TÜTAV BAŞKANI KEMAL BAYTAŞ, FESTİVALLER VE GÜZELLİK YARIŞMALARINDAN YAKINDI
Türkiye'de festivallerin ve güzellik yarışmalarının istismar edildiğini söyleyen Kemal Baytaş, "Yılda 150-180 arası festival düzenleniyor. Bu günahtır. Güzellik yarışmaları da soytarılığa dönüştü" dedi. Baytaş, Türkiye'nin tanıtımının daha bilinçli yapılması gerektiğini bildirdi.
Cahit UYANIK
Yıllardır Türkiye'nin tanıtımı konusu tartışılır durur ve çözüm bulunamayan sorunlardan biri olarak hep gündemdedir. Eurovision Şarkı Yarışmasının yanında, ismini bizden başka kimsenin duymadığı kasabalarda düzenlenen festivallerde Türkiye'nin tanıtılmasına umut bağlar dururuz. Tanıtımla ilgili tutarlı ve etkin bir politikanın bir türlü belirlenemediği ülkemizde Türk Tanıtma Vakfı (TÜTAV) 'küçük ama etkili' bir güç...
TÜTAV Başkanı Kemal Baytaş tanıtma olayının son yıllarda Türkiye'nin hızlı gelişiminin gerisinde kaldığını kabul ediyor. Tanıtımda yabancı kuruluşlardan yararlanmanın karşısında olmadığını bildiren Baytaş, bu iş için ayrılan kaynakların azlığından şikayetçi. Tanıtma Fonunun kullanımı ile ilgili olarak bazı şüpheleri olduğunu gizlemeyen Baytaş, Türkiye'de bir 'festival enflasyonu' yaşandığı görüşünde. TÜTAV Başkanı Kemal Baytaş'la Türkiye'deki tanıtım politikası ve geleceği üzerine konuştuk:
Panorama: Türkiye, son 10 yılda hızlı bir değişim sürecine girdi. Tanıtımımız buna ayak uydurabildi mi?
Baytaş: Türkiye'nin tanıtımının büyük önem taşıdığı bilinci geçmiş yıllara göre gerek kamuoyunda gerekse yetkili ve sorumlu kişiler nezdinde daha farklı. Ama bu bilince paralel olarak yapılan işler -eskiye göre farklı olsa da- Türkiye'nin her alanda gösterdiği gelişmelerle uyumlu değil. Çünkü tanıtım işi profesyonel bir uğraşı ve hizmet dalı. Aynı zamanda da uzmanlık gerektiriyor. Onun için her önüne gelenin 'Tanıtma yapıyorum' demesi bizi başarıya götürmez.
- Türkiye'nin etkili bir biçimde tanıtımı sizce hangi felsefenin, görüş açısının üzerine oturtulmalı?
Baytaş: Türkiye'nin çağdaş, bilimsel ve profesyonel bir yaklaşımla tanıtılması lazım. Evvela tanıtmada -Türkiye için- değişmez ilkeler vardır. Türk halkı konukseverdir, bu değişmez. Türkiye'de 30'u aşkın gelmiş geçmiş uygarlık vardır, bu değişmez. Ama siyasi tanıtmada tabii ki yöntemler değişebilir. Sizinle dost görünen bir ülke, yarın karşınıza çıkmış olabilir. O nedenle aynı motifler bu tanıtımda işlenmez. Sonuçta devletin bir tanıtma doktrini olması ve bunu herkesin bilmesi lazım. 'Kıbrıs politikamız nedir?' dendiğinde tanıtıma yardımcı kuruluşlar bunu bilmeli.
- Şu andaki tanıtım çalışmaları çağdaş bilimin ışığında yürütülüyor mu?
Baytaş: Herkes birşeyler yapmaya kalkıyor, her ağızdan bir ses... Devletin bu işin kurallarını koyması, yönlendirmesi ve koordine etmesi lazım. Oysa bu koordinasyon yok şimdi Türkiye'de... Turizm Bakanlığının yaptığı bir faaliyetten bazen Dışişleri Bakanlığının haberi yok.
- Türkiye'de yürütülen tanıtım etkinlikleri içinde TÜTAV'ın yeri nedir?
Baytaş: Bizde 'Herşeyi ben yaparım' taasssubu var. Halbuki 'Herşeyi ben yaparım' değil, 'Herşeyi beraber yapalım' olmalı. Biz TÜTAV olarak gerek Dışişleri gerekse Turizm Bakanlığının yetkisini kullanıp tanıtma yapalım iddiasında değiliz. Böyle birşey yanlış, geçersiz ve sorumsuzca olur. TÜTAV tanıtım hizmetlerine katkı sağlayacak, özerk bir kuruluştur. Devletin bizi değerlendirmesi lazım. Devletin kendi kuralları ve bürokrasisi ile yapamayacağı işlerde devreye girebiliriz.
- Türkiye'nin tanıtımı için ayrılan paralar, bu işin etkili biçimde yürütülmesi için yeterli bir düzeyde mi?
Baytaş: Dünyadaki her ülkenin tanıtıma ihtiyacı var. Ama Türkiye kadar tanıtıma ihtiyacı olan başka bir ülke olduğunu sanmıyorum. Türkiye asırlar boyu din ve şu anda da içinde bulunduğumuz konumdan kaynaklanan faktörler nedeniyle bir takım odaklarca yıpratılmiş. Bu nedenle diğer ülkelerden daha fazla tanıtıma önem vermemiz lazım. Amerika ve İngiltere gibi ülkeler trilyonu aşan bütçelerle tanıtım yapıyor. Bizse kendimiz kaynak bulmaya çalışıyoruz. Bu 'Dökme suyla değirmen işlemesi' gibi birşey... Bugün tanıtımda çağdaş yöntemler kullanılıyor. Televizyon, radyo, gazeteler gibi. Bunları kullanmak ise büyük paralarla mümkün. Biz şimdi 500 milyon-1 milyar bütçe ile çalışıyoruz. Bununla ne kadar tanıtma olursa maksimumunu yapıyoruz. Belki bir başkası bu parayla bir dergi çıkaramaz. Ben bu parayla 10 tane iş yapıyorum. Tanıtım yapmak istiyorsak iyi kaynak ayırmak lazım. Ama kaynağı da uzmanların marifetiyle kullanmak lazım. Yoksa o kaynaklar da çarçur olur.
- Türkiye'de bol miktarda düzenlenen festivallerin tanıtıma katkısı oluyor mu?
Baytaş: Türkiye'de festivaller yapılıyor. Bunlar günahtır. Festivallerin amacı nedir? Türkiye'de bayram-seyran çok. Halay tepip, gezmek-eğlenmekse, iki tane şarkı dinlemekse bunun ismini festival değil de 'şölen' koysunlar, 'eğlence haftası' desinler. Buna uluslararası nitelikte tanıtım diyemezsiniz. Aldatmayalım birbirimizi...
- 'Uluslararası' ibaresini kullanmak için bazı şartları yerine getirmek gerekmiyor mu?
Baytaş: Hayır. Diyelim ki ufak bir belediye: İki tane yabancı folklor ekibi getiriyor. Zaten onlar da gezmeye tozmaya hazır. Ondan sonra iş oluyor, 'Uluslararası bilmem ne Festivali'... Türkiye'de şu anda 150-180 arası festival düzenleniyor. Bu kadar festivale bu kadar para harcanacağına iki tane yaparsın doğru dürüst... Bir San Remo, bir Tokyo Festivali gibi olur. Bu iki festival dünyanın her yerinde izlenir. Bir festivalin önce yurt dışındaki iletişim araçlarında yer alıp almadığına bakılır etkinliği ölçülürken... Çünkü bunu dış kamuoyunu etkilemek için yapıyoruz. Mersin'deki, Çeşme'deki, Efes'teki veya Antalya'daki festivalden dünyanın haberi yoksa, bunun tanıtıma ne katkısı olacak? Buna artık bir son vermek lazım, bu bir enflasyondur.
- Birbiri ardına düzenlenen güzellik yarışmaları için de aynı şey söylenebilir mi?
Baytaş: Bundan 3 yıl önce bize iki ayrı kuruluş, ayrı ayrı başvurdu: Miss Model mankenlik yarışması yapmak istiyorlarmış. İkisi de 'Organizasyonumuz dünya çapında' diyor. Ama sadece 10'ar gün arayla düzenleyecekler... Araştırdık, anlaşamamışlar ayrı ayrı düzenlemeye kalkmışlar. Böyle bir soytarılık olmaz. Bu, dünyanın hiçbir tarafında olmaz. Bakınız Türkiye'de o kadar güzellik yarışması yapılıyor, hiç gördünüz mü yurt dışındaki yayın organları yer vermiş mi? Yok. Bunlar bir takım firmalar reklam alsınlar, piyasadan para sağlasınlar diye istismar edilen konulardır.
- Lobicilik olayını tanıtımın bütünü içinde nereye koyabiliriz?
Baytaş: Lobicilikte insan unsuru ve yine finans önemli. Lobicilik, etkin ve saygın kişilerle yapılır. Bir Yunan lobisi, bir Yahudi lobisinin etkinliğini biliyoruz. Bu güç nereden geliyor? Bu ülkelerin insanları, iş adamları bu konuda ellerinden gelen fedakarlığı yapıyor. Bugün Yunanistan'daki iş adamları Amerika'daki Yunan lobisine büyük destek oluyor. Yani herşey hükümetten beklenmiyor. Ama bizde bazı iş adamlarımız tek başına bir takım şeyler yapmaya çalışıyor. Bu gibi örgütlenmelerin parasal yönden ciddi destek oldukları konusunda kuşkuluyum.
- 2000'li yıllarda bir yabancının gözünde Türkiye imajı nasıl olacak öyleyse?
Baytaş: 2000'li yıllarda ekonomik bakımdan büyük bir güç olmayı umuyoruz. Ekonomik bakımdan güçlendiğimiz zaman kültürel, siyasal, sosyal ve hatta ekonomik gücünüz onunla birlikte düşünülüyor. Ama laiklik konusunda çok hassas olmamız lazım. Dini şeriatla birleştiren devletlerin halini gördük. İşte İran... Şimdi bunlar bir ders olmalı. 2000'li yıllarda Türkiye dendiğinde 'Dünyada sayılı ve güçlü ülkelerden bir tanesi' imajı olacağına inanıyorum.
(Bu haber haftalık Ekonomik Panorama dergisinin 26 Ağustos 1990 Tarih, Sayı: 28'de yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder