Dış politika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dış politika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Temmuz 2019 Çarşamba

JSF-F35 PROJESİ NEDİR? UÇAĞIN ORTA GÖVDESİ ABD VE TÜRKİYE'DE ÜRETİLİYOR

JSF/F-35 Müşterek Taarruz Uçağı, tek pilot ve tek motorlu, beşinci nesil, hava-yer taarruz, keşif, taktik, savunma gibi çok maksatlı, görevleri düşük görünürlük özelliğiyle gerçekleştirebilen bir avcı / savaş uçağıdır.
JSF/F-35 uçakları; Konvansiyonel (Yatay) İniş Kalkış Yapabilen (F-35A / CTOL), Kısa Kalkış - Dikine İniş Yapabilen (F-35B / STOVL) ve Uçak Gemisine İnebilen (F-35C / CV) olmak üzere üç versiyonda üretilmektedir.
Programda Türkiye'nin yanı sıra yer alan diğer katılımcı ülkeler şunlardır: Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, İtalya, Hollanda, Kanada, Avustralya, Norveç ve Danimarka.

Her ülkenin Havacılık ve Savunma Sanayii programa katkı sağlamaktadır. Türk Havacılık ve Uzay Sanayii  bu kapsamda önemli sorumluluklar üstlenmiştir.

Uçağın en karmaşık yapısal bölümlerinden birisi olan "F-35A Orta Gövde" ABD dışında tek kaynak olarak TUSAŞ tarafından üretilmektedir.

TÜRKİYE'NİN F35 PROJESİNDEN ÇIKARILMASI, CAATSA YAPTIRIMLARINDAN BAĞIMSIZ BİR UYGULAMA

ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan tarafından 6 Haziran 2019’da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a F35 ve S400 konusunda gönderilen mektup: 


Sayın Bay Bakan,
“Sizi Nisan’da Pentagon’da ağırlamak ve 28 Mayıs’ta beni telefonla aramış olmanız memnuniyet vericiydi. Görüşmelerimize kıymet veriyor ve 6 Nisan 2019 tarihli mektubunuz için teşekkür ediyorum. ABD, ABD-Türkiye diyaloguna ve stratejik ortaklığına büyük değer vermektedir. Ne var ki, Türkiye’nin S-400 sistemleri üzerine eğitim almak için Rusya’ya personel gönderdiğini öğrenmekle hayal kırıklığına uğradık. 

28 Mayıs’taki telefon konuşmamızda da tartıştığımız üzere, eğer Türkiye S-400 tedarik ederse, ülkelerimiz Türkiye’nin F-35 programını sürdürmemesi üzerine bir plan geliştirmek zorundadır. Değerli ilişkimizi sürdürmeyi gözetmekle birlikte, Türkiye S-400 teslimatını kabul ettiği takdirde F-35 almayacaktır. S-400 tutumunuzu değiştirme seçeneğiniz halen bulunmaktadır.

Haziran 2019 Brüksel toplantımız öncesinde, ABD’nin Türkiye’nin 31 Temmuz itibarıyla F-35 programına katılımını askıya almak üzere [planladığı] eylemlerinin bir özetini [mektuba] ekledim. Bu takvim, eğitim gören Türk F-35 öğrencilerinin, tamamı olmasa bile çoğunun, derslerini 31 Temmuz’da ABD’den ayrılmadan önce tamamlamalarına imkân tanıyacaktır. Milli Savunma Bakanlığını da Türk personele Birleşik Devletlerde yeni F-35 eğitim programı başlatmasını önermediğimizi, yakın gelecekte [mevcutların] geri çekilmesini beklediğimizi bildirdik.


(S400 ALMAMIZA RAĞMEN) TRUMP, TÜRKİYE'YE 100 F35 UÇAĞI SATACAK MI?

Trump gerçekten Türkiye'ye 100 F35'ten fazlasını vermeyeceğiz dedi mi biz mi yanlış anladık? Bu konuyla ilgili Haziran ayında iletilen mektupta S400 alırsaniz 31 Temmuz itibariyle F35 projesinden çıkarılacaksınız denilmiş ve parça da üretemeyeceğimiz yazılmiştı. Hangisi doğru?

Trump, barış konuşlanmasi formülüne mi güveniyor da böyle konuşuyor? Yoksa Trump CAATSA yaptırımlarını 6 ay erteleme hakkını mı kullanacak? Ki 6 aylık erteleme Şubat-2020 yani bizim S400'lerin ilkinin kurulumunun biteceği zamana denk geliyor. Trump meseleyi zamana yayıyor bence.

S400 konusundaki en güzel yazılardan biri sanırım cumartesi günü Yılmaz Özdil tarafından yazıldı. "Çehov'un Tüfeği" başlıklı bu yazıyı herkesin okumasını öneririm. Çok karmaşık bir meseleyi nasıl oluyor da bu kadar basit şekilde anlatıyor Sn. Özdil? Örnek alınası...
(TIKLAYINIZ) YILMAZ ÖZDİL-ÇEHOV'UN TÜFEĞİ


(Bu yazı 16 Temmuz 2019 tarihinde Twitter sayfamda yayınlanmıştır)

16 Temmuz 2019 Salı

S400'LERDE 'BARIŞ KONUŞLANMASI' FORMÜLÜ NİSAN-2020'DE TEST EDİLECEK

Cumhurbaşkanı Erdoğan, S400'lerin Nisan-2020'de yerlerine yerleşmiş olacağını söyledi. Bu durumda S400 ile ilgili 'barış konuşlanması' yapılacağı ve radarlarının açılıp açılmayacağı iddialarının doğruluğunun testi gelecek ilkbahara kalmış oldu.

Erdoğan hem Ankara Emniyeti yeni bina açılışı hem de Atatürk Havalimanındaki törende S400'lerin Ruslarla ortak üretileceğini kuvvetle vurguladı. Türkiye savunma sanayi
alımlarında yerli katkı anlamına gelen off-seti hep uyguluyor.

Demek ki 3, 4, 5 veya 6. Parti S400'lerde Türk malı parçalar da olacak. Ortak üretim kararı ABD ile ilişkilerin yakın gelecekte hep soğuk ve mesafeli olacağının işareti. Ayrıca CAATSA yaptırımları da Demoklesin Kılıcı gibi başımızda sallanmaya devam edecek gibi duruyor.
(Bu yazı 15 Temmuz 2019 tarihinde Twitter sayfamda yayınlanmıştır)

12 Temmuz 2019 Cuma

S-400'LER TÜRKİYE'YE GELDİ, ABD'NİN YAPTIRIMLARI NE OLACAK, NE ZAMAN BAŞLAYACAK?

Türkiye Rus yapımı S-400 füze savunma sistemlerini almakta, ABD Kongresi de bu durumda Türkiye’ye yaptırım uygulanmasında ısrarlı. Ankara, Başkan Trump’tan muafiyet beklentisi içinde. Peki Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını öngören ve kısa adıyla CAATSA olarak bilinen yasa ne diyor? Türkiye’nin S-400’leri teslim alması halinde sürecin nasıl işlemesi bekleniyor?

Meşhur yasa “CAATSA” ne diyor?
ABD Kongresi’nin Türkiye’ye S-400 füze savunma sistemi alımı sebebiyle yaptırım uygulanması ısrarının arkasında kısa adıyla CAATSA (Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası) olarak bilinen yasa var.
2 Ağustos 2017’de Başkan Trump’ın imzasıyla yürürlüğe giren CAATSA İran, Kuzey Kore ve Rusya’ya uygulanan yaptırımların da dayanağı.
CAATSA, “Rusya Federasyonu’nun savunma ya da istihbarat sektörleriyle ya da bunlar adına çalışan kurum ve kişilerle önemli düzeyde alışverişte bulunan kişi ve kurumlara yaptırım uygulanmasını" öngörüyor. Türkiye’ye Rus yapımı S-400 füze savunma sistemi sebebiyle yaptırım uygulanmasını öngören madde de bu.
ABD Başkanı Trump yasa gereği 70 sayfalık CAATSA metninde listelenen 12 yaptırım kaleminden en az beşini seçmek zorunda. Bu kalemler şöyle sıralanıyor:
(Tıklayın) S-400'LER TÜRKİYE'YE İŞTE BÖYLE GELDİ

13 Aralık 2018 Perşembe

MEDYA HİKAYELERİ: ELEŞTİRMEYEN BASIN SUÇLUDUR!


ABD Başkanı Kennedy, Küba’daki komünist rejimi devirmek için 17-18 Nisan 1961 tarihlerinde iki bin Kübalı mülteciyi de kullanarak Küba Adası’na bir çıkarma yapmaya kalkışır. Tarihe “Domuzlar Körfezi Çıkarması” olarak geçen bu harekat başarısızlıkla sonuçlanır.


Çok sayıda mülteci ve Amerikan askeri ölür. Oysa; The New York Times ve The Washington Post gazetelerinin muhabirleri, 16 Nisan 1961 tarihinde operasyon başlamadan çıkarma haberini alırlar. Kennedy’yi arayıp haberi doğrulatmak isterler. Gazetecilere büyük tepki gösteren Kennedy, her iki gazetenin de sahiplerini ve yayın müdürlerini arayıp şöyle der; “ABD için büyük önem taşıyan bu askeri operasyonu daha gerçekleşmeden haber verecek olursanız, ülkenin menfaatleri, şerefini ayaklar altına alırsanız, sizleri vatan haini ilan ederim. Bu olayın başarısızlığından sizleri sorumlu tutarım. Ölecek her Amerikan askerinin kanının hesabını sizler verirsiniz. ABD’nin ve Amerikan halkının menfaati için bunları yazmamanız için sizi uyarıyorum.”

30 Kasım 2018 Cuma

KAŞIKÇI CİNAYETİ İLE MbS'NİN 'VİZYON 2030 PROJESİ' ARASINDA BAĞ VAR MI?


SUUDİ ARABİSTAN: SAHTE CENNET BİTTİ,  GERÇEKLERLE YÜZLEŞME ZAMANI GELDİ


Cahit UYANIK

Suudi Arabistan, toprakları üzerindeki ilk petrol imtiyazı anlaşmasını bir Amerikan şirketi olan Standard  Oil of California (SOCAL)  ile 29 Mayıs 1933 yılında imzalamıştı. 60 yıl için geçerli olan anlaşmadaki ilk rakamlar, günümüzde petrol sektörünün ulaştığı boyutla kıyaslandığında gülünç kalıyordu. Ancak Suudi Arabistan o kadar ciddi bir mali kriz içindeydi ki,  o küçük rakamlar bile kendisine büyük bir nimet gibi görünüyordu.  Rakamlar şöyleydi:  35 bin pound (175 bin dolar) hemen; 20 bin pound (100 bin dolar) ise 18 ay sonra ikinci ödeme olarak gerçekleşecekti. SOCAL ayrıca petrol bulduğunda 100 bin poundluk (500 bin dolar) bir ödeme daha yapacaktı.

O günlerde dünyada altın para sistemi vardı. SOCAL, Suudi Arabistan’a ödeme yapmak için bir anda 35 bin adet altın sikke isteyince, ABD Hükümeti altın para standartı limitleri dolu olduğundan bu talebi reddetti. SOCAL de İngiltere’deki uzantısı üzerinden 35 bin adet altın sikkeyi temin etti. Yalnız bu tedarik yapılırken altın sikkelerin üzerinde ‘Kraliçe Viktorya’nın portresi bulunmayanlar’ tercih edildi. Çünkü SOCAL; kadınların hiçbir şekilde hükmünün bulunmadığı Suudi Arabistan’da, üzerinde kadın portresi olursa altın sikkenin değerinden daha düşük bir oranda işlem göreceğinden (devalüe olacağından) ve kendisinden daha fazla para istenebileceğinden endişe ediyordu!

Evet bu ilginç anekdot  uluslararası politika, ekonomi ve enerji konularında çok önemli bir yazar ve otorite olan Daniel Yergin’in “Petrol: Para ve Güç Çatışmasının Epik Öyküsü” adlı kitapta yer alıyor. (ABD’li yazar Yergin, bu kitabıyla “Kurgusal Olmayan Düz Yazı” alanında 1991 yılında Pulitzer Ödülüne de layık bulunmuştu.) Bu ilginç anekdot aslında, 1933’ten 2018’e, aradan geçen 85 senede Suudi Arabistan’da pek fazla bir şeyin değişmediğinin bir örneği olması açısından çok önemli.

9 Ağustos 2018 Perşembe

ABD-TÜRKİYE: EKONOMİK SORUNLAR, ESKİDEN "DAHA MASUM" VE "DAHA KOLAY"DI...


ABD İLE TÜRKİYE ARASINDA 
TİCARETTE DE SORUNLAR VAR

Cahit UYANIK 

ABD ile Türkiye arasında son dönemlerde siyasi alanda, Irak'a askeri müdahale ve özellikle Kuzey Irak'ta PKK'nın varlığı ile devam eden sıkıntılı dönem, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerde de kendini hissettiriyor. Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) tarafından ABD'yle ekonomik ve ticari ilişkilere yönelik hazırlanan raporda, bu sorunlar sıralandı. 

ABD İstanbul ve İzmir limanlarında bir konteyner güvenlik sistemi kurarak, bu ülkeye gidecek konteynerleri incelemek istiyor. Ancak Türkiye'de Emniyet ve Gümrük Müsteşarlığı buna karşı çıkıyor. Türkiye'ye satılan Amerikan malı viskilere yüksek vergi konulması bir başka sorun noktasını oluşturuyor. 

26 Temmuz 2018 Perşembe

"PASTÖR BRUNSON BIRAKILMAZSA TÜRKİYE'YE AMBARGO UYGULARIZ" DEDİ... ABD BAŞKAN YARDIMCISI PENCE KİMDİR?


PENCE: INDIANA'YA AAA REYTİNG NOTU ALDIRINCA TÜM ÜLKEYİ KISKANDIRAN 'HRISTİYANLIK BAĞI GÜÇLÜ' POLİTİKACI

"Türkiye bu masum din adamını serbest bırakmak ve onu Amerika'ya göndermek için derhal adım atmazsa, ABD, Pastör Andrew Brunson özgür kalan kadar Türkiye'ye ciddi yaptırımlar uygulayacaktır" diyen ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence kimdir?

6 çocuklu bir ailenin ferdi

"Michael R. Pence, 7 Haziran 1959’da Indiana eyaletinin Columbus şehrinde Edward ve Nancy Pence’in altı çocuğundan biri olarak dünyaya gelmiştir. Küçüklüğünde Amerikan rüyasının gerçekleşmesini kendi gözleriyle izleme şansına erişmiştir. Büyükbabasının 17 yaşında Amerika Birleşik Devletleri’ne göçmesiyle, tüm aile Ortabatıya yerleşmiştir. Geleceğin Başkan Yardımcısı annesi ve babasının hayattaki en önemli şeyleri – aileyi, işlerini ve itibarlarını – sıfırdan başlayarak kurmasına şahit olmuştur. Yaşadıkları küçük kasabada başarılı bir market açan anne ve babasının yanı başında çok çalışmanın, inancın ve ailenin önemine inanmayı öğrenmiştir.

Hristiyanlıkla bağlarını üniversitede 
tarih okurken güçlendirdi

Başkan Yardımcısı Pence 1981’de Hanover Koleji’nde öğrenimine başlamış, tarih dalında lisans derecesi almıştır. Halen hayatının itici gücü konumundaki Hristiyanlık inancıyla bağlarını bu yıllarda kuvvetlendirmiştir. Pence daha sonra Indiana Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okumuş, burada hayatının aşkı Second Lady Karen Pence ile tanışmıştır.
Başkan Yardımcısı Pence mezun olduktan sonra avukatlık yapmış, Indiana Politikaları İzleme Vakfı’nın liderliğini üstlenmiş ve Indiana’da bir radyo sohbet programı ve kamu işleri üzerine haftalık bir televizyon programı olan The Mike Pence Show’un sunuculuğunu yapmıştır. Bu süreçte isimleri Michael, Charlotte ve Audrey olan üç çocuk babası olmuştur.

19 Temmuz 2018 Perşembe

ABD, "İRAN YAPTIRIMLARIMIZA UYUN VE BU ÜLKEDEN PETROL ALMAYIN" DEMEYE GELİYOR

ABD'nin terörizmin finansmanıyla mücadeleden sorumlu Hazine Bakan Yardımcısı Marshall Billingslea başkanlığındaki heyet, resmi temaslarda bulunmak üzere yarın Ankara'ya geliyor.
Billingslea'nin, Ankara'daki temaslarında öncelikle, İran nükleer anlaşmasının askıya alınmasının ardından yaptırımları yeniden başlatma kararı alan ABD'nin, konuya ilişkin Türkiye'den beklentilerini paylaşması bekleniyor.
ABD Hazine Bakan Yardımcısı ve beraberindeki yetkililerin, Türkiye'de Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı başta olmak üzere çeşitli kurumların yetkilileriyle bir araya gelmesi öngörülüyor.
Görüşmelerde, Türkiye ve ABD'nin terörizmin finansmanıyla mücadelede iş birliğinin farklı boyutlarını da masaya yatırması planlanıyor.

27 Haziran 2018 Çarşamba

KAPAK HABERİ / ABD, DIŞ POLİTİKADA EKONOMİYE ODAKLANIYOR: ‘TRUMP DOKTRİNİ’NE GEÇİŞ Mİ YAŞANIYOR?



Cahit UYANIK

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın, dış politik açılımlarının temelinde tamamen ekonomik çıkarlar bulunduğu artık neredeyse kesinleşti. ABD’nin diğer ülkelerle ilişki kurma biçimini değiştirebileceği için, yaşananların belki de ileride “Trump Doktrininin Oluşma Süreci” şeklinde adlandırılma ihtimali bile var.

7 Mayıs 2018 Pazartesi

ABDULLAH GÜL, AB İLE MÜZAKERE POZİSYONUMUZU BELİRLEYEN ÜNLÜ LÜKSEMBURG ZİRVESİNDE 2 KRİTİK MADDEYİ KABUL ETMEMİŞTİ

Gül'ün 03 Ekim 2015 tarihinde, yani 10 yıl sonra
Lüksemburg Zirvesiyle ilgili paylaştığı tweet 
GÜL'DEN BİRİNCİ VE BEŞİNCİ MADDELERE VETO

Cahit UYANIK-Ankara

Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün (AB ile gerçekleştirilen, Müzakere Çerçeve Belgesinin ele alındığı 03 Ekim 2005 tarihli Lüksemburg Zirvesi) tartışmalı geçen görüşmeler boyunca reddettiği öneriler, Müzakere Çerçeve Belgesindeki 2 madde üzerinde düğümleniyor: 1. ve 5. maddeler. 

Avusturya'nın imtiyazlı ortaklık veya onu çağrıştıracak ifadeleri dahil etmek istediği birinci madde belgede "Müzakere Prensipleri" başlığı altında bulunuyor. Bu madde, ağırlıklı olarak 17 Aralık 2004 tarihli zirve kararının bir tekrarı niteliğinde. Avusturya, bu maddeye imtiyazlı ortaklıkla ilgili bir ekleme yapılmasını istiyordu. 

Ancak bu maddede zaten, müzakerelerin açık uçlu bir süreç olduğu ve sonucunun garanti edilemeyeceği belirtiliyordu. Maddede ayrıca Türkiye, üyelik yükümlülüklerinin tamamını yüklenecek durumda değilse, güçlü bağlarla AB'ye bağlanması üzerinde duruluyordu. 

27 Nisan 2018 Cuma

TÜRKİYE-KUZEY KORE İLİŞKİLERİ NE BOYUTTA? EN SON 7 YIL ÖNCE GÖRÜŞTÜK


Cahit UYANIK

Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim Jong-un, Güney Kore'ye giderek Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in ile buluştu.  Türkiye'nin Güney Kore ile sıcak ilişkileri malum. Peki Türkiye'nin Kuzey Kore ile ilişkileri nasıl? Dışişleri Bakanlığının internet sitesindeki bilgilere göre Türkiye'nin 
Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (Kuzey Kore) ile ilişkileri sınırlı. 

Öyle ki diplomatik ilişkilerimizin temelinin 15 Ocak 2001 tarihinde Pekin’de imzalanan Mutabakat Zaptı ile atıldığı ifade ediliyor ve bu Kore Savaşından sonraki 51. yıla denk geliyor. Bu tarihte Türkiye'de Bülent Ecevit başbakan; Kuzey Kore'de ise Kim Jong-il...

İlişkilerimizi Seul Büyükelçiliği yürütüyor

Dışişlerine göre, Türkiye ve Kuzey Kore’deki gerekli hukuki sürecin tamamlanmasının ardından, 27 Haziran 2001 tarihinde iki tarafça eşzamanlı olarak yapılan ortak açıklamayla, iki ülkenin 15 Ocak 2001 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Büyükelçi düzeyinde diplomatik ilişki kurduklarını duyurmuşlar. Böylece Seul Büyükelçiliğimiz Kuzey Kore’ye, Kuzey Kore’nin Sofya Büyükelçiliği de ülkemize akredite olmuş.  Dışişleri, Türkiye'nin Kuzey Kore’ye zaman zaman, BMGK kararlarını ihlal etmeyecek şekilde insani yardımda bulunduğunu bildiriyor. İki ülke Dışişleri Bakanlıkları arasında bölgesel barış ve istikrara katkıda bulunmak amacıyla son olarak 8 Eylül 2011 tarihinde Ankara’da siyasi istişareler düzenlendiği kaydediliyor. Dışişleri Bakanlığı Kuzey Kore'yi şöyle anlatıyor:  

26 Nisan 2018 Perşembe

KAPAK HABERİ / SPOR, AYNI ZAMANDA EKONOMİDİR



Cahit UYANIK

Bu satırlar yazılırken Türkiye A Milli Futbol Takımı, Brezilya ile oynayacağı yarı final maçına hazırlanıyordu. Elbette 70 milyonluk nüfusu ile Türkiye ve Türk insanı da... Bu rakama, diğer Türk cumhuriyetleri ile dünyanın dört bir yanına yayılmış Türk soylu ancak değişik ülkelerin vatandaşlığına geçmiş taraftarlar da dahil... Türkiye kazanınca Almanya, Fransa, Hollanda, Avustralya, Avusturya, Amerika Birleşik Devletleri, Kuveyt, Hong Kong, Afganistan gibi ülkelerde sevinç çığlıkları yükseliyor. Bugün Türkiye A Milli Futbol Takımının dünya çapındaki taraftarlarının yarım milyar kişiye ulaştığı tahmin ediliyor. Dile kolay, dünya nüfusunun 6 milyar kişi olduğunu var sayarsak, demek ki her 12 kişiden biri Türkiye'yi tutuyor.

Çok değişik, hiç akla fikre sığmayacak ülkelerde Milli Takım'ın futbolcularını Avrupa Kupası veya Avrupa'daki lig maçlarından tanıyan milyonlarca insan var. Uydu teknolojisi, artık futbolculara ve dolayısıyla takımlara binlerce kilometre ötesinden sempatizanlar veya taraftarlar kazandırabiliyor. Futbolun ve sporun evrensel dili, düşmanlıkları törpülüyor, dostlukları canlandırıyor. Nasıl ki Japonya ile Güney Kore arasındaki buzlar, bu şampiyona ile bir nebze olsun eriyebildiyse...

17 Şubat 2018 Cumartesi

TÜRK-ABD EKONOMİK İLİŞKİLERİNDE DAHA FAZLA DİYALOĞA İHTİYAÇ VAR


Cahit UYANIK

Hacıbey Çatalbaşoğlu: Yale Üniversitesi öğrencisi olan Türk asıllı bu Amerikan vatandaşı, geçen yıl Kasım ayında yapılan yerel seçimlerde New Haven Belediye Konseyine seçildi. Çocukluğunu babasının New Haven’daki pizza dükkanında geçiren Çatalbaşoğlu, büyüdüğü kentin  vatandaşları, esnafları ve üniversite topluluğu arasındaki ilişkileri güçlendirmek için çaba sarf ediyor. Henüz 19 yaşındaki Çatalbaşoğlu, yaptığı açıklamada “Burası benim evim. Benim bu şehrin geleceğinde bir payım var, bu yüzden de değişiklik yaratmak istiyorum” diye konuştu.

Tayfun Selen: 20 yıl önce zar-zor konuştuğu İngilizcesi ile ABD’ye gelen Selen, işletme yönetimi alanında lisans eğitimini tamamladı ve New Jersey’de başarılı bir mimar, muhasebeci ve iş adamı oldu. 2008 yılında ABD vatandaşlığını alan Selen, 2017 Kasım ayındaki yerel seçimlerde Chatham İlçe Komitesine seçildi. Komitedeki ilk Türk asıllı Amerikalı olan Selen, belediyenin çalışmalarının yürütülmesinde yardımcı olacak ve yaklaşık 10 bin nüfuslu kentin sorunsuz bir şekilde yönetilmesi için politikalar belirleyecek. Selen yaptığı açıklamada “Ben köklerimle gurur duyuyorum ve Amerikan vatandaşı olmaktan dolayı daha da gururluyum” dedi.

Çatalbaşoğlu ve Selen, Amerikan Nüfus Sayımı Dairesinin 2014 verilerine göre ABD’de yaşayan ve etnik kökenini Türk olarak belirten 182 bin kişiden öne çıkan iki önemli örnek. Bu iki kişi, Türkiye-ABD ilişkilerinde soğuk rüzgarların estiği 2018-Ocak ayında ABD’nin Ankara Büyükelçiliği tarafından “Türk Asıllı Amerikalılar, Yerel Yönetimlerde Adlarından Söz Ettiriyorlar” şeklinde kamuoyuna tanıtıldılar. Aynı günlerde Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, 2017 yılında ABD’ye yapılan ihracatın bir önceki yıla göre yüzde 25 artarak 8,2 milyar dolara çıktığını; ABD’nin Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı ilk 5 ülke arasında olduğunu bildirdi. Oysa Türkiye, 2007 yılında ABD’ye 4 milyar dolarlık ihracat yapabiliyordu. Büyükekşi, ABD’nin New York ve Chicago kentlerine ek olarak bu yıl da Miami’de Türk Ticaret merkezi açılacağını söyledi.

30 Ocak 2018 Salı

DÜNYADA DAHA SIK KULLANILMAYA BAŞLANAN BİR SİLAH: EKONOMİK YAPTIRIMLAR


Cahit UYANIK

1990’lı yıllarda orta yaşlarını sürenler, Türkiye’nin Güneydoğusunda şehirler arası yolların kenarlarına terkedilmiş binlerce kamyonun fotoğraf ve tv görüntülerini çok iyi hatırlar. Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgali sonrasında Birleşmiş Milletler’in (BM) 13 yıl boyunca uyguladığı ekonomik yaptırımlardı bu görüntülerin sebebi…

Ekonomik yaptırımlar, Irak’ın o dönemdeki en büyük dış ticaret ortaklarından biri olan Türkiye’yi adeta şoka sokmuştu. Daha sonra yapılan hesaplamalar, Irak’a ekonomik yaptırımlardan Türkiye’nin kaybının 100 milyar doları (İhracat, turizm, müteahhitlik, petrol ticareti, taşımacılık kayıpları sebebiyle) geçtiğini ortaya koydu.  Öyle ki BM’nin Irak’a uyguladığı ekonomik ambargo; Türkiye’nin 1994, 1998, 1999 ve 2001 yılında yaşadığı büyüklü-küçüklü ekonomik krizlerin sebeplerinden biri olarak gösterildi. BM, ambargo sırasında gıda ve insani ihtiyaçlarını karşılamak için Irak’ın sınırlı şekilde petrol satışına izin vermişti. Türkiye, bu satış gelirinin bir kısmıyla ambargodan zarar görenlere tazminat ödemeyi kararlaştıran BM’ye başvurdu. Ama 2001 yılında Türkiye’ye ödenmesi kabul edilen rakam 1.800 (bin sekiz yüz) dolardı! Bu komik rakam daha sonra arttı mı bilmiyorum ama, BM Saddam yönetimini cezalandırmak istemiş, ancak cemeresini Türk vatandaşları da çekmişti.

Küreselleşmenin iyice güç kazanmasıyla günümüzde ekonomik yaptırımlar, ambargoların ‘en hızlı ve can yakmaya yönelik silahı’ olarak giderek daha fazla kullanılmaya başlandı. Bu noktada ambargo ve ekonomik yaptırımların yakın tarihine bakmakta fayda var. Soğuk Savaş döneminde bloklar arası ilişkiler zaten çok kısıtlıydı. Ambargo ve ekonomik yaptırımlar, ancak blok içi ülkelerin birbirini cezalandırmak veya kendi dediğini yaptırmak için nadiren kullandığı bir yöntemdi. Ambargolar bazen Üçüncü Dünya ülkelerine de yöneliyordu.

23 Ocak 2018 Salı

YUNANİSTAN'LA DOSTLUK KÖPRÜSÜ KURDUK...


Cahit UYANIK

ATİNA - Türkiye ile Yunanistan arasında yakın dönemde ivme kazanan dostluk ve işbirliği iklimine bir katkı da ticari arayışlarla geldi. Milli düzeyde katılım sağlanan Türk-Yunan Dostluk ve İşbirliği Fuarı dün Yunanistan'ın başkenti Atina'da açıldı. 

Açılış törenine katılan Sanayi ve Ticaret Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu, burada yaptığı konuşmada Türkiye'nin bölgesel bir istikrar unsuru olma özelliğini koruduğunu belirterek, "Komşularımız ve müttefik ülkelerle ilişkilerimizi geliştirmek üzere somut adımlar atıyoruz. Bu fuar, Türkiye ile Yunanistan arasındaki dostluk ve işbirliği ortamına büyük katkı yapacaktır" dedi. Tanrıkulu fuara tekstil, otomotiv ve otomotiv yan sanayisi ile makine sektörlerinden firmaların geniş katılımının bunun önemli bir göstergesi olduğunu söyledi.

7 Aralık 2017 Perşembe

1969'DAKİ EL AKSA YANGINININ DOĞURDUĞU BİRLİK: İSLAM KONFERANSI TEŞKİLATI (İKT) VEYA İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI (İİT-OIC)


1969 yılında Kudüs'teki El Aksa Camisinin kundaklanması, İslam alemini hızla bir araya getirmişti.

Cahit UYANIK

Türkiye, geçen kasım ayı başında İstanbul'da, ekonomi ağırlıklı, önemli ve çok sayıda ülkenin veya uluslararası kuruluşun katıldığı bir toplantıya daha ev sahipliği yaptı: İslam Konferansı Teşkilatı (İKT), Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi'nin (İSEDAK) 25'inci toplantısı. Türkiye, daha bu toplantıdan 1 ay önce IMF-Dünya Bankası sonbahar dönemi yarıyıl toplantılarına ev sahipliği yapmıştı. Böylece Türkiye ve İstanbul, dev kongre organizasyonları yapma konusundaki becerisini de dünyaya iyice göstermiş oldu. Peki İSEDAK toplantılarının önemi neydi? Bu konuya daha önce az ilgi duymuş veya hiç bilgi sahibi olmayanlar için öncelikle İKT'yi anlatıp, ondan sonra İSEDAK'a geçmekte fayda var.

İKT, günümüzde nüfusunun çoğunluğu veya bir kısmı Müslüman olan ülkelerin üye olduğu, Genel Sekreterliği Suudi Arabistan'ın Cidde şehrinde bulunan ve üye ülkeler arasında politik, ekonomik, kültürel, bilimsel ve sosyal dayanışma ve işbirliğini amaçlayan uluslararası bir kuruluş. Teşkilatın üye sayısı 57. Ayrıca birçok gözlemci üyesi var. İKT, Birleşmiş Milletler'den sonra en fazla üyeye sahip teşkilat. İKT'nin resmi dilleri ise İngilizce, Fransızca ve Arapça. 

30 Kasım 2017 Perşembe

ORTA DOĞU’DAKİ 100 YILI AŞAN ‘PETROL LANETİ’NDE 2017 YILI DÖNÜM NOKTASI OLDU



Orta Doğu’da petrol bağlamında yaşanan gelişmeler, bazen yıllar süren bölüm bölüm olayların bir sonuca ulaşmasıyla kesinlik kazanabiliyor. İşte 2017 yılı böyle bir zaman dilimi oldu.

Cahit UYANIK



Orta Doğu’da yaşayan insanlar 120 yıl önce ‘petrolün laneti’yle nasıl tanıştıysa, 120 yıl sonraki torunları da aynı kaderi yaşamaya devam ediyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının en önemli aktörlerinden İngiliz Winston Churchill’in 1936’da söylediği “Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir” sözü bu coğrafyada günümüzde de maalesef aynen geçerli.

Değişik şekillerde ve çeşitli kılıflara bürünerek yaşanan modern çağın Ortadoğu’daki petrol savaşları, 1980’de İran-Irak Savaşı ile başlamıştı. İran’daki İslam Devriminin hemen ardından tetiklenen ve yaklaşık 9 yıl süren, bir galibi bulunmayan bu savaşta 1 milyon kişi öldü, 2 milyon kişi yaralandı ve 150 milyar dolarlık maddi hasar oluştu. Satın alınan, harcanan, kullanılan silahların maliyeti ise bir sır.

Kuveyt’i işgal etmesinin ardından 1990 yılında Irak’a yönelik olarak başlayan Birinci ve İkinci Körfez Savaşı ile yeni bir aşamaya geçen, Irak’ta yıllarca süren bir iç savaşa sebep olan modern çağın petrol savaşlarında ölenlerin sayısı da milyonlarla ölçülüyor. Batılı araştırma kuruluşlarının yaptığı anketlere dayanan ve Irak’ta ölenlerin sayısının 1,2 milyon kişiye ulaştığına dair haberler, 2007 yılında gazete sayfalarında yayınlanmıştı. Aradan geçen 10 yılda ölenlerin sayısı ise bilinmiyor.

31 Aralık 2016 Cumartesi

“TRUMP ÇAĞI” İLK BAKIŞTA TÜRKİYE’NİN ÇIKARLARINA UYGUN

 Cahit UYANIK                                                                   

İngiltere’de Brexit oylaması sonucu Avrupa Birliğinden (AB) ayrılma kararı verilmesinden 5 ay sonra ABD’de de Trump’ın başkan seçilmesi, önümüzdeki yıllarda dünya siyasetinin ve dünya ekonomisinin yepyeni şartlarla karşılaşacağının “büyük alametleri” olarak kendini ortaya koydu. Dünyanın en büyük ekonomileri arasında bulunan İngiltere ve ABD’de eş zamanlı yaşanan değişimlerin ortak noktası, “liberalizmi savunan sağ eğilimli siyasetçilerin liberalizmi sınırlamaya girişmelerinde” toplanıyor.

Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD) büyük inşaat ve otel yatırımlarıyla tanınan iş adamı ve Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump’ın sürpriz şekilde başkan seçilmesi, dünyada ve Türkiye’de önemli tartışmalara yol açtı. 1843 yılında kurulan, güçlü ve isabetli analizleriyle tanınan The Economist Dergisi; seçim zaferinin ardından Trump dönemi değil “Trump Çağı”nın başladığına dair bir kapakla yayınlandı. Oysa aynı derginin uzantısı durumundaki Economist Intelligence Unit (EIU), seçimlerden 8 ay önce Trump’ı “küresel ekonomiyi tehdit eden 10 riskten biri” olarak göstermiş ve Trump’ı risklerin önem sıralamasında Irak-Şam İslam Devletinden (IŞİD) daha önde saymıştı.