: 2006 YILI BÜTÇE YASA TASARISI

2006 BÜTÇESİNİN DEĞİŞEN VE DEĞİŞMEYEN YÖNLERİ 

Cahit UYANIK 

2006 Yılı Bütçe Yasa Tasarısı siz bu dergiyi okurken Meclis'ten geçmiş olacak. 2006'nın bütçesi, 'değişen' ve 'değişmeyen' özellikleriyle ilginç bir görünüm veriyor. Bütçenin değişen özellikleri daha çok 'hazırlanma tekniği' üzerinde yoğunlaşıyor. Değişmeyen özellikler ise bütçenin finansman yapısı, bütçe harcama ile gelir kalemlerinin dağılımının hemen hemen aynı şekilde sürmesi.  Şimdi bunları birer birer ele alalım.

2006 Yılı Bütçe Tasarısı, 2004 yılında kabul edilen ve uygulaması 2 yıl ertelenen Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ilkelerine göre hazırlandı. Yani bütçe, kamu sektörünü daha geniş bir şekilde kavrayan ve daha ayrıntılı harcama ile gelir bilgileri sunan bir yapıya sahip. Bütçe ayrıca 2007 ve 2008 yılına ilişkin temel verileri de kapsadığı için, 'Türkiye'nin ilk 3 yıllık bütçesi' oldu. 

Söz gelimi devlet, önümüzdeki yıl 29 milyar 71 milyon YTL gelir vergisi toplamayı planlarken, bu rakam 2007 için 31 milyar 624 milyon, 2008 için de 33 milyar 961 milyon YTL olarak ilan edildi. Bütçeye açıp bakıldığında her kalemin 3 yıllık perspektifi hemen görülebiliyor. Eskiden Türkiye'de bütçeler, bırakın 3 yıllığı 8-9 aylık hazırlanıyordu. Yani yılbaşında ilan edilen bütçe rakamları Ağustos-Eylül ayında dolduruluyor ve sonbaharda Meclis açıldığında ek bütçe kanunu çıkarılıyordu.

Rakamları ilan etmek kolay. Elbette 3 yıllık bütçenin uygulaması da önemli olacak.  Bunların tutturulma düzeyini veya daha iyi rakamlara ulaşma hedefinin sağlanıp sağlanmadığını en erken 2 yıl sonra görebileceğiz. Ancak o zamana gelmeden uygulamanın gidişatı da bize bir fikir verebilecek. Aynı şekilde 2007 Yılı Bütçesi gelecek yıl Meclis'e sunulurken 2007 ve 2008 rakamları gelişmelere göre revize edilebilecek ve listeye 2009 rakamının da eklenmesi gerekecek. Eğer Avrupa Birliğindeki gibi 3 yıllık bütçelere benzer bir uygulamaya alışkanlık kazanırsak, geçmişte yaşadıklarımız 'acı ve uzun sürmüş birer hatıra' olarak hafızalarımızda kalacak.

2006 Bütçesi ayrıca kamuya ilişkin daha geniş verileri kapsıyor. Önümüzdeki dönemde ve yıllarda sık sık 'merkezi bütçe' kavramını duyacağız. Yani eskiden olduğu gibi 'genel ve katma bütçeli kuruluşlar' ile 'konsolide bütçe' kavramları tarihe karıştı. Eskiden bütçe rakamlarının dışında kalan özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici kurumların bütçeleri de artık Meclis'in görüşmesine ve onayına açılıyor. 

Özel bütçeli kuruluş denilince kendi gelir ve dolayısıyla harcama imkanı olan kuruluşları anlamak gerekiyor. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü gibi kuruluşlar bunlara örnek verilebilir. Bu kurumların bütçedeki büyüklükleri 11,3 milyar YTL olarak belirlendi. Düzenleyici ve denetleyici kurumların harcamaları ise 541 milyon YTL oldu.

Bütçenin bu yeni hali, geçmiş yıl ile kıyaslanmasını ise imkansızlaştırdı. Yani 2005 ile 2006'nın rakamlarını mukayese ettiğinizde elde edeceğiniz artış veya azalışlar gerçeği yansıtmayacak. Ama Maliye Bakanlığı 2006 Bütçesini 2005'teki eski sisteme göre tasnif eden bir çalışma da yaptı. 2005 Yılı Bütçesinin 145 milyar 929 milyon YTL düzeyinde bağlanması ve 2006 yılında bütçe giderlerinin ise 157 milyar 355 milyon YTL olması hedefleniyor. Bu durumda bütçe harcamaları yüzde 7,8 büyümüş olacak. 

Maliyenin yeni sistemle hazırladığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinde ise toplam giderler 174 milyar 340 milyon YTL olarak görünüyordu. Eski düzende hazırlanan 2006 Yılı Bütçesi ile kıyaslandığında oluşan aradaki fark ise ağırlıklı olarak özel bütçeli kuruluşlar ile düzenleyici ve denetleyici kuruluşların harcamalarının da bütçeye alınmasından kaynaklanıyor.

2006 Bütçesinin dikkate değer değişikliklerinden birisi de devletin ilk kez vergi kanunlarında çeşitli kişi ve kurumlara tanıdığı muafiyet ve istisnalar nedeniyle vazgeçtiği vergi gelirinin büyüklüğünü de açıklaması...  Buna göre devlet, 2006 yılında 8 milyar 592 milyon YTL düzeyindeki gelirinden muafiyet ve istisnalar nedeniyle vazgeçecek. Bu rakamın 2007'de 9 milyar 479 milyon YTL, 2008'de ise 10 milyar 322 milyon YTL'ye çıkması bekleniyor. Bütçe tasarısındaki verilere göre devlet gelirlerindeki kayıp; Kurumlar, Gelir, KDV ve ÖTV kanunlarındaki 72 değişik maddede sıralanan istisna ve muafiyetler nedeniyle oluşuyor. Bu verinin hesaplanıp açıklanması, Türkiye'de vergi hasılatının az olmasının sebeplerinden birisi olarak gösterilen istisna ve muafiyetlerin tam anlaşılması açısından önem taşıyor. 

Hükümetin önümüzdeki yıllarda istisna ve muafiyetleri azaltacak bir plan üzerinde çalıştığını da hatırlatalım. Ha bu arada unutmadan... Dört büyük vergi kanunundaki toplam 72 istisna ve muafiyet maddesi içinde en fazla sayıya ise 33 madde ile Gelir Vergisi Kanununun sahip olduğu belirlendi. Kurumlar Vergisi Kanununda 20, KDV Kanununda 13 ve ÖTV Kanununda ise 6 istisna ve muafiyet maddesi bulunduğu belirlendi. Maliye, hangi maddeden ne kadar kayıp olduğunun ayrıntısını ise açıklamadı. 

Biraz da 2006 Bütçesinin değişmeyen özellikleri üzerinde duralım. Önümüzdeki yılın bütçesinde değişmeyen şey, bütçenin finansmanındaki adaletsizlik. 2006 Bütçe Tasarında hükümet vergi gelirleri tahsilatını yüzde 11,5 artırmayı hedefliyor. Ancak gelir kalemleri arasında en önemli artışlar, dolaylı vergilerde yaşanıyor. Söz gelimi motorlu taşıtlardan alınan özel tüketim vergisi (ÖTV) tahsilatında yüzde 70,3 oranında artış var. Motorlu taşıt araçlarına ilişkin ÖTV'den bu yılın bütçesinde 2 milyar 548 milyon YTL olan gelir tahmini, 2006 yılı için 4 milyar 340 milyon YTL'ye çıkarıldı. Böylece motorlu taşıt araçlarına ilişkin ÖTV'den sağlanacak gelirin toplam ÖTV tahsilatı içindeki payı yüzde 7'den yüzde 12'ye çıkarılacak. ÖTV tahsilatınin yüzde 70,3 oranında artırılabilmesi için ise motorlu taşıtlardan alınan ÖTV oranlarında yeni bir artışa gidilmesi gerekeceğine dikkat çekiliyor. İçki ve tütün ürünlerinden tahsil edilen ÖTV'de artış oranı yüzde 17,1, dayanıklı tüketim ÖTV'sinde yüzde 20 olarak öngörülüyor.  

Vergi yükü, toplanan vergi gelirlerinin gayri safi milli hasılaya oranlanması yoluyla bulunuyor. Türkiye'de vergi yükü 1993 yılında yüzde 16,5 iken 2001 Krizi sırasında yüzde 27,4'e kadar çıkmıştı. Vergi yükü 2005 yılında yüzde 27,22 olacak. Buna karşılık 2006 yılında oranın yüzde 27,13'e gerilemesi bekleniyor. 

Türkiye dolaylı-dolaysız vergi oranları itibarıyla 30 ülkeli OECD Liginin en dibinde bulunuyor. 2002 yılı verilerine göre Türkiye'de toplam vergi gelirleri içinde dolaysız vergi payı yüzde 34,4, dolaylı vergi payı yüzde 65,6 şeklinde hesaplandı. OECD ortalaması ise sırasıyla yüzde 55,4 ve yüzde 44,6 oldu. Türkiye'de 2005 yılı itibarıyla toplam vergi gelirleri içerisinde dolaysız vergilerin yüzde 27, dolaylı vergilerin ise 73 oranında pay alması bekleniyor. Bu tablo 2006 Bütçesinde de değişmiş değil. Yani Türkiye hayli ağır bir vergi yükünü taşıyor ama bunu adaletsiz bir şekilde dağıtıyor. Topladığı vergiyi,  kazançla ilişkilendirme kapasitesi yetersiz.

Vergide adaletsiz tablo devletin vergi toplama becerisindeki eksikliğinin yanı sıra, toplumda bir vergi direnci oluşmasından da kaynaklanıyor. Yani mükellefler, ödedikleri verginin kendilerine hizmet olarak döneceğinden umudu kesmiş durumdalar ve vergi ödememek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bunun en çarpıcı göstergesi de kişi başına düşen vergi rakamlarında görülebiliyor. Türkiye, kişi başına düşen vergi geliri açısından 30 OECD ülkesi arasında sonuncu. Türkiye'de kişi başına vergi geliri 1.111 dolar düzeyinde. Türkiye'ye benzediği belirtilen İspanya'da ise bu rakamın 7 bin doları geçtiğini söylersek Türkiye'nin ne durumda olduğunu, neleri yapıp yapamadığını kolayca anlayabiliriz.

Genel olarak bütçemizin hal-i pür melali böyle. Madem vergi konusundan girip konuyu biraz kişiselleştirdik... Söz gelimi aklımıza "2006 yılında kişi başına düşen milli gelir ne ola ki?" sorusu gelmiyor mu? Malum milli gelir bir pasta ise pastadan alınan payın en basit ölçeği bu gösterge. Bunun için önce 2005'in 4 bin 964 dolarla kapanacağının tahmin edildiğini söyleyelim. 2005'in rakamı ise 5 bin 216 dolar. Yanlış duymadınız, yazıyla yazıyorum kişi başına düşen milli gelirimiz önümüzdeki yıl 'beşbinikiyüzonaltı' dolar olacak. Eh tabi bu artışın değerli TL politikasının bir sonucu olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Dolar yerinde saydıķça,  milli gelir de kişi başına gelir de arttıkça artıyor. Çünkü 2006'nın üretim rakamlarını, söz gelimi 1989'daki sabit rakamlara kıyasladığınızda bu artışları görmek mümkün değil. Kendimizi "Türkiye ekonomisinin gücü giderek artıyor. ABD'ye karşı da Avrupa Birliğine karşı da..." diye avutabiliriz. Ama ardından "Nereye kadar?" diye sormak kaydıyla...

Türkiye'de bütçe yıllardır içinden çıkılmaz hale gelmiş bir görünüm veriyor. 2006 Bütçesinde de aslında bu tablo pek değişmiş değil. Yükü biraz olsun hafiflemiş faiz ödemelerinin yerini, giderek kabusa dönüşme sinyalleri veren sosyal güvenlik transferleri almaya aday. Devletin genç yaşta emeklilik uygulamaları, emek piyasasının çalışanları erken emekli olmaya zorlaması, yetersiz alt yapılar nedeniyle şişen ilaç ve sağlık harcamaları, kayıt dışı istihdamın kontrol altına alınamaması gibi nedenlerle sosyal güvenlik açığı giderek büyüyor. Eğer Türkiye bir sosyal güvenlik reformu yapamazsa; giderek düzelen faiz harcamalarının -sosyal güvenlik harcamalarının baskısıyla- yeniden yükselişe geçtiğini görebiliriz. Bizce 2006 Bütçesi ve daha ileriki yıllardaki bütçeleri bekleyen en önemli risk budur. Bundan sonraki bütçe politikalarının bu çerçevede izlenip değerlendirilmesinde yarar vardır.

(Bu yazı TSE'nin yayın organı Standard dergisinin Kasım-2005 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder