24 Ağustos 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / VARLIK YÖNETİM KURULU BAŞARABİLİR Mİ?

Cahit UYANIK 

Türkiye geçen hafta bankacılık reformu açısından yeni bir aşamaya geçti: BDDK ve TMSF birbirinden ayrıldı. Düzenlemeye ilişkin yasa tasarısının büyük ihtimalle bu hafta Meclis'ten çıkması bekleniyor. İçi boş ve kayıkçı kavgasını andıran özerklik tartışmaları açısından bakıldığında sakıncalı gibi görünse de, bu düzenleme akla ve mantığa uygun. Neden mi? 

Türkiye, BDDK'yı kurup işletmeye başladığında batık bankaların faturası 10-15 milyar doları geçmiyordu. Yani kolayca absorbe edilebilecek bir büyüklüğü vardı. Oysa şimdi bu fatura 60 milyar dolar sınırını zorluyor. Bu kadar büyümüş bir sorun karşısında 'özerklik özerklik' diye bağırmanın bir anlamı pek yok. Türkiye'yi neredeyse boğulma noktasına getirmiş bankacılık problemlerinin, daha ömrü birkaç yılı geçmeyen bir kuruma yüklenmesi de hatalı. Eğer bu adım atılmazsa kısa bir süre sonra BDDK'nın tamamen lağvedilmesi bile tartışılır hale gelebilir.

BDDK, daha özerkliği oturmakta olan bir kurum. Kendi içindeki uyumu bile sağlayabilmiş değil. Devletin değişik kaynaklarından gelmiş bürokrasisi ve yetersiz tahsilat imkanları ile birşeyler yapmaya çabalıyor ama nafile. BDDK ile TMSF'nin birbirinden ayrılarak daha çok siyasi irade ile ortak çalışma yapar hale getirilmesi, söz konusu 60 milyar dolarlık faturanın tahsil edilmesi konusunda bir umut ışığı yakabilir. Hükümet yasanın hortumcuların üzerine gidilmesini kolaylaştıracak maddeleri konusunda pek taviz vermiş değil. Eğer yeni oluşturulacak Varlık Yönetim Kurulu etkili ve çalışkan isimlerden seçilirse net bir sonuca ulaşabilir.

23 Ağustos 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İŞ DÜNYASI VE GÜVENLİK

Cahit UYANIK 

Ardı ardına patlayan 4 bomba ve onu izleyen haftalarda ortaya çıkan gerçekler, terörün yavaş yavaş iş dünyasının içine sızmakta olduğunun delili. Böylesine büyük ve tüm dünyayı dehşete düşüren eylemlerin planlayıcı ve finansörlerinin kendilerine 'iş adamı' süsü vermesi Türkiye'ye ders olmalı. Türkiye pek çok alanda olduğu gibi iş dünyasına girip çıkanların kütüğünü bile tutmuyor. Yani bu konudaki kayıt dışılık önümüzdeki dönemde daha fazla başımızı ağrıtabilir.

Şüphesiz Türkiye'de girişim özgürlüğü var. Kimse kimsenin yeni bir işyeri açmasına, yeni bir yatırıma girişmesine sudan sebeplerle engel olamaz. Ancak Türkiye'de iş dünyasının kendi kendini denetleyecek mekanizmalarının olmaması veya etkin çalışmaması, devletin piyasalarda denetleyici olarak değil de oyuncu olarak bulunması, mevcut denetimlerin ise yasak savma kabilinden yapılması terör örgütleri için iş adamı kamuflajını cazip kılıyor. 

Türkiye, benzeri bir hatayı finans sektöründe yaptığı için hala çok büyük faturalar ödüyor. Kim bankacı kim bankacı değil veya kim bankacı olmalı kim bankacı olmamalı  ayrımı iyi yapılamadığı için, adına yolsuzluk diyerek rahatladığımız büyük finans sahtekarlıkları önümüze onlarca milyar dolarlık faturayı koyup gitti. 

Türkiye dünyadaki gelişmeleri iyi takip edebilse, iş dünyası içinden bazı istihbari bilgi edinebilecek yapılanmaları sağlamış olsaydı, acaba batık bankaların faturası daha küçük olabilir miydi? BDDK'nın eski başkanı Engin Akçakoca'nın 'finansal dedektiflik' önerisi hala akıllarda... Bu soruların dikkatlice irdelenip sonuçlarına göre yeni önlemler alınması gerekiyor. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BİR ZİYARET, BİR SÜRÜ KARAR

Cahit UYANIK 

Ankara'da geçen haftanın en heyecanlı konusu IMF idi. Bu sefer pek sessiz sedasız ve süklüm püklüm bir gözden geçirme yaptığı zannedilen IMF, sanıldığından sert mesajlar verip gitti. Her mantıklı insanın kafasını kurcalayan sorunun yani daha 1 haftalık bütçeyi delme becerisinin izahını isteyen IMF'ciler, "Bari bu ek maliyetleri finanse etmek için zam yapın" önerisini dile getirdiler. Çünkü özellikle akaryakıtta bir türlü yapılmak istenmeyen fiyat ayarlamaları, ekonomik karar alıcıların yanlış sinyallerle yönlenmesi sonucunu doğurmaya başlamıştı. Üstelik bütçe dengeleri de hayli etkilenmeye yüz tutmuştu. 

Enerjide ise alınan tüm tedbirlere rağmen üç enerji KİT'inin birbirine sarmal bir şekilde borçlanmasını kırmak için düğmeye zamla basılması istendi. Kaçak elektrikle mücadele, maliyet yapısının daha yerli kaynaklarla yumuşatılması gibi önlemlerin ise sürmesi zaten elzemdi. 

IMF ziyaretinin hemen ardından bankacılık alanında ardı ardına yapılan iki açıklama ise gözlerden kaçmadı. Önce Halkbank'ın Pamukbank'la birleşmek üzere bir inceleme başlatmasına resmen izin verildi. IMF "Özel bankalar bir türlü birleşmek istemiyor. Hiç olmazsa kamu sektöründeki banka konsolidasyonu bitsin" diyerek tavrını koydu ve gitti. 

22 Ağustos 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TOBB'UN GELECEĞİ VE SİYASETÇİLER

Cahit UYANIK 

Hafta sonunda TOBB, Seçimsiz Genel Kurulunu yaptı. Daha cumhurbaşkanı tarafından onaylanmamış olsa da yeni kanunun yarattığı heyecan ortamında yapılan bu Genel Kurul, gelecekte nasıl toplantılar izleyeceğimizin ilk habercilerinden oldu. İki gün boyunca Ankara'da ağırlanan 1.000'i aşkın delege, gelecek yıl vereceği oyun altın değerinde olduğunu iyice anlayarak Ankara'dan ayrıldı. 

Biz de önümüzdeki sonbahardan itibaren iş dünyasının temsil mücadelesinin daha farklı bir boyuta taşındığını göreceğiz. TOBB, siyaset dışı olduğunu söylese de gelecek yıl daha siyasi bir modelle seçim yenileyip başkan ve yönetim kurulunu seçecek. Büyük ve delege sayısı fazla odaların etrafında bir çekim merkezi oluşacak. Aynı kent içinde faaliyet gösteren sanayi odası, ticaret odası ile ticaret borsası, üst yönetimde daha etkin temsil için güçlerini birleştirmek zorunda kalacak. Ayrı telden çalan aynı kentin odaları ise temsil mücadelesinde kentleri açısından kayba uğrayacaklar.

Konuştuğumuz TOBB delegeleri ise yeni sisteme hayli hazırlıklı görünüyordu. Özellikle TOBB'un elinde birikmiş olan kaynağın yeni seçim sistemiyle maddi imkanı zayıf odaların da istifadesine iyice açılabileceğini söylüyorlardı. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun mevcut sistem içinde bile küçük odalara, yani Anadolu'daki örgütlere önemli oranda destek verdiğini belirten delegeler, gelecek yılki en şanslı başkan adayını da böylece açık etmiş oluyorlardı.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ZORLU GÖZDEN GEÇİRMENİN ANALİZİ

Cahit UYANIK 

Hafta sonu IMF ile ortaklaşa yapılan basın toplantısının belki en kritik cümlesini IMF Türkiye Masası Şefi Rıza Moghadam sarf etti: "7'inci Gözden Geçirme kendi içinde zorlu geçti." Moghadam'ın söylediği söz sonuna kadar doğruydu. Çünkü bu gözden geçirme için iki defa Türkiye'ye gelmek zorunda kalmışlardı. Geçen yıl başındaki 4'üncü Gözden Geçirme de hayli zorlu seyretmişti ama o zaman hükümet yeniydi. Üstelik Irak Savaşı patladı patlayacaktı. 

Aslına bakılırsa 8'inci Gözden Geçirmenin de bundan geri kalır yanı olmayacak. Çünkü bir sonraki ziyaret sırasında Türkiye, IMF ile ilişkilerin geleceğine karar verecek. Bu çalışma sırasında IMF'den Moghadam'ın yanı sıra, daha üst düzey ziyaretçilerin geldiğine de tanık olabiliriz. Çünkü o görüşmelerde hayli üst düzey politik konular ele alınacak.

Peki geçen hafta sonu itibarıyla üzerinde tartışılan taslak niyet mektubu nasıl yorumlanmalı? Bu mektup, Türkiye'nin çark etmeye çalıştığı bazı konular hakkında, IMF'nin bastırıp sonuç aldığı sayısız metinden biri olarak tarihe geçecek. Kamu bankaları özelleştirmesinden neredeyse vazgeçmek üzere olan hükümete, anlaşılan hayli ciddi baskılar uygulanmış. Bankalar Kanununda yapılması planlanan değişikliğe ise destek verilerek Türk bankacılığının geleceğinin AB içerisinde olacağı ve buna göre tavır takınılması istenmiş. Sırf bankacılıkta yapılması taahhüt edilen değişiklik ve reformlar bile IMF'nin Türkiye'den 2005 ve sonrasında kolay kolay ayağını çekmeyeceğinin göstergesi. 

21 Ağustos 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / GÜMRÜK MÜZESİ'NİN HİKAYESİ

Cahit UYANIK 

Devleti devlet yapan en önemli kurumlardan birisi gümrüktür. İçine girmeye hazırlandığımız Avrupa Birliği (AB), pek de alışık olmadığı İran, Irak, Suriye gibi devletlere ve kültürlere komşu olacağı için uzun zamandır Türkiye gümrüklerine hayli önem veriyor. Gümrük konusundaki yasal alt yapı da Türkiye'nin AB normlarına uydurduğu mevzuatlar arasında ilk sırada yer alıyor. 

Gümrük Müsteşarlığı halen Ankara'nın Ulus semtindeki tarihi binada faaliyet gösteriyor. Yani bu bina tam üye olduğumuzda önündeki göndere 12 yıldızlı AB bayrağı çekecek kurumlardan birisi... Son zamanlarda Ankara'da giderek 'israf anıtları'na dönüşen görgüsüz, soğuk ve mimari estetikten yoksun kamu binaları ile karşılaştırıldığında bu bina insanın gözüne Tac Mahal gibi görünüyor.

Gümrük Müsteşarlığının başında halen Ankara'nın en uzun soluklu ve eğitimli bürokratlarından Doç. Dr. Nevzat Saygılıoğlu bulunuyor. Belki akademik kimliği belki tarihe merakıdır bilinmez; Saygılıoğlu her görev yaptığı kurumun geçmişini titizlikle araştırır. Bu sefer de gelenek değişmedi ve Saygılıoğlu Türkiye gümrüklerine el attı.

20 Ağustos 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ALLAH'IN DEDİĞİ OLUR

Cahit UYANIK 

Türkiye, 1997 yılı yaz aylarından bu yana IMF ile ortaklaşa ekonomik politikalar izliyor. Bu sürecin 6 nirengi noktası var: 1997-Temmuz, 1999-Aralık, 2000-Kasım, 2001-Şubat, 2001-Mayıs ve 2001-Eylül. Bunlar ekonomide köklü dönüşümler konusunda söz verilerek icraatlara girişildiği, programın istenildiği gibi işlemediğinin anlaşıldığı ve ekonomide dış olumsuz faktörlerin yakıcı etkisinin hissedildiği tarihler... 

Tablo dikkatle incelendiğinde görülüyor ki, programların özellikle dış risklere karşı dayanıklılığı yok. 1997 yılındaki programdan hemen sonra Uzak Doğu Krizi patlak vermişti. Hemen ertesi yıl ise Rusya Krizi... Türk toplumu o dönemde IMF'ye söz verdiği Yakın İzleme Anlaşması hedeflerini tutturmak için mevcut siyasi iktidarlar tarafından cendereye sokulmuştu. Sonuç ise 1999'da yüzde 6'nın üstündeki ekonomik küçülme oldu. Bu yetmedi, 2000 yılında kur çapasına geçildi. O dönemde ise euro'nun zayıflığı ve petrol fiyatlarındaki artışlar programın döviz dengesini altüst etti. Aklımız başımıza üç ay arayla yaşanan 2 ayrı ekonomik krizle geldi. 

Şimdi de Mayıs ayında ilan ettiğimiz revize edilmiş ekonomik program, ABD'ye yönelik terör saldırısının yaratacağı olumsuz ortamın tehditi altında. Öyleyse durup düşünmekte fayda var. Türkiye, acaba enflasyonla mücadelesinde dış olumsuz faktörleri hiç dikkate almadan mı hareket etti? Eğer olası olumsuz gelişmeler programlara yansıtıldıysa bunun dozajı nasıl tespit edildi?

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BİR YASA, BİN SORU

Cahit UYANIK 

Türkiye ekonomisi, önümüzdeki günlerde hayli ilginç günlere gebe. Bankalara mali destek verilmesine ilişkin düzenlemenin Meclis'ten 'her derde deva ebegümeci' edasıyla geçirilmesiyle büyük tartışmaların kapısı açılmış oldu. Bundan sonra sorulması gereken soru şu: Kendisi kurtarılmaya muhtaç bankalar, nasıl olup da reel sektörün derdine deva olacak? Verilecek 5 milyar dolarlık desteğin 3 milyar doları reel sektöre nasıl ve hangi mekanizma ile aktarılacak?

Aktarılacak kaynaklar şirketlere yeni kredi kullandırma şeklinde olacağına göre, bu durum bankaların kredi risklerini dolayısıyla sermaye yeterlilik rasyolarını yeniden aşağıya çekmeyecek mi? Kredi verilecek şirketlerin ibraz edecekleri bilançoların gerçeği yansıttığı nasıl bilinecek? Bu sorular böylesine uzayıp gidebilir. Cevapları görmek için önce yasanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından onaylanmasını, ardından da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) 'hazırladık bile' dediği uygulama tebliğini beklemek zorundayız.

Reel sektör temsilcilerinin de bu yasanın çıkmasından dolayı 'pek memnun' pozlarına girmesini anlamak mümkün değil. Yasayla ortaya konulan en somut destek olan Ziraat ve Halk Bankasından reel sektöre aktarılması kararlaştırılan 1,5 katrilyon liraya bir şey diyeceğim yok. Ancak kamu bankalarının başındaki yeni yöneticilerin, eskileri kadar anlayışlı olmayacaklarını şimdiden söyleyebiliriz. Ne de olsa bu bankalar önümüzdeki günlerde tamamen özel hukuk hükümlerine göre çalışmaya başlayacaklar.

19 Ağustos 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / CARİ AÇIK REVİZYONU TARTIŞILMALI

Cahit UYANIK 

Türkiye ekonomisinde son üç haftada yaşananlar tam 'sıyırdı geçti' dedirtecek cinstendi. Bir yanda yaşananları analiz edip topluma aktarmaktan aciz bir ekonomi yönetimi, öbür yanda doların 250 bin lira artması karşısında neredeyse zil takıp oynayacak siyasetçiler ve onları destekleyen iş adamları vardı. Kimse olayın reel boyutlarıyla ilgili değildi.

Kimse bunun bir 'düzeltme hareketi' olduğunu ama dikkatli davranılmazsa  'batırma hareketi'ne dönüşebileceğini söyleyemedi. Doları 1.300 seviyesinde tutan olumlu iç ve dış etmenlerin tam tersi yönde harekete geçmesi, yüzde 20'ye yaklaşan bir devalüasyonu beraberinde getirdi. Bu fiili devalüasyonun fiyat hareketlerine, cari açığa ve GSMH'ye etkisini ise birkaç ay içinde göreceğiz. 

Ama tehlike henüz geçmiş değil. Ekonomi yönetimindeki isimler, Türkiye'nin son iki yılda benzeri etkiler içine girdiğini ve bunlardan yara bere almadan çıktığını ileri sürerek hata ediyorlar. Tezkere, Irak Savaşı, Kıbrıs Meselesi gibi olaylar doğrudan doğruya ekonomik değil siyasi faktörlerin ön planda olduğu gelişmelerdi.

Oysa FED'in faiz artırımı, petrol fiyatlarının 10 dolara yakın artması, hükümetin yüzde 6,5 faiz dışı fazlayı azaltmak istemesi, IMF ile ilişkilerin geleceği konusundaki kafa karışıklığı doğrudan ekonominin kendi doğası ile ilgilidir. Tezkere ve Kıbrıs gibi iki önemli konuda yanlış yollardan geçerek doğru sonuca ulaşma konusunda siyasi şansı gülen hükümetin, ekonomi yönetiminde böyle bir şansı olamaz. Çünkü ekonomi şansın ve mucizelerin değil, alınan veya alınmayan kararların ceremesinin çekildiği bir alandır.

18 Ağustos 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / MARATONCU'NUN MOLASI

Cahit UYANIK 

Hakan Şanlıtürk, uzun yıllardır Milliyet'in Ankara Bürosunda ANAP'ı izlemekle görevli bir muhabir arkadaşımız... Önümüzdeki hafta Şanlıtürk'ün ilginç bir kitabı çıkacak: Maratoncu'nun Molası. Kimmiş bu maratoncu peki? Kitaptan anladığımızda göre ANAP'ın 2002 Kasım seçimlerinden sonra istifasını veren eski genel başkanı Mesut Yılmaz...

Yılmaz'ın siyaseti bırakmasının üzerinden yaklaşık 1,5 yıl geçtikten sonra çıkan bu kitap, ANAP'ın gerileme döneminin hayli objektif ve olaylara dayalı şekilde analiz edildiği bir dizi halinde akıp gidiyor. Ama kitap baş döndüren olayların yaşandığı 2002 Eylül ayı ile açılıyor. 

Yılmaz'ın genel başkanlığı bırakmaya ikna oluşu ve yerine şimdilerde Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'ya bırakmak istemesiyle ilgili gizli kalmış bir olayın anlatımı insanı hayretten hayrete düşürüyor. Yılmaz'ın AB Toplantısına giderken, 3 gün sonraki dönüş tarihli istifa mektubu bırakmaya razı olmasına rağmen Mumcu'nun ertesi sabah AKP'ye geçişi nefes nefese anlatılıyor.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KURUL TARTIŞMASINDA KİM HAKLI?

Cahit UYANIK 

Geçen haftanın ekonomi gündemi üst kurullardı. Öylesine bir tablo ortaya konuldu ki, Türkiye'deki üst kurullar tıkır tıkır işliyor, ülkenin ve milletin ali çıkarlarını kanının son damlasına kadar savunuyor... Buna karşılık AKP Hükümeti ise ayağına bağ olan bu kurulları etkisiz hale getirmek için binbir türlü komplo içinde...

Oysa bu yargıların ikisi de yanlıştı. Herşeyden önce Ankara'ya yolu ve işi düşenlerin hepsinin bildiği gibi, üst kurullar yeni arpalıklara dönüşmüştü.  Hiç de ülkenin ve milletin ali çıkarları ile ilgili değillerdi. AKP Hükümeti ise doğru bir işi yanlış yol ve yöntemlerle yapmaya çalıştığı için yine kamuoyu önünde zor durumlara düşmüştü.

Burada tek kurul ismi telaffuz etmeye gerek yok. Bilen biliyor ki özellikle yeni oluşturulan kurullar birer kurtarılmış bölgeyi andırıyor. Çoğunda en eskisinden en yenisine siyasetçilerin etkisi net şekilde hissediliyor. Her dönem, siyasetçilerle pozisyonlarının ötesine geçerek ilişki kuran bürokratlar bulunduğu için çeşitli bakanlıklardan bu kurumlara geçen isimler de siyasi tandanslı... Üstelik kurullarda siyasetçi etkisi yetmezmiş gibi üst kurul üyeleri de kendilerine çeşitli personel kontenjanları açmış durumdalar. 

17 Ağustos 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İŞSİZLİK VE KARARSIZ DENGE

Cahit UYANIK 

Geçen hafta Yüksek Planlama Kurulu ilk toplantısını yaptı. İlk tahminlere göre 2004 yılında kişi başına düşen milli gelirin 3 bin 600 doların üzerine çıkacağı hesaplanıyor. 2001 yılında bu rakam 2 bin 100 dolar düzeyine kadar inmişti. Anlaşılan o ki kriz Türkiye'de gelir dağılımı pastasını iyice altüst etti. Çünkü milli gelirin dengeli dağılıp dağılmadığının en önemli göstergelerinden biri olan işsizlik oranlarında hiç bir iyileşme yaşanmazken, milli gelirin kriz öncesindeki rakamlara tırmanması açıkça bu anlama geliyor. 

Krizden önce bir iş sahibi ve milli gelir pastasından pay almakta iken, kriz sonrasında gelir düzeyi sıfıra düşen, borç harç yaşayarak iş bulduktan sonraki gelirini bile ipotek eden insanların milli gelire yansıması bu şekilde oluyor. Gelgelelim bu acı tablo kimse tarafından dile getirilmiyor. İğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batıralım. Başta gazetelerin ekonomi sayfaları olmak üzere, dolar cinsinden maaşları cebe atan ekonomi sütunu sahiplerinin bu gerçeği dillendirmemesi çok acı...

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BEN GEZERİM, KİMSE KARIŞAMAZ

Cahit UYANIK 

Bu yılın Mayıs ayında Türkiye'ye gelen IMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger, son dönemde dünyadaki ekonomik krizlerin birisi hariç hepsinin mali sistemden kaynaklandığı belirtmişti. Krueger, o günlerde Irak Savaşının şokunu yeni yeni atlatan AKP'nin çiçeği burnunda hükümetine, kapalı kapılar ardında "Eğer IMF'den kurtulmak istiyorsanız, bankacılık sisteminizi adam edin" demişti.

Krueger, gittikten bir-iki ay sonra dünya finans tarihine geçecek İmar Bankası Olayı kamuoyuna açıklanmak zorunda kalındı. BDDK Başkanı Engin Akçakoca önceki gün İstanbul'da katıldığı Finans Zirvesinde sorular üzerine, artık sektörde hile-hurda kalmadığını bildirdi. Üzülelim mi, sevinelim mi, inanalım mı, şüphe mi edelim; şaşırdık... Akçakoca'nın daha fazla özerklik ve bağımsızlık talepleri ise doğrusu pek yerinde değil. 

Çünkü Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in IMF Heyetinin Türkiye'den ayrılışı ile aynı dakikalara denk gelen basın toplantısında açıkladığı kanun tasarısı taslağı, zaten BDDK'yı sektörün değil Türkiye'nin en güçlü kurumlarından birisi haline getirecek. Zaten Hazine'nin 40-50 milyar dolarlık borçlanma kağıdına talip olmuş bu kurumda, özerkliğin de sınırları açıkça çizilmeli.  Çünkü o kağıtları BDDK bürokratları değil, okullarında titreyerek ders gören, A harfini öğretecek öğretmen bulamayan çocuklar ödüyor ve ödeyecek. Elbette hesap verilecek. Hesap verilmeye verilmeye veya hesap verilirmiş gibi yapa yapa bu hale gelmedik mi?

16 Ağustos 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / UMUT RÜZGARI VE KEMAL DERVİŞ

Cahit UYANIK 

Başbakan Bülent Ecevit, tam bir umut rüzgarı estirme üstadı. Ecevit denilince çocukluğumuzdan bu yana umut ve iyimser beklentiler akla geliyor. 1977 seçimlerinde Ecevit'in ismi dağlara taşlara yazılmıştı. Günümüzde siyasi parti liderleri çuval dolusu para harcasa halka bunu yaptıramıyorlar.

Kemal Derviş'in Hazineden Sorumlu Devlet Bakanlığına atanması da benzer bir umut rüzgarıyla birlikte geldi. İyimserlik dalgaları, Kurban Bayramının uzun tatil ortamının yarattığı rehavetle birleşirse 12 Mart'tan itibaren ekonomik dengeler yeniden yerine oturtulabilir. Ancak bu dengenin 'kararlı' olacağını söylemek aşırı iyimserlikten başka bir şey değildir. Ekonominin orta ve uzun vadeli bir denge ortamına kavuşturulması, yepyeni bir ekonomik program ortaya konulması ile mümkün olacak gibi görünüyor.

Derviş'in çok parlak bir özgeçmişi var. Türkiye'nin sorunlarına 'sevdalı' olduğu, Bülent Ecevit'e duyduğu sonsuz saygıdan belli. 26 yıl aradan sonra bile Ecevit'le bir baba-oğul ilişkisini koruyabilmiş. Ancak baba-oğul ilişkisi artık ortaklığa dönüştü. Üstelik yaşanan şey sadece hükümet ortaklığı değil, kader ortaklığı...

Derviş'in arkasındaki siyasi irade şu anda bir bütün gibi görünüyor. Ancak Derviş'in ismi kesinlik kazanmaya başladıktan sonra ANAP içindeki bazı siyasi hesaplar ve Derviş'e daha geniş bir ekonomi yönetimi bağlanması istekleri karşısında MHP kanadının takındığı olumsuz tavır, ileride yaşanabilecek sorunların ilk işareti... Derviş, DSP içinden de bazı salvo atışlarına maruz kalabilir. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SEZER VE DERVİŞ'İN TILSIMI

Cahit UYANIK 

Siyasetimiz o kadar yoz ve kısır ki sokaktaki vatandaş daha Türkiye'ye 3 hafta önce gelen ve 1 günde Devlet Bakanı olan Kemal Derviş'e umut bağladı. Vatandaş yıllardır mitinglerine katıldığı, televizyonlarda nutuklarını dinlediği ve zaman zaman kapısına gidip iş ve aş istediği liderleri bir anda unutuverdi. 

Yapılan anketlerde Derviş'e destek üçte iki oranında çıkıyor. Peki niye böyle oldu? Sorunun cevabı çok basit: Çünkü vatandaş şu anki 5 siyasi lider arasında en güvendiği 3 isme verdiği kredinin iyi kullanılmadığını gördü. Vatandaş, zorlu bir ekonomik programı 14 ay boyunca kaptansız götüren, ilk 6 aydan sonra gelen olumsuz sinyalleri iyi değerlendiremeyen 'gemi idare heyeti'ne artık ihtiyatla yaklaşıyor. Vatandaş rüzgardan anlayan, dalgaların boyunu ölçebilen, açı ve trigonometri bilen, hava kapandığında sonunun fırtına mı yoksa basit bir sağanak yağış mı getireceğini anlayan bir kaptan arayışı içinde...

Ya Derviş'in Dünya Bankası patentli bir iktisatçı olması bir çelişki değil mi? Bence hayır. Sokaktaki vatandaş ellerini bizim siyasetçilerden daha fazla taşın altına sokan IMF ve Dünya Bankasının bünyesinde tecrübe ve şöhret kazanmış bir teknokratın işin başına geçmesini pek dert etmiyor. Dert eden sadece post kavgası tehlikesini gören Şark zihniyetindeki bazı politikacılar...

15 Ağustos 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KRİTİĞİN DE KRİTİĞİ BİR HAFTA

Cahit UYANIK 

Yaşaya yaşaya bitmiyor ama ekonomide 'kritiğin de kritiği' bir haftaya giriyoruz. Haftanın ilk gününde yaklaşık 1 aydır zihinleri meşgul eden yüzde 2.000'lere çıkarılan kredi faiz oranlarına çare aranacak. Bu konuda Pazartesi akşam saatlerinde Başbakanlık'ta bir zirve toplanacak. 

Zirve bankacılar, sanayiciler, BDDK ve hükümet arasında olacak. BDDK'nın yeni başkanı Engin Akçakoca, Cuma ve hafta sonu boyunca İstanbul’da bankaları teker teker kabul ederek bu sorunu konuştu. Sorun zaten uzun zamandır kanlı bıçaklı olan reel sektör ile bankacılık sektörünü karakolluk ve daha sonra mahkemelik edecek kadar ciddi.  

TOBB temsilcileri bankaları "Borcumuz borç ama ödeyemeyeceğiz, gidin mahkemeye..." diye tehdit ediyor. Bankacıların elindeki en güçlü silah ise haciz... Eğer bu soruna çare bulunmazsa; önümüzdeki günlerde fabrikasını terk etmeyen iş adamları, iki ateş arasında kalmış haciz memurları, polis ve jandarma eşliğindeki haciz operasyonlarına tanıklık edebiliriz.

Aynı gün Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş ABD'de ilk iki safhası açıklanan 'Ekonomik Program'a destek aramaya devam edecek. Ancak yine net bir destek çıkmasını beklemek iyimserlik olur. Çünkü Türkiye'nin gerçek ekonomik hedefleri 15 Nisan'a kadar ortaya çıkarılacak. Derviş'in temasları olsa olsa 'zemin yoklama' diye nitelenebilir.