30 Kasım 2017 Perşembe

ORTA DOĞU’DAKİ 100 YILI AŞAN ‘PETROL LANETİ’NDE 2017 YILI DÖNÜM NOKTASI OLDU



Orta Doğu’da petrol bağlamında yaşanan gelişmeler, bazen yıllar süren bölüm bölüm olayların bir sonuca ulaşmasıyla kesinlik kazanabiliyor. İşte 2017 yılı böyle bir zaman dilimi oldu.

Cahit UYANIK



Orta Doğu’da yaşayan insanlar 120 yıl önce ‘petrolün laneti’yle nasıl tanıştıysa, 120 yıl sonraki torunları da aynı kaderi yaşamaya devam ediyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının en önemli aktörlerinden İngiliz Winston Churchill’in 1936’da söylediği “Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir” sözü bu coğrafyada günümüzde de maalesef aynen geçerli.

Değişik şekillerde ve çeşitli kılıflara bürünerek yaşanan modern çağın Ortadoğu’daki petrol savaşları, 1980’de İran-Irak Savaşı ile başlamıştı. İran’daki İslam Devriminin hemen ardından tetiklenen ve yaklaşık 9 yıl süren, bir galibi bulunmayan bu savaşta 1 milyon kişi öldü, 2 milyon kişi yaralandı ve 150 milyar dolarlık maddi hasar oluştu. Satın alınan, harcanan, kullanılan silahların maliyeti ise bir sır.

Kuveyt’i işgal etmesinin ardından 1990 yılında Irak’a yönelik olarak başlayan Birinci ve İkinci Körfez Savaşı ile yeni bir aşamaya geçen, Irak’ta yıllarca süren bir iç savaşa sebep olan modern çağın petrol savaşlarında ölenlerin sayısı da milyonlarla ölçülüyor. Batılı araştırma kuruluşlarının yaptığı anketlere dayanan ve Irak’ta ölenlerin sayısının 1,2 milyon kişiye ulaştığına dair haberler, 2007 yılında gazete sayfalarında yayınlanmıştı. Aradan geçen 10 yılda ölenlerin sayısı ise bilinmiyor.


2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşında ölenlerin sayısı ise geçen yıl Birleşmiş Milletler tarafından 238 bin olarak ilan edildi. Başka bazı kuruluşlar ise iç savaşta ölenlerin sayısını 470 bin olarak açıklarken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aynı tarihlerde rakamın 500 bini geçtiğini kaydetti. Unutkanca ve ayrıntılara çok fazla dikkat etmeden yaptığım bu hesaplamada bile, Orta Doğu’da son 37 yılda petrol için veya petrolle bağlantılı olaylarda ölenlerin sayısının 3 milyon civarında olduğunu söylemek mümkün.

Petrol bağlamında önümüzdeki yıllarda da devam edecek olaylarda çok sayıda Orta Doğulunun hayatını kaybetmesi muhtemel... Şimdiden bunun sinyalleri geliyor. Söz gelimi Kuzey Irak’ta 25 Eylül 2017’de gerçekleştirilen referandumun, önemli bir tartışma ve çatışma noktası olabileceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yok.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY), petrole bağımlı ekonomik yapısını sürdürebilmek ve gelirlerini artırabilmek için bu referandumu gerçekleştirmişti. IKBY bölgesindeki 7 milyon kişilik nüfusun 1,4 milyonunun devletten maaş alarak geçinmesi, petrol fiyatları 100 doların üstünde iken (2014 yılına kadar) mümkündü. O yılların haberlerine göz atanlar, Erbil sokaklarında dolaşan Ferrari’lerden, Mercedes’lerden sık sık bahsedildiğini görebilir. Ancak petrol fiyatlarının 40-50 dolara düşmesi, bu bölgeye iki-üç yıldır ciddi bir kriz yaşatmaya başladı.
IKBY, petrol satıp maaş verdiği kesimlerin desteğini de arkasına alarak referandumda yüzde 92,7’lik evet oranına ulaştı ama bölgenin en önemli ve en eski petrol kaynaklarını barındıran Kerkük’ü, iki hafta sonra İran ve Türkiye destekli Irak Merkezi Hükümeti’ne kolayca terk edebildi. Bu durum, referandumda evet verenlerin, oylarını ve Kerkük petrolünü korumak için savaşmak istemediğini gösterdi. Şimdilerde IKBY’yi oluşturan farklı kamplardaki Kürtlerin petrol gelirlerinin nasıl paylaşılması gerektiği ve Irak’ın toprak bütünlüğü içerisinde kalıp kalmama konusunda kendi aralarında savaşa tutuşarak binlerce kişinin hayatını kaybetmesinden endişe ediliyor.

Öte yandan petrol, IŞİD kadar PYD-YPG-YPJ adı verilen ve Türkiye kaynaklı PKK terör örgütü ile yakın ilişkisi bulunan Kuzey Suriye bölgesindeki terör örgütlerini de ihya etti. ABD’den aldığı 3 bin 500 TIR dolusu silah ve mühimmat desteğinin mali boyutu henüz açıklanmış değil ama PYD-YPG-YPJ, Suriye’deki petrol kaynaklarının 2015 yılından bu yana işleterek (tıpkı IŞİD gibi) milyarlarca dolar gelir yaratıyor ve kendisini finanse ediyor. PYD-YPG-YPJ, Ekim ayı başında IŞİD’in sözde başkenti Rakka’yı ve zengin petrol kuyularını ele geçirerek yeni kaynaklara da ulaştı.

Türkiye PYD-YPG-YPJ’ye silah yardımı konusundaki uyarılarını dinlemeyen ve yeni petrol kaynaklarına ulaştıran ABD’yi, İran’la daha yakınlaşarak dengelemeye çalışıyor. Oysa Türkiye, uzunca bir süredir IKBY’nin petrol konusundaki politikalarına destek veriyordu. Hatta Türkiye; IKBY’nin bölgeden çıkardığı petrolü doğrudan kendisinin pazarlaması ve gelirlerini kendi hesabına yatırmasına yardımcı olarak Irak Merkezi Hükümeti ile (dolayısıyla İran ile) sık sık ters düşmüştü. Türkiye, böylece bölgeye yatırım yapan yabancıların yarısını oluşturan Türk şirketlerinin yeni işler kazanması ve bunlara ödemelerin aksamamasını sağlıyordu. Türkiye-Irak Merkezi Hükümeti arasındaki gerginlik o kadar had safhaya çıkmıştı ki; 2012 yılında dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız, petrol anlaşmaları imzalamak için IKBY bölgesine gitmek istemiş; uçağı havalanmış ancak iniş izni Merkezi Hükümet tarafından iptal edilmişti. Yıldız da havada rota değiştirerek Kayseri’ye inmek zorunda kalmıştı. O günlerde Türkiye’nin izlediği politikanın, IKBY’nin bağımsızlık taleplerini destekleyici yönde olduğunu belirten yerli ve yabancı uzmanlar, şaşkınlıklarını gizleyememişti.

IKBY’nin, özellikle Kerkük’ü de içine alan (Türkiye, bu bölgede Türkmen nüfus sebebiyle hak iddia ediyor) bağımsızlık referandumu sonrası Türkiye, 9 yıllık politikasını terk ederek, hızla İran ve Merkezi Hükümetle ortak davranmaya başladı. Irak Ordusunun Haşdi Şabi ile ortaklaşa gerçekleştirdiği Kerkük Operasyonuna destek verdi. Çünkü Kerkük, aynı zamanda Irak’taki toplam petrol üretiminin yüzde 40’ını tek başına sağlıyordu ve Türkmenler sürekli IKBY tarafından dışlanıyordu.

Referandum, böylece 2008-2017 arasında bahar havasının estiği Türkiye-IKBY ilişkilerinde dönüm noktası oldu. IKBY, İsrail ve ABD’yi tercih ederek; Türkiye, İran ve Irak Merkezi Hükümetini karşısına aldı. Bu denklemin sessiz oyuncusu Rusya ise petrol üzerinden bölgede ekonomik etkinliğini artırıcı politikalar izledi. IŞİD’in Esad Rejimine ucuz petrol satmasına ses çıkarmadı, IKBY yönetimi ile yeni bir petrol anlaşması imzaladı, Türkiye’nin PYD-YPG-YPJ’nin ABD tarafından silahlandırılmasına sert tepkisine, olumsuz bir karşılık vermedi.

Bu küçük panorama bile; birbirine uymayan, terör örgütlerinin de sarih bir şekilde araç olarak kullanıldığı tablonun bölgede petrol bağlamında yaşanabilecek bir çatışma olasılığının zembereğini kurduğunu gösteriyor. Özellikle yeni denklemdeki Türkiye-İran-Irak yakınlaşması, Irak Merkezi Hükümetinin güç kazanmış olması, Suriye’deki Rusya faktörünün Türkiye’nin Esad’a karşı izlediği sert politikaları yumuşatması ilginç gelişmeleri beraberinde getirebilir. 

Bu faktörler, Orta Doğu’da ABD’nin varlığının istenmemesi, Rusya’nın ise ‘katlanılabilir’ bulunması ile tanımlanabilir. ABD’nin bölgeye fiili olarak ordu göndermemesi ve daha sınırlı askeri faaliyetlerde bulunması; bazı yerel örgütlerle işbirliği içinde bulunması bölgede yeni devletçiklerin oluşturulmak istenmesi şeklinde algılanıyor. Bu devletçiklerin yaşam kaynağının petrol gelirleriyle karşılanması planı, Türkiye gibi devletleri rahatsız ediyor. Bu haliyle günümüzde yaşananlar, 100 yıl önceki Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması sırasında Orta Doğu’da yaşananlarla kıyaslanıyor. Birinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere tarafından petrol gelirine bağımlı olarak kurulan devletlerde zaman içinde yaşanan gelişmelerin; şimdilerde ABD’yi kendisine bağımlı daha küçük devletçikler yaratmaya ittiği ileri sürülüyor.

Orta Doğu’da petrol bağlamında yaşanan gelişmeler, bazen yıllar süren bölüm bölüm olayların bir sonuca ulaşmasıyla kesinlik kazanabiliyor. Söz gelimi Türkiye’nin IKBY’yi destekleyen politikalardan vazgeçmesi için yaklaşık 10 yıl beklemek gerekti. İran’ın Irak üzerindeki etkisi, ABD’nin Irak’tan çekildiği 2011 sonrasında belirginlik kazanabildi. IŞİD gibi bir terör örgütünün ortaya çıkması ile inişe geçmesi arasında yaklaşık 6 yıl bulunuyor. Rusya’nın Orta Doğu’ya üstü kapalı ilgisi, 2011’de başlayan Suriye İç Savaşı sonrası açığa çıktı. ABD’nin hep sözü edilen ancak bir türlü ispatlanamayan IKBY haricindeki Kürt örgütleriyle işbirliği, açıkça silah desteği verilen bir şekilde vuzuha kavuştu. 2017 yılını Orta Doğu petrolünün geleceğinin ne olabileceği konusunda bir dönüm yılı olarak niteleyebiliriz.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin  Kasım 2017 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder