14 Şubat 2015 Cumartesi

BAĞIMSIZ MERKEZ BANKASININ 3 YILI VE SONUÇLARI

Cahit UYANIK


Türkiye 2001 yılı sonundan bu yana bağımsız bir Merkez Bankasına (MB) sahip. Yani MB, diğer modern örneklerinde olduğu gibi sadece fiyat istikrarını sağlamak ve korumayı kendisine görev bilmiş durumda. Eskiden MB, ülkenin kalkınması ve hükümet harcamalarının finansmanıyla ilgili görevler de üstleniyordu. Elbette bu bağımsızlık konusu durup dururken çıkmadı. Görev MB'ye, kuruluş kanunu değiştirilerek bizzat Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından verildi.

Yapılan düzenlemenin geri planında ise 1970'lerin sonundan bu yana yani 30 yıldır yaşanan enflasyonla baş edilememiş olması yatıyor. Enflasyonist büyüme süreci, sonunda bizi getirip dünyanın sayılı ekonomik dalgalanmalarından birisi sayılan 2001 Krizinin kapısına bırakmıştı. Türkiye'de yıllardır yapılmaya cesaret edilemeyen, bazen de yapılmak istenmeyen bu köklü ekonomik reform gerçekleştirildi ve MB'ye bağımsızlık tanındı. MB bağımsızlığının aynı zamanda hazırlanmakta olduğumuz AB müzakereleri sırasında sıkça duyacağımız Maastricht Ekonomik Kriterlerinden birisi olduğunu da hatırlatmakta fayda var.

Doğal olarak bağımsızlık; kamuoyu önünde daha çok bulunmayı ve kendi faaliyetlerinden doğrudan doğruya sorumlu olmayı da birlikte getiriyor. MB, bağımsızlığı ve esas amacı olan fiyat istikrarını sağlayıp koruma görevini yerine getirmek için birçok kritik mekanizma da geliştirdi.  Bunlar içinde öncü gösterge diyebileceğimiz bazı anketler, tespit edilen enflasyon rakamlarından sonra açıklanan aylık enflasyon raporları, 3 aylık ve yıllık strateji raporları ilk akla gelenler. Bu raporlar sayesinde MB, ülke ekonomisinin yakın ve orta vadeli geleceğine ilişkin yaşanabilecek risklere dikkat çekiyor. Politika uygulayıcılarına, özel sektör kuruluşlarına, dış dünyaya bazı mesajlar gönderebiliyor.

Söz gelimi; Ekim ayında bunun güzel bir örneği yaşandı. Ekimde enflasyon oranlarında bir miktar kıpırdanma yaşandı ve MB'nin bu konudaki analizleri ve geleceğe yönelik beklentileri dört gözle beklendi. Düşünüldüğü gibi MB, bu hareketlenmenin iyi bir analizini yaptıktan sonra gerekli uyarılarda bulunmayı  ihmal etmedi. MB petrol ve doğal gaz zammının çok kısa bir zaman diliminde ve yılın sonuna yaklaşırken yapılmasının, 2005 yılı enflasyonu açısından dolaylı etkilerden kaynaklanan riskleri artırdığını bildirdi. Bu, politika yapıcılara bir gecikme uyarısıydı.

Ancak MB 2004 yılı enflasyon hedefinin gerçekleşmesini tehlikeye sokacak bir unsur bulunmadığını bildirerek eleştirdiği grubu rahatlattı. MB, Ekim ayı verilerinin enflasyonla mücadele açısından mali disiplinin kalitesini artırmaya yönelik yapısal reformların önemini bir kez daha ortaya çıkardığını vurgulayarak geleceğe yönelik perspektifini de sundu.

Raporda Ekim ayı tüketici fiyatları endeksinde (TÜFE) gıda, giyim ve ulaştırma dışındaki alt kalemlerde belirgin bir enflasyonist baskı görülmediği belirtilerek, yapılan araştırmalara göre her yıl Ramazan ayında gıda fiyatlarında bir hareketlenme gözlendiği, bunun ilerleyen aylarda telafi edildiğinin bulgulandığı kaydedildi. Ramazan ayı etkisinin genel TÜFE endeksine katkısının 0.3 puan olarak hesaplandığı vurgulanan raporda, giyim sektöründe Ekimdeki yüksek artışa rağmen fiyatların geçen yılla aynı düzeyde olmasının dikkat çekici olduğu belirtildi. Böylece MB çoğumuzun diline pelesenk olan "Ramazan geldi, zam geldi" sözünün de pek haksız olmadığını gösterdi.

Enerji sektörü fiyat artışlarının enflasyon üzerindeki etkisinin doğrusal olmadığı, ancak bir çok sektöre girdi maliyeti olarak yansıdığına ve enflasyon açısından özel bir önem taşıdığına dikkat çekilen raporda, fiyat artışları tasarlanırken doğrudan etkilerin yanında dolaylı etkilerin de hesaplanmasının yararlı olacağı vurgulandı. Raporda "Bu zamların önemli bir kısmının petrol ve doğal gaz ithal fiyat artışlarına bağlı olarak bekletilmeden yapılması, dolaylı etkilerin büyük bir bölümünün 2004 içinde gerçekleşmesini sağlayacaktı. Bu durumda hem 2005 yılı enflasyon hedefinin erişilebilirliği açısından önemli bir risk bertaraf edilmiş olacak, hem de özel tüketim vergisi kayıplarının bir kısmı engellenerek bütçe gelirlerinden feragat edilmemiş olacaktı" denildi.  Böylece MB, petrol ve doğal gaz zamlarının moda deyimle 'timing'inin diğer zamlara göre daha önemli olduğunu, çünkü şimdi yapılan bir zammın aylar sonra hiç düşünülmeyen etkiler yaratabildiği uyarısında bulundu.

Önümüzdeki dönemde toptan eşya fiyatlarındaki (TEFE) hızlı artışların TÜFE'ye yansıma derecesinin 2005 yılı enflasyonu için de belirleyici olacağına dikkat çekilen raporda, bu konuda kritik faktörler iç talebin kontrolü ve bekleyişlerin yönetimi olarak sıralandı. Raporda böyle bir dönemde 3 yıllık ulusal programda öngörülen düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi, bütçe disiplininden ödün verilmemesi, mal disiplinin kalitesinin artırılmasının çok daha büyük önem taşıdığı ifade edildi. MB bu uyarısı ile de girdi fiyatlarıyla çok yakından ilgili TEFE'ye ilişkin uyarılarda bulundu.

MB iç talebin dayanıklı tüketim malları dışındaki sektörlere de yayıldığını belirterek, "Talep gelişmelerinin yakından izlenmesi giderek daha çok önem kazanıyor" uyarısını yaptı. Hizmet sektörü fiyatlarındaki katılığın azalmakla beraber hala sürdüğünü anlatan MB, kirada yıllık yüzde 19.4'lük artışı açıklamanın çok zor olduğunu bildirdi. 2005 enflasyonu açısından en belirleyici faktörün uluslararası ham madde fiyatlarının seyri olacağına dikkat çeken MB, ham petrol ve ana metal fiyatlarının yükselişinin enflasyon bekleyişleri ve fiyatlama davranışları üzerindeki etkisinin de izlenmesini istedi. MB, tarım ve gıda fiyatlarının 2005'teki seyrinin enflasyon hedefine ulaşılabilmesi açısından belirleyici faktörlerden biri olabileceğine dikkat çekerek, gıda fiyatlarının 2004'teki olumlu seyrinin 2005 açısından çok az bilgi içermesine vurgu yaptı.

MB'ye yöneltilen eleştirilerden birisini de ülkede yaşanan derin işsizlik sorunuyla ilgilenmemesi oluşturuyor. Aslında MB, bu konuyla dolaylı olarak ilgileniyor. MB, Türkiye'de işsizliğin sürdürülebilir büyümenin sağlanması ile çözüm yoluna girebileceğini düşünüyor. Yani burada kastedilen Türkiye ekonomisinin en zorlu dönemlerde bile yüzde 4-5 seviyesinde büyümeye devam etmesi. MB, bu sebeple sürdürülebilir büyümenin nasıl sağlanabileceği üzerine odaklanmış durumda. MB'nin Ekim ayı içinde Bakanlar Kurulu ile TBMM Plan ve Bütçe Komisyonuna sunduğu raporda bu konu ayrıntısıyla anlatılıyor. MB'ye göre sürdürülebilir büyüme için Türkiye'de 3 şey öncelikli yapılmalı: 1) Bankacılık sektörü reformu 2) Vergi reformu (Vergi tabanının genişletilmesi ve kayıtlı ekonomiye geçişin sağlanması) 3) İyi yönetişim ilkelerinin hayata geçirilmesi. Bağımsız MB'nin 2001 yılı Aralık ayında başlayan 3 yıllık geçmişinin kısa özeti böyle.
(Bu yazı Türk Standardları Enstitüsü-TSE'nin yayın organı Standard Dergisinin Kasım-2004 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)   

14 YIL ÖNCEKİ 21-22 ŞUBAT DA FIRTINA GİBİ GEÇMİŞTİ: KUR, ARTIK DALGALANMAYA BIRAKILMIŞTI

TÜRKİYE, 14 YILDIR UYGULADIĞI MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZLIĞINDAN VAZGEÇEBİLİR Mİ?  
DURMUŞ YILMAZ, 2008'DE NEDEN "YILIN BÜROKRATI" SEÇİLDİ?
'PİYASA MUHALİFİ' TURHAN, APAR TOPAR KURUL ÜYESİ OLDU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder