29 Aralık 2018 Cumartesi

2019’DA BORÇLAR 270 TRİLYON DOLARA ULAŞABİLİR VE “KÜRESEL TEMERRÜT” GÜNDEME GELEBİLİR


Cahit UYANIK

Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) önde gelen emlâkçılarından Seymour Durst, 1989 yılında New York’un ünlü Times Square Meydanına çok yakın bir yere 3,4 metreye 7,9 metre ebatında ışıklı bir pano astırdı. Dolarlarla süslü panonun üzerinde Ulusal Borç Saati (The National Debt Clock) yazıyordu. Panonun asıldığı anda ABD’nin borcu 2,7 trilyon dolardı ama rakam her an artış yönünde değişiyordu. Panonun “Ailenize Düşen Pay” bölümündeki rakam da sık sık yükseliyordu.

2008 yılı Eylül ayı ortasında, başta ABD olmak üzere neredeyse dünya ekonomisinin tamamı büyük bir finansal ve ekonomik krize sürüklendikten yaklaşık 3 hafta sonra, bu pano ışıklarını söndürdü. Çünkü ABD’nin borcu 10 trilyon doları geçmişti ve pano tek haneli rakamlara göre tasarlandığı için artık çalışmıyordu. Kısa sürede panoya, bir ışıklı rakam hanesi daha eklendi ve gösterge yeteneği 100 trilyon dolara kadar yükseltildi.

28 Aralık 2018 Cuma

ABDÜLLATİF ŞENER, ALİ BABACAN, KÜRŞAD TÜZMEN: AK PARTİNİN İLK EKONOMİ TRİOSUNUN ANALİZİ

Ekonomi Triosunun Analizi

Cahit UYANIK

Ak Parti Hükümeti bu hafta güven oyu alarak icraatlarına resmen başlayacak. Yeni hükümetin gündemindeki iki önemli konu Avrupa Birliği (AB) ve ekonomi. Bizi ikincisi ilgilendirdiği için daha çok onun üzerinde durmakta fayda var. Ak Parti Hükümetinin trio modelli ekonomi yönetimi biraz kafa karıştırıyor. 

Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan genç yaşının getirdiği dinamizmle gece gündüz çalışabilecek bir izlenim veriyor. Ancak Babacan, 7-8 yıldır ticaretle uğraşıyor. Parlak üniversite kariyerinin ardından ABD'de yürüttüğü çalışmalarını, Türkiye'deki ticaret hayatı için kesintiye uğratmış olması talihsizlik. Babacan'ın bazı üst düzey finans kuruluşlarında çalışarak uluslararası finans dünyasının pratikleri hakkında tecrübe edinmesi daha iyi olurdu.  Babacan'ın ekonomi yönetimi konusundaki şansı ise bürokrat kadrosunun işinin tam ehli olması. 1993 yılında Tansu Çiller Başbakan olduktan sonra ekonomi bürokrasisini alt üst etmiş ve bu dağınıklık 2001 yılına kadar sürmüştü. Ekonomi bürokrasisi, son 2 yıldır tam bir takım görüntüsü veriyor. Babacan, bu takımı iyi kullanırsa başarılı olur.

26 Aralık 2018 Çarşamba

KULİS: MEĞER RÜŞVET, "KUYUDAN SU ÇEKMEYE YARAYAN URGAN" ANLAMINA GELİYORMUŞ


RÜŞVETİN ADI VAR

Cahit UYANIK

Yolsuzluk ve rüşvet Türkiye'nin son yıllarda adeta baş belasına dönüştü. Gün geçmiyor ki yeni bir hayvan ismiyle özdeşleştirilmiş yolsuzluk ve onunla bağlantılı rüşvet operasyonu yapılmasın. Ama bu sorun sadece Türkiye'nin meselesi değil. Daha geçen ay Fransa, eski Savunma Bakanı ve Anayasa Mahkemesi Başkanı bir politikacıyı 6 ay hapse mahkum etti. Almanya'nın güçlü adamı Şansölye Helmuth Kohl de hala yolsuzluk iddialarından paçasını kurtarabilmiş değil.

Geçenlerde elime bir rapor geçti. MHP Grup Başkan Vekili İsmail Köse tarafından hazırlanmış olan raporun tam adı "1980'den 2000'e Yolsuzluk Olayları-Nedenleri ve Çözüm Önerileri"... Raporda rüşvetin tarihi ve rüşvetin tüm dünya ülkelerindeki karşılıkları hakkında ilginç bilgilere yer veriliyor. Söz gelimi rüşvetin bilinen anlamının dışında "Kuyulardan su çekmekte kullanılan urgan" veya "Kuş yavrusunun kendisine yem veren annesine boynunu uzatması" anlamına geldiğini biliyor muydunuz? Zaman içinde bu sözcük, devletle ilişkilerde "Tıpkı kuyudan su almak için urgan gerektiği gibi, bir işi yapabilmek için verilen gizli menfaat" manasında kullanılmaya başlanmış.

22 Aralık 2018 Cumartesi

KULİS: OKTAY YENAL, YOZLAŞMIŞ SİYASAL DÜZEN VE OKUMUŞ CEHALETİ...


'Görünen köyün klavuzu'

Cahit UYANIK

Oktay Yenal'ı bilenler bilir. Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli iktisatçılardan biri olan Yenal, özellikle kur çapasına dayalı ekonomik programın çökmesinden sonra, ünlü Financial Times gazetesinin okuyucu mektupları sayfasında Uluslararası Para Fonu (IMF) ile büyük kapışmaya tutuşmuştu. 

Uzun yıllarını Dünya Bankasının çeşitli kademelerinde çalışarak geçiren ve bu tip uluslararası kuruluşları çok iyi tanıyan Yenal, o kadar sağlam düşünceler ileri sürmüştü ki, Türkiye ziyaretlerinden hatırladığımız IMF Avrupa İcra Direktörü Michael Deppler'e IMF'nin hatalarını kabul ettirmişti. Aslında Yenal, 5 Nisan 1994 Kararları öncesinde de hükümete ve Tansu Çiller'e danışmanlık etmiş; bu kararların alınmasında önemli tavsiyelerde bulunmuştu. Yani Türkiye'nin krizler içinde geçen son 8-9 yılına yakından tanıklık etmişti. Bu tanıklıkta, Yenal ne söylediyse çıkmıştı.    

14 Aralık 2018 Cuma

104 YAŞINDAKİ FITCH, 19 YIL KALMIŞ VE 2018 SENESİNDE TÜRKİYE OFİSİNİ KAPATMIŞTI



Cahit UYANIK

Bugün bir kez daha Türkiye'nin kredi derecelendirme notunu açıklayacak olan Fitch bu yılbaşında, 1999 yılından beri faaliyet gösteren İstanbul Ofisini kapattığını açıklamıştı. 19 Ocak 2018'de yapılan Fitch'in resmi açıklamasında dikkatli bir değerlendirmenin ardından bu kararın alındığı ifade edilmiş, "Fitch Ratings'in artık Türkiye'de kurulu bir varlığı olmayacak" denilmişti. 

Fitch, karara gerekçe olarak "Faaliyet gösterdiğimiz her coğrafi bölgede optimum ofis ağı oluşturma ve yeterli düzeyde kaynak sağlama isteğini yansıtıyor" görüşünü bildirmişti. Fitch, kapatma kararı ile ilgili açıklamasında çeşitli sektörlerden 75'ten fazla şirkete not verdiğini kaydetmişti. Fitch, karar çerçevesinde Fitch Ratings Finansal Derecelendirme Hizmetleri A.Ş'nin tasfiye sürecine alınacağını ve kararın 30 Haziran 2018'de resmen yürürlüğe gireceğini vurgulamıştı. Fitch, ayrıca Hazine'nin resmi anlaşma imzalayarak yıllık ödemeler yaptığı iki kredi derecelendirme firmasından biri olma özelliğini de taşıyor. 

13 Aralık 2018 Perşembe

MEDYA HİKAYELERİ: ELEŞTİRMEYEN BASIN SUÇLUDUR!


ABD Başkanı Kennedy, Küba’daki komünist rejimi devirmek için 17-18 Nisan 1961 tarihlerinde iki bin Kübalı mülteciyi de kullanarak Küba Adası’na bir çıkarma yapmaya kalkışır. Tarihe “Domuzlar Körfezi Çıkarması” olarak geçen bu harekat başarısızlıkla sonuçlanır.


Çok sayıda mülteci ve Amerikan askeri ölür. Oysa; The New York Times ve The Washington Post gazetelerinin muhabirleri, 16 Nisan 1961 tarihinde operasyon başlamadan çıkarma haberini alırlar. Kennedy’yi arayıp haberi doğrulatmak isterler. Gazetecilere büyük tepki gösteren Kennedy, her iki gazetenin de sahiplerini ve yayın müdürlerini arayıp şöyle der; “ABD için büyük önem taşıyan bu askeri operasyonu daha gerçekleşmeden haber verecek olursanız, ülkenin menfaatleri, şerefini ayaklar altına alırsanız, sizleri vatan haini ilan ederim. Bu olayın başarısızlığından sizleri sorumlu tutarım. Ölecek her Amerikan askerinin kanının hesabını sizler verirsiniz. ABD’nin ve Amerikan halkının menfaati için bunları yazmamanız için sizi uyarıyorum.”

10 Aralık 2018 Pazartesi

BBC'DEN KISA, ÖZ VE ETKİLİ ANALİZ: PETROL FİYATLARINI ASLINDA KİMLER ETKİLİYOR?

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) uzun yıllardır eleştirilen bir örgüt.
ABD Başkanı Donald Trump, Perşembe günü yaptığı açıklamada OPEC'in petrol fiyatlarını suni bir şekilde yüksek tuttuğunu ve "dünyanın geri kalanını soyduğunu" söyledi.
OPEC daha önce de dünyaya şantaj yapmakla suçlanmıştı, özellikle de 1970'lerin ortasında üretimi azaltıp petrol fiyatlarının üç kat artmasına yol açtığında.
Peki Cuma günü petrol arzını azaltma kararı alan OPEC eskisi kadar etkili mi?

8 Aralık 2018 Cumartesi

MEDYA HİKAYELERİ: ÇİNLİ GAZETECİLERİN KENDİ DİLLERİ BAŞLARINA BELA OLDU

Nedir bu gazetecilerin çektiği... Bir haber ki evlere şenlik:
"Çin Lideri Şi Cinping'in Afrika ziyaretinde yaptığı açıklamaları haberleştiren 4 gazeteci alfabenin azizliğine uğrayınca işinden oldu. China News Service çalışanları Çin alfabesindeki 'konuşma (zhi ci)' kelimesi yerine; 'istifa (ci zhi)' kelimesini yazdı. "Şi Cinping istifasında Çin ve Afrika'nın ortak bir kader paylaştığını belirtti" diye yazılan haberin ardından 2 editör ve 2 muhabir işten atıldı."
(08 Aralık 2015 tarihinde Facebook sayfamda yayınlanmıştır.)

7 Aralık 2018 Cuma

3,15 MİLYAR TL'LİK VDMK İHRACINDA ALMAN KONUT FİNANSMAN MODELİ 'PFANDBRIEF'TEN ESİNLENİLDİ


Ziraat, Halk, Vakıf ve Garanti Bankası; 3,15 milyar TL'lik konut kredilerini ipotek teminatlı menkul kıymete (İTMK) dönüştürdü. Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankasının kurduğu Varlık Finansmanı Fonu bu İTMK'ları aldı. 

Fon, bu İTMK'lara bağlı olarak sermaye piyasası yatırımcılarına varlığa dayalı menkul kıymet (VDMK) sattı. Yatırımcıların verdiği para, bankalara ödenecek. Bankalar da bunu yeni borçlar vermekte kullanabilecek.


Daha sonra sisteme göre; 3'er aylık dönemler halinde bankalar İTMK'larını alan Fon'a faiz, Fon da VDMK yatırımcılarına faiz ödemesi yapacak. Yani bu yatırımcılara, söz konusu İTMK’ların sağlayacağı nakit akışları ile faiz ödemesi gerçekleştirilecek.


Bu model Almanya'da geliştirilerek kullanılan konut kredilerinin VDMK'lar üzerinden sermaye piyasası yatırımcılarına sunulması; böylece bankaların hızlı bir şekilde likite dönmesi esasını içeren "Pfandbrief Modeli"ne dayanıyor. Türkiye bu modeli, 2006 yılındaki Mortgage Kanunu çalışmaları sırasında incelemişti ve benim bir yazımda da ayrıntılarına değinilmişti.


TÜRKİYE'DE EMLAK PİYASASINI FİNANS 
PİYASASI İLE BİRLEŞTİRMEK GEREKİYOR

Cahit UYANIK

Türkiye'de enflasyon ve faizlerin inişe geçmesi ile başlayan emlak fiyatlarındaki artış süreci, bugünlerdeki ekonomik dalgalanma ile kendisine adeta "yön" arıyor. Türkiye'deki emlak piyasası, bir çok reel piyasa gibi pek sağlıklı değil. Oluşan fiyatların içinde, bol miktarda spekülasyon payı ve bilgi eksikliklerinin getirdiği yanlış fiyatlandırmalar bulunuyor. Türkiye'de bu olumsuzluğun giderilmesi için, emlak piyasasının bir şekilde finans piyasaları ile entegre edilmiş hale gelmesi gerekiyor ki, spekülasyon ve bilgi eksikliklerinden kaynaklanan şişkinlikler asgariye insin. Bunun ne anlama geldiğine bakmadan önce, Türkiye'nin emlak konusundaki genel panoramasını ele almak lazım.

(Tıklayınız) KRİZ ORTAMINDA MORTGAGE'A (ÖLÜM SÖZLEŞMESİ) GİRMEK CESARET İSTER

6 Aralık 2018 Perşembe

MB: 2019'DA YAPISAL REFORMLAR KONUSUNDAKİ FARKINDALIĞI ARTIRMAYA ÇALIŞACAĞIZ


Cahit UYANIK

05 Aralık 2018 tarihinde "2019 Yılı Para ve Kur Politikası" metnini açıklayan Merkez Bankası (MB), yapısal reformlar konusunda 'farkındalık artırmak için' çabalarını sürdüreceğini bildirdi. Enflasyonun hedefin üzerinde seyretmesinde yapısal faktörlerin etkisinin önemli olduğunu vurgulayan MB, "Enflasyonla mücadele ortak ve bütüncül bir çaba gerektirmektedir. Bu nedenle enflasyondaki katılık ve oynaklıkları azaltacak yapısal reformlara devam edilmesi, fiyat istikrarına ve toplumsal refaha önemli ölçüde katkıda bulunacaktır. Bu bağlamda TCMB’nin yapısal unsurların analizine ve bunlarla ilgili kamuoyunda farkındalığı artırmaya yönelik çabaları sürecektir" değerlendirmesinde bulundu. MB, bu değerlendirmeyi "2019 Yılı Para ve Kur Politikası"nın 'Karar Alma Süreci ve İletişim Politikası' bölümünde yaptı.

(Tıklayınız) MB: YAPISAL REFORMLAR, EKONOMİK BÜYÜMEYİ YILDA 1,5 PUAN ARTIRABİLİR

30 Kasım 2018 Cuma

KAŞIKÇI CİNAYETİ İLE MbS'NİN 'VİZYON 2030 PROJESİ' ARASINDA BAĞ VAR MI?


SUUDİ ARABİSTAN: SAHTE CENNET BİTTİ,  GERÇEKLERLE YÜZLEŞME ZAMANI GELDİ


Cahit UYANIK

Suudi Arabistan, toprakları üzerindeki ilk petrol imtiyazı anlaşmasını bir Amerikan şirketi olan Standard  Oil of California (SOCAL)  ile 29 Mayıs 1933 yılında imzalamıştı. 60 yıl için geçerli olan anlaşmadaki ilk rakamlar, günümüzde petrol sektörünün ulaştığı boyutla kıyaslandığında gülünç kalıyordu. Ancak Suudi Arabistan o kadar ciddi bir mali kriz içindeydi ki,  o küçük rakamlar bile kendisine büyük bir nimet gibi görünüyordu.  Rakamlar şöyleydi:  35 bin pound (175 bin dolar) hemen; 20 bin pound (100 bin dolar) ise 18 ay sonra ikinci ödeme olarak gerçekleşecekti. SOCAL ayrıca petrol bulduğunda 100 bin poundluk (500 bin dolar) bir ödeme daha yapacaktı.

O günlerde dünyada altın para sistemi vardı. SOCAL, Suudi Arabistan’a ödeme yapmak için bir anda 35 bin adet altın sikke isteyince, ABD Hükümeti altın para standartı limitleri dolu olduğundan bu talebi reddetti. SOCAL de İngiltere’deki uzantısı üzerinden 35 bin adet altın sikkeyi temin etti. Yalnız bu tedarik yapılırken altın sikkelerin üzerinde ‘Kraliçe Viktorya’nın portresi bulunmayanlar’ tercih edildi. Çünkü SOCAL; kadınların hiçbir şekilde hükmünün bulunmadığı Suudi Arabistan’da, üzerinde kadın portresi olursa altın sikkenin değerinden daha düşük bir oranda işlem göreceğinden (devalüe olacağından) ve kendisinden daha fazla para istenebileceğinden endişe ediyordu!

Evet bu ilginç anekdot  uluslararası politika, ekonomi ve enerji konularında çok önemli bir yazar ve otorite olan Daniel Yergin’in “Petrol: Para ve Güç Çatışmasının Epik Öyküsü” adlı kitapta yer alıyor. (ABD’li yazar Yergin, bu kitabıyla “Kurgusal Olmayan Düz Yazı” alanında 1991 yılında Pulitzer Ödülüne de layık bulunmuştu.) Bu ilginç anekdot aslında, 1933’ten 2018’e, aradan geçen 85 senede Suudi Arabistan’da pek fazla bir şeyin değişmediğinin bir örneği olması açısından çok önemli.

28 Kasım 2018 Çarşamba

İSTANBUL GLOBAL DEĞİL, BÖLGESEL BİR FİNANS MERKEZİ OLABİLİR


İSTANBUL BÖLGESEL BİR
FİNANS MERKEZİ OLABİLİR

Cahit UYANIK

'İstanbul'un uluslararası bir finans merkezi olması' tartışma gündeminin zaman zaman canlanan önemli bir maddesi. Çoğu kez temel bilgi ve araştırmadan yoksun bir şekilde tartışılmaya çalışılan bu mesele, geçen yıl ekim ayında bu köşede de ele alınmıştı. O yazımızda bir kentin bölgesel veya uluslararası finans merkezi olması için, oldukça uzun bir listedeki şartları yerine getirmesi gerektiği anlatılmıştı. Bu çerçevede ilk bakılan kriterlerin ülke ekonomisinin istikrarlı bir görünüm vermesi, serbestliğe dayanan ve sık sık değişmeyen bankacılık düzenlemelerinin olması, verginin finansal işlemlerden değil kazançlardan alınıyor olması, bankacılık üzerindeki aracılık maliyetlerinin çok az olması veya hiç olmaması, yetişmiş insan birikiminin bulunması, yabancıların yaşayabileceği güvenlikli bir ortama sahip olunması, trafik ve hava kirliliği gibi yaşamı zorlaştıran sorunların bulunmaması gerektiğini söylemiştik.      


Merkez Bankası (MB), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) ile Sermaye Piyasası Kurulu'nun (SPK) merkezlerinin Ankara'dan İstanbul'a taşınması tartışması ile oluşan ortam, şu günlerde yerini bazı ciddi araştırmalara bırakmış gibi görünüyor. Araştırmalarda, daha önce bölgesel veya uluslararası finans merkezi olma çabası göstermiş kentlerin durumları ve bu kentlerin içinde bulunduğu ülkelerin durumları araştırılıyor. Vergi Konseyi ve Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği (TSPAKB) uzmanları tarafından hazırlanan "Global Finans Merkezleri ve İstanbul" adlı rapor, bu konuda oldukça değerli bilgi ve görüşlerin toplandığı bir görünüm veriyor. 60 sayfayı aşan raporda İstanbul'la ilgili ulaşılan sonuç ise şu: 
İstanbul, global değil bölgesel bir finans merkezi olmayı hedeflemeli. 

24 Kasım 2018 Cumartesi

KULİS: MHP, KÜBA'YI SANAYİ ÜSSÜMÜZ YAPACAK


Cahit UYANIK

Beylik bir laf olacak ama Türkiye'de yargılar ve değerler sistem sürekli değişiyor. Toplumdaki değişimi bazen herkes hissediyor ve buna ilişkin olaylar gazete manşetlerinden, televizyon ekranlarından eksik olmuyor. Nasıl mı? Aralık ayı başında herkes, kendisini Merkez Bankası tarafından açıklanan para ve kur programını okuyup yorumlamaya adamışken; Tarım ve Köyişleri Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp'in bir yurt dışı gezisi gözlerden kaçtı. 

Gökalp, Küba'ya resmi bir ziyaret yapmıştı. O Küba ki halen komünizmin kalesi. Liderleri Fidel Castro, herkes alttan alırken ABD'ye en sert eleştirileri yönelten isim. MHP ise geçmişinde en ılımlısından en sertine kadar sol hareketlerin hepsiyle dişe diş göze göz mücadele etmiş bir siyasi oluşumun çatısı.   

21 Kasım 2018 Çarşamba

EKONOMİ HİKAYELERİ: İLK GÜNÜNDE SADECE "BİR" SATIŞ YAPABİLEN GENÇ ELEMAN



Köylü bir delikanlı genç dünyanın en büyük alışveriş merkezine iş başvurusu yaptı. Dünyanın bu en büyük mağazasında her şey satılmaktaydı. Personel müdürü gence;
- Daha önce hiç satıcılık yaptın mı?
- Evet, köyümde bu işi yaptım.


Personel müdürünün gözü genci tuttu.
- İyi, yarın başlıyorsun dedi.

Akşam ilk günü değerlendiririz.

Ertesi akşam Personel müdürü, genci karşısına aldı.
- Evet, bugün kaç satış yaptın? diye sordu.
- Bir.
- Ne bir mi? Öteki arkadaşların otuzdan fazla satış yaptılar. Sen nasıl yalnızca bir satış yapabilirsin? Kaç dolar tuttu peki?

18 Kasım 2018 Pazar

TÜRK TELEKOM'DA (TT), İMZASININ YANINA '3 HİLAL' KOYANLAR VE ESKİYEN ÖZELLEŞTİRME STRATEJİSİ...


Türk Telekom niye satılamadı?

Cahit UYANIK

Türkiye ekonomisini yönetenlerin çağın ne kadar gerisine düştüklerini göstermesi açısından geçen hafta "ibret verici" bir örnekti. Türkiye'nin yaklaşık 10 yıldır satmaya uğraştığı Türk Telekom'a (TT) bir tane dahi teklif gelmediği ortaya çıkınca, yine sığ tartışmalarla vakit kaybetmeye başladık. Bazılarına göre TT'nin satılmasını MHP engelliyordu. Uzun yıllardır muhalefette kalan bu parti, TT'yi kendi yandaşlarını yerleştireceği bir KİT olarak görüyordu. MHP yetkilileri bunu resmen yalanladılar. Ancak devletin resmi belgelerine attığı imzanın yanına "üç hilal" işareti koymaktan kaçınmayan TT'deki bazı devlet memurlarını terfi ettirmekten de vazgeçmediler.

Elbette TT özelleştirmesinde yaşanan başarısızlıkta politik isteksizlik rol oynamıştı. Ama bu isteksizlik, 1990'lı yılların başından bu yana iktidarda bulunmuş tüm partilere aitti. Olayı fazla politikaya boğmadan, bu başarısızlığı geri planında gerçek sebeplere bakmak gerekiyor.

3 Kasım 2018 Cumartesi

YANLIŞ TEKNOLOJİ GETİREN ALMAN KRUPP İLE ETİBANK'IN "GÜMÜŞ ANLAŞMASI" NASIL SONA ERDİ?


KRUPP'TAN ETİBANK'A 16 MİLYAR TAZMİNAT

Cahit UYANIK

Haber, gazetelerin ekonomi sayfalarında kıyılara köşelere sıkışıp kalmıştı: "Etibank, Kütahya'daki gümüş üretim tesislerine yanlış teknoloji getirdiği için Alman Krupp firması aleyhine 6,5 milyon marklık bir tazminat davası açtı ve kazandı."

Bu küçük haberin gerisinde oldukça uzun bir öykü vardı aslında... Bellekleri biraz zorlayanlar için, Krupp ismi hiç de yabancı değil. Krupp, Hitler'i sonuna kadar destekleyen, Almanya'nın nasyonal sosyalizmle yönetildiği yıllarda "yeni ordu ve donanma"nın malzemelerini üreten büyük bir sanayi kuruluşuydu. "Patron" Alfred Krupp, savaştaki yenilginin ardından büyük darbe yiyecek ama zaman içinde toparlanarak 60'lı yıllarda gemi ve makine endüstrisine yönelecekti. 

İşte Etibank'ın Kütahya-Gümüşköy yöresinde bir gümüş üretim tesisi kurmaya karar vermesi, Krupp'un Alman sanayi yaşamında parlayıp sönmesinden yaklaşık 35-40 yıl sonrasına rastlıyordu. 1977 yılında Etibank ile Krupp arasında "gümüşün kazanılması imkanlarının araştırılması için" imzalanan anlaşma,   yaklaşık 14 yıl sürecek ve bir Alman mahkemesinde çözümlenecek anlaşmazlığın ilk yazılı belgesi olma özelliğini de taşıyordu. 1977'den 1991'e uzanan ve adeta bir "yılan hikayesi"ne dönüşen Etibank-Krupp ilişkisinin ilk kavga tohumları 1982 yılında atılmış ve olaylar yıldan yıla "gerilerek" sürmüştü: