24 Mart 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KAPILANMAK VE YAPILANMAK

Cahit UYANIK 

Kavşak noktasına yaklaşıldığı anlaşıldıktan sonra AB tartışmaları iyice sertleşti. Çünkü AB en geç bu yıl sonuna kadar bize bir şeyler söyleyecek ve Türkiye'deki birçok gelişme buna göre belirlenecek. Bu ortamda yine ulusal problematiğimiz nüksetti. Konuları demeçler ve nutuk atarak tartışıyoruz. 1963'te açılmış bir vizyonu 39 yıl sonra tartışıp komik duruma düşüyoruz. Tartışmaların çoğu temelsiz ve 'dedim-dedi' ekseninde gelişiyor. Oysa Avrupalılar kendi kendimize değil onlarla tartışmamızı bekliyorlar.

Peki tüm siyasi partilerde AB konusunda genel bir konsensus oluşmuşken, AB karşıtlarının sesinin bu kadar gür çıkmasını neye bağlamalı? Elbette ki kafa karıştırma çabasına...Türkiye, AB konusunu bugüne kadar hep 'kapılanmak ve yapılanmak' olarak gördü. Tam üye olunca AB bütçesinden büyük fonlar koparılıp ekonomide ne kadar sorunlu alan varsa yeniden yapılandırılacaktı. 

Ancak Soğuk Savaş bittikten sonra AB üyesi olmak isteyenlerin sayısı artınca işler değişti. AB şimdilerde önümüzdeki yıl tam üyelik müzakeresine başlayacağı 10 ülkeyle 2010 yılını nasıl bulacağının hesaplarını yapıyor. Daha geçen hafta sonu yapılan İspanya'daki zirvede bu genişlemenin nasıl finanse edileceği ayrıntısıyla tartışıldı. Bir uzlaşmaya varıldığı da söylenemez. 

AB'de herşey artık 2010 tarihi üzerine oturtuluyor. İstihdam, tarım, bilgi ekonomisi, ulaştırma gibi alanlarda 2010 yılının politikaları şimdiden üretilmeye başlandı. Türkiye'nin bu ortamda kendi kendisini anlatmak kadar, AB'nin içine girdiği yeni dönemi de anlaması gerekiyor. Elbette politikalarını da buna göre değiştirmesi  zorunlu. Çünkü Türkiye, tam üyelik müzakeresine başladığında muhtemelen karşısında 15 değil 25 üyeli bir AB bulacak.

2010 tarihinin önemini anlatmak için pratik bir örnek vermek istiyorum. AB, 2010 yılına kadar taşınacak yük hacminin yüzde 37 artacağını tahmin ediyor. Bunun için de çevreye verdiği zarar, alt yapı, bakım-onarım ve birim başına maliyetlerin yüksekliği nedeniyle kara taşımacılığının payını daha da azaltmak istiyor.

Çünkü Japonya’da yapılan bir araştırmaya göre, değişik taşıtlarla yapılan taşıma maliyetlerinin kıyaslamasında deniz yolu taşımacılığının karayoluna göre 166 kat daha ucuza mal olduğu tespit edilmiş. Şimdi AB'de hedeflenen ise karayolu taşımacılığının denizlere kaydırılması. AB izlediği bu yeni politikayı 'Karadan Denize' diye adlandırıyor. Proje bu büyük dönüşümün aslen özel sektör tarafından gerçekleştirilmesini öngörüyor ama başlangıçta ciddi devlet destekleri verilmesini de içeriyor. 

Türkiye'nin AB'ye tam üye olduğunda kabotaj tekelinden kademeli olarak vazgeçmek zorunda bulunduğu ve dünyanın en büyük TIR parklarından birine sahip olduğu düşünülürse, boş tartışmalarla vakit kaybetmek yerine bazı projeler üzerinde yoğunlaşmanın daha doğru olacağını hep birlikte görebiliriz.

(Bu yazı Finansal Forum gazetesindeki Başkentten Yansımalar köşesinde 25 Mart 2002 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder