30 Ocak 2018 Salı

DÜNYADA DAHA SIK KULLANILMAYA BAŞLANAN BİR SİLAH: EKONOMİK YAPTIRIMLAR


Cahit UYANIK

1990’lı yıllarda orta yaşlarını sürenler, Türkiye’nin Güneydoğusunda şehirler arası yolların kenarlarına terkedilmiş binlerce kamyonun fotoğraf ve tv görüntülerini çok iyi hatırlar. Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’i işgali sonrasında Birleşmiş Milletler’in (BM) 13 yıl boyunca uyguladığı ekonomik yaptırımlardı bu görüntülerin sebebi…

Ekonomik yaptırımlar, Irak’ın o dönemdeki en büyük dış ticaret ortaklarından biri olan Türkiye’yi adeta şoka sokmuştu. Daha sonra yapılan hesaplamalar, Irak’a ekonomik yaptırımlardan Türkiye’nin kaybının 100 milyar doları (İhracat, turizm, müteahhitlik, petrol ticareti, taşımacılık kayıpları sebebiyle) geçtiğini ortaya koydu.  Öyle ki BM’nin Irak’a uyguladığı ekonomik ambargo; Türkiye’nin 1994, 1998, 1999 ve 2001 yılında yaşadığı büyüklü-küçüklü ekonomik krizlerin sebeplerinden biri olarak gösterildi. BM, ambargo sırasında gıda ve insani ihtiyaçlarını karşılamak için Irak’ın sınırlı şekilde petrol satışına izin vermişti. Türkiye, bu satış gelirinin bir kısmıyla ambargodan zarar görenlere tazminat ödemeyi kararlaştıran BM’ye başvurdu. Ama 2001 yılında Türkiye’ye ödenmesi kabul edilen rakam 1.800 (bin sekiz yüz) dolardı! Bu komik rakam daha sonra arttı mı bilmiyorum ama, BM Saddam yönetimini cezalandırmak istemiş, ancak cemeresini Türk vatandaşları da çekmişti.

Küreselleşmenin iyice güç kazanmasıyla günümüzde ekonomik yaptırımlar, ambargoların ‘en hızlı ve can yakmaya yönelik silahı’ olarak giderek daha fazla kullanılmaya başlandı. Bu noktada ambargo ve ekonomik yaptırımların yakın tarihine bakmakta fayda var. Soğuk Savaş döneminde bloklar arası ilişkiler zaten çok kısıtlıydı. Ambargo ve ekonomik yaptırımlar, ancak blok içi ülkelerin birbirini cezalandırmak veya kendi dediğini yaptırmak için nadiren kullandığı bir yöntemdi. Ambargolar bazen Üçüncü Dünya ülkelerine de yöneliyordu.
Bu ambargoların en tipik örneklerinden biri yine Türkiye’nin başına gelmişti. 1974’te haşhaş ekimini sınırlandırmamaktaki ısrarı ve Kıbrıs’ta gerçekleştirdiği Barış Harekatı sonrası Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Türkiye’ye silah ambargosu koymuştu. İki NATO üyesi ve müttefik ülkenin aralarına kara kedi girmesine sebep olan bu ambargo, Batı Bloku’nun (kendi içinde pek sık olmayan) sıra dışı bir sorun çözme denemesi olarak tarihe geçti. Türkiye, ambargoya karşılık vererek bir yıl sonra sayıları 21’i bulan tüm ABD üslerini kapattı ve İncirlik’in sadece NATO tarafından kullanılmasına izin verdi. Türkiye’nin bu kararlı tavrının ardından 1978’de ABD, silah ambargosunu kaldırdı.

Türkiye silah, yedek parça ve çeşitli savunma gereçlerini ABD’den satın alamadığı yıllarda kendi savunma sanayisini kurmaya karar verdi. Türkiye’nin son 40 yılda bir devlet politikası olarak sürdürdüğü savunma sanayisini güçlendirme çabası, artık meyvelerini vermeye başladı. Savunma ve Havacılık Sanayi İhracatçıları Birliği’nin verilerine göre Türkiye’de günümüzde 450 civarında firma yurt dışına 1,7 milyar dolarlık mal satıyor. Bu rakamın önce 5 milyar dolara, 2020’li yılların ortalarında ise 25 milyara dolara çıkarılması hedefleniyor. Böylelikle silah ambargolarının pek işe yaramadığı, hatta ters tepebildiği Türkiye örneğinden kolayca anlaşılabiliyor.

İran da ABD, Avrupa Birliği (AB) ve BM ambargosunun hedefindeki bir başka ülke. 1980-2015 arasındaki 35 yılda ekonomik yaptırım ağırlıklı olarak sürdürülen ambargo altında yaşayan İran’da sanayi sektörü ve petrol üretimi büyük darbe aldı. Ülkenin yurt dışındaki 100 milyar dolarlık varlığı donduruldu. İran’a uygulanan ambargonun son ayağı 2012 yılından itibaren alınan güçlü kararlardı. İran’ın dış dünyaya sattığı ham petrolü kısıtlamaya yönelik önlemler, bu ülkenin petrol ihracatını yüzde 30 azaltarak günlük 90 milyon dolarlık kayba sebep oldu. Ambargonun son safhası başarılıydı ve İran’ın nükleer programını denetime açmasıyla BM ambargosu 2 yıl önce yumuşatıldı. Ama İran’a ABD’nin ambargosu halen devam ediyor.

Bütün bu örnekler ambargoların alt uygulamaları içinde, küreselleşme ile birlikte ekonomik yaptırımların ön plana çıktığını gösteriyor. Günümüzde büyük ülke veya ekonomik bloklar, ekonomik yaptırımlara daha sık başvuruyor; birbirlerini de üçüncü ülkelere yönelik ekonomik yaptırımlar uygulaması için sıkıştırıyor. Yaptırım uygulanan ülkenin ekonomik çıkarlarına zarar verilerek, ambargoya sebep olan tavrından vazgeçmesi sağlanmaya çalışılıyor. BM de, zaman zaman diğer ülkelerin de ekonomik yaptırımlara uymasının sağlanması için bir zemin olarak kullanılabiliyor.

Rusya, Ukrayna toprağı olan Kırım’ı ilhak etmesi sonrasında ABD ve AB’nin ekonomik ambargosuna maruz kalmıştı.  Rusya da bu ambargoya karşılık vererek AB ve ABD’ye ekonomik yaptırım uygulamaya başlamıştı. Böylelikle ABD, AB Bloku ve Rusya gibi dünyanın üç önemli ekonomik gücü birbirlerine kafa tutmaya başlamıştı. Kırım bağlamındaki bu süreç hala sürüyor. Ancak ABD’de, ‘Rusya’nın ABD başkanlık seçimlerine müdahil olduğu iddiasıyla’ bu ülkeye ekonomik yaptırımların genişletilmesi tartışılıyor. Bu konunun 2018 yılında bir sonuca bağlanabileceği ifade ediliyor. Ancak bu durum AB’yi pek memnun etmedi. AB, yaptırımların genişletilmesinin Rusya’yla bazı ortak enerji projelerini sekteye uğratacağından endişeli. ABD, ekonomik yaptırımları en son Venezüella ve Kuzey Kore’ye karşı genişletti. Venezüella’ya doğrudan kendisi ambargo koyan ABD; nükleer füze denemeleriyle dünyanın yüreğini ağzına getiren Kuzey Kore için BM ve Çin’i devreye soktu.

ABD, ekonomik yaptırımlar konusunda o kadar profesyonel ve örgütlü ki, Hazine Bakanlığı bünyesinde 1950 yılından bu yana Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisi (OFAC) faaliyet gösteriyor. Aslında OFAC’ın internet sitesinde ABD’nin 1812 yılından bu yana ekonomik yaptırımlara başvurduğu ifade ediliyor. OFAC Aralık-1950'de Çin'in Kore Savaşı'na girmesinden sonra kuruldu ve Çin ile Kuzey Kore’nin tüm varlıklarını dondurarak işe başladı.

OFAC, tüm dünyada ‘sakıncalı ülke’ ve ‘sakıncalı müşteriler’in faaliyetlerini izleyen geniş bir teşkilat. OFAC’ın yaptırımlar listesi tüm dünyada dikkatle takip ediliyor. İş adamları ambargo altında ülkelerde iş yapmak istiyorlarsa, önceden OFAC’a gidiyor ve faaliyetinin ambargoyu ihlal etmediğine dair lisans alıyor. Söz gelimi İran’a BM uygulamasının yumuşatıldığı 2015’ten sonra OFAC’a “İran’da şu işi yapacağım. BM ambargosu yumuşatıldı ama ABD ambargosunu deliyor muyum?” diye başvurular yapılıyor. Çünkü OFAC’ın elinde çeşitli ülkelerden sakıncalı 5.500 civarında kişi veya şirketin isimleri bulunuyor. Bir çok banka ve uluslararası kargo firması, OFAC’ın ekonomik yaptırım uyguladığı ülkelerle iş yapmıyor veya işlem yapabilmek için OFAC lisansına sahip olma şartı arıyor.

Türkiye ise hala ekonomik yaptırımların hedefi olabiliyor. Öyle ki, daha geçen yıl AB’nin majör ülkesi Almanya’nın üstü kapalı, AB’nin ise açık ekonomik yaptırımına maruz kaldı.  Türkiye ile AB, 1996 yılından bu yana sürdürdükleri Gümrük Birliği anlaşmasını güncellemeyi kararlaştırdığını 2015 yılında açıklamıştı. Ancak Başbakan Merkel, Almanya ile çeşitli sebeplerle yaşanan sorunların ardından 2017 Ağustos ayında Gümrük Birliğinin güncellenmeyeceğini bildirdi. Türkiye, söz konusu anlaşmanın Almanya değil AB ile imzalandığını hatırlatsa da, bu konuyu kapsayan görüşmeler dondurulmuştu. Oysa Gümrük Birliği güncellemesinin iki taraf arasındaki ticareti 5 yılda 100 milyar dolardan 300 milyar dolara çıkarması bekleniyor.

Yine Merkel’in teklifi ile AB’nin 2018 bütçesinden Türkiye’ye yapılacak yardımlar 105 milyon euro azaltıldı ve 70 milyon euronun kullanımı donduruldu. Gerekçe olarak "Türkiye'nin Avrupa standartlarından sapması" gösterildi. 70 milyon euronun kullanımı "Türkiye'nin demokratik standartlar, insan hakları, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü alanlarında Avrupa standartlarına yakınlaşması” şartına bağlandı. AB böylece ilk kez Türkiye’ye yönelik siyasi gerekçeli bir fon kesintisi uygulamış oldu. Bu reste karşılık Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Türkiye’nin gelecek yıl dışarıdan toplam 180 milyar euro kaynak bulacağını belirterek, 105 milyon euronun  anlamlı olmadığını bildirdi. 

Evet sık sık duyar hale geldiğimiz ve tüm dünyada artarak süreceği sinyalleri veren ‘ekonomik yaptırımlar’ veya ‘ekonomik ambargolar’ın genel çerçevesi böyle…
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Ocak 2018 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder