23 Eylül 2025 Salı

TANSU ÇİLLER, DIŞ BORÇLANMADA YURT DIŞINA 'NET KAYNAK TRANSFERİ' ŞAMPİYONU OLDU

Borçlanmanın Yakın Tarihi / 

12 EYLÜL İLE BAŞLAYAN İÇ BORÇ DARBESİ...

İç borç, Çiller, Demirel, Özal ve Evren... Çok heyecanlı bir serüven...

Cahit UYANIK 

Süleyman Demirel'in 1970'li yıllarda Başbakanlık görevini yürütürken 'aşırı borçlanıldığı' yönündeki eleştirilere cevaben sarf ettiği 'Borç yiğidin kamçısıdır' sözü hala akıllarda... Demirel belki bu sözüyle 1980 ve 1990'lı yıllar boyunca sık sık şaklatılacak kamçının ilk işaretini veriyordu. Çünkü devlet son 16 yılda her başı sıkıştıkça bu kamçıya başvurdu. Bazen 'zam' diye inleyen işçi ve memuru sakinleştirdi, bazen de yoğun alt yapı yatırımlarının finansmanında borçları kullanarak otoyol, köprü, baraj yaptı. Yani kamçı, ücret zamlarını karşılamak ve ülkedeki üretimi kolaylaştırıp artırmak için şaķlatıldı. 

Son birkaç yıldır kamçı yine kalkıyor kalkmasına ama bu sefer 'şaklamıyor'. Aksine her kalkışta devlet bütçesini ve ekonomik dengeleri altüst ediyor. Başta faiz oranları olmak üzere borç göstergeleri füze gibi fırlamış durumda... Gelin görün ki ne yeni alt yapı yatırımları var ortada ne de verilen ücret zamlarından işçi ve memurlar memnun. Ülke, elektrik kesintisi tehditi altında... Yüzbinlerce işçi ve memur 'ha' denilince sokağa dökülebilecek kadar gergin. 

Hazine, Türkiye'de 'devlet borçlanması' ile aynı anda akla gelen en önemli kurum. Çünkü iç ve dış borçlanma işlemlerinin yanı sıra bu borçların faiz ve ana para geri ödemesi gibi sonraki aşamalarının neredeyse tamamı Hazine tarafından takip ediliyor. İşte borçları yönetmekle mükellef Hazine, Türkiye'deki iç ve dış borçların son 16 yıllık trendini araştırdı. Hazine uzmanlarından Tülay Evgin'in 'Türkiye'de Konsolide Bütçe Uygulamaları Genel Değerlendirmesi 1980-1995' adlı araştırmasının bir bölümünde, hepimizi yakından ilgilendiren devletin son yıllardaki borçlanma politikaları incelendi.

Araştırma bir araya getirdiği verilerle son 16 yılda çeşitli anlayışlardaki hükümetlerin (Askeri rejim, ANAP hükümetleri ve DYP-SHP/CHP hükümetleri) izlediği bütçe ve borçlanma politikalarını yorumlayarak kıyaslamamıza da imkan tanıyor. Yani bir anlamda 'borç kamçısını kimin iyi kimin kötü şaķlattığını' gözler önüne seriyor.

18 Eylül 2025 Perşembe

GÜMRÜK BİRLİĞİNE RAMAK KALA... KOSGEB, KOBİ'LERİ AB İLE REKABETIN OLUMSUZ ETKİLERİNDEN KORUMA PLANI AÇIKLADI

Sanayi / KOBİ'ler

KOSGEB, 'KÜÇÜKLERİ KORUMA PLANI'NI AÇIKLADI 

KOSGEB, AB ile başlayacak Gümrük Birliğinden olumsuz etkilenmemeleri için KOBİ'ere ayrı bir koruma politikası geliştirilmesini önerdi.

Cahit UYANIK 

Türkiye, Avrupa Birliği (AB) ile nihayet Gümrük Birliğine gidiyor. 1 Ocak 1996 Pazartesinden itibaren yıllar süren uğraş bitecek ve yeni bir mücadeleye yelken açılacak. Artık başlayıp başlamayacağını değil Gümrük Birliği uygulamasının gündelik yaşantımıza ve genel olarak ekonomimize etkilerini tartışacağız. 

Ancak Türkiye'de hemen herkesi endişeye sevk eden konuların başında Gümrük Birliğine gidildiğinde KOBİ'lerin hiç alışık olmadıkları dış rekabet şartlarında başarılı olup olamayacakları geliyor. Dile kolay, Türkiye'deki işletmelerin yüzde 95'ini KOBİ'ler oluşturuyor. Bu haliyle KOBİ'ler, önemli bir istihdam, sınai tüketim, ara malı ve yan sanayi üreticisi konumunda bulunuyor. Kimse Gümrük  Birliği sonrasında küçük sanayi sitelerinde kapısına kilit vurulmuş yüzlerce, binlerce işletme; sokakları işsizlerle dolu bir ülke görmek istemiyor. 

En yeni araştırma 

Peki Türkiye'deki KOBİ'lerin Gümrük Birliğine hazır olup olmadığını, hazır değillerse neler yapılması gerektiğini derleyen bir araştırma yok mu? Elbette onlarcası var. Ancak bunlar içinde en yenisi ve en uzman kuruluş tarafından hazırlananı muteber olmalı. Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığından (KOSGEB) Ayşe Ege, Şule Eğitim ve Ufuk Acar'ın araştırması bu sorulara AB ile en son imzalanan 6 Mart Belgesini esas alarak ışık tutmaya çalışıyor. 'AB ile Gümrük Birliği, Muhtemel Etkiler, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler' adını taşıyan araştırmadan çıkan ana mesaj şu: 'Hassas ürünlerin içinde bulunduğu sektörler ve imalat sanayisinin diğer kolları ciddi bir koruma altına alınmalıdır. Özellikle imalat sanayisinde, KOBİ'ler için ayrı bir koruma politikası geliştirilmelidir'.

15 Eylül 2025 Pazartesi

TÜRK-İŞ'İN EFSANE BAŞKANI (1982-1992) ŞEVKET YILMAZ'IN '2000'Lİ YILLARDA TÜRK SENDİKACILIĞI' HAYALİ TUTMADI

Şevket Yılmaz (1929 - 1999)

TÜRK-İŞ BAŞKANI ŞEVKET YILMAZ: HESABI KİTABI İYİ BİLİRİZ

TÜRK-İŞ Genel Başkanı Şevket Yılmaz sendikaların ücret taleplerinin 'bazı çevrelerce' abartıldığını, işçilerin ihtiyaçları doğrultusunda davrandıklarını söylüyor. Yılmaz, 'zengini sevip fakiri sevmeyenler'in 2000'li yıllarda iktidarda olmayacakları umudunda...


Cahit UYANIK 

Özel sektör de kamu sektörü de işçi-işveren ilişkileri açısından hareketli günler yaşıyor. Birçok iş kolunda toplu iş sözleşmesi görüşmeleri sürerken bir yandan da Türkiye'deki sendikacılığın durumu tartışılıyor. Ancak yaklaşık 700 bin kişiyi temsil eden Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Başkanı Şevket Yılmaz'a göre Türkiye'de sendikacılıktan önce enflasyon sorunu üzerinde konuşulması gerekiyor. Sendikaların yüzde 500-600'e varan ücret artışı taleplerinin ille de kabul edilmek zorunda olmadığını söyleyen Yılmaz, 'Biz hesabı kitabı onlardan iyi biliriz' diyor. TÜRK-İŞ Başkanı Yılmaz, 2000'li yılların Türkiyesinde sendikacılığın Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarında yapılır duruma geleceğine inanıyor. Yılmaz ile masadaki toplu iş sözleşmesi görüşmelerini ve sendikacılığın bugününü ve yarınını konuştuk:

Ekonomik Panorama: Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde yüzde 600'lere yaklaşan sendika istekleri anlaşma safhasında neden yüzde 150-200'ler düzeyine geriliyor?

Yılmaz: Sendikalar talep müesseseleridir. Sendikalar, toplu iş sözleşmesi teklif tasarısını oluştururken üyelerinin isteklerini anketlerle belirler. Görüşmelerde öne sürülen isteklerde bu anketlerden çıkan sonuçlar esas alınır. Elbette bunun anlamı ille istenen zam oranının kabul edilmesi demek değildir. Pazarlığa açıktır. Üstelik ayda 300-400 bin lira alan bir işçinin maaşı 5 kat artsa 1,5 milyon lira olur. Enflasyonun aylık yüzde 6'larda seyrettiği bir dönemde bu maaş çok mudur?

Ama bazı çevreler bu istekleri ölçüsüz buluyor ve sizleri Batılı anlamda sendikacılık yapmamakla suçluyor?

Yılmaz: İkide bir Avrupa'dan söz ediyorlar. Avrupa'da enflasyon tek rakamlıdır. Avrupa'da işçiler yönetimde söz sahibidir. Bu eleştiriyi ülkenin kaderinde söz sahibi olan, izlediği ekonomik politikalarla insanımızı sefaletin kucağına atan, dün övgüler yağdırdığı ve bugün adını bile anmadığı ortadireği yerle bir eden insanlar söyleyince biraz garip oluyor. Türk sendikacıların pazarlık bilmediğini söyleyenler ülkede enflasyonun üç yılda tekli rakamlara indirileceğıni ilan edip, üçlü rakamlara çıkaranlardır. Bir ülkede enflasyon böylesine kontrolden çıkarsa, ihtiyaç duyulan gelir düzeyi de elbette yüksek olur. 

Masallar ülkesinde yaşayıp 6 milyar liraya avize aldıranların 260 bin lira net asgari ücretle bir ailenin nasıl geçinebileceğini anlamaları mümkün değildir. Biz hesabı onlardan iyi biliriz. Çünkü gelirimizi son derece titiz sarf etmek zorundayız. Özel uçak, konuşan araba, ikametgahın milyarlarca liraya tadilatı gibi sorunlarımız yoktur. Alacağımız ekmeğin fiyatı artınca bile dertleniriz. 

TÜRK-İŞ Araştırma Bürosunun geçen aya ilişkin verileri dört kişilik bir ailenin mutfak masrafının 720 bin liraya ulaştığını gösteriyor. Mutfak masrafı, toplam gelirin üçte biri olarak kabul edilirse ortalama işçi ücretlerinin 2 milyon lirayı aşması gerekir. 260 bin lira net asgari ücret alan işçiye yüzde 100 zam isteseniz ve alsanız 520 bin lira yapar. Bu rakam mutfak masrafını bile karşılamaz.

11 Eylül 2025 Perşembe

ANKARA NOTLARI / BU BÜTÇE NASIL BİR BÜTÇE..?

Cahit UYANIK 

1994 Yılı Bütçe Yasa Tasarısı, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlandı. Toplam 40 kişiden oluşan bu komisyonun üyeleri genellikle partilerin 'ağır top' olarak nitelenen milletvekillerinden oluşuyor. Gerek iktidar, gerekse muhalefet milletvekilleri 10 dakikayla sınırlı konuşmaları boyunca 200 trilyon liraya yakın açık vereceği resmen ilan edilen bütçeye ilginç yakıştırmalarda bulundu. İşte bunlardan birkaç seçme:

İsmet Attila (Maliye Bakanı): Gerçekçi bütçe. Nami Çağan (SHP-İstanbul): İyimser enflasyon bütçesi. M. Ali Yavuz (DYP- Konya): Acımasızca eleştirilen bütçe. Edip Safter Gaydalı (ANAP-Bitlis): Utanç belgesi bütçe. Selçuk Maruflu (ANAP-İstanbul): Yangın yeri bütçesi. Mustafa Ünaldı (RP-Konya) : Borç, faiz, maaş ödeme planı. Süleyman Hatinoğlu (ANAP-Artvin): İdare-i maslahat bütçesi. 

Gaydalı'nin Çağan'a önerisi...

Yine bütçeden devam edelim... Pazartesi günü Maliye Bakanı Attila'nın 'mülayim' açış konuşmasıyla başlayan görüşmeler izleyen saatlerde hareketlendi. Çünkü iktidar ortağı  SHP'nin İstanbul Milletvekili ve ekonomi profesörü Nami Çağan söz almış,  bütçeyi acımasızca eleştiriyordu. Çağan bütçenin yükünün memur, işçi, esnaf gibi dar gelirliler üzerinde olduğunu belirtiyor; dolar kuru ve enflasyon hedeflerini gerçekçi bulmadığını anlatıyordu. Tüm muhalefet milletvekilleri kulak kesilmiş Çağan'ı izliyordu. Çağan kendine tanınan süreyi doldurup sözünü bitirdikten sonra ANAP Bitlis Milletvekili Edip Safter Gaydalı'nın gür sesi duyuldu:

"Sayın Çağan yanlış yerde oturuyorsunuz. Sizin yeriniz muhalefet sıraları..!"

Ev kadını kredisinden yalnızca 22 kişi yararlanmış

1994 Bütçe Yasa Tasarısıyla ilgili son durum üç aşağı beş yukarı böyle... Peki 1993 Bütçesi etkin ve amacına uygun kullanılıyor mu? Pek sayılmaz. Teşvik rakamları bütçenin en çok göz atılan kalemlerinden birisidir. 1993 Bütçesinde kadın girişimcileri desteklemek, ev ekonomisini geliştirmek için 500 milyar liralık ödenek ayrılmıştı. Başına binbir türlü bela geldikten sonra nihayet Haziran ayında uygulamaya geçen bu programda gelinen son durum ise pek parlak görünmüyor. 

9 Eylül 2025 Salı

YURT DIŞI ÇIKIŞ HARCI EKİM AYINDA BİR KERE DAHA ZAMLANIP 1.250 TL OLABİLİR Mİ?

Cahit UYANIK 

Yurt dışı çıkış harcı...

Durup dururken 710 ₺'den 1.000 ₺'ye çıkarıldı. 

1 yıllık artış yüzde 100 oldu.

Daha geçen yıl 500 ₺ idi.

Şimdi şeytanın avukatlığını yapıp soruyorum:

1 ay sonra yani Ekim ayında

yurt dışı çıkış harcı yeniden değerleme oranı (YDO) kadar daha zamlanir mi dersiniz?

YDO yüzde 25 olsa söz gelimi

2026 başından itibaren harç 1.250 TL olur mu acaba?

Malum, yurt dışı çıkış harcina ilk yüklü zam yapılacağı zaman "1.500 ₺ olacakmiş" dedikodusu yayilmisti. Yani kulağımız alistirilmisti. 

Sonradan 710 ₺'de karar kilinmisti. 

Hatta o dönem harcın bundan sonra YDO kadar artacağı sözü verilmişti. Ama YDO belirleme ayı Ekim'e 1 ay kala bu zam yapıldı. Yani söz tutulmadı, tutulamadı...

Harca iki ay üst üste zam? Olur mu olur...

Burası Türkiye, olmaz denen herşey olur.

(Bu yazı 09 Eylül 2025 tarihinde LinkedIn sayfamda yayınlanmıştır.)

5 Eylül 2025 Cuma

TURİZMİN BAŞKENTİ ANTALYA'DA BİR GARİP 'SERBEST BÖLGE KAVGASI'...

Serbest Bölgeler /

"SAYIN ÇİLLER, İMZANIZA SAHİP ÇIKIN"

Devlet önce Antalya Serbest Bölgesinde yabancı turistler için perakende satış mağazaları açılmasına izin verdi. Şimdi ise Antalya esnafının 'Müşterilerimizi elimizden aldılar' şikayetiyle bu uygulamadan vazgeçmeyi düşünüyor.

Cahit UYANIK 

ANTALYA - Herşey 1992 yılında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in Singapur ziyareti sonrasında başladı. Demirel, Singapur'daki serbest bölgeler ve ticari canlılıktan çok etkilenmişti. Türkiye'ye döner dönmez dönemin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Tansu Çiller'i aradı. Çiller'den Singapur'daki gelişmelerin yakından etüt edilmesini istedi. Demirel'in amacı 1987 yılında açılan fakat bir türlü istenilen canlılığa kavuşamayan Antalya Serbest Bölgesini (ASBAŞ) 'yabancı turistler için perakende ticarete açık' bir yer haline getirmekti. Böylece Antalya 'küçük Singapur' olacaktı.

Eh ne de olsa Antalya ve yöresindeki tüm iller DYP'nin kalesi olarak biliniyordu. Devlet, serbest bölgelerde perakende ticarete izin verir vermez bir çok iş adamı buraya akın edebilirdi. Zaten dünyada turizme yönelik serbest bölgeler başarıyla çalışıyordu. Singapur'un yanı sıra Panama, Bahreyn, Manila gibi şehirler bu tip bir serbest bölgecilik işinden ihya olmuştu. Antalya'nın da bu şehirlerden geri kalır tarafı yoktu hani...

Tanıtım seferberliği başlıyor 

Yazışmalar çizişmeler yapıldı. Dönemin Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı Tevfik Altınok'un yanı sıra Gümrükler Genel Müdürü Ramazan Uludağ da olumlu görüş bildirdi. Yazışma trafiği yaklaşık 1 yıl sürmüştü ama 18 Haziran 1993'te ASBAŞ'ta 'yabancı turistlere perakende satış yapacak mağazaların kurulmasına' izin verilmişti. Antalya'da serbest bölgenin yeni bir anlayışla faaliyete geçmesinin ardından, şehrin ileri gelenleri çevre kentlere tanıtım gezileri düzenledi. Denizli, Isparta, Burdur, Muğla demediler, serbest bölgenin yeni halini ballandıra ballandıra anlattılar. 

Nitekim beklenen oldu ve yaklaşık 1,5-2 yıllık süreçte ASBAŞ'da 5 modern satış mağazası hizmete girdi. Yatırımın toplam büyüklüğü 50 milyon doları, istihdam edilen kişiler 1.500'ü geçti. Sun Turizm, Gold City, Kayalar Textil, Elite ve Paros adlı firmalar bölgede çalışmaya başladı. Ardından 6 girişimci daha serbest bölge için kuyruğa girdi. Yeni talipliler Net Turizm, Emper Turizm, Cimaş Turizm, Orkan Turizm, Tan Itriyat Pazarlama ile Güney Kuyumculuk oldu. Bölgede önümüzdeki 3 yılda 500 milyon dolarlık döviz girdisi ve 3.500 kişilik  istihdam planlanıyordu ki, ortalık karıştı. Başlangıçta avantaj gibi görünen DYP'ye yakın siyasi ortam, serbest bölgenin aleyhine döndü. Şöyle ki: 

2 Eylül 2025 Salı

HALK YANİ BİZLER; EKONOMİK BÜYÜMEYİ NE OLURSA HİSSEDERİZ?

Cahit UYANIK 

Bu yılın ikinci çeyreğine ilişkin ekonomik büyüme oranı yüzde 4,8 olarak açıklandı.

Hemen haber başlıklarına göz atıldı: "Halk, büyümeyi hissetmedi"...

Peki halk, büyümeyi ne olsaydı hissederdi?

Veya "Kendimi yüzde 4,8 daha iyi hissediyorum" demek olası mıdır?

Büyüme verisi enflasyondan arındırılmış reel rakamlara dayandıgından, bu büyümeyi  hissedebilmek için çalışma koşullarınızda da reel iyileşmeler olması gerekir. Nasıl mı?

İnsanlar -vergi vb. yükümlülüklerin artmaması ön koşulu altında- büyümeyi iki şekilde hisseder. Bunları sağlayamıyorsanız ne yapsanız boştur: