31 Ekim 2025 Cuma

ŞİKAYETNAME / SELAM VERDİM, RÜŞVET DEĞİLDİR DİYE ALMADILAR / FUZULİ (GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE)

ŞİKAYETNAME

Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar. 

Hüküm gösterdim, faydasızdır diye iltifat etmediler. 

Gerçi görünürde itaat eder gibi davrandılar ama bütün sorduklarıma hal diliyle karşılık verdiler.

Dedim: - Ey arkadaşlar, bu ne yanlış iştir, bu ne yüz asıklığıdır?

Dediler: - Bizim adetimiz böyledir.

Dedim: - Benim riayetimi gerekli görmüşler ve bana tekaüt beratı vermişler ki ondan her zaman pay alam ve padişaha gönül rahatlığı ile dua kılam.

Dediler: - Ey zavallı! Sana zulüm etmişler ve gidip gelme sermayesi vermişler ki, daima faydasız mücadele edesin ve uğursuz yüzler görüp sert sözler işitesin.

22 Ekim 2025 Çarşamba

İŞTE MANAVGAT SUYU PROJESİNİ YAPACAK VE SATACAK ADAM: YÜKSEL ERİMTAN

Yüksel Erimtan

Manavgat Suyu / 

İŞTE MANAVGAT ŞELALESİNİ SATACAK ADAM

Başbakan Erbakan'ın kaynak paketindeki önemli kalemlerden birisi Manavgat'ın suyunu satmaktı. Oysa Manavgat'ın satılarak kaynak sağlanması yeni bir proje değil ve fikir babası Turgut Özal. Projeyi yürüten EMT Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Yüksel Erimtan 'Suyu bir yıl içinde satabiliriz' diyor.

Cahit UYANIK 

Başbakan Necmettin Erbakan'ın açıkladığı 'İkinci Kaynak Paketi'nin en ilginç maddelerinden biri Manavgat Suyunun satışına ilişkindi. Oysa EMT-Aydıner Ortaklığı 1992'den bu yana Manavgat Suyunu satışa hazırlamak için bir tesis kurmaya uğraşıyor. Projenin merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'dan bu yana takipçisi olan Erimtan Müşavirlik ve Taahhüt (EMT) Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Yüksel Erimtan tesislerin bir yıla kadar bitirileceğini belirtiyor:

İntermedya Ekonomi: Manavgat Çayı üzerindeki projeyi yıllardır hayata geçirmeye çalışıyorsunuz. Bu projenin kapsamı nedir?

Yüksel Erimtan: Bu prototip bir proje. Rahmetli Özal'ın başbakanlığı zamanında 'Manavgat'tan 2 milyar metreküp su alabiliriz' diye fizibilite başlatılmış. Bunun için Türk, İsrailli ve Kanadalı firma 'plastic bag' teknolojisi getirecekmiş. Ancak bu 'plastic bag'lerin know-how'ı konusunda İsrailliler ile Kanadalılar arasında ihtilaf çıkmış. Bunun üzerine Kanadalılar 'Türkiye, İsrail'e su satıyor' diye Wall Street Journal gazetesine haber uçurmuş. Proje rafa kalkmış. Ben Gama firmasından ayrıldıktan sonra Özal çağırdı. Bu projeyle uğraşmamı önerdi. Su işinin derinine indiğimde gördüm ki bütün Akdeniz'in suya ihtiyacı var. Özal bunun Yap-İşlet-Devret (YİD) modeliyle yapılmasını istiyordu ama dönemin DSİ Genel Müdürü biraz acele etti ve ihaleye çıktı; YİD yoluyla yapılamadı. Biz ihale yeterliliğine sahip 12 firmadan biri durumundaki Aydıner ile birleşip ihaleye girdik ve kazandık.

- Proje şimdi hangi aşamada?

Erimtan: 1992 sonunda işe başlamıştık. Ödemelerde sorunlar ve malum ekonomik krizden dolayı işi birkaç kez durdurma noktasına geldik. Projenin aslında 3 yılda bitmesi gerekiyordu, şimdi dördüncü yıla girdik. Sanırım önümüzdeki yıl biter. Proje aşağı yukarı 90-95 milyon dolar civarında tamamlanacak. Şu ana kadar 40 milyon dolar harcandı. Önünde sonunda, benim ömrüm vefa eder mi bilmiyorum ama bu proje gerçekleşecek.

18 Ekim 2025 Cumartesi

VAKIF ÜNİVERSİTELERİ ZAMMINA SINIR: YILLIK ÜFE+TÜFE ARTIŞININ YARISI KADAR ZAM YAPILABİLECEK

Cahit UYANIK 

Ak Parti tarafından TBMM'ye sunulan son torba yasa teklifinde vakıf üniversitelerinin yıllık öğrenim ücreti artışına açık ve net bir sınır getirildi. Buna göre vakıf üniversiteleri artık öğrenim ücret artışlarını 'yıllık ÜFE+yıllık TÜFE artışının ortalaması kadar' yapabilecek. Yıllık ücret zammı belirlenirken, üniversitelerin yeni yıl kayıtlarını yapmadan önceki son ay olan haziran ayınin yıllık üretici ve tüketici fiyat endeks artışları esas alınacak. Bu durumda söz gelimi yıllık ÜFE'nin yüzde 30, yıllık TÜFE'nin yüzde 40 olduğu bir durumda vakıf üniversiteleri öğrenim ücretine en fazla yüzde 35 zam yapabilecek. 

Torba yasa teklifinin 11. Maddesindeki düzenlemede hazırlık sınıfı veya birinci sınıfa yerleştirme yılı ücretleri bu düzenlemenin dışında tutuldu. Teklifin 11. Maddesi aynen şöyle:

"4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun ek 9. Maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir:

"Ancak hazırlık sınıfına ve/veya birinci sınıfa yerleştirme yılı dışındaki öğrenim ücretleri, cari yıl haziran ayı yıllık üretici fiyat endeksi artışı ile cari yıl haziran ayı yıllık tüketici fiyat endeksi artışı ortalaması da dikkate alınarak Yükseköğretim Kurulunun tespit edeceği esaslara göre belirlenir."

Öğrenci şikayetleri artınca düzenleme yapıldı 

Düzenlemenin madde gerekçesinde vakıf yükseköğretim kurumlarında öğrencilerden alınacak ücreti belirlemeye mütevelli heyetin yetkili olduğu ifade edilerek "Zamanla aday ve ara sınıf öğrencileri için ilan edilen ücretlerin kapsam ve bağlayıcılığı konusunda sorunlara yol açan uygulamalar ortaya çıkmış ve öğrenci şikayetleri artmıştır. Bilindiği gibi Anayasa (m. 130/2) gereği vakıflar kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile üniversite kurabilir. Madde ile fiyat güncellemesine ilişkin kuralların belirlenmesi amaçlanmaktadır" denildi. 

17 Ekim 2025 Cuma

BÜTÇE BAĞLAMA GELENEĞİ NEDİR? BÜTÇELER, NE ZAMANDAN BERİ KAMUOYU ÖNÜNDE İPLE BAĞLANMAYA BAŞLADI?


2025 Yılı Bütçe Yasa Tasarısı bağlama töreni

Cahit UYANIK 

Devlet bütçesi, yaklaşık 4,5 ayda hazırlanan (Meclis'teki görüşme süresi eklendiğinde 7 ay) tüm kamu kurumlarının katılımını gerektiren zorlu bir süreci içermektedir. Bu süreçte her ne kadar bütçe hazırlama ilkeleri önceden ilan edilerek kamu kurumlarının bunlara uyması istenilse de ödenekler konusunda Hazine ve Maliye Bakanlığının yanı sıra Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile kurumlar arasında ciddi müzakereler ve pazarlıklar yaşanmaktadır. 

Nihayetinde ertesi yılın bütçe tasarısının yılbaşından 75 gün önce yani 17 Ekim gününde Meclis Plan ve Bütçe Komisyonuna (Küçük Genel Kurul da denilen 31 üyeli komisyon) iletilmesi yasal bir zorunluluktur. Bütçeler bir ana metnin altında onlarca bakanlık ve kurumun binlerce sayfalık ayrıntılı bütçelerini içermekte ve Komisyon'da bu  bakanlık ve kurum bütçeleri ayrı ayrı görüşülmektedir. 

Zaman zaman 'Bütçenin çatılması' da denilen, 'Bütçenin bağlanması' kavramı bu durumda ilk olarak; Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının ilgili kurumla ödenekler konusunda bir uzlaşmaya vardığı anlamına gelmektedir. 

İkinci olarak ise sembolik bir anlayışla binlerce sayfa kağıda basılmış bütçe metin ve rakamlarından oluşan kitapçıkların üst üste konularak bir iple bağlanıp Maliye Bakani tarafindan son düğümü atılarak Meclis Plan ve Bütçe Komisyonuna gönderilmesi anlamına gelmektedir. Bu geleneğin Maliye Bakanlığı bünyesinde kapalı kapılar ardında çok uzun yıllardır yaşatıldığı bilinmektedir. Ancak bu geleneğin kamuoyu önünde gerçekleşen bir ritüele dönüşmesi oldukça yenidir. 

15 Ekim 2025 Çarşamba

MERHUM ÖMER FARUK ÇOLAK'IN ARDINDAN: "HEDEFİMİZ BÜYÜK BANKALAR DEĞİL, ETKİN ÇALIŞAN BANKALAR YARATMAK OLMALI"

Doç. Dr. Ömer Faruk ÇOLAK:

"Patlayacak Bir Kaç Dinamit Daha Var"

Türkiye, Batı'daki bir çok modern kurum gibi bankacılıkta da yüzlerce yıl sonra tanıştı. 1800'lü yılların ikinci yarısında kurulan Memleket Sandıkları ile atıldığımız bankacılık macerası sürüp gidiyor. Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ömer Faruk Çolak ile geçmişten günümüze Türk bankacılığını konuştuk:

Cahit UYANIK 

Ekonom: Türk bankacılık sektörünün bazı sorunları çok eski zamanlardan kaynaklanıyor olabilir mi?

Çolak: Türkiye'de bankacılığın gelişmesi cumhuriyetle beraberdir. 1924'te İş Bankası kuruldu. Bunun kararı 1923 yılındaki İzmir İktisat Kongresinde alınmıştır. Sektör günümüze kadar bir kaç aşamadan geçti. İlki Birinci Dünya Savaşına kadar olan dönem ki tümüyle kamu bankası ağırlıklıdır. İkinci Dünya Savaşından sonra ise 1948'de İstanbul İktisat Kongresi toplanmış. Orada bizim müteşebbisimizin devletçiliğe karşı bir başkaldırışı var. Yeterince sermaye birikimi sağlandığını ve bu nedenle devletin artık ekonomiden çekilmesi gerektiğini söylüyorlar. Bunun hemen arkasından Akbank ve Yapı Kredi Bankası gibi bankaların kurulması geliyor. 1950 ve 1980 arasındaki dönemde ise sektörde düşük negatif faiz dönemini görüyoruz. Bu dönemde de kamunun ciddi desteği var sektöre...

Ekonom: 2000 yılına kadar kamu bankaları hep vardı da, bu zamandan sonra neden sorun gibi görülmeye başladılar?

Çolak: Sorun, her şeyden önce bankacılık sektörünün taşıması gereken kuralların uygulanmamasıdır. Kuralların denetlenmesinden sorumlu olan kuruluşlar bankalara karşı nasıl bir tavır takınıyorlar? 1980 ile 2000 arasında kamu bankaları sayı olarak azaldı. Anadolu Bankası, TÖBANK gibi bankalar diğer bankalar tarafından devralındı. Ama devralan banka bundan olumlu değil olumsuz yönde etkilendi. Bu noktada acaba tasfiye kavramı neden gündeme gelmedi sorusu akla düşüyor. Bunları neden daha iyi durumda olan bir başkasının üstüne yüklüyoruz da yok etmiyoruz. Bu sorun hala devam ediyor. İkincisi giriş-çıkış koşulları piyasayı belirleyen önemli faktörlerden birisidir. Piyasaya giriş serbestse o piyasa daha rekabetçidir, eğer değilse tekel vardır. Bankacılık sektöründe 1990 başında sektöre giriş sanki zorlaştırılıyormuş gibi yapılmış ama 1994'ten sonra ilginç bir şey olmuş: Sektöre giriş dolaylı olarak serbest ama çıkış yasak. Adam batıyor ve sektörden çekilmek istiyor, sen diyorsun ki 'Yok, sen çekilemezsin. Biz seni TMSF'ye alacağız, orada faaliyetlerini yürüteceksin'... Yani iktisat teorisinde girişin serbest, çıkışın yasak olduğu piyasa türünü biz yarattık. Üçüncü sorun ise sektörde bilgi akışkanlığı ve şeffaflığın olmaması.

Ekonom: Şeffaflık ve bilgi akışı konusunu biraz açar mısınız?

Çolak: BDDK'nın kurulduğu 1999'a kadar bankalar kötü çalışırken Hazine bunların hepsinden haberdardı. Bir bankanın kötü çalıştığını bile bile bunu göz ardı ediyorsam, suç ortaklarından birisi benim. Eğer bunlar yapılmasaydı fondaki bankalara 22 milyar dolar aktarmazdık. Bunu yaptık ve elimizde şimdi patlamış bir dinamit var. Ben sanıyorum ki daha patlayacak birkaç dinamit var. Burada birkaç banka daha batacak demiyorum, sektör daha birkaç defa dalgalanacak. Kamu bankalarına milyar dolara yakın bir kağıt verildi. Neden? Çünkü bunların aktiflerinde 'sınıflandırılamayan aktif' denilen bir kalem var. Bunun da yüzde 90-95'i görev zararı. Bunlara karşılık kağıt verilince piyasadaki kağıt stoku birden bire arttı. Esasında bu borç hep vardı ve Hazinenindi. Öyleyse ortada mülkiyet yapısından değil, bu bankaların nasıl kullanıldığından kaynaklanan bir sorun var.

Ekonom: Siz zaman zaman 'batık maliyet' kavramından bahsediyorsunuz. Bu kavramı açar mısınız?

Çolak: Maliyet derken hep TMSF'deki bankalara verilen kağıtları göz önünde tuttuk. Oysa başka maliyetler de var. Bir banka olarak sizi işe aldım, eğittim. Bunun bana 4 bin dolar maliyeti oldu. Eğitim bitti, ertesi gün bana istifa dilekçenizi getirdiniz. Bu benim için batık maliyettir. Bu sektörün 2000 yılında 135 milyar dolarlık bir büyüklüğü vardı. Bugün bu büyüklük 113 milyar dolar düzeyine inmiş. Arada önemli bir fark var. Bir şubeyi açmanın maliyeti yaklaşık 300-400 bin dolardır. Kapatılan 200 şubeyi çarpın 300 bin dolarla, yaklaşık 60 milyon dolar yapar. Bir bankacının eğitimi kişi başına 10-12 bin dolardır. Bankayı kapattınız, ATM'yi ne yapacaksınız? Yüzlerce ATM gitti. Sektörde birleşme yaparken maliyetlerin genel ekonomiye etkisini düşünmek zorundayım. Bu göz ardı ediliyor. Bu şekliyle hesaplandığında sektörde yaşanan maliyetin daha büyük olduğunu görebiliriz.

14 Ekim 2025 Salı

NİJERYA KAYNAKLI MEKTUP DOLANDIRICILIĞININ DÜNYAYA FATURASI 1 MİLYAR DOLAR

Nijerya'dan Mektup Varsa Dikkat! /

ERBAKAN'IN NİJERYASI TÜM DÜNYAYI DOLANDIRIYOR

Nijeryalılar mektup yoluyla tüm dünyayı dolandırıyor. İnterpol bile bu dolandırılıcılık için devrede... Son olarak Ankara Emniyet Müdürlüğü; Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Türkiye Bankalar Birliğine yazı göndererek Nijerya'daki mektup çetelerine karşı uyardı. Eğer size de Nijerya'dan mektup yoluyla bir işbirliği teklifi gelirse bu haberi okumadan yanıt vermeyin.

Cahit UYANIK / Vahit ARAS 

Nijerya'yı nasıl bilirsiniz? Bir Afrika ülkesi olduğu dışında hafızanızı zorlarsanız, 1996 Atlanta Olimpiyatlarında futbol şampiyonu olduklarını da anımsayacaksınız. Uche, Amokachi ve Okocha bu şampiyon takımdan Türkiye liglerine transfer olup Nijerya'yı daha yakından tanımamızı kolaylaştırmışlardı. Nijerya bugünlerde Türkiye'nin siyasi gündeminde de ciddi bir yer tutmaya başladı. Çünkü Başbakan Necmettin Erbakan'ın çıktığı Kuzey Afrika seferinin son durağı da Nijerya...

Ama haberimiz ne Nijeryalı futbolcular ne de siyasi durumlarla ilgili... Biz sizi Nijeryalı dolandırıcılara karşı uyarmak istiyoruz. Çünkü 1980'li yılların sonundan bu yana tüm dünyada Nijeryalılar'ın mektup ile dolandırdığı çok sayıda firma veya kişi adeta kan ağlıyor. İnterpol'ün önderliğinde bu meseleyle ilgili uluslararası toplantılar yapılıyor ve dünyanın dört bir yanına fakslar çekilip yazılar iletilerek Nijerya'dan gelecek muhtemel bir 'ahlaksız teklif'e sıcak bakılmaması gerektiği konusunda ilgililer ikaz ediliyor. İşte bu uyarılardan birini de İntermedya Ekonomi ele geçirdi. Uyaran makam Ankara Emniyet Müdürlüğü; uyardığı makamlar ise Türkiye Bankalar Birliği, Hazine Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığı...

'Rüşvet masrafı yapacağız' deyip, 10-50 bin dolar talep ediliyor

Ankara Vali Yardımcısı Servet Çelikli imzasıyla gönderilen bu yazıya göre, Interpol Genel Sekreterliği Nijeryalılar ile nasıl mücadele edileceğini görüşmek için 29-30 Nisan 1996 tarihinde 'Mektup Yoluyla Dolandırıcılık' adı altında Fransa'nın Lyon kentinde bir toplantı bile düzenlemiş. Toplantıda dolandırıcılığın yapılış şekli anlatılarak, karşılıklı bilgi alışverişinde bulunulmuş. Yazıda şöyle deniliyor:

"Nijerya uyruklu bazı kişiler gönderdikleri mektuplarda, Nijerya'da hazır bir servet veya çok önemli kar sağlayabilecekleri mevcut bir ticaret konusu olduğunu ileri sürerek, iş adamlarının önce ağzının suyunu akıtıyor; daha sonra da Nijerya'da değişen yeni rejimden bu serveti kaçırarak ülke dışına çıkarmakta yardımcı olacak firma ve kişiler aradıklarını anlatıyor. Bunun karşılığında da önemli miktarda yüzdelik kazanç vaat ediyorlar. 

Ancak hiçbir kar yatırımsız gerçekleşmeyeceği için bu işte firma ve kişilerin, masraflara karşılık 10-50 bin dolar arasında bir parayı İsviçre veya ABD'deki bankalara yatırması isteniyor. Gerekçe, söz konusu büyük serveti yurt dışına çıkarırken yapılacak sigorta, noter, nakliye masraflarını karşılamak. En önemlisi de devlet büyüklerine verilecek 'rüşvet' masrafı..."

10 Ekim 2025 Cuma

UZAN AİLESİNE REFAHYOL HÜKÜMETİNDEN ÇUKUROVA ELEKTRİK (ÇEAŞ) VE KEPEZ ELEKTRİK'TE BÜYÜK KIYAK

Cem Uzan

Çukurova, Kepez ve Uzan Ailesi

UZAN AİLESİNE BÜYÜK İMTİYAZ

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Uzan Ailesi arasında varılan gizli bir anlaşma uyarınca Adana, Mersin ve Hatay'daki elektrik dağıtımı yeniden Uzanlar'a verildi. ÇEAŞ ve Kepez'de usulsüzlükler yaptığı gerekçesiyle bu şirketlerin yönetiminden uzaklaştırılan Uzanlar, böylece daha güçlenmiş olarak geri döndü.

Cahit UYANIK / Vahit ARAS

Ağustos ayında yapılan gizli görüşmelerde varılan bir anlaşma, önümüzdeki günlerde çok ciddi tartışmaların yaşanmasına neden olacak. Anlaşmayı yapan taraftarın birisi RefahYol Hükümeti, diğer taraf ise daha 6-7 ay önce devletle kanlı bıçaklı hale gelen Uzan Ailesi... Konu ise Çukurova Elektrik (ÇEAŞ) ile Kepez Elektrik... RefahYol Hükümeti Adana, Mersin ve Hatay'daki elektrik dağıtımını gerçekleştiren bu iki şirketi, yeniden Uzan Ailesine devretmeyi kararlaştırdı.

İntermedya Ekonomi'nin edindiği bilgilere göre RP'li Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Recai Kutan, göreve geldikten hemen bir ay sonra yani Ağustos ayının ilk haftası içinde ÇEAŞ ve Kepez ile ilgili sorunun nasıl çözümlenebileceğinin araştırılmasını istedi. Bunun sonucunda bir yazı yazarak Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) ve ÇEAŞ yetkililerinin Adana, Mersin ve Hatay'daki elektrik dağıtımı konusunu görüşmek üzere bir araya gelmelerini istedi. Bu yazı üzerine 19 Ağustos 1996'da TEDAŞ ve ÇEAŞ yetkilileri hazırlanan işletme hakkı devir sözleşmesi üzerinde mutabakata vardı. Mutabakat metnine TEDAŞ'tan O. Nuri Doğan, F. Saner Başaran ve Ali Akı; ÇEAŞ'tan ise Nedim Ölmezler ve A. Mahir Gönenbaba imza koydular.

Danıştay vizesi bekleniyor 

Daha sonra TEDAŞ ve ÇEAŞ yönetim kurulları ayrı ayrı hazırlanan metni görüşüp onayladı. Anlaşma bu aşamayı geçer geçmez 'vize' alınması için 23 Eylül 1996 tarihinde Danıştay'a gönderildi. Danıştay vizesi de alındığı taktirde 3 ildeki elektrik dağıtım hizmetleri 1988'den başlamak üzere 70 yıllığına Uzan Ailesinin kontrolündeki ÇEAŞ'a devredilmiş olacak. Danıştay'da halen 24 Mayıs 1996'da mahkemeye sunulan ve İstanbul Anadolu Yakasının elektriğini dağıtan Aktaş Elektrik ile imzalanan devir sözleşmesi de vize bekliyor. 

8 Ekim 2025 Çarşamba

İHRACATÇI DEVLETTEN ŞİKAYETÇİ... TİM'DEN SEKTÖR SEKTÖR İHRACATÇININ SORUNLARI RAPORU...

Sorunsuz ihraç sektörü yok / 

İHRACATÇI ÇÖZÜM BEKLİYOR 

İhracatçılar devletin piyasaya müdahalesinden şikayetçi... Sektörler; yüksek girdi fiyatları, mevzuat engelleri, yüksek oranlı fon ve vergi kesintileri, yüksek tutarlı liman hizmetleri ve taşıma bedelleri gibi konulardan hoşnut değil.

Cahit UYANIK 

Türkiye, 2000'li yıllara 25 milyar dolarlık ihracat hedefiyle girmeye hazırlanırken ihraç sektörlerinin hemen hepsinde ciddi ve özgül sorunlar var. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından hazırlanan rapor, sorunların çözümünün hemen hepsinde devletin inisiyatif kullanmasının kaçınılmaz olduğunu ortaya çıkardı. 

TİM'in ihraç sektörlerindeki araştırmaları sonucu hazırlanan rapora göre ihracatçılar genellikle devletin piyasaya müdahalesinden şikayetçi. Sektörler yüksek girdi fiyatları, mevzuat engelleri, yüksek oranlı fon ve vergi kesintileri, yüksek tutarlı liman hizmetleri ve taşıma bedelleri gibi konulardan hoşnut değil. Bu şikayetlerin hepsinde devlet 'başrol'de bulunuyor. TİM'in raporuna göre ihraç sektörlerinin sorunları ve önerdikleri çözümler ana hatlarıyla şöyle:

Hazır Giyim, Konfeksiyon, Tekstil: Sektör dünya fiyatlarından girdi sağlamakta güçlük çekmektedir. Yeni teknoloji içeren yatırımlar, düşük maliyetli kredilerle ve seçici biçimde desteklenmelidir. Gelinen noktada tekstil ve konfeksiyon sanayisinin iç talebin yetersizliği nedeniyle ihracat yapma zorunluluğu artık bir yaşam şartı halini almıştır. Çünkü sektör, üretiminin yüzde 80'ini ihraç etmek durumundadır. Sektörün en önemli hammaddesi pamuktur. Ancak pamuğu, yaşanan spekülasyonlar nedeniyle yıllardır dünya fiyatlarından satın almıştır. Pamuk üretimi açısından dünyada 6. sırada bulunan Türkiye'nin sıkıntısının temelinde tutarlı bir sanayi politikası izlenmemesi yatmaktadır. Türkiye'yi dünyanın önde gelen hazır giyim tedarikçisi haline getirmek, teşviklerin alt sektörlerde de (örme, boya, apre, baskı gibi) yoğunlaştırılmasına bağlıdır.

Demir ve Demir Dışı Metaller: Sektörde enerji başta olmak üzere girdi fiyatları uluslararası seviyelerinin çok üzerindedir. Bu girdilerin maliyetinin düşürülmesi sektörün rekabet gücünü artıracaktır. 1994 yılında sektöre sağlanan yüzde 11,9'luk efektif desteğin, 1995'te en az yüzde 9,8 oranında devam ettirilmesi gerekmektedir. Bu sayede ihracat 2,5 milyar dolara ulaşabilir. Sektör açısından büyük önemi bulunan İran pazarı, Türk Eximbank'ın sigorta kapsamına alınmamıştır. Bu yapılmazsa Türkiye İran pazarını kaybedebilir. Ayrıca Çin'de liman ve boşaltma hizmetlerinde sorunlar yaşanmaktadır. Devletin uluslararası projeler için düşük faiz-uzun vadeli krediler açması durumunda dünya pazarlarına daha kolay girme ve girdi sağlanması olanağı doğacaktır.

3 Ekim 2025 Cuma

'KAĞIT KAVGASI' YÜZÜNDEN KOLTUĞUNDAN OLAN GENEL MÜDÜR VEYA KAMUDAKİ BİR TASARRUF FETİŞİ: BASILI YAYIN ÇIKARMAMAK

BEN DEVLETİM, YAYIN ÇIKARMAM...

Devlet, tasarruf bahanesiyle yayın çıkarmamak için elinden geleni yapıyor.

Cahit UYANIK 

Aydın Güven Gürkan, henüz çiçeği burnunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı idi. Bakanlık yöneticileri ile yapılan toplantılarda herkes kağıt sıkıntısından bahsediyordu. Bırakın kitap basmayı veya bastırmayı, fotokopi cihazlarında kullanılacak kağıt bulmak bile mucizeydi. Bütçedeki ayrıntı kodlarına bakıldı. Kağıt almaları için ayrılan ödenek daha birkaç ay içinde tüketilmişti. Bütçenin '390-Diğer hizmet alımları' ve '410-Kırtasiye, baskı ve yayın giderleri' ayrıntı kodundaki ödenek ise doğru dürüst bir kitap veya yayın bastırmaya yetmiyordu. 

Ancak çözüm kısa sürede bulundu. Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) bir projesi için satın alınan kağıtlar, bakanlığın deposundaydı. Projeyi yürüten Çalışma Genel Müdürü İsmail Bayer arandı ve kağıtları bakanlık emrine tahsis etmesi istendi. Ancak Bayer, dirençli çıktı. Proje için ayrılan kağıtları günlük sarfiyata veremeyeceğini bildirdi ve olan oldu. Bayer, kızağa alındı ve mutad olduğu üzere uzun bir yıllık izne ayrıldı. Evet kağıt-kitap meselesi, bir bakan ile genel müdürün arasını açmaya yetmişti.

Kitap-yayın istemem...

Günümüzde birçok devlet dairesinde buna benzer manzaralarla karşılaşmak mümkün. Devletteki tasarruf hemen gazete-dergi takımlarının sınırlanması, kağıt tüketiminin baskılanması ve -en dramatik olanı da- üç beş bin adet basılan kitapların rafa kaldırılması şeklinde kendini gösteriyor. 15-20 milyar liralık makam otoları, cafcaflı mobilyalar, seçim bölgesine devlet kesesinden yapılan 'temas ve inceleme gezileri' ise tasarruf gündeminde yok.