Türkiye yıllardır enflasyon, faiz ve kurun birbirine olan etkisi yüzünden bir türlü ekonomide istediği sonuçları alamadı. Özellikle doksanlı yıllarda üçünün de yüksek seyretmesi ülkemizde arka arkaya krizlerin gelmesine neden olmuştu. 2002 yılından sonra ise hem 2001 kriziyle başlayan uygulamalarla hem de 2003 yılından sonra oluşan siyasi istikrarla üçünün de düşüşe geçtiği bir dönemi yaşadık. Ancak, bu süreç içerisinde bugün de hep konuştuğumuz düşük kurun yani TL’nin gereğinden fazla değerlenmesinin topuzunu kaçırdık.
Süreç içerisinde yapısal reformların sadece bir kısmını gerçekleştirmiş olmamız nedeniyle, büyüyen ve güçlenen Türkiye ekonomisinde de kırılganlıklar oluştu. Özellikle ödemeler dengesindeki problemler ve cari açığın kapanması için yapılması gerekenler eksik yapılınca, Türkiye ekonomisindeki döviz kuru, enflasyon ve faiz hastalığı tekrar nüksetti.
TCMB’nin enflasyonda bir gevşeme görülünceye kadar faizleri düşürmeyeceğini hatta artırabileceğini açıklaması, hisse ve swap girişlerinde yeni bir artış dalgası başlattı. Yani sıcak para ve portföy yatırımların da artış gerçekleşti. Bu da gösteriyor ki bunların derdi alabilecekleri en yüksek faizi alabilmek.