29 Eylül 2015 Salı

TÜRKİYE, TERÖRLE EKONOMİK AÇIDAN ZAYIFLATILMAYA ÇALIŞILIYOR

Cahit UYANIK

Türkiye, 7 Haziran 2015 tarihinde yaptığı genel seçimlerden yaklaşık 1.5 ay sonra yoğun bir terörizm dalgasının içine girdi. Son 2.5 yıldır yaşanan göreli huzur ve barış ortamı bozuldu. Karakol saldırıları, bombalamalar, yol kesme ve araç yakmalar arka arkaya geldi. Peki neden böyle oldu? Bu sorunun cevabı terörün ve terör olaylarının tanımında gizli. Jandarma Genel Komutanlığının bir çalışmasına göre terör eylemlerinin ortak özelliği; “bir ülkenin ekonomik, toplumsal, siyasal ve anayasal yapılarını sarsmak ya da yıkmak amacıyla bilerek ve kasten yapılmış” olmaları… Demek ki terör olayları ile ekonomi arasında, -en azından olumsuz etkilenme açısından- yakın bir ilişki var. Son terörist eylemlerle, Türkiye’de 3-4 yıldır hayli kararsız bir denge ve durgun bir trend gösteren ekonomik görünümün iyice bozularak gücünün azaltılması amaçlanıyor.
Terörizmin günlük yaşamdaki gözle görülür etkilerinin (dehşet yaratmak ve yıldırmak) yanı sıra, zamanla ve dolaylı yollarla ortaya çıkan etkileri bulunuyor. Ekonomi, buna güzel bir örnek. Türkiye, son 40-45 yıllık terörizm geçmişinde hep böylesi bir tablo ile karşı karşıya kaldı. Terörist eylemlerin ardı ardına gelmesi ve bu sorunla baş edilemeyeceği yönünde oluşan kanaat; ekonomide güvensizlik, risk artışı ve zarar etme korkusunu gizliden gizliye besledi.

Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un yaptırdığı en yeni araştırmaya göre; ülkede yaşanan yaygın terör ve asayiş olaylarının ekonomiye 28 yıllık maliyeti (1984-2012 yılları) doğrudan ve dolaylı etkileriyle birlikte 1,2 trilyon dolar. Başka bir deyişle terörün ülke ekonomisine verdiği zarar, yılda ortalama 40 milyar dolar. Türkiye’nin 2013 yılındaki gayri safi milli hasılasının 850 milyar dolar olduğu da hatırlanırsa, katlanılan maliyetin büyüklüğü kolayca anlaşılabiliyor. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise terör olaylarıyla ilgili son açıklamasında “Terör örgütlerine alan açarsanız, o ülkede ne güven olur, ne istikrar olur, ne de yatırım olur. Türkiye kalıcı bir şekilde refah artışına gidecekse, mutlaka terör belasını minimize etmemiz, def etmemiz lazım” görüşünü dile getirdi.

Terör örgütlerinin kendilerini finanse etmek, büyümek ve güçlenmek için giriştikleri yasal görünümlü veya yasa dışı faaliyetler de, ekonomi üzerinde ciddi düzeyde olumsuz etkiler yaratıyor. Terörist örgütler; tehdit ve sindirme yoluyla bazı şirket ve pazarların ele geçirilmesi, haraç kesme, yasa dışı vergi tahsili, tarihi eser kaçakçılığı, kara para aklamaya zorlama gibi yollarla serbest rekabete ve özgür girişimciliğe zarar veriyor. Uyuşturucu madde kaçakçılığı yoluyla büyük fonlara kavuşabilen terörist örgütler; sigara ve akaryakıt kaçakçılığı ile de devleti büyük vergi kayıplarına uğratabiliyorlar. Terörizm, devletin güvenliğe daha fazla para harcayarak sağlık, eğitim, alt yapı yatırımlarına daha az kaynak ayırabilmesi sonucunu da doğuruyor. Terörizmin ayrıca ekonomide; turizmden dış ticarete, yatırımlardan bölgesel kalkınmaya birçok parametreyi etkilediği biliniyor.

Artık tüm dünyada kabul edilen bir gerçek var: Terör örgütleri, çeşitli suçlardan elde ettikleri gelirleri yani kara parayı aklamaya çalışıyorlar ve böylece yasal alandaki faaliyetlerini güçlendirmeye çalışıyorlar. Terör örgütleri bu yolla, hedefledikleri siyasi amaçlara ulaşmaya çalışıyorlar. Terör örgütlerinin ulusal sınırlar dışına çıkıp, küresel ölçekte örgütlenmeleri de başka bir trend… Belki bu gelişmelere bir cevap olarak; Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) bünyesinde kurulan Mali Eylem Görev Grubu (FATF), kara paranın aklanmasıyla mücadele ediyor ve tüm ülkelerin kara parayla mücadele alt yapılarını güçlendirmesini sağlamaya çalışıyor. Kara paranın aklanmasıyla mücadelenin nasıl olması gerektiğini anlatan “40 Tavsiye” yayınlayan FATF, bunlara uyum için kurumsal örgütlenme ve mevzuat alt yapısı kurulup titizlikle uygulanmasını istiyor. FATF’ın tavsiyelerine uymamakta direnen ülkeler “kara liste”ye alınıyor ve ülkenin mali sistemi ile iş yapmak çok zorlaşırken, dış borçlanmalarda faiz oranı artışı yaşanıyor.

Türkiye de FATF’ın tavsiyelerini uygulamak için 1990’lı yılların ortasında Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesi Kanunu çıkararak Mali Suçları Araştırma Kurulunu (MASAK) kurdu. Türkiye, şu anda kara para aklanmasıyla mücadele için 2’si doğrudan, 7’si dolaylı ilgili olmak üzere 9 kanunda düzenleme yapmış vaziyette. Bu kanun değişiklikleri onlarca yönetmelik ve genelge ile uygulama alanına sokuldu. Türkiye’de artık bankalardan sigorta şirketlerine, emlakçılardan döviz büfelerine, spor kulüplerinden Milli Piyango’ya kadar onlarca yükümlü grubu gerçekleştirdikleri tüm işlemlerde kara para ilintisi olup olmadığını dikkatle inceliyorlar ve şüphelendikleri işlemleri MASAK’a bildiriyorlar. Türkiye’de 20 bin TL’nin üstündeki tüm işlemler, “müşterini tanı” ilkesi gereğince kimlik tespitine tabi tutuluyor. Hemen hemen tüm bankalar ve mali kuruluşların internet sitelerinde, kara paranın aklanmasıyla mücadele yönünden izlenen şirket politikaları açıkça ilan ediliyor.

DEVLET GİBİ EKONOMİK KAYNAKLARA SAHİP BİR TERÖR ÖRGÜTÜ: IŞİD

Türkiye; Altın Hilal olarak bilinen Orta Asya’daki uyuşturucu üretim bölgelerinden Avrupa pazarına mal götürülürken önemli bir transit ülke olarak biliniyor. Bu transit geçiş sırasında terör örgütleri (başta PKK) ve organize suç örgütlerince alınan yüzde 3-10 arasındaki komisyon ise kara para olarak değerlendiriliyor. Avrupa ülkeleri ve FATF, kara paranın aklanmasıyla mücadele edilerek uyuşturucu ticaretinde ciddi bir azalma olabileceğini düşünüyor. Türkiye, son 4-5 yılda göçmen kaçakçılığında da uyuşturucuya benzer bir rota haline geldi. Bu nedenle Türkiye’nin kara paranın aklanmasıyla mücadele çalışmaları uluslararası camia tarafından yakından izleniyor.

FATF, kara para ile terör arasındaki yakın ilişki sebebiyle olsa gerek, terörün finansmanın önlenmesiyle ilgili mevzuat altyapısı ile kurumsal yapılanmaları da ülke bazında takip ediyor. FATF, malların müsadere edilebilmesi ve banka hesaplarının dondurulmasına izin veren, BM’nin bu konuda alacağı kararları itirazsız uygulamaya imkan tanıyan bir yasal ve kurumsal alt yapı bekliyor. FATF, bunun nAsıl sağlanacağını anlatan “9 Tavsiye” belirlemiş vaziyette… FATF, terörün finansmanının önlenmesiyle ilgili kanunu çıkarmakta bir gecikme yaşayan Türkiye’yi uyararak “gri listeye” yani 2-3 yıl boyunca takip altına almıştı. Türkiye, gri listeden geçen sonbahar aylarında yaptığı yasal değişikliklerle çıktı.

FATF, kara paranın aklanmasının önlenmesi ve terörün finansmanın engellenmesi için tüm dünya ülkelerinde mali istihbarat birimlerini kurdurmuştu. Bu kuruluşlar işbirliklerini geliştirmek için Egmont Grubu adı altında bir araya geldiler. Şu anda 147 ülkenin üye olduğu Egmont Grubuna Türkiye 1998 yılında üye olmuştu. Türkiye, Egmont Grubu'nun 2016 Yıllık Olağan Genel Kurul Toplantısına ise 17-22 Temmuz 2016 tarihleri arasında İstanbul'da ev sahipliği yapacak.

2015 yılı itibarıyla tüm dünya ciddi ve değişik karakterli bir terör tehdidi altında bulunuyor. Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı örgüt “askeri cephe” düzeyinde örgütlenip, onbinlerce kilometre karelik, iki ayrı ülkenin toprağını elinde tutuyor. IŞİD, interneti çok iyi kullanarak tüm dünyadan eleman devşiriyor. IŞİD’in günlük gelirinin 10 milyon dolar düzeyine kadar çıkabildiği, emri altında 70 bine yakın savaşçı bulundurduğu, ABD’nin bu örgütle mücadelede günlük 9 milyon dolar harcadığı belirtiliyor. ABD’ye yönelik 11 Eylül 2001-İkiz Kuleler Saldırısı ile tetiklendiği düşünülen bu yeni küresel terör dalgasının etkilediği ülkelerin başında ise Türkiye geliyor. Türkiye IŞİD ile mücadele kadar; IŞİD’in kendini nasıl finanse ettiğini uluslararası resmi rapora döken iki ülkeden (diğeri ABD) biri. Türkiye, birçok bölgede IŞİD ile sınır komşusu haline geldi. IŞİD’in PKK’nın Suriye’deki kolu PYD ile sıcak çatışmaya girmesi, Türkiye’yi ilgilendiren bir başka mesele. Sonuçta Türkiye, hacim büyütüp giderek karakter değiştiren küresel terör sarmalının odağına giren ülkelerden biri. Türkiye’nin bu çerçevede asayiş tedbirleri kadar, ekonomik ve mali mücadele tedbirlerini de artırması gerekiyor. Uluslararası camianın Türkiye’den beklentisi de bu yönde yoğunlaşıyor.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisnin  Eylül 2015 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

TÜRKİYE’DEKİ “ÇÖZÜM SÜRECİ”NİN EKONOMİK BOYUTU NASIL GELİŞEBİLİR?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder