17 Şubat 2018 Cumartesi

TÜRK-ABD EKONOMİK İLİŞKİLERİNDE DAHA FAZLA DİYALOĞA İHTİYAÇ VAR


Cahit UYANIK

Hacıbey Çatalbaşoğlu: Yale Üniversitesi öğrencisi olan Türk asıllı bu Amerikan vatandaşı, geçen yıl Kasım ayında yapılan yerel seçimlerde New Haven Belediye Konseyine seçildi. Çocukluğunu babasının New Haven’daki pizza dükkanında geçiren Çatalbaşoğlu, büyüdüğü kentin  vatandaşları, esnafları ve üniversite topluluğu arasındaki ilişkileri güçlendirmek için çaba sarf ediyor. Henüz 19 yaşındaki Çatalbaşoğlu, yaptığı açıklamada “Burası benim evim. Benim bu şehrin geleceğinde bir payım var, bu yüzden de değişiklik yaratmak istiyorum” diye konuştu.

Tayfun Selen: 20 yıl önce zar-zor konuştuğu İngilizcesi ile ABD’ye gelen Selen, işletme yönetimi alanında lisans eğitimini tamamladı ve New Jersey’de başarılı bir mimar, muhasebeci ve iş adamı oldu. 2008 yılında ABD vatandaşlığını alan Selen, 2017 Kasım ayındaki yerel seçimlerde Chatham İlçe Komitesine seçildi. Komitedeki ilk Türk asıllı Amerikalı olan Selen, belediyenin çalışmalarının yürütülmesinde yardımcı olacak ve yaklaşık 10 bin nüfuslu kentin sorunsuz bir şekilde yönetilmesi için politikalar belirleyecek. Selen yaptığı açıklamada “Ben köklerimle gurur duyuyorum ve Amerikan vatandaşı olmaktan dolayı daha da gururluyum” dedi.

Çatalbaşoğlu ve Selen, Amerikan Nüfus Sayımı Dairesinin 2014 verilerine göre ABD’de yaşayan ve etnik kökenini Türk olarak belirten 182 bin kişiden öne çıkan iki önemli örnek. Bu iki kişi, Türkiye-ABD ilişkilerinde soğuk rüzgarların estiği 2018-Ocak ayında ABD’nin Ankara Büyükelçiliği tarafından “Türk Asıllı Amerikalılar, Yerel Yönetimlerde Adlarından Söz Ettiriyorlar” şeklinde kamuoyuna tanıtıldılar. Aynı günlerde Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, 2017 yılında ABD’ye yapılan ihracatın bir önceki yıla göre yüzde 25 artarak 8,2 milyar dolara çıktığını; ABD’nin Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı ilk 5 ülke arasında olduğunu bildirdi. Oysa Türkiye, 2007 yılında ABD’ye 4 milyar dolarlık ihracat yapabiliyordu. Büyükekşi, ABD’nin New York ve Chicago kentlerine ek olarak bu yıl da Miami’de Türk Ticaret merkezi açılacağını söyledi.


İki ülkenin 2017 itibarıyla 19 milyar dolar olacağı düşünülen dış ticaret hacmine uzun vadeli rakamlar açısından bakıldığında; Türkiye’nin ihracatını artırırken, ABD’den ithalatını azalttığı (veya ihracatıyla aynı oranda artırmadığı) görülüyor. İthalattaki bu durgunluğun hangi sebepten kaynaklandığı henüz net olarak analiz edilmiş değil. Ancak Türk ithalatçıların aynı malları daha ucuza bulduğu Uzak Doğu pazarına kaymış olma ihtimali yüksek görünüyor. Bu veriler iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin gergin bir görünümden kurtulamamasına rağmen; realitede, Türk asıllı göçmenlerin ABD’de yavaş yavaş güç kazandığı ve iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerde Türkiye’nin daha aktif olduğu bir manzaranın yaşandığını gösteriyor.

Aslında iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin sağlıklı gelişmesi ve sorunların çözümü için 1999 yılında önemli bir adım atılarak “Türkiye ve ABD Arasındaki Ticaret ve Yatırım Çerçeve Anlaşması (TIFA)” imzalanmıştı. Bu kapsamda 12-13 Eylül 2017 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen 10. Dönem ABD-Türkiye Ortak Ticaret ve Yatırım Konseyi de yakın geçmişte iki ülke ekonomik ilişkilerinin masaya yatırıldığı en üst düzeyli toplantı olmuştu. Bundan önceki benzeri 4.5 yıl gibi (2013-Şubat ayı) uzun bir süre önce ABD’de yapıldığından daha büyük önem kazanan toplantının gündemine ilişkin olarak en doyurucu açıklama ise Ekonomi Bakanlığından gelmişti.

Açıklamada, yaşanan gelişmelerin (siyasi gelişmeler kastediliyor) ticarete olumsuz etkilerinin azaltılması, uzun vadede ise ticaretin serbestleştirilmesi için atılabilecek ilave adımların ele alınacağı belirtildi. Toplantının iki ülke arasındaki ticaret ve yatırım ilişkilerinin geliştirilmesi için büyük bir potansiyel olduğu anlatılan açıklamada “Bu potansiyelin harekete geçirilmesi için, kısa ve orta vadede iki ülke ticari ilişkilerinde yaşanan gelişmelerin ticarete olumsuz etkilerinin azaltılmasının yolları keşfedilecektir. Bunun yanı sıra, uzun vadede ise iki ülke arasında ticaretin serbestleştirilmesi ve derinleştirilmesi için atılabilecek ilave adımlar değerlendirilecektir" görüşü ilan edildi.

Açıklamada ABD tarafından demir çelik ürünlerinde Türkiye'ye uygulanan korunma önlemleri ile ABD'de milli güvenlik gerekçesiyle demir-çelik ve alüminyum için sürdürülen soruşturmalardaki gelişmeler neticesinde giderek artan korumacı eğilimlerin toplantı gündeminde yer aldığı ifade edildi. Toplantıda ayrıca Türkiye'nin ABD tarafına iki ülke arasında bir serbest ticaret anlaşmasının sonuçlandırılmasının hedeflenmesi gerektiği yönündeki görüşünün de aktarılacağı (Aynı görüş en son 2013’te de dile getirilmişti) kaydedildi. Açıklamada kamuoyunda pek bilinmeyen bir ayrıntıya da yer verildi ve “Suriyeli sığınmacıların ekonomiye kazandırılması amacıyla, dünyanın belli başlı gelişmiş ülkelerince mültecilere yönelik olarak küresel çapta bir tercihli ticaret düzenlenmesinin hayata geçirilmesi için” Türkiye'nin yaptığı çalışmaların ele alınacağı vurgulandı.  

Toplantıya ilişkin açıklama yapan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise "Türkiye-ABD ilişkilerini yeni bir zemine oturtma ihtiyacı var. Bölgenin en güçlü ekonomisi ile dünyanın en güçlü ekonomisi arasındaki ilişkiyi, askeri ve siyasi ilişkilerin ötesine geçirmemiz lazım" dedi. Nihayetinde ABD-Türkiye Ortak Ticaret ve Yatırım Konseyi, bir sonraki toplantısının 2018 yılının ikinci yarısında Washington DC’de yapılmasını kararlaştırdı. Bir yıl bile geçmeden tekrar buluşulması kararlaştırılarak, ilişkilerin sıcak tutulması mesajı verilen toplantıya ilişkin olarak şimdi gözler, iki ülke arasındaki siyasi ortamın önümüzdeki 6-7 ayda ne yönde gelişeceğine çevrildi.

Ancak her halükarda, siyasi restleşmelerin ekonomik ilişkileri olumsuz yönde etkilemesi istenmiyor. Ticari ilişkilerine bakıldığında ABD’nin, Türkiye’ye en fazla uçak ve uçak motoru satışı yaptığını gösteriyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2017 Eylül ayındaki ziyaretinde THY ile Boeing arasında 40 adet uçak alımı anlaşması imzalanmıştı. 11 milyar dolarlık büyüklüğü olan bu anlaşma, dünyanın sayılı havayolu firmaları arasındaki Türk Hava Yolları’nın rekabet gücünü koruması açısından önemli bulunuyor. Alınacak uçaklar, mevcutlardan daha uzun ve daha çok yolcu taşıyabiliyor. Ancak bu yıl sonbaharda hizmete alınması beklenen İstanbul’daki 3. Havalimanı sebebiyle, uçakların bir pist uzunluğu sorunu yaşaması beklenmiyor. Yani ABD ile atılan son önemli imza, ekonomiye yönelik olmuştu. Peki iki ülke ekonomik ilişkileri, önümüzdeki dönemde nasıl ve ne yönde gelişebilir?

ABD ile ilişkilerde önümüzdeki günlerde açıklık kazanması gereken en önemli gelişme Hakan Atilla Davası sebebiyle ABD’nin Halkbank’a kesebileceği yüklü para cezası… ABD’nin İran’a uyguladığı ambargonun delinmesine göz yumulduğu gerekçesiyle  (neredeyse herkesin) verileceğine kesin gözüyle bakılan para cezası için 2 milyar dolardan 35 milyar dolara kadar tahminler mevcut. Pazarlık yapılarak azaltılabilen para cezasının hacmi, büyük ihtimalle Amerikan Hazinesi Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisinin (OFAC)  raporuna göre belirlenecek. Bu para cezasının yüksek tutarda belirlenmesinin “Halkbank değil, Türkiye ekonomisini cezalandırmak amaçlı olacağı” düşüncesi Türkiye’de sık sık dile getiriliyor. Böyle bir cezalandırmanın iki ülke arasındaki yeni yeni gelişmeye başlayan ekonomik ilişkilere büyük bir sekte vurabileceği ileri sürülüyor.

Türkiye-ABD arasında geçmişten bu yana süregelen ‘bir dargın-bir barışık’ siyasi ilişkilerin, genel manzarayı fazla bozmaması için ekonomik ve ticari ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiği hep konuşuluyor. Ancak ABD ile Türkiye’nin birbirine uzaklığı, ABD pazarının daha çok ucuz Uzak Doğu ile NAFTA ülkeleri (Kanada ve Meksika) mallarının etkisinde bulunması sebebiyle bu, bir türlü başarılamıyor. Nitekim ABD’nin ithalatından Çin yüzde 19, Kanada yüzde 14 ve Meksika yüzde 12 pay alıyor. 

Bu tabloda; Türk ve ABD iş dünyasının ve devlet yetkililerinin ‘temsil nitelikli’ ekonomik ilişkileri azaltıp, ‘işlem nitelikli’ ilişkilere geçişe zemin hazırlayacak yeni mekanizma ve ortamları oluşturması elzem görünüyor.  Türkiye’nin daha istekli olması ve bilinçli çabalarla ABD pazarına açılmayı hızlandıracağı önümüzdeki dönemin, siyasetten olumsuz etkilenmemesi için daha fazla diyaloğa gerek olduğu kesin.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Şubat 2018 sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder