21 Aralık 2025 Pazar

10 YIL BAŞBAKANDI, MAL VARLIĞI ARTMADI: ADNAN MENDERES

Ali Adnan Menderes (1899-1961)

Adnan Menderes'in 'maddi' mirası / 

10 YIL BAŞBAKANDI, MAL VARLIĞI ARTMADI

Günümüzün siyasi liderlerinin mal varlıkları malum! Araştırma komisyonları malları-mülkleri saya saya bitiremiyor.  Ya bir dönemin tartışmalı lideri Adnan Menderes? Yargılandığı zaman mal varlığı ortaya dökülmüş ve başbakanlığı döneminde kayda değer bir artış görülmemişti. Menderes İstanbul'u imara açmış ama İstanbul'dan arsa-arazi almamıştı. Ve doğrusu, 90'lı yıllar Türkiyesinde bu tavır bize çok ilginç göründü. Bu haberimizde Adnan Menderes'in mal varlığının ayrıntılarını  hatırlayalım istedik ve en küçük oğlu Aydın Menderes ile babasının 'maddi' mirası üstüne konuştuk.

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin siyasi ve ekonomik tarihinde 1950-1960 yılları arası oldukça önemlidir. Çok partili siyasi hayata geçiş, tarım ve ulaştırma alanındaki gelişmeler ile özel sektörün de katılmaya başladığı sanayileşme yolunda atılan adımlar bu dönemin önemli özelliklerindendi. Bu 10 yıllık zaman aralığının odağında ise hep Başbakan Adnan Menderes yer alıyordu. Menderes'in etkisi günümüzde bile hissediliyor ve merkez sağda yer alan partiler Demokrat Partinin 'siyasi' mirasını sahiplenmeye uğraşıyor.

Peki ya Menderes'in 'maddi' mirası? Adnan Menderes'in maddi mirası üzerine çok az konuşuldu ve konuşuluyor. Zaten bu miras aradan geçen zamanda unutulmaya da yüz tutmuştu. Ta ki günümüz siyasi liderlerinin mal varlıkları gündeme gelene kadar... TBMM'de kurulan Liderlerin Mal Varlıklarını Araştırma Komisyonu çalışmalarını aksak-topal sürdürüyor. Açıklamalara göre bu komisyon rapor yazımına devam ediyor. Komisyonun çalışmaları 1983 sonrasında TBMM'ye giren partilerin liderlerini kapsıyor. Üstelik çıkacak sonuçla bağlantılı olarak bu komisyonun bir yaptırım gücü de bulunmuyor. Oysa toplum hergün kahvehanelerde, otobüslerde, evlerde, sokaklarda, tarlalarda, fabrikalarda 'nereden bulunduğu ispat edilemeyen' kazançları ve mal varlıklarını konuşuyor, tartışıyor. Tartışmalar çoğu zaman parti liderlerini aşarak, siyasetçilerin genelini içerir hale de dönüşebiliyor. 

Bu ortamda 'Macro Economy' olarak Adnan Menderes'i yeniden hatırlamamız gerektiğini düşündük. Türkiye'yi 10 yıl yönetmesine rağmen, Menderes'in başbakanlığı süresinde mal varlığının 'yok denecek kadar az arttığı' daha önce tespit edilmişti. Örneğin İstanbul'un adeta yıkılıp yeniden inşa edilmesine vesile olan Menderes'in, bu çok sevdiği şehirde en küçük bir gayrimenkulü yoktu. Adnan Menderes, eşi Berin Menderes'in tüm ısrarlarına karşın İstanbul'dan ne ev ne de arsa satın almıştı. Bunu da 'dedikodu korkusu' ile açıklamıştı. Başbakanlığı döneminde mal varlığındaki tek artış, İzmir-Çeşme'deki kooperatif işi yazlık olmuştu. Ve Menderes, bu özelliği sebebiyle günümüz koşullarında bir kez daha incelenmeye değerdi. Biz de Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı ve Adnan Menderes'in en küçük oğlu Aydın Menderes'in kapısını çalarak rahmetli babasının 'maddi' mirası üzerine konuştuk: 

Macro Economy: Babanız rahmetli Adnan Menderes'in mal varlığı neydi?

Aydın Menderes: Topraklarınn çoğunu daha önce kendi köylülerine, civardaki köylülere dağıttığı için bir Çakırbeyli Çiftliği var. Bunun şimdi bize intikal eden kısmı 2 bin 200 dönüm. Ayrıca tapu üzerinde görülen bazı küçük toprak parçaları da var ama bunlar tarım yapılan araziler değil. Birinci sınıf tarım toprağı 2 bin 200 dönüm... Bu toprak önce 4 kişi arasında, sonra 14 kişi arasında dağıtıma tabi oldu. 1961'de babam rahmetli olduğu vakitki toprak 2 bin 200 dönümdü. Onun dışında tapuda bazı araziler vardır. Bunlardan birisi mera... Ama bundan kendisi de biz de istifade etmemişizdir. Oradaki köylüler kullanmaktadır. Bir de bataklık olan, sıtma mücadelesi verilip kurutulan bir alan var. Bu, genellikle çok az ekilebilir, çorak, taşlık bir arazidir.

13 Aralık 2025 Cumartesi

BAŞKENT NOTLARI / TÜRKEŞ, TÜRKLÜĞÜ 'TAHKİR VE TEZYİF ETMEK' İLE SUÇLANIYOR!

Cahit UYANIK 

MHP Lideri Alparslan Türkeş, 12 Eylül sonrası uzun yıllar sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı. Zorlu cezaevi koşullarında birkaç kez ağır sağlık sorunları yaşadı. Türkeş sonunda mahkemelerce aklandı. Ancak Türkeş'e belki de yine mahkeme yolları gözüktü. Geçtiğimiz günlerde Ankara Barosu avukatlarından Hayri Balta, Türkeş hakkında savcılığa ilginç bir suç duyurusunda bulundu. 

Avukatın iddiasına göre Türkeş, Türklüğü 'tahkir ve tezyif ediyor' yani aşağılıyor ve küçük düşürüyordu. Türklük kavramının yarım yüzyılı aşan süredir en yılmaz savunucusu olan Türkeş, böylece ağır bir şekilde suçlanıyordu. Avukat Balta, MHP Genel Merkezinin santral odası duvarında Türkeş imzasıyla asılı bulunan bir yazıya dikkat çekerek iddiasını gündeme getiriyordu. Söz konusu yazı "Türk Milletinde Bizans'tan geçme bir hastalık vardır: Gevşeklik, laubalilik, dedikodu, birbirini beğenmemek, sır saklamamak, rastgele laf söylemek... Bu hastalık sizde var. Bu hastalığı tedavi edemezseniz, kendinize yol seçiniz" şeklindeydi. 

Avukat Balta dilekçesine İşçi Partisi Lideri Doğu Perinçek'i de karıştırıp "Nasıl ki bu sözleri İP Genel Başkanı Perinçek yazarak kendi partisinin duvarına assa hakkında kovuşturma yapılacaksa, herkesin kanun önünde eşit olduğu ilkesi gereğince Türkeş hakkında da kovuşturma ve cezalandırma gereklidir" diyordu. Bu ilginç suç duyurusunun sonucu ne olacak, bekleyip hep birlikte göreceğiz...

HAZİNE'NİN 2 TRİLYON LİRASI AYFER YILMAZ'IN GÖZÜNDEN NASIL KAÇTI?

Sezgin Taşkıran, Demirel'in başbakanlığı döneminde Halk Bankası Genel Müdürü idi. 1970'li yıllardan beri 'Demirel'in ekibi'nden olan Taşkıran,  görevden alındıktan hemen sonra ciddi bir teftişten geçirildi. Önce Yahya Demirel'in Kıbrıs'taki Bankasına önemli büyüklükte bir mevduat yatırıldığı ortaya çıktı. Daha sonra Yahya'nın bankası battı. Halk Bankası halen bu paranın peşinde...

O zaman yapılan denetimlerde bir başka ilginç bankacılık işlemi daha dikkat çekti. Denetçi raporlarına göre Halk Bankası döviz kaynaklarını sadece birkaç puan fazla faiz alabilmek için dış finansal piyasalardaki -bir anlamda- uluslararası bahis işlemlerine yatırmıştı. Yani teknik deyimle 'Yabancı para birimleri arasındaki paritelere endeksli bonolar' satın almıştı. Bu işe 2,5 trilyon lira karşılığı döviz bağlanmıştı. Kasıt var mı bilmiyoruz ama gelin görün ki bu paranın 2 trilyon lirası batırılmıştı. 

8 Aralık 2025 Pazartesi

BAŞKENT NOTLARI / EKONOMİ BÜROKRATLARI 1996 SONBAHARINDA NEDEN BİR KRİZ BEKLEMİYOR?

BAŞKENT NOTLARI / EKONOMİDE 'ASAYİŞ BERKEMAL'

Cahit UYANIK 

Ankara'da bugünlerde herkes Eylül ayında yeni bir ekonomik kriz çıkıp çıkmayacağına kafa yoruyor. Ancak bu konuda siyasetçiler dikkate alınacak bir şekilde konuşmuyor; çünkü hepsi taraflı... Kimi ekonomiye 'pembe gözlükler ile' bakıyor, kimisi de 'felaket tellallığı' peşinde... Bu konuda en tarafsız yorumları ekonomi bürokratlarının yapacağı kabul ediliyor. Konuştuğum bürokratların hepsi, Eylül'de veya daha ileriki aylarda bir ekonomik kriz çıkacağına inanmıyor. 

Peki 'teknik bilgilerle konuşmayı seven' bu bürokratlar Eylül ayında neden bir ekonomik kriz çıkacağını düşünmüyor? En önemli sebep politikacıların artık iç borçlanmada ciddi bir hata yapmayacağına ilişkin kesin inanç... Çiller'in 5 Nisan Kararları öncesindeki faiz politikasını haklı ve doğru bulan ekonomi bürokratı kalmamış. 

Ekonomi bürokratları 5 Nisan öncesinde iç borçlanmalarda yaşanan inadın sonuçlarının henüz hafızalarda taze olduğunu belirtiyor. Sohbetlerimizde sık sık 'Bu inat olmasa aslında 5 Nisan Krizi yaşanmayabilirdi' değerlendirmesini de duydum. Yani 5 Nisan Kararlarının alınmasına, sırf o dönemin başbakanı Tansu Çiller ile Hazine Müsteşarı Osman Ünsal'ın faizi düşürme sevdasının sebep olduğu düşüncesi artık 'genel kabul görmüş bir gerçek'... Şu anki iç borçlanmalar ise piyasa şartlarına göre, bir sorun yaşanmadan devam edip gidiyor. 

Ekonomi bürokratlarının ikinci argümanı ise Türkiye'nin bu yılki hedef 2,5 milyar dolar iken daha ilk 6 ayda 2 milyar dolar dış borç bulması ve bu rakama ikinci 6 ayda 3 milyar dolar daha eklenerek 5 milyar dolara kolayca yükselebilecek olunması... Yani Hazine'nin eli, dış finansman imkanları açısından rahat görünüyor. Ekonomi bürokratlarının tek gizli korkusu, bu 3 milyar dolarlık ek finansman imkanının siyasetçilerin iç borçlanmadaki faiz takıntısını yeniden canlandırması. Ve bunun, sistemi bir kez daha alabora  etme ihtimali... Bürokratlar bu senaryonun yaşanacağına ise pek inanmıyor. 

7 Aralık 2025 Pazar

EKONOMİ HİKAYELERİ / BAZILARI İÇİN YILDA 3 MEVSİM VARDIR

Konfüçyüs’ün öğrencisi, yeşil giyimli bir adamla tartışıyordu. 

Adam, "Yılın 3 mevsimi vardır" diyordu. Öğrenci ise "Hayır, 4 mevsim vardır" diye diretiyordu. Tartışma büyüdü. Konfüçyüs geldi, adama baktı ve "Haklısın, yılın 3 mevsimi vardır" dedi. Adam sevinçle gitti.

​Öğrenci şok oldu: "Hocam, yılın 4 mevsimi olduğunu biliyorsunuz, neden yalan söylediniz?"

Konfüçyüs cevap verdi:

"O adam bir çekirgeydi (yeşil giyimli). Çekirgeler baharda doğar, güzün ölürler; kışı hiç görmezler. Kışı hiç görmemiş birine buzun ne olduğunu sabaha kadar anlatsan da ikna edemezsin. Ömrünü boşa harcama."

​Her savaşı kazanmaya çalışmak enerji israfıdır. Lider, kapasitesi veya tecrübesi gerçeği görmeye yetmeyen kişilerle tartışmaya girmeyip (zaman yönetimi) yoluna devam eder.

Kaynak: Konfüçyüs Anekdotları / Çin Klasikleri)

(X'teki Siyasetname hesabından alıntılanmıştır)

5 Aralık 2025 Cuma

ANKARA NOTLARI / OSMANLI'NIN DIŞ BORÇLA İMTİHANININ KISA ÖYKÜSÜ VE GÜNÜMÜZ DIŞ BORÇLARININ DIŞ POLİTİKAYA ETKİSİ

ANKARA NOTLARI / DIŞ BORÇLARA DİKKAT!

Cahit UYANIK 

Türkiye'nin birkaç aydır yaşadığı ekonomik kriz ve sonrasında alınan önlemler tam bir 'bıçak sırtı' görünümünde... Bir tarafta olumlu ekonomik sinyaller, diğer tarafta iflas ve tasfiyeler birbirini izliyor. Bu tabloda insanların çok fazla kafa yormaya zaman ve fırsat bulamadığı konulardan biri de dış borçlar ve bunların yoğunlaşan geri ödemeleri... Bu, neden önemli? Türkiye bir önceki büyük ekonomik kriz döneminde yani daha 14 yıl önce (1980 yılında) dış borçlarını ödeyemez duruma düşmüş ve erteleme istemek zorunda kalmıştı. Hazine'nin "70 cent'e muhtaç olduğu" o günlerde Lüksemburg'un verdiği 1 milyon dolarlık borca sevinmiştik. Elbette içimize yayılan bir buruklukla...

Bu minik hatırlatmadan sonra sizi; Osmanlı İmparatorluğunun ihtişamlı günlerindeki 'borç talep edilen devlet' olduğu zamanlarından, yaklaşık yarım yüzyıl boyunca 'dış borç boyunduruğu' altına alındığı 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl'ın ilk çeyreğindeki Düyun-i Umumiyye yıllarına götürmek istiyorum. Bu dönemi çeşitli kaynaklardan topladığım bilgilerle anlatıp ardından sözü 1994 Türkiyesine getireceğim.

Aslına bakmak gerekirse Türkiye, dış borçlanma ile 1563 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde tanıştı. Ama günümüz Türkiyesine göre önemli bir farkla... Fransa Kralı IX. Charles, Osmanlılar'dan borç talep ediyordu. Kanuni ise bu talebe, -günümüz işgüzar bankacı ve Hazine bürokratlarına ders olabilecek nitellikteki- şu yanıtı vermişti:

"Hazine'den şahsa para ikrazına (borç verilmesi) devletin kanun ve adetleri müsait değildir. Hatta bu karz (borç anlaşması) dostluk icabı olarak yapılsa bile, ortada rehin olmaksızın ikrazatta bulunmak ne kanuni ne mantıkidir."

Dış borç maceramızda 'masanın karşı tarafı'na ise Kanuni'nin Fransa'ya gönderdiği bu mektuptan yaklaşık 300 yıl sonra geçmiştik. Osmanlı İmparatorluğu 1854 yılında, devlet maliyesi kötü durumda olduğundan, Kırım Savaşını finanse etmek için müttefik ülkeler Fransa ve İngiltere'den 3 milyon İngiliz sterlinlik kredi sağlamıştı.

4 Aralık 2025 Perşembe

RUHSATLI MUHASEBECİLERİN MESLEK BİRLIĞİ 'KORSAN MUHASEBECİLER'E SAVAŞ AÇTI

Kaçak Muhasebeciler/ 

MUHASEBE KORSANLARINA SAVAŞ

Türkiye'de muhasebe defterlerinin yarıya yakını 'kaçak muhasebeciler' tarafından tutuluyor. 'Serbest Muhasebeciler, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği' yüzbinlerce mükellefin defterini tutan bu 'kaçak'lara savaş açtı.

Cahit UYANIK 

"Türkiye'de yaklaşık 1,5 milyon muhasebe defteri tutuluyor. Biz bu defterlerden yarıya yakınının yani 700-750 bininin kaçak muhasebeciler tarafından tutulduğunu tahmin ediyoruz."

Bu sözler muhasebecilik mesleğini en üst düzeyde temsil eden 'Serbest Muhasebeciler, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği' Genel Sekreteri Yılmaz Uçak'a ait. Uçak'ın bu tespitine göre Türk vergi sisteminde beyan usulüyle toplanan vergilerin önemli bir bölümü ruhsatsız, yetkisiz ve bir sorumluluğu olmayan kaçak muhasebecilerin insafına bırakılmış vaziyette... 

Türkiye'de muhasebecilik mesleğine ait ilk çerçeve yasası ancak 1989'da çıkarılmıştı; fakat hala bu alandaki pek çok konu kesin ve bağlayıcı düzenlemelere bağlanmış değil. Bu boşluk önemli sorunlara sebep olabilirken, artık 'Serbest Muhasebeciler, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği' piyasadaki kaçaklara ciddi bir savaş açmak üzere kolları sıvadı. Uçak, önümüzdeki günlerde kaçak muhasebecilikle mücadele etmek için bazı önlemleri hayata geçireceklerini belirtiyor. 

Vergi levhasına muhasebecinin adı da yazılacak

Bu önlemlerin ilki; her işletmede asılması zorunlu olan vergi levhalarında klasik bilgilerin yanı sıra 'defter tutma sorumluluğunun kime ait olduğu' bilgisine yer verilmesi olacak. Vergi levhalarının buna göre hazırlanması için Birlik ile Maliye Bakanlığı arasında anlaşma sağlanmış durumda. Bu yeni vergi levhalarının mükelleflere dağıtımını da Birlik üstlenecek.

3 Aralık 2025 Çarşamba

EKONOMİ HİKAYELERİ / BİR İŞ MÜLAKATI SORUSU VE CEVABI

MÜLAKAT SORUSU

Bir iş görüşmesinde, mülakatı yapan kişi adaylara şu soruyu yöneltti:

“Karanlık, yağmurlu ve fırtınalı bir gecede, sabaha karşı ıssız bir yolda spor bir araba kullanıyorsunuz. Arabanız yalnızca iki kişilik. Yol kenarındaki otobüs durağında üç kişinin beklediğini görüyorsunuz:

1. Bir doktor sizi geçmişte ölümcül bir hastalıktan kurtarmış biri.

2. Çok yaşlı ve hasta bir kişi bu şiddetli fırtınada biraz daha dışarıda kalırsa hayatını kaybedebilir.

3. Hayranlık duyduğunuz biri; uzun zamandır tanışmak istediğiniz, belki de hayatınızın aşkı olabilecek biri.

Hava gittikçe kötüleşiyor ve arabanızda yalnızca bir kişilik yer var. Böyle bir durumda ne yaparsınız?”

1 Aralık 2025 Pazartesi

TÜRKİYE İŞ KURUMUNUN (İŞKUR) KURULUŞ ÖYKÜSÜ: KARTVİZİT TRAFİĞİNİ AYARLAMAKTAN İŞSİZLERİ PİYASA İHTİYAÇLARINA GÖRE EĞİTMEK VE BECERİ KAZANDIRMAYA...

İş ve İşçi Bulma Kurumu (İİBK), 'Türkiye İş Kurumu' Adıyla Yeniden Yapılanacak

ALMAN MODELİYLE İŞSİZLİĞE ÇÖZÜM 

Bu zamana değin görevi sadece işsizleri bir işe yerleştirmekle sınırlı olan İş ve İşçi Bulma Kurumu, yasasında yapılacak değişiklikle daha etkin hale getirilecek. Artık işsizlere beceri kazandırmaya ve onları meslek sahibi yapmaya ağırlık verilecek. Yetiştirilecek 500 'iş ve meslek danışmanı' işsizlerin mevcut vasıflarını kurslarla geliştirip bir işe yerleştirmek için onları yakından izleyecek. Ayrıca İİBK'nin örgütsel yapısı işsizlik sigortasına geçişin hazırlıkları kapsamında yenilenecek. İİBK'daki bu değişimlerde Alman modeline başvurulurken, yeni ismi de artık 'Türkiye İş Kurumu' olacak.

Cahit UYANIK 

İşsizlik sorunu, yıllardır Türkiye'nin gündeminden hiç düşmedi. 15-20 kişi alınacak bir işe binlerce işsizin başvurduğunu anlatan veya uygun yer bulunamadığı için binlerce kişilik stadyumlarda yapılan işe giriş sınavlarıyla ilgili haberleri gazetelerde hep okuruz. İşsizliği önlemek son yıllarda tüm hükümetlerin programlarında dile getirmekten vazgeçemedikleri bir konu olur. Her parti oy isterken işsizlere iş bulma vaadini önemli bir silah olarak kullanır. Ancak bu vaatler hiçbir zaman yerine gelmez.

Yedi yıllık Anavatan Partisi (ANAP) iktidarı döneminde de işsizlik konusunda bazı girişimlerde bulunuldu. İlk yıllarda beceri kazandırma kursları gibi dar kapsamlı istihdam programları hayata geçirildi ama bunlar uzun soluklu olamadı. Yıldırım Akbulut Hükümeti de işsizliğe çare konusunda Milli Eğitim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları ile Vehbi Dinçerler'e bağlı Devlet Bakanlığını görevlendirdi. Ancak işsizlikle  mücadelede istenilen sonuca yine ulaşılamadı. Bu durum Ekonomik Panorama'nın sorularını cevaplandıran Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı İmren Aykut tarafından şöyle eleştiriliyor:

"Aslında sorunun çözümü yönünde her kuruluşun imkanları nispetinde çalışmalar yapması sevindiricidir. Ne var ki mali kaynakları yetersiz olan ülkemizde belirli bir merkezden koordine edilmeden yapılan bu çalışmalar, özellikle kaynak israfına sebep oluyor."

Aykut'un bu sözleri hemen, bir süre önce Milli Eğitim Bakanlığı tarafından uygulamaya konulan Lise Mezunlarına Meslek Edindirme Projesini (LİMME) akla getiriyor. 200 milyar liralık bütçeyle başlatılan ve lise mezunlarının 2 yıl boyunca eğitilmesini öngören bu projenin başarısı ise tartışmaya açık. 

Alman modeli benimsendi:

İİBK artık 'Türkiye İş Kurumu' oluyor 

Mücadelesi bir merkezden koordine edilmeyen ve bir türlü istenilen sonuca ulaşılamayan işsizlik sorununa Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da çözüm arıyor. Bakanlık bu amaçla 1946 yılından bu yana faaliyet gösteren ancak emek piyasasında bir türlü etkinlik kuramayan İş ve İşçi Bulma Kurumunu (İİBK) gözden geçiriyor. Çoğu zaman 'Ev ve işyerlerine hizmetli bulmaktan başka bir işe yaramaz' veya 'Kamu kesimine işçi alımlarında kartvizit trafiğini ayarlar' biçimindeki eleştirilere maruz kalan İİBK, Almanya'daki uygulanan model örnek alınarak yapısal değişikliğe gidiyor. 

Kuruluş yasasında yapılacak değişikliklerle kuruma verilen 'işi ve işçiyi bulma' görevi yeni bir anlayışla tanımlanıp yorumlanacak. Buna göre 'Türkiye İş Kurumu' adını alacak İİBK, 'pasif emek taleplerinin karşılaştığı bir yer' olmaktan çıkarılıp işgücü piyasasında etkin bir rol oynar hale getirilecek. Kurum sadece işe yerleştirme değil işgücü yetiştirme, işgücü piyasası ile ilgili bilgiler toplama ve bunlardan yola çıkılarak politikalar geliştirilmesine de yardımcı olacak. 

EKONOMİ ŞİİRLERİ / ÇIRAK ARANIYOR / REFİK DURBAŞ


Çırak Aranıyor


Elim sanata düşer usta

Dilim küfre, yüreğim acıya

Ölüm hep bana, bana mı,

Düşer usta?



Sevda ne yana düşer usta

Hicran ne yana

Yalnızlık hep bana, bana mı,

Düşer usta?


Gurbet ne yana düşer usta

Sıla ne yana

Hasret hep bana, bana mı,

Düşer usta?


(Refik Durbaş)