6 Eylül 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YÜZDE 0,25 ENFLASYON RÜYASI

Cahit UYANIK 

Tatlı bir düş gibi bu; 2000 yılında aylık enflasyon yüzde 0,25'e düşecek. Bu 25'ler üst üste konulup toplana toplana; siz deyin tıngır mıngır ben diyeyim tıpış tıpış inerek yüzde 3'te karar bulacak. Olmaz ya; diyelimki bu rüya gerçek oldu! Bakın güzel ülkemizi nasıl bir gelecek bekliyormuş, ekonomi kurmaylarına kolaylık olsun diye bendeniz düşünüp ortaya koydum. 

Efendim, bankacılara benden kötü haber var. Sözüm Hazine faizinden çöplenip cafcaflı binalarda vatan-millet sorunları üzerine ahkam kesen yuppie'lere... Enflasyon patır kütür yüzde 3'e düşüverince birçok banka kapısına kilit vurmak zorunda kalacak. Çünkü ne Türkiye'ye gelmek isteyen sıcak para yüzde 3 enflasyonu sever ne de Hazine yüzde 3 enflasyonda yüzde 7-8'den fazla yıllık getiri sağlayamaz onlara... Bir anda memleketteki banka sayısı 30'a, 40'a iniverirse sakın şaşırmayın. Eh Hazine yetkilileri neden uluslararası standartlara uygun bir Bankacılık Yasası çıkması için bu kadar aceleci dersiniz? Mali Sektör Yüksek Kurulu da banka iflas,  tasfiye ve birleşmeleriyle ilgilenir zannedersem...

İkinci kötü haber de sendikacıları ilgilendiriyor. Sözüm oy silahı ile köşeye sıkıştırdığı politikacıdan kopardığı zammı, kamu işçilerine dağıtmak sanan bazı sendikacılara...

3 Eylül 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / UTANGAÇ PROGRAMIN IMF'LİK ÖMRÜ BİTTİ

Cahit UYANIK 

Şapkadan tavşan çıkartırmış gibi laptop'undan üç senelik istikrar programı çıkartıveren Devlet Bakanımız Sayın Güneş Taner, Uluslararası Para Fonunu (IMF) ikna edemedi. Türkiye'deki kaygan siyasi zemini, her yılki 4. Madde konsültasyon ziyaretlerinde değişik değişik bakanlar ve bürokratlara muhatap olarak geçiren IMF, -eğer çok büyük deformasyona uğramamışsa- böyle garip bir destek önerisine zaten sıcak bakmayacaktı. Ben IMF'ye yönelik "Para mara istemiyoruz, desteğinizi açıklayın yeter" türünden talepleri 'utangaç' diye tanımlıyorum.

Peki neden utangaç? Çünkü hükümetin üç yıllık istikrar programı da utangaç... Hükümeti ayakta tutan sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin (parlamento dışı güçler) ne sosyal güvenlik ne de vergi reformuyla ilgili olumlu desteği henüz açıklanmış değil. Üstelik bu tanımlamaya azınlık hükümetini fiilen ayakta tutan Cumhuriyet Halk Partisi de giriyor.

IMF'nin açıkça söylemek istediği şudur: "Bu utangaç programla ekonomi adam olmaz. Tam tersine, sorunların üstüne cesaretle gitmelisiniz. İnsanları büyük fedakarlıklar yapmaya ve bunun sonucunda da sizin enflasyonu kesinlikle düşüreceğinize ikna edin. Bu desteği en fazla 1 yıl süreyle sağlayabilirsiniz. Eğer bu işi başarırsanız 1999 ilkbaharında seçime gidin."

IMF'nin diplomatik üslupla dile getirdiği bu düşünceler, Türkiye kamuoyuna Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez'in 'Erken seçim korkusu' olarak yansıdı. Eğilmez, kaliteli bir bürokrat olduğunu erken seçim ihtimalini şimdiden engellemeye çalışarak gösteriyor. 

2 Eylül 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ ASKERİN RÖVANŞI

Cahit UYANIK 

Evet sonunda askerler rövanşı aldılar. Bilmem hatırlar mısınız 1997 Bütçe Yasa Tasarısı Meclis'te görüşülürken Refah Partisi, bir bakan danışmanının işgüzarlığı bahane edilerek Milli Savunma Bakanlığı bütçesinden 50 trilyon lira kesinti yapmıştı ya... İşte o rövanştan bahsediyorum. Ordu ile RP arasında ödenek kriziyle zirveye ulaşan çekişme, askeri darbeler hariç, sivillere askerlerin en önemli hesaplaşmasının ikinci ayağıdır.

Bu hesaplaşma eğilimi önce kendisini Milli Eğitim konusunda gösterdi. Asker, İmam Hatipler'de devletin parasıyla Refah Partisine sempatizan yetiştirildiğini kamuoyunun gözleri önüne rakamlarla serdi. 2000'li yıllarda Milli Görüş tandanslı seçmen yüzdesinin yüzde 30'a ulaşacağı görüldü. Şimdi bu hesaplaşma, RP'nin ikinci can damarı olan ekonomik boyuta doğru götürülüyor. Kuzey Irak Harekatı kaynaklı ödenek krizi, 'bütçe pastası' paylaşımında seçim ekonomisi için birkaç dilim saklamayı amaçlayan RP'li Maliye Bakanı'na verilmiş çok sert bir yanıttır.

Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir yaptığı bir açıklamada ülke savunmasını zaafa uğrattığı için kendisinin Divan-ı Harb'e verilebileceğini ifade ederek, RP'li Maliye Bakanına üstü kapalı Yüce Divan göz dağı verdi. Çünkü yaşanan bu krizde bilerek veya bilmeyerek Maliye Bakanı Şener'in dahli olduğu açık seçik ortaya çıktı. Kendisi de Maliye Bakanlığı bünyesinde uzun yıllar bürokratlık yapmış olan Şener'in lavhe-i tedrisatından geçtiği bu kurumu ve geleneklerini bilmemesi imkansız. 

1 Eylül 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ÇİLLER'E YÖNELEN PROTESTONUN ANLAMI

Cahit UYANIK 

Tansu Çiller'in kısa politikacılık geçmişi dramatik olaylarla bezeli. Çiller'in TOBB Genel Kuruluna katılıp da yuhalanan DP, AP, DYP çizgisindeki ilk genel başkan olması buna bir örnek mesela... O TOBB ki siyaset yasağının en koyu olduğu, ANAP'ın 'hanedan saltanatı' sürdüğü günlerde 'Özal mı, Demirel mi?' tercihini ikincisinden yana koymuştu. Güniz Sokak'taki evi her türlü abluka ile kontrol altında tutulan siyaset yasaklısı Süleyman Demirel, yani o dönemin moda deyimiyle 'Bir Bilen', TOBB Genel Kurullarını avucunun içinde tutmuştu. Çiller, kendi milletvekillerini elinde tutamazken, TOBB delegesenin protestosu hafif bile kaldı denilebilir. 

Tansu Çiller'in TOBB'da yuhalanması, siyasi kader çizgisinin tükendiğinin en önemli işaretlerinden birisi sayılmalı. Artık kendisini başka kader çizgileri bekleyen Çiller, başbakan olduğu günden bu yana 'KOBİ Şampiyonluğu' yapıp da yuhalanıyorsa, bunun başka bir anlamı olmasa gerek. TOBB delegesi, eski başkanı Yalım Erez'in dolduruşlarına gelecek kadar siyaset taciri isimlerden oluşmaz. Çoğu tüccar ve sanayicilerden oluşan delegeler, iş yaşamının yumuşak ve uzlaşmacı çizgisini Ankara'ya taşırlar. Eğer bu delege siyasetteki uzantısı olan bir partinin genel başkanını protesto ediyorsa, temel çıkarlarının zedelendiğine inanması gerekir. 

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ENFLASYON DÜŞMEYİNCE TUZ KOKUYOR

Cahit UYANIK 

Geçen hafta boyunca tüm gazeteler Türkiye'nin içine düştüğü keşmekeşin ibret verici tabloları ile dopdoluydu. İnsanın içini acıtan ve yüreğini burkan bu tabloların odağında bir sosyal demokrat hukukçu ile akademisyen kökenli bir siyasetçi duruyordu. Hukukun ve bilimin özünden kaynaklanan güçlü geleneklerin yanı sıra tarihten süzülüp gelen etik ilkeleri ile tanınan bu iki meslek grubunun temsilcileri, siyasete girince varoluş sebeplerine ihanet ettiler.

1992 yılında dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarı Arif Yüksel'in görevden alınıp yerine kendisinin atanması sırasında basının gücünü arkasında hisseden Yusuf Kenan Doğan hakkında 1998'de ortaya atılan iddialar, aslında Türkiye'nin dramıydı. Basın, bu yargıç hakkındaki iddiaları içeren teftiş kurulu raporunu yayınlayınca 'komplocu' oluverdi. Rapor, insanın midesini bulandıran cinsel taciz sahnelerini şahit ve mağdur ifadeleriyle sıralamak bir yana, Hakimevleri'nin çok küçük maddi çıkarlar için nasıl yağmalandığını da gözler önüne serdi. Anlaşılan yağma bir kez başlayınca ne siyasetçi, ne hakim, ne polis, ne de bilim adamı tanıyor. 

Birçok üniversitede öğretim üyeliği yapmış, daha sonra YÖK Başkanlığı görevini yürütmüş Mehmet Sağlam'ın yaptıkları ise Gogol'un Ölü Canlar romanından fırlamış bir sahne gibiydi.  Sahte belgelerle işe alınan ölü Kahramanmaraşlılar'ın suçu günahı yok ama iki ayaklarının üzerine dolaşmakta olanlar, Kurtuluş Savaşında şövalye ruhu ile düşmana karşı koyan dedelerinin kemiklerini sızlattılar. 

31 Ağustos 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BAŞBAKANLIK'TAKİ YENİ ADETLER

Cahit UYANIK 

Türkiye'de iktidara gelen siyasi partilerin kendi adamlarını bürokrasinin kilit noktalarına yerleştirmelerine alıştık. Siyasi istikrarsızlık ortamında koltuğunu 1 yıldan fazla koruyabilen yüksek dereceli bürokratlar artık 'Uzun süre görevde kaldı' şeklinde değerlendiriliyor. Değişiklik furyası sadece iktidarların gelip gitmesiyle de sınırlı değil. Aynı bakanlık koltuğuna aynı partiden ama farklı isimler otursa bile üçlü kararnameler hazırlanıyor. İşte o zaman gelsin genel müdürler, gitsin müsteşarlar... Yani kadrolaşma bırakın partiyi, isme göre yaşanmaya başladı bürokraside... 

Yalnız politikacıların bu konuda ortaklaşa bir tavırlarına dikkat çekmek istiyorum. Eskiden bürokrasi operasyonları en fazla genel müdür yardımcıları seviyesine kadar inerdi. Daha alt düzeydeki memurların politikacılarla, politikacıların da onlarla ilgileri pek yoktu. Atama, nakil talepleri dışında... 

Refah Partisinin iktidara gelmesiyle bu davranış kalıbı kökten değişti. Meslektaşlarımızın yazdığı 'Ahçıya kadar değiştirdiler' başlıklı haberler harfiyen doğru. Söz gelimi Başbakanlık... Yaklaşık 15 yıldır bürokrasinin çok değişik kademelerinde görev yapmış ve son gelişmelerin ardından DYP'nin kontrolündeki bir bakanlığa kapağı atmış bir hanımefendiye göre, Erbakan geldikten sonra Başbakanlık'taki memurlar bile değiştirildi. 

Bürokrat hanımefendi 1983'ten beri görev yapan Turgut Özal, Yıldırım Akbulut, Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel ve Tansu Çiller olmak üzere hiç bir başbakanın bu kadar alt dereceli memurlarla uğraşmadığını hayretle anlatıyor. Tabii bu operasyonlar daha çok devlet bakanları kanalıyla yürütülüyormuş.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / YUMURTA KAPIYA DAYANINCA

Cahit UYANIK 

Geçen hafta iç siyasi çekişmelerden dış politikadaki çok önemli gelişmeleri göz ardı ettik. Bunlardan belki de en önemlisi Türkiye'nin çok uzun yıllar sonra Avrupa Birliği ile ilişkilerde 'açıklık ve akılcılık' çizgisine yanaşmayı sonunda kabullenmesiydi. Ama ne yazık ki geç kalınmıştı.

1995'te Avrupa'yla ilişkilerde 'uçurum kenarı diplomasisi' öneren Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal'ı istifaya zorlayan Tansu Çiller'in AB büyükelçilerine geçen hafta dağıttığı rapor, bir ibret belgesi olarak tarihe geçmeye adaydır. Çünkü Çiller bırakın uçurum kenarı diplomasisini 'hedef diplomasisi' izleyip Alman Başbakanı Kohl'ü sert şekilde eleştirdi. Çünkü Türkiye'nin Gümrük Birliği konusunda karşılaştığı engellerin hemen hepsi de Almanya ve Kohl'den gelmişti. Oysa politikalarımızı Alman muhalefetine göre belirlesek daha isabetli olacaktı. 

Geçmiş hesapları bir yana bırakırsak... Yıllardır genişlemeyi tartışıp her yıl bir Doğu Avrupa ülkesine çiçek demeti uzatan AB'ye 1987'deki tam üyelik başvurumuzu yumurta kapıya dayanınca hatırlatmanın faturasını kim üstlenecek acaba? Ülkeyi mert-namert kavgası yüzünden zamansız ve erken bir seçime götüren Tansu Çiller mi üstlenecek? Seçimin ardından birbirinin gözünü oymakla meşgul siyasetçiler mi yoksa? 1989'da oluşturulan AB Görüşü'ndeki Türkiye'nin tam üyeliğe ehil bir ülke olduğu, çok kritik Amsterdam Zirvesine birkaç ay kala mı bir tez olarak ortaya atılır?

30 Ağustos 2024 Cuma

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İYİ NİYET TAŞLARI

Cahit UYANIK 

"Felakete giden yol iyi niyet taşlarından örülüdür" diye bir söz vardır, bilir misiniz? Geçen hafta yayınlanan Dünya Bankası raporu bence bu taşlardan birisi. Çünkü bu rapor kendisine tutunacak dal arayan, daha 10'uncu ayını doldurmadan içteki itibarı sıfıra yaklaşan Refahyol Hükümeti üyelerinden mal bulmuş magribi muamelesi gördü. Çünkü koca koca ağızlarını doldurarak asgari ücret düzeyi 100 doların altına düşen halkın ürettiklerinin dünyayı hayran bırakmasından kendilerine pay çıkardılar. Sonra da 'ihram şov' yapıp hacca gittiler. 

Bu raporun iç politikada ağızlara sakız edilmesi, Dünya Bankası yetkililerini eminim çok kızdırmıştır. Merak ediyorum Dünya Bankasının Türkiye ile aynı kategoriye soktuğu ülkelerde de benzeri vavelalar koptu mu? Türkiye'nin büyük bir ekonomik potansiyeli olduğu sanki ilk kez mi yazılıp çiziliyor Allah aşkına? Daha geçen yıl ABD, Türkiye'yi 'Yükselen 10 Pazar' arasına koymadı mı?Avrupa Birliği neden kapıyı suratımıza çarpamıyor?

Dünya Bankası raporunun açıklandığı aynı günlerde 5 Nisan Kararlarının 3'üncü yıl dönümünü idrak etmedik mi? O idrak ki hala ekonomi denilen komplike arabanın düşük faiz inadı uğruna beton duvara çarptırılmasının etkilerini bize yaşatıyor. Bana inanmıyorsanız DPT Müsteşarı Necati Özfırat'ın 5 Nisan'a ilişkin geçen haftalardaki değerlendirmelerini okuyuverin. Teknik deyimler arasına sıkışmış zehir zemberek eleştiriler, bürokrasinin felaket sinyallerini işaret ediyor.

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / SEÇİM BİTTİ, GEÇİM GELDİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin yarım yüzyılı geçen demokrasi tarihindeki en ilginç seçimlerden birisini daha yaşadık ve bitirdik. Türkiye'de 48 saat kala, yapılıp yapılmayacağı tartışılan bir seçim sanırım yaşanmamıştır. Çok şükür ki Anayasa Mahkemesi bir partinin genel başkanlığı için tedbir kararı istemini 15 gün sonraya bırakarak 50 yıllık demokrasi birikimini hiçe saymadı. Seçim sonuçlarının herkese hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Seçim sonrasının en önemli gündem maddesi geçim... Önce siyasi partiler kendi aralarında geçimli olacaklar ki bu barış ve uyum ortamı vatandaşa da yansısın. Zaten 1994 yılından beri kriz üstüne kriz geçiren, son iki krizde büyük zayiatlar veren sokaktaki vatandaş öyle hır gür istemiyor. Siyasi partilerin kendilerine yakışan demokratik ve uzlaşmacı tavırlar içinde bir hükümet kurarak ülkenin önündeki dağ gibi birikmiş sorunlara el atmasını bekliyor. 

Bu çerçevede ilk gündem maddesi Avrupa Birliği... Son günlerde AB siyasi kulislerinde Türkiye lehine esmeye başlayan rüzgarı bozacak abuk subuk açıklamalar yapılmamalı. Türkiye'nin yaklaşık 200 yıldır hazırlandığı AB Projesi kendisine yakışan bir finalle son bulmalı. Türkiye, AB tam üyelik müzakerelerini başlatmak için elinde ne kart varsa masaya sürmeli. Kıbrıs, ABD, NATO üyeliği akla ilk gelen kozlar...

29 Ağustos 2024 Perşembe

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / PRODİ VE BİR AB KİTABI

Cahit UYANIK 

AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi, Türkiye'den fırtına gibi esip geçti. Ziyaretin çok önemli olduğu ve AB içerisindeki Türkiye dostları açısından büyük bir kazanım sayıldığını kimse yadsıyamaz. Müzakerelerin başlayıp başlamayacağının belli olacağı 2004 yılının hemen başında AB'den bu kadar üst düzeyde bir ziyaret yapılması ve istenilenlerin çok açık ve net şekilde dile getirilmesi aslında büyük şans. Türkiye bunu çok iyi değerlendirmeli. 

Türkiye geçmişten bu yana AB konusuna hep çekince ile yaklaştı. AB ile ilişkilerin ciddiye binmesi, Gümrük Birliğinden yüzümüzün akıyla çıkacağımızın anlaşılmasıyla yaşandı denilebilir. Ama hala AB konusunda kafamızın karışık olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle müzakere sürecinin getirip götüreceklerini doğru biçimde kestiremiyoruz. Tabii bunu yapabilmek için ayrıntılı araştırmalara ihtiyaç var. 

Prodi'nin Türkiye ziyareti ile aynı günlerde AB konusundaki nadir yayınlara bir yenisi daha eklendi. Hacettepe Üniversitesinden Doç. Dr. Nurettin Bilici "Türkiye-AB İlişkileri' adlı bir kitap yayımladı. Kitap tarihsel perspektifin yanı sıra son yıllarda iyice hızlanan AB ile ilişkilerimizin güzel bir analizini de yapıyor. Kitap, Bilici'nin esas uzmanlık alanı olan Türkiye-AB vergi hukuku düzenlemelerinin ayrıntılı bir kıyaslaması ile devam ederek, müzakere sürecinde bu alanda karşılaşabileceklerimizi samimi bir şekilde önümüze koyuyor.

28 Ağustos 2024 Çarşamba

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / İŞSİZLİKLE MÜCADELE SAMİMİYETİ

Cahit UYANIK 

Türkiye'de enflasyon son 28 yılın en düşük seviyesine indi. Neredeyse herkes düğün bayram... Türkiye yıllardır bağımsız uzmanlarca dile getirilen enflasyonla mücadele programını uygulasaydı da zaten bu sonuca ulaşacaktı. Ama Türkiye zor ve yanlış olanı seçti. 

Önce kendi kendini büyük bir ekonomik krize soktu; ardından da ölümü görüp sıtmaya razı olmak kabilinden ağır ekonomik kriz ortamında üstüne başına çeki düzen vermek için çabalamaya başladı. IMF, Dünya Bankası, uluslararası finans camiası da bu manzarayı oluşturmak için ellerinden gelen gayreti gösterdiler hani... Bunların hesaplaşması, ileride -pek umudum yok ama- ekonomi tarihçilerine kaldı. Bizim işimiz ise şimdi ve yakın gelecekle...

Şöyle bir an durup düşünelim: 2004 yılı başı itibarıyla Türkiye acaba nasıl bir ülke? Enflasyonu düşürmeye başlamış, güzel... Büyüme trendine girmiş, bu da güzel... İhracat rekor üstüne rekor kırıyor, güzelin güzeli... Ama Türkiye'nin sokakları işsizlerle dolu. Her türden, her cinsten, her eğitim düzeyinden işsiz... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2004 yılını işsizlikle mücadele yılı ilan etti.

27 Ağustos 2024 Salı

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / ALMAN KAMUOYU YUMUŞUYOR MU?

Cahit UYANIK 

Neredeyse her hafta düzenli olarak adreslere postalanan Alman Haberler Servisi bülteninin sonuncusunda ilginç bir haber yer alıyordu. Haber, Türkiye'de çoğumuzun Başkanı  Prof. Dr. Faruk Şen aracılığı ile tanıdığı Essen'deki Türkiye Araştırmalar Merkezinin (TAM) yaptırdığı bir anketten alıntıydı. TAM'ın anketine göre geçmişten bu yana en ciddi muhalefetin bulunduğu ileri sürülen Alman toplumunun üçte ikisi Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemeye başlamıştı.

Ankete göre Türkiye koşulları yerine getirdiğinde tam üye olabileceğini düşünen Almanlar'ın oranı yüzde 58'e ulaşmıştı. Bu sayı, daha birkaç yıl önce yüzde 30-40'ı geçmiyordu. Ankete katılanların yüzde 8'i ise Türkiye'nin kısa vadede ve şartsız kabulünden yana görüş bildirmişti. 

Anketteki bir başka veri ise Alman iç siyaseti ile Türkiye'nin AB tam üyeliği arasındaki ilişkiyi tespit etmeye yönelikti. Buna göre Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) yandaşlarının yüzde 72'si Türkiye'nin tam üyeliğine sıcak bakarken, Hristiyan Demokrat Parti (CDU) yandaşlarının bile yüzde 59'u buna destek veriyordu. Yani Alman iç siyasetinde de konsensusa doğru bir gidişat olduğu görülüyordu. 

26 Ağustos 2024 Pazartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / KIBRIS VE ERDOĞAN'IN KRİTİK ZİYARETİ

Cahit UYANIK 

Geçen hafta Avrupa Birliği (AB) İlerleme Raporunu yayınladı. Raporun en ilgi çekici bölümü kuşkusuz Kıbrıs Sorunu ile ilgili olanıydı. AB'nin KKTC'deki seçimlere 40 gün kala bu raporda çok açık tavır alması kafaları iyice karıştırdı. Çünkü KKTC'de içinde AB sözcüğü geçen Çözüm ve Avrupa Birliği Partisi  (ÇABP) bile var. Türkiye'de böyle bir parti kurulsa acaba kaderi ne olurdu? Daha kurulmadan "Türkiye'yi sömürge yaptırmak istiyor" diye ya kapatılır ya da çok ağır bir şekilde 'ulusal kimliğe sahip olmamakla' eleştirilirdi. 

Bu partinin AB ve özellikle Yunanistan'la yakın ilişkiler içinde bulunduğu ileri sürülüyor. Söylemleri dikkatle takip edilse de halk arasındaki desteği şüpheli. Çünkü KKTC'nin neresine gidilirse gidilsin Başbakan Derviş Eroğlu'nun Ulusal Birlik Partisi (UBP) daha örgütlü bir görünüm veriyor.

KKTC'de seçimler 14 Aralık'ta yapılacak. Bu seçimlerin hemen öncesinde 15 Kasım'da ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Ada'yı ziyaret edecek. Henüz kesinleşmese de Erdoğan'ın iktidar ve muhalefet partileri ile görüşeceği belirtiliyor. 

Bundan yaklaşık 1 ay önce KKTC'de bulunuyorduk. Orada ilginç bir değerlendirme kulağımıza gelmişti. Adalılar "İlk kez Türkiye Hükümetinin içinde olmadığı ve müdahale etmediği bir seçim yapacağız. AKP'nin bu tavrını olumlu buluyoruz. Kendi kaderimizi kendimiz belirlemeliyiz" diyordu. Erdoğan'ın son zamanlardaki demeçlerinde Kıbrıs'ta geleneksel politikaya giderek yaklaştığı görülüyor. Erdoğan'ın bu gezi sırasında vereceği mesajlar bakalım seçimlerin gidişatına bir müdahale olarak algılanacak mı?

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / TERÖRİZM ŞEBEKESİ KİTAPÇIĞI

Cahit UYANIK 

Elimde bir kitapçık var: Terörizm Şebekesi. 11 Eylül Saldırısı ve onu izleyen yıl yapılan Afganistan Operasyonu sonrasında ABD Büyükelçiliği tarafından Türkçe'ye çevrilmiş bir ABD Hükümeti yayını. Kitapçığın bir sayfasında El Kaide'nin faaliyette bulunduğu ülkeler sıralanmış. Listede Türkiye de var. Aradan yaklaşık 2 yıl geçiyor ve İstanbul'da El Kaide şüphesi bulunan önemli bir terör eylemi yapılıyor.

Yine Terörizm Şebekesi kitapçığının verdiği listede bir başka ayrıntı gözden kaçmıyor. Irak, El Kaide'nin faaliyet gösterdiği ülkeler listesinde yok. Ama ABD, yaklaşık 1 yıllık alt yapı çalışmasının ardından; dünyayı Irak'ın El Kaide'ye destek verdiğine inandıramamasına rağmen, bu ülkeye 2003 yılında operasyon düzenliyor. Irak'a girdiğinde El Kaide'yi bulamayan ABD, kevgire dönmüş bu ülkede şimdi o örgütle boğaz boğaza kapışıyor. Yani ABD aslında olmayan Usame Bin Ladin- Saddam Hüseyin ilişkisini kendi elleri ile yaratıyor. 

Bundan zarar gören ülke ise Türkiye oluyor. Gazetelerde daha bundan birkaç hafta önce Irak'tan bazı El Kaide'ye bağlı teröristlerin Türkiye'ye sızmış olabileceğine dair haberler yer almadı mı? Irak Savaşı öncesi, savaş sırası ve sonrasında 'Aklınızı başınıza toplayın; ABD'ye komşu oluyoruz' diye sevinenlere acıyorum. Türkiye meğer ABD'ye değil El Kaide'ye komşu olmuş da haberimiz yokmuş.

25 Ağustos 2024 Pazar

BAŞKENTTEN YANSIMALAR / BANKALARIMIZ VE 2004 RİSKLERİ

Cahit UYANIK 

Türkiye, bir niyet mektubunu daha idrak etti. Hayırlı uğurlu olsun. Öyle bakmayın 5-6 sayfadan oluştuğuna... Belki de son dönemlerin en kritik mektuplarının birinin altına imza atıldı. Adeta özelleştirme tezgahına konulmuş banka viranesine dönen Türkiye, IMF'den oldukça güçlü bir nefes payı aldı mesela... 

Doğru ya; aynı anda Halk Bankası, Ziraat Bankası, Vakıflar Bankası ile Pamukbank'ı satmaya çabalamanın ne anlamı vardı? Hele hele yapılan hortumculuğun boyutları henüz net bile olmayan bazı örnek olaylar çözülememişken... En üst düzeydeki yargı organları BDDK'nın yıllar önce verdiği el koyma kararlarını birer birer iptal ederken, Türkiye'den banka satın almak yürek ister yürek... Türkiye, Temmuz-2004'te mevduata tam güvenceyi kaldırıp ak koyun kara koyun ortaya çıkmadan banka satmamalı. Bu ortamda müşteri çıkmaz; çıkan müşteri de Türkiye'nin pek işine gelmez. Ayrıca 2004, 2003'te oluşan olumlu ekonomik tablonun sanki test yılı olacak. 

24 Ağustos 2024 Cumartesi

BAŞKENTTEN YANSIMALAR/ İMAR BONOLARI ÖDENMEZSE...

Cahit UYANIK 

Meclis'te bu hafta İmar Bankası bonozedelerine ilişkin yasa tasarısı kaldığı yerden görüşülmeye devam edilecek. Ortada 700 trilyon lirayı aşkın bir rakam var. Türkiye ne ilginç ülke; 8,5 katrilyon liralık hayali mevduata ilişkin ödeme planı Bakanlar Kurulu kararı ile yeniden yapılandırıldı ama 700 trilyonluk Hazine bonosu için kanun çıkarmak gerekiyor. 

Peki neden böyle? Çünkü yasa koyucular hayali mevduat olabileceği ihtimalini yasalara yansıtmışlar ama Hazine bonosu için benzeri hayali satış düzeneğinin kurulacağını akıllarına bile getirmemişler. Doğrusu bu bir hata değil. Hata, bu satışların denetlendiği sistemden sorumlu olan devletin mali kuruluşları... Hazine, Maliye Bakanlığı, BDDK, SPK, İMKB bu konudaki ilk sorumlular. 

İmar Bankasının borsada işlem yapma lisansının 90'lı yılların başında kaldırıldığını bilmeyen mi var? Yok. Türkiye, repo yoluyla açığa Hazine kağıdı satışını 1994 Krizi sırasında aracı kurumlar üzerinden yaşamıştı. Bu konunun tekrar etmemesi için çok geniş tedbirler alınmıştı. Ama aradan 8 yıl geçtiğinde kimse bu banka açığa Hazine bonosu satarken kılını bile kıpırdatmamış. Savunma istenirse bol miktarda laf salatası ortada duruyor. Ye yiyebilirsen...