Cahit UYANIK
Hacıbey
Çatalbaşoğlu: Yale Üniversitesi öğrencisi olan Türk
asıllı bu Amerikan vatandaşı, geçen yıl Kasım ayında yapılan yerel seçimlerde
New Haven Belediye Konseyine seçildi. Çocukluğunu
babasının New Haven’daki pizza dükkanında geçiren Çatalbaşoğlu, büyüdüğü
kentin vatandaşları, esnafları ve üniversite
topluluğu arasındaki ilişkileri güçlendirmek için çaba sarf ediyor. Henüz
19 yaşındaki Çatalbaşoğlu, yaptığı açıklamada “Burası
benim evim. Benim bu şehrin geleceğinde bir payım var, bu yüzden de değişiklik
yaratmak istiyorum” diye konuştu.
Tayfun Selen: 20
yıl önce zar-zor konuştuğu İngilizcesi ile ABD’ye gelen Selen, işletme yönetimi
alanında lisans eğitimini tamamladı ve New Jersey’de başarılı bir mimar,
muhasebeci ve iş adamı oldu. 2008 yılında ABD vatandaşlığını alan Selen, 2017
Kasım ayındaki yerel seçimlerde Chatham İlçe Komitesine
seçildi. Komitedeki ilk Türk asıllı Amerikalı olan Selen, belediyenin
çalışmalarının yürütülmesinde yardımcı olacak ve yaklaşık 10 bin nüfuslu kentin
sorunsuz bir şekilde yönetilmesi için politikalar belirleyecek. Selen yaptığı
açıklamada “Ben köklerimle gurur duyuyorum ve Amerikan vatandaşı olmaktan
dolayı daha da gururluyum” dedi.
Çatalbaşoğlu ve Selen,
Amerikan Nüfus Sayımı Dairesinin 2014 verilerine göre ABD’de yaşayan ve etnik
kökenini Türk olarak belirten 182 bin kişiden öne çıkan iki önemli örnek. Bu
iki kişi, Türkiye-ABD ilişkilerinde soğuk rüzgarların estiği 2018-Ocak ayında
ABD’nin Ankara Büyükelçiliği tarafından “Türk Asıllı Amerikalılar, Yerel Yönetimlerde
Adlarından Söz Ettiriyorlar” şeklinde kamuoyuna tanıtıldılar. Aynı günlerde
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, 2017 yılında
ABD’ye yapılan ihracatın bir önceki yıla göre yüzde 25 artarak 8,2 milyar
dolara çıktığını; ABD’nin Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı ilk 5 ülke
arasında olduğunu bildirdi. Oysa Türkiye, 2007 yılında ABD’ye 4 milyar dolarlık
ihracat yapabiliyordu. Büyükekşi, ABD’nin New York ve Chicago kentlerine ek
olarak bu yıl da Miami’de Türk Ticaret merkezi açılacağını söyledi.
İki ülkenin 2017
itibarıyla 19 milyar dolar olacağı düşünülen dış ticaret hacmine uzun vadeli
rakamlar açısından bakıldığında; Türkiye’nin ihracatını artırırken, ABD’den ithalatını
azalttığı (veya ihracatıyla aynı oranda artırmadığı) görülüyor. İthalattaki bu durgunluğun
hangi sebepten kaynaklandığı henüz net olarak analiz edilmiş değil. Ancak Türk
ithalatçıların aynı malları daha ucuza bulduğu Uzak Doğu pazarına kaymış olma
ihtimali yüksek görünüyor. Bu veriler iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin
gergin bir görünümden kurtulamamasına rağmen; realitede, Türk asıllı göçmenlerin
ABD’de yavaş yavaş güç kazandığı ve iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerde
Türkiye’nin daha aktif olduğu bir manzaranın yaşandığını gösteriyor.
Aslında iki ülke
arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin sağlıklı gelişmesi ve sorunların
çözümü için 1999 yılında önemli bir adım atılarak “Türkiye ve ABD Arasındaki
Ticaret ve Yatırım Çerçeve Anlaşması (TIFA)” imzalanmıştı. Bu kapsamda 12-13
Eylül 2017 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen 10. Dönem ABD-Türkiye Ortak Ticaret ve Yatırım Konseyi de yakın
geçmişte iki ülke ekonomik ilişkilerinin masaya yatırıldığı en üst düzeyli
toplantı olmuştu. Bundan önceki benzeri 4.5 yıl gibi (2013-Şubat ayı) uzun bir
süre önce ABD’de yapıldığından daha büyük önem kazanan toplantının gündemine
ilişkin olarak en doyurucu açıklama ise Ekonomi Bakanlığından gelmişti.
Açıklamada, yaşanan
gelişmelerin (siyasi gelişmeler kastediliyor) ticarete olumsuz etkilerinin
azaltılması, uzun vadede ise ticaretin serbestleştirilmesi için atılabilecek
ilave adımların ele alınacağı belirtildi. Toplantının iki ülke arasındaki ticaret ve
yatırım ilişkilerinin geliştirilmesi için büyük bir potansiyel olduğu anlatılan
açıklamada “Bu potansiyelin harekete geçirilmesi için, kısa ve orta vadede iki
ülke ticari ilişkilerinde yaşanan gelişmelerin ticarete olumsuz etkilerinin
azaltılmasının yolları keşfedilecektir. Bunun yanı sıra, uzun vadede ise iki
ülke arasında ticaretin serbestleştirilmesi ve derinleştirilmesi için
atılabilecek ilave adımlar değerlendirilecektir" görüşü ilan edildi.
Açıklamada ABD tarafından demir
çelik ürünlerinde Türkiye'ye uygulanan korunma önlemleri ile ABD'de milli
güvenlik gerekçesiyle demir-çelik ve alüminyum için sürdürülen
soruşturmalardaki gelişmeler neticesinde giderek artan korumacı eğilimlerin
toplantı gündeminde yer aldığı ifade edildi. Toplantıda ayrıca Türkiye'nin ABD
tarafına iki ülke arasında bir serbest ticaret anlaşmasının
sonuçlandırılmasının hedeflenmesi gerektiği yönündeki görüşünün de aktarılacağı
(Aynı görüş en son 2013’te de dile getirilmişti) kaydedildi. Açıklamada
kamuoyunda pek bilinmeyen bir ayrıntıya da yer verildi ve “Suriyeli
sığınmacıların ekonomiye kazandırılması amacıyla, dünyanın belli başlı gelişmiş
ülkelerince mültecilere yönelik olarak küresel çapta bir tercihli ticaret
düzenlenmesinin hayata geçirilmesi için” Türkiye'nin yaptığı çalışmaların ele
alınacağı vurgulandı.
Toplantıya ilişkin açıklama yapan
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise "Türkiye-ABD ilişkilerini yeni bir zemine oturtma
ihtiyacı var. Bölgenin en güçlü ekonomisi ile dünyanın en güçlü ekonomisi
arasındaki ilişkiyi, askeri ve siyasi ilişkilerin ötesine geçirmemiz
lazım" dedi. Nihayetinde ABD-Türkiye Ortak Ticaret ve Yatırım Konseyi, bir
sonraki toplantısının 2018 yılının ikinci yarısında Washington DC’de
yapılmasını kararlaştırdı. Bir yıl bile geçmeden tekrar buluşulması kararlaştırılarak,
ilişkilerin sıcak tutulması mesajı verilen toplantıya ilişkin olarak şimdi
gözler, iki ülke arasındaki siyasi ortamın önümüzdeki 6-7 ayda ne yönde
gelişeceğine çevrildi.
Ancak her
halükarda, siyasi restleşmelerin ekonomik ilişkileri olumsuz yönde etkilemesi
istenmiyor. Ticari ilişkilerine bakıldığında ABD’nin, Türkiye’ye en fazla uçak
ve uçak motoru satışı yaptığını gösteriyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın 2017 Eylül ayındaki ziyaretinde THY ile Boeing arasında 40 adet uçak
alımı anlaşması imzalanmıştı. 11 milyar dolarlık büyüklüğü olan bu anlaşma,
dünyanın sayılı havayolu firmaları arasındaki Türk Hava Yolları’nın rekabet
gücünü koruması açısından önemli bulunuyor. Alınacak uçaklar, mevcutlardan daha
uzun ve daha çok yolcu taşıyabiliyor. Ancak bu yıl sonbaharda hizmete alınması
beklenen İstanbul’daki 3. Havalimanı sebebiyle, uçakların bir pist uzunluğu
sorunu yaşaması beklenmiyor. Yani ABD ile atılan son önemli imza, ekonomiye
yönelik olmuştu. Peki iki ülke ekonomik ilişkileri, önümüzdeki dönemde nasıl ve
ne yönde gelişebilir?
ABD
ile ilişkilerde önümüzdeki günlerde açıklık kazanması gereken en önemli gelişme
Hakan Atilla Davası sebebiyle ABD’nin Halkbank’a kesebileceği yüklü para
cezası… ABD’nin İran’a uyguladığı ambargonun delinmesine göz yumulduğu
gerekçesiyle (neredeyse herkesin)
verileceğine kesin gözüyle bakılan para cezası için 2 milyar dolardan 35 milyar
dolara kadar tahminler mevcut. Pazarlık yapılarak azaltılabilen para cezasının
hacmi, büyük ihtimalle Amerikan Hazinesi Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisinin
(OFAC) raporuna göre belirlenecek. Bu
para cezasının yüksek tutarda belirlenmesinin “Halkbank değil, Türkiye
ekonomisini cezalandırmak amaçlı olacağı” düşüncesi Türkiye’de sık sık dile getiriliyor.
Böyle bir cezalandırmanın iki ülke arasındaki yeni yeni gelişmeye başlayan
ekonomik ilişkilere büyük bir sekte vurabileceği ileri sürülüyor.
Türkiye-ABD
arasında geçmişten bu yana süregelen ‘bir dargın-bir barışık’ siyasi
ilişkilerin, genel manzarayı fazla bozmaması için ekonomik ve ticari
ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiği hep konuşuluyor. Ancak ABD ile
Türkiye’nin birbirine uzaklığı, ABD pazarının daha çok ucuz Uzak Doğu ile NAFTA
ülkeleri (Kanada ve Meksika) mallarının etkisinde bulunması sebebiyle bu, bir
türlü başarılamıyor. Nitekim ABD’nin ithalatından Çin yüzde 19, Kanada yüzde 14
ve Meksika yüzde 12 pay alıyor.
Bu
tabloda; Türk ve ABD iş dünyasının ve devlet yetkililerinin ‘temsil nitelikli’
ekonomik ilişkileri azaltıp, ‘işlem nitelikli’ ilişkilere geçişe zemin
hazırlayacak yeni mekanizma ve ortamları oluşturması elzem görünüyor. Türkiye’nin daha istekli olması ve bilinçli
çabalarla ABD pazarına açılmayı hızlandıracağı önümüzdeki dönemin, siyasetten
olumsuz etkilenmemesi için daha fazla diyaloğa gerek olduğu kesin.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Şubat 2018 sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder