Cahit UYANIK
1990’lı yıllarda orta yaşlarını sürenler, Türkiye’nin
Güneydoğusunda şehirler arası yolların kenarlarına terkedilmiş binlerce kamyonun
fotoğraf ve tv görüntülerini çok iyi hatırlar. Saddam Hüseyin yönetimindeki
Irak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgali sonrasında Birleşmiş Milletler’in (BM)
13 yıl boyunca uyguladığı ekonomik yaptırımlardı bu görüntülerin sebebi…
Ekonomik yaptırımlar, Irak’ın o dönemdeki en büyük dış
ticaret ortaklarından biri olan Türkiye’yi adeta şoka sokmuştu. Daha sonra
yapılan hesaplamalar, Irak’a ekonomik yaptırımlardan Türkiye’nin kaybının 100
milyar doları (İhracat, turizm, müteahhitlik, petrol ticareti, taşımacılık kayıpları
sebebiyle) geçtiğini ortaya koydu. Öyle
ki BM’nin Irak’a uyguladığı ekonomik ambargo; Türkiye’nin 1994, 1998, 1999 ve
2001 yılında yaşadığı büyüklü-küçüklü ekonomik krizlerin sebeplerinden biri
olarak gösterildi. BM, ambargo sırasında gıda ve insani ihtiyaçlarını
karşılamak için Irak’ın sınırlı şekilde petrol satışına izin vermişti. Türkiye,
bu satış gelirinin bir kısmıyla ambargodan zarar görenlere tazminat ödemeyi
kararlaştıran BM’ye başvurdu. Ama 2001 yılında Türkiye’ye ödenmesi kabul edilen
rakam 1.800 (bin sekiz yüz) dolardı! Bu komik rakam daha sonra arttı mı
bilmiyorum ama, BM Saddam yönetimini cezalandırmak istemiş, ancak cemeresini
Türk vatandaşları da çekmişti.
Küreselleşmenin iyice güç kazanmasıyla günümüzde ekonomik
yaptırımlar, ambargoların ‘en hızlı ve can yakmaya yönelik silahı’ olarak
giderek daha fazla kullanılmaya başlandı. Bu noktada ambargo ve ekonomik
yaptırımların yakın tarihine bakmakta fayda var. Soğuk Savaş döneminde bloklar
arası ilişkiler zaten çok kısıtlıydı. Ambargo ve ekonomik yaptırımlar, ancak
blok içi ülkelerin birbirini cezalandırmak veya kendi dediğini yaptırmak için
nadiren kullandığı bir yöntemdi. Ambargolar bazen Üçüncü Dünya ülkelerine de
yöneliyordu.
Bu ambargoların en tipik örneklerinden biri yine Türkiye’nin
başına gelmişti. 1974’te haşhaş ekimini sınırlandırmamaktaki ısrarı ve Kıbrıs’ta
gerçekleştirdiği Barış Harekatı sonrası Amerika Birleşik Devletleri (ABD)
Türkiye’ye silah ambargosu koymuştu. İki NATO üyesi ve müttefik ülkenin
aralarına kara kedi girmesine sebep olan bu ambargo, Batı Bloku’nun (kendi
içinde pek sık olmayan) sıra dışı bir sorun çözme denemesi olarak tarihe geçti.
Türkiye, ambargoya karşılık vererek bir yıl sonra sayıları 21’i bulan tüm ABD
üslerini kapattı ve İncirlik’in sadece NATO tarafından kullanılmasına izin
verdi. Türkiye’nin bu kararlı tavrının ardından 1978’de ABD, silah ambargosunu kaldırdı.
Türkiye silah, yedek parça ve çeşitli savunma gereçlerini ABD’den
satın alamadığı yıllarda kendi savunma sanayisini kurmaya karar verdi. Türkiye’nin son 40 yılda bir devlet
politikası olarak sürdürdüğü savunma sanayisini güçlendirme çabası, artık
meyvelerini vermeye başladı. Savunma ve
Havacılık Sanayi İhracatçıları Birliği’nin verilerine göre Türkiye’de günümüzde 450
civarında firma yurt dışına 1,7 milyar dolarlık mal satıyor. Bu rakamın önce 5
milyar dolara, 2020’li yılların ortalarında ise 25 milyara dolara çıkarılması
hedefleniyor. Böylelikle silah ambargolarının pek işe yaramadığı, hatta ters
tepebildiği Türkiye örneğinden kolayca anlaşılabiliyor.
İran da ABD, Avrupa Birliği (AB) ve BM ambargosunun hedefindeki
bir başka ülke. 1980-2015 arasındaki 35 yılda ekonomik yaptırım ağırlıklı
olarak sürdürülen ambargo altında yaşayan İran’da sanayi sektörü ve petrol
üretimi büyük darbe aldı. Ülkenin yurt dışındaki 100 milyar dolarlık varlığı
donduruldu. İran’a uygulanan ambargonun son ayağı 2012 yılından itibaren alınan
güçlü kararlardı. İran’ın dış dünyaya sattığı ham petrolü kısıtlamaya yönelik
önlemler, bu ülkenin petrol ihracatını yüzde 30 azaltarak günlük 90 milyon
dolarlık kayba sebep oldu. Ambargonun son safhası başarılıydı ve İran’ın
nükleer programını denetime açmasıyla BM ambargosu 2 yıl önce yumuşatıldı. Ama İran’a
ABD’nin ambargosu halen devam ediyor.
Bütün bu örnekler ambargoların alt uygulamaları içinde,
küreselleşme ile birlikte ekonomik yaptırımların ön plana çıktığını gösteriyor.
Günümüzde büyük ülke veya ekonomik bloklar, ekonomik yaptırımlara daha sık başvuruyor;
birbirlerini de üçüncü ülkelere yönelik ekonomik yaptırımlar uygulaması için
sıkıştırıyor. Yaptırım uygulanan ülkenin ekonomik çıkarlarına zarar verilerek,
ambargoya sebep olan tavrından vazgeçmesi sağlanmaya çalışılıyor. BM de, zaman
zaman diğer ülkelerin de ekonomik yaptırımlara uymasının sağlanması için bir
zemin olarak kullanılabiliyor.
Rusya, Ukrayna toprağı olan Kırım’ı ilhak etmesi sonrasında
ABD ve AB’nin ekonomik ambargosuna maruz kalmıştı. Rusya da bu ambargoya karşılık vererek AB ve
ABD’ye ekonomik yaptırım uygulamaya başlamıştı. Böylelikle ABD, AB Bloku ve
Rusya gibi dünyanın üç önemli ekonomik gücü birbirlerine kafa tutmaya başlamıştı.
Kırım bağlamındaki bu süreç hala sürüyor. Ancak ABD’de, ‘Rusya’nın ABD başkanlık
seçimlerine müdahil olduğu iddiasıyla’ bu ülkeye ekonomik yaptırımların
genişletilmesi tartışılıyor. Bu konunun 2018 yılında bir sonuca bağlanabileceği
ifade ediliyor. Ancak bu durum AB’yi pek memnun etmedi. AB, yaptırımların
genişletilmesinin Rusya’yla bazı ortak enerji projelerini sekteye
uğratacağından endişeli. ABD, ekonomik yaptırımları en son Venezüella ve Kuzey
Kore’ye karşı genişletti. Venezüella’ya doğrudan kendisi ambargo koyan ABD;
nükleer füze denemeleriyle dünyanın yüreğini ağzına getiren Kuzey Kore için BM
ve Çin’i devreye soktu.
ABD, ekonomik yaptırımlar konusunda o kadar profesyonel ve
örgütlü ki, Hazine Bakanlığı bünyesinde 1950 yılından bu yana Yabancı
Varlıkları Kontrol Ofisi (OFAC) faaliyet gösteriyor. Aslında OFAC’ın internet
sitesinde ABD’nin 1812 yılından bu yana ekonomik yaptırımlara başvurduğu ifade
ediliyor. OFAC Aralık-1950'de Çin'in Kore Savaşı'na girmesinden sonra kuruldu
ve Çin ile Kuzey Kore’nin tüm varlıklarını dondurarak işe başladı.
OFAC, tüm dünyada ‘sakıncalı ülke’ ve ‘sakıncalı müşteriler’in
faaliyetlerini izleyen geniş bir teşkilat. OFAC’ın yaptırımlar listesi tüm
dünyada dikkatle takip ediliyor. İş adamları ambargo altında ülkelerde iş
yapmak istiyorlarsa, önceden OFAC’a gidiyor ve faaliyetinin ambargoyu ihlal
etmediğine dair lisans alıyor. Söz gelimi İran’a BM uygulamasının yumuşatıldığı
2015’ten sonra OFAC’a “İran’da şu işi yapacağım. BM ambargosu yumuşatıldı ama
ABD ambargosunu deliyor muyum?” diye başvurular yapılıyor. Çünkü OFAC’ın elinde
çeşitli ülkelerden sakıncalı 5.500 civarında kişi veya şirketin isimleri
bulunuyor. Bir çok banka ve uluslararası kargo firması, OFAC’ın ekonomik
yaptırım uyguladığı ülkelerle iş yapmıyor veya işlem yapabilmek için OFAC
lisansına sahip olma şartı arıyor.
Türkiye
ise hala ekonomik yaptırımların hedefi olabiliyor. Öyle ki, daha geçen yıl AB’nin
majör ülkesi Almanya’nın üstü kapalı, AB’nin ise açık ekonomik yaptırımına
maruz kaldı. Türkiye ile AB, 1996 yılından
bu yana sürdürdükleri Gümrük Birliği anlaşmasını güncellemeyi kararlaştırdığını
2015 yılında açıklamıştı. Ancak Başbakan Merkel, Almanya ile çeşitli sebeplerle
yaşanan sorunların ardından 2017 Ağustos ayında Gümrük Birliğinin
güncellenmeyeceğini bildirdi. Türkiye, söz konusu anlaşmanın Almanya değil AB
ile imzalandığını hatırlatsa da, bu konuyu kapsayan görüşmeler dondurulmuştu.
Oysa Gümrük Birliği güncellemesinin iki taraf arasındaki ticareti 5 yılda 100
milyar dolardan 300 milyar dolara çıkarması bekleniyor.
Yine
Merkel’in teklifi ile AB’nin 2018 bütçesinden Türkiye’ye yapılacak yardımlar
105 milyon euro azaltıldı ve 70 milyon euronun kullanımı donduruldu. Gerekçe
olarak "Türkiye'nin Avrupa standartlarından
sapması" gösterildi. 70 milyon euronun kullanımı "Türkiye'nin
demokratik standartlar, insan hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü
alanlarında Avrupa standartlarına yakınlaşması” şartına bağlandı. AB böylece
ilk kez Türkiye’ye yönelik siyasi gerekçeli bir fon kesintisi uygulamış oldu. Bu
reste karşılık Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Türkiye’nin gelecek yıl
dışarıdan toplam 180 milyar euro kaynak bulacağını belirterek, 105 milyon
euronun anlamlı olmadığını bildirdi.
Evet sık sık duyar hale geldiğimiz ve tüm dünyada artarak süreceği sinyalleri veren ‘ekonomik yaptırımlar’ veya ‘ekonomik ambargolar’ın genel çerçevesi böyle…
Evet sık sık duyar hale geldiğimiz ve tüm dünyada artarak süreceği sinyalleri veren ‘ekonomik yaptırımlar’ veya ‘ekonomik ambargolar’ın genel çerçevesi böyle…
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Ocak 2018 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder