13 Şubat 2015 Cuma

DÜNYADAKİ KRİZ TÜRKİYE İÇİN 'HENÜZ' FIRSAT YARATMAZ

Cahit UYANIK

Bugünlerde herkesin kafasındaki soru şu: ABD ve İngiltere'deki finans sektöründe yaşanan finansal krizin sonuçları ne olur? Türkiyeyi nasıl etkiler? Her şeyden önce şunu kabul edelim ki, finansal sektörde yaşanan krizler, ileride reel sektöre bulaşacak bir krizin ön habercisi. Bu bulaşmanın olumsuz etkisi ve yaygınlığı ise ekonomi yönetimlerinin becerikliliği veya beceriksizliğine bağlı. Eğer bu iki ülkedeki ekonomi yönetimleri basiretli biçimde davranıp sistemin sağlığına kavuşması için gerekli önlemleri almazlarsa, belki birkaç aylığına biraz yatışacak olan kriz, bir daha geldiğinde çok daha ağır faturalar ortaya koyacaktır. Bunu nereden mi biliyorum?

Türkiye'de böyle olmadı mı mesela? Hatırlayın, 1994'teki ekonomik kriz ilk finans sektöründe baş gösterdi. Daha sonra ekonomi yönetimince köklü tedbirler alınmadığı ve sorunlar halı altına süpürüldüğü için, 2001 krizi (2000 yılı sonbaharında yaşanan öncü ve mini finans krizini de unutmayalım) yaşandı. Oysa 1994'ten 2001'e kadar 3-4 hükümet geçmiş, birkaç seçim yapılmıştı. 2001 krizinde iktidarda kim, hangi parti, hangi başbakan olsa yaşadığımız büyük krizi önleyemezdi. Çünkü krizin temel parametreleri oluşmuştu. Finansal sektörde yüklü açık pozisyon, gizli zararlar sonucu erimiş sermayeler, banka hortumculuğu sonucu kredi portföylerindeki sorunlar vb. gibi gözlerden saklanan büyük gedikler açılmıştı.

Finans sektörü ile reel sektör arasında zaten zayıf olan bağlar kopmuş, finans sektörü reel sektörden bağımsız, boşlukta duruyordu. Hazine ihalelerindeki yüksek faiz nedeniyle dışarıdan yapılan borçlanmalar ekonomi yönetimlerince doğru dürüst izlenmediği için (izlenip de tedbir almamak da olabilir) bankaların açık pozisyonları çığırından çıkmıştı. Kamunun gözetimindeki banka sayısı 10'u geçmişti. Bankalarda doğru dürüst denetim yapılmıyordu. Sonuçta 20'yi aşkın bankaya el konuldu, bazı bankalar birbirleriyle birleşmek zorunda kaldı. 2000 yılında 81'e kadar çıkan banka sayısı, şu anda 50'nin altına inmiş vaziyette. Bu yaşananlardan çıkan sonuç şu: Reel sektörü besleyecek finans kuruluşları sağlığını kazanmadan, reel sektörün canlanması beklenemezdi ve aynen öyle oldu. ABD ve İngiltere'de yapılması gerekenleri, yapılanları ve yapılacakları Türkiye'nin 1994-2001 yılları arısındaki dönemini gözlerinizin önüne getirerek izlemenizi rica ediyorum.

Finans kapitalizminden geriye dönüş...

Peki bundan sonra ne olacak? Gerçekten bazı siyasetçilerin söylediği gibi bu kriz Türkiye için fırsata dönüşebilir mi? Bundan sonra 1990'lı yıllardan beri 'de-regülasyon'  yani mümkün olduğu kadar asgari düzeyde mevzuatla işleyen dünya finans piyasalarının artık zapt-ü rapt altına alındığını göreceğiz. Artık moda deyim 'multi-regülasyon' olacak. Yani finans piyasaları birkaç açıdan izlenecek. Kriz öncesinde bazı 'akil' iktisatçıların önerdiği sermaye hareketlerine sınır konulması, bu yapılamıyorsa sermaye hareketlerinin vergilendirilmesi (Tobin vergisi) gibi tartışmalara tanık olacağız. Bu tartışmalarda 'Türkiye'yi 2001 krizinden çıkartan isim' olarak bildiğimiz Kemal Derviş'in de sıcak para hareketlerinin düzenlenmesi ve vergilendirilmesinden yana taraf olduğunu hatırlatayım. Bundan sonra; 'finans kapitalizmi'ne dönüşen sistemin yeniden 'sermaye (üretime dayalı) kapitalizm'e dönüşüne tanıklık edeceğiz. 1990'lı yıllar boyunca üretim ekonomisinin önemine dikkat çekerek, finansal piyasalardaki hormonlu büyümenin başımıza büyük işler açacağını söylediği için aforoz edilen (işten çıkarılma, üniversitelerden atılma, yazılarının yayınlanmaması gibi) iktisatçıların ön plana çıktığını görebileceğiz. 

Yeni sistemlerde Türkiye'ye biçilen rol 

Peki bu kriz Türkiye için bir fırsat yaratır mı? Bu söylem, 2001 krizinden sonra Türkiye'de çok prim yapmıştı ve doğru bir söylemdi. Çünkü dünyadaki ekonomik ve finansal koşullar bizim için veriydi. Biz bu koşulları esas alıp, kendi hareket şeklimizi değiştirmiştik. Yani bir türlü yapamadığımız reformları yapıp, krizi fırsata dönüştürmüştük. Ama bundan sonraki aylarda, dünyada halen karmakarışık olan sistemlerin yeniden kurulduğunu göreceğiz. Bu sistemler içerisinde Türkiye'ye elbette bir rol biçilecek. Bu rolü işimize geldiği kadar kabul etmek, bundan olumlu veya olumsuz yönde etkilenmek; üretim gücümüzle, rekabet kapasitemizle, finansman yaratma kabiliyetimizle doğrudan bağlantılı olacak. Şu anda Türkiye'nin bazı önemsiz ayrıntılar (Göz dikilmiş ancak Türkiye'ye gelmemekte direnen Körfez sermayesi gibi) dışında, kendisine krizden fırsat yaratması mümkün değil. Çünkü yeni düzenin temel verilerine sahip değiliz. Türkiye'nin yapması gereken şey, zarların yeniden atılacağı 2009 yılında sağlam ve uyanık durup, ani gelişmelere hemen uyum sağlamak olmalı. İlk fırsatlar bizim için ancak bu şekilde oluşabilir.

(Bu yazı, Türkiye İnşaat Sanayicileri İşverenler Sendikası-İNTES'in Genç Yöneticiler Grubu'nun yayın organı Genç Yönetici Gazetesinde 2008 sonbahar aylarında yayınlanmıştır.) 

EKONOMİDEKİ YAVAŞLAMA VE KRİZ KORKUSU HAD SAFHADA; FATURAYI TOPLUM ÜSTLENECEK

2008 KRİZİNDEN SONRA 'DAHA YERLİ' BİR BANKACILIK BİZİ BEKLİYOR
YENİ YAPISAL REFORM PROGRAMI, TÜRKİYE’Yİ YÜZDE 5’LİK BÜYÜME BANDINA YÜKSELTEBİLECEK Mİ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder