26 Aralık 2016 Pazartesi

DÜNYANIN EN KÜÇÜK ÖZELLEŞTİRMESİNİ YAPTIK: 468 ALMAN MARKI


Cahit UYANIK

Türkiye'de özelleştirme denilince nedense  garip olayların önü arkası kesilmiyor. Bir gün Türk özelleştirme tarihi yazılırsa, bu garip olayları görüp öyle şaşıracağız ki.... İşte o zaman Türkiye'den neden Aziz Nesin gibi dünya çapında mizah yazarlarının çıktığını özelleştirme perspektifinden de baktığımızda da kolayca anlayacağız. Alın size bir örnek...

Resmi Gazete'nin 23 Aralık 1999 tarihli nüshasını dikkatle inceleyenler, özelleştirme uygulamaları garabetine bir örnek eklendiğini gördüler. Koskoca Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) elinde bulundurduğu BASF-Sümerbank Türk Kimya Sanayii A.Ş.'nin 106 adet (yüz altı adet) hissesini 468 Alman Markı bedelle (yanlış okumadınız dört yüz altmış sekiz Alman Markı), Yarımca Porselen T.A.Ş'ye peşin bedelle satmaya karar vermişti. Bu 106 hisse, söz konusu şirketin binde 2'lik payına isabet ediyordu ve dolar karşılığı da 244 Amerikan Doları idi. 

29 Kasım 2016 Salı

İHRACAT AZALDI; TÜRKİYE AFRİKA VE LATİN AMERİKA’YA YÖNELDİ

Cahit UYANIK


“Alternatif piyasa şart. Rusya olayı bize bunu öğretti. Rusya’yla ani yaşanan sıkıntı, pazar çeşitliliğinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha önümüze koydu. Yaygın bir pazar ağına kavuşmalıyız”. Bu sözler, Rusya’nın yaklaşık 10 ay süren ambargosundan büyük yara alan ve tarım sektörünü temsil eden Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’e ait.

Türkiye, dünyanın önemli ülkelerinin çıkarlarının düğümlendiği Ortadoğu Bölgesinde daha fazla söz sahibi olmak istedikçe, Rusya’nın ambargosuna benzer ekonomik temelli sorunlarla (açık veya gizli) karşılaşacak gibi görünüyor. Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik yeni dış politika açılımının ihracat için üretim yapan sektörleri olumsuz etkilememesi adına, alternatif pazar arayışlarının önümüzdeki dönemde iyice hızlanması bekleniyor. Bunun yanı sıra, Türkiye’nin ihracatta hitap ettiği gelişmiş ülkelerde yaşanan ekonomik durgunluk havası ile dolar-euro paritesindeki oynaklıklar da ihracatın istenen hızda artmasını engelliyor. Bu sorunları aşarak ihracatı artırabilmek için Afrika ve Latin Amerika pazarına yoğunlaşılması hedefleniyor.

30 Ekim 2016 Pazar

YABANCI SERMAYENİN GÖZÜ KORKTU; TÜRKİYE'YE YATIRIMLAR YARI YARIYA AZALDI

Ekonomi yönetimi, bu yıl için Türkiye’ye 15 milyar dolarlık bir yabancı sermaye girişi beklerken, ilk 6 ayda gayrimenkul satın alımları dahil yabancı sermaye girişi yüzde 46 azalarak 3 milyar 844 milyon dolar oldu. Bu rakam 2015 yılının ilk 6 ayında ise 7 milyar 120 milyon dolardı.

Cahit UYANIK


Bundan 10-20 yıl sonra geriye dönüp bakıldığında 2016 senesi, Türkiye ekonomisinin en kritik süreçlerinden biri olarak tarihe geçecek gibi görünüyor. Çünkü yabancı gözüyle incelendiğinde Türkiye ekonomisi ışıltısını yavaş yavaş kaybeden bir manzara sergiliyor. Hemen rakamlar vererek ne demek istediğimizi anlatalım: Ekonomi yönetimi, bu yıl için Türkiye’ye 15 milyar dolarlık bir yabancı sermaye girişi beklediğini ifade etmişti. Bu hedefin tutturulması şimdilik zor görünüyor.  İlan edilen verilere göre bu yılın ilk 6 ayında gayrimenkul satın alımları dahil yabancı sermaye girişi yüzde 46 azalarak 3 milyar 844 milyon dolar oldu. Bu rakam 2015 yılının ilk 6 ayında ise 7 milyar 120 milyon dolardı. Yani Türkiye’nin hedefini tutturmak için 6 aylık süreçte 11 milyar dolarlık daha yabancı sermaye girişi sağlaması gerekiyor.

2016 yılında ekonomide kritik ortamın oluşmaya başlamasına sebep olan en önemli faktörler, doğrudan doğruya ekonominin yapısıyla ilgili değil.Son 2 yıldır, olumsuz iç ve dış siyasi koşullar ile jeopolitik gelişmelerin Türkiye açısından hep negatif yönde gelişmesi, ekonomisini de kötü yönde etkiliyor. Bu yazımızda ekonomik gidişattaki bozulmanın boyutları, yabancı sermaye yatırımlarının neden olumsuz etkilendiği ve dışarıdan bakıldığında iyice kararmaya başlayanekonomik yatırım ortamını aydınlatmaya yönelik Türkiye’nin çabalarını ele alacağız.   

30 Eylül 2016 Cuma

15 TEMMUZ'DAN SONRA YENİ YAPISAL REFORM SÜRECİ DEVAM ETMELİ

Cahit UYANIK  



Türkiye’nin 19. Yüzyıl başından bu yana süregelen yaklaşık 200 yıllık yapısal reform geleneğinin gerçekleşme mekaniği nasıl? Bence şöyle: Türkiye’de yapısal reformları gerçekleştirme konusunda bazen onlarca yıl süren erteleme ve tartışma sürecinin ardından; savaş, ekonomik krizler, iç ve dış politik unsurların zorunlu kılması ile büyük bir doğal afet yaşanmadan yapısal reform sürecine girilemiyor.

1839 tarihli Tanzimat Fermanı ile başlayan Batılılaşma Süreci ve 2016 tarihli Darbe Girişiminin ardından çıkarılmaya başlanan önemli kanunlar, bu iki asırlık geleneğimizin başlangıç ve son noktaları olarak gösterilebilir. Bu yazıda son yapısal reform durağımız olan 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi sonrasında hızlanmaya başlayan ve sonbahar ayları ile birlikte daha büyüyerek genişleyebilecek bir muhtemel yapısal reform takviminin ayrıntılarını anlatacağım.  

30 Ağustos 2016 Salı

EKONOMİ, 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ SÜRECİNDEN GÜÇLENEREK ÇIKABİLİR

Cahit UYANIK


Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan askeri darbe girişimi ekonomide kısa, orta ve uzun vadede ne gibi etkiler yaratacak? Herkesin kafasındaki bu sorunun bence basit ve kolay bir cevabı var: Etkisi sınırlı bazı olumsuzluklar müşahede edilse de, askeri darbe girişiminin savuşturulmuş olması Türkiye ekonomisini daha güçlendirebilir. Neden mi?

2016 yılı itibarıyla Türkiye ekonomisi kesinlikle orta gelir tuzağına girmiş bir ekonomiydi. Yani ulaştığı 10 bin dolar kişi başına milli gelir düzeyini artıramıyordu. Aksine, bu gösterge açısından geriye doğru gitmeye başlamıştı. Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkması için önerilen şey ise hukuksal sistemde yapısal reformlar gerçekleştirmesiydi. Ancak Türkiye’nin 2013 yılından bu yana içine girdiği siyasi kutuplaşma ve yıkıcı siyasi rekabet dönemi bunun önünde en önemli engeldi.

Öte yandan Türkiye’nin gerçekleştirmesi gereken çatı yapısal reform olan “özgürlükçü bir yeni anayasa hazırlanması” konusunda Meclis’te iki başarısız girişim yaşanmıştı. Doğrusu 2016 Temmuz ayına girildiğinde yeni anayasa hazırlıkları konusunda, gelecekte nelerin yaşanabileceğini de kimse bilmiyordu. 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi, siyasi kutuplaşmayı ortadan kaldırarak yıkıcı siyasi rekabeti törpüledi. Siyasi partiler, kendi özvarlıklarını ortadan kaldıracak ve mevcut özgürlükleri dahi geriye götürecek askeri darbeye karşı hızlı bir ittifakın içine girdiler. Darbe girişiminin tozu-dumanı ortadan kalktığında yapılması gereken şey, yeni anayasa konusunda çalışmaları başlatarak özgürlükçü bir metin üzerinde uzlaşmak, hatta bunu bir referandumla millete götürerek onaylatmak olmalı.

31 Temmuz 2016 Pazar

RUSYA’NIN TÜRKİYE AMBARGOSUNUN İLK 6 AYI: İKİ ÜLKE DE ZARARDA…

Cahit UYANIK


Türkiye 24 Kasım 2015 tarihinde, hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle Suriye sınırında Rus savaş uçağını düşürmüştü. Bu gelişmenin hemen ardından Rusya; Türkiye’den tarım ürünleri ithalatını durduracağını ve vatandaşlarını turizm amaçlı olarak Türkiye’ye göndermeyeceğini açıkladı. Rusya, müteahhitlik hizmetlerinden ortak savunma projelerine kadar Türkiye ile birçok işbirliği projelerini de askıya aldı.

Uzun yıllardır Türkiye’nin en yakın ekonomik partnerlerinden olan Rusya’nın uygulamaya başladığı ambargonun üzerinden 6 ay geçti. Bu süreçte Türkiye ekonomisi Rus ambargosundan hayli etkilenmişe benziyor. Bu etki, en hızlı şekilde dış ticaret ve turizm kanallarında hissedildi. Bu kanallar genel anlamda bakıldığında, iki ülke ekonomik ilişkilerinde Türkiye açısından denge unsuruydu. Türkiye Rusya’dan ithal ettiği doğal gaza ödediği dev faturayı; mal, ürün, hizmet ihracatı ile misafir ettiği Rus turistlerden kazandığı dövizle dengelemeye çalışıyordu. Rusya’nın bu kanalları neredeyse tamamen kapatması, Türkiye’nin zor duruma düşmesine sebep oldu. Ancak ambargonun ilk 6 ayı, bir başka gerçeği daha ortaya koydu ki; Rusya ekonomisi de bu durumdan olumsuz etkilenmeye başladı. Kısa bir ifade ile Rus ambargosunun kazananı yok; iki ülke de zararda…

17 Haziran 2016 Cuma

BREXIT: İNGİLİZLER, AB, DÜNYA VE TÜRKİYE’Yİ NASIL ETKİLEYECEK?


Cahit UYANIK

Bütün dünya 23 Haziran 2016-Perşembe günü nefesini tutarak İngiltere’deki halk oylamasının sonucunu takip edecek. İngiltere’de halka “Avrupa Birliği (AB) üyeliğinden çıkalım mı, çıkmayalım mı?” diye sorulacak. “Britain” (İngiltere) ve “exit” (çıkış) sözcüklerinin birleşiminden üretilerek “Brexit” diye bilinen halk oylaması sonucunun, İngiltere’nin dünyanın en büyük üretici güçlerinden biri olması sebebiyle, hayli önemli ekonomik ve siyasi etkiler yaratması bekleniyor. Çünkü İngiltere, satın alma gücü paritesiyle 2014 rakamlarına göre 2,5 trilyon dolarlık bir güce sahip ve dünyanın 10’uncu büyük ekonomisi. Üstelik bu sıralamadaki yerini 2050 yılında da koruması bekleniyor. Brexit’te özellikle AB’den çıkılması yönünde bir karar oluşursa, etkilerinin hayli geniş bir yelpazede gelişebileceği ve İngiliz ekonomisinin uzun yıllar sürecek bir belirsizliğe girebileceği tahminleri yapılıyor.

Bu halk oylaması birçok yönden Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. AB’den çıkma yanlılarının en önemli argümanlardan biri Türkiye’nin tam üye olmasının İngiltere’de olumsuz etkiler yaratabileceği üzerinde yoğunlaşıyor. İngiltere’nin üyelikten çıkması halinde, Türkiye’nin gelecekteki AB’ye tam üyeliğinin olumsuz etkilerinden korunulacağını ileri sürüyorlar. Yani ülke olarak çok iyi takip etmesek de İngilizler, bizim kaderimiz üzerinde etkili olabilecek bir halk oylamasına gidiyor.

1 Haziran 2016 Çarşamba

TÜRKİYE, BM 1. DÜNYA İNSANİ ZİRVESİ’NE EV SAHİPLİĞİ YAPACAK

 Cahit UYANIK


Dünyaca ünlü borsa spekülatörü George Soros, 2003 yılında kendisinden Türkiye ile Arjantin’i karşılaştırmasını isteyenlere “Türkiye’nin Arjantin’den tek farkı stratejik pozisyonudur. Bu stratejik pozisyonuna bağlı olarak, Türkiye’nin en iyi ihraç ürünü de ordusudur” değerlendirmesini yapmıştı. Soros bu tarihi cevabı, 2000’li yılların hemen başında eşzamanlı olarak ekonomik krize giren iki ülkenin geleceğine yönelik düşüncelerini açıklamak için vermişti. Soros’a aynı soru bugün sorulsa, Türkiye’nin en iyi ihraç ürünleri listesine belki, “Büyük kitleler halindeki düzensiz göçmenlere nasıl insani hizmet verileceğini bilmesini” de ekleyebilir.

Gerçekten Türkiye, son 5 yılda yüzde 90’ını Suriyelilerin oluşturduğu 3 milyonu aşkın düzensiz göçmeni misafir etme becerisini ortaya koydu. Kurduğu kamplarda verdiği hizmetlerle, buraları ziyaret eden yabancı politikacı ve sanatçıların takdirini topladı. Böylece Türkiye, yeteri kadar harcama yapılıp iyi bir organizasyon kurularak; evlerinden, ülkelerinden ayrılmak zorunda kalmış olanların insanca yaşatılabileceğini gösterdi.

9 Mayıs 2016 Pazartesi

BM DÜNYA İNSANİ ZİRVESİ, SIĞINMACI SORUNUNDAKİ SAMİMİYETİ SINAYACAK


Cahit UYANIK


Yıl 1402… Moğol Hükümdarı Timurun önünden kaçan Azerbaycan hükümdarı Karakoyunlu Kara Yusuf ve Irak hükümdarı Ahmed Celayir, Osmanlı padişahı Yıldırım Sultan Bayezid’e sığındı. Timur, mektup yazarak Bayezid’den bu iki hükümdarı  iade etmesini istedi. Osmanlı’nın kökünü oluşturan Oğuz Töresi, kendisine sığınanların kesinlikle iade edilmemesini hüküm altına almıştır. Bayezid de bu töreye uydu ve kendisine sığınanları Timur’a vermedi. Bayezid, bu kararı ile 15’inci Yüzyıl’ın dünyadaki en büyük ordusuyla savaşmayı göze aldı. Bayezid, Ankara yakınlarındaki savaşı kaybetti ve Osmanlı devleti yıkılmanın eşiğine geldi. Yaklaşık 12 yıl süren “Fetret Devri” yaşandı ve Osmanlı Devleti yok olmanın eşiğinden döndü.

Yıl 2011-2016… Türkiye Cumhuriyeti, Suriye’deki iç savaştan kaçarak kendisine sığınan yaklaşık 3 milyon kişiye kucak açtı. Halen 3,1 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı iş aramasına rağmen, Suriyeli sığınmacılar için yaklaşık 10 milyar dolar harcadı. Harcanan para, kamplarda kalan yaklaşık 300 bin Suriyeli içindi. Kampta kalmayan Suriyeliler ise başta Gaziantep, Kilis, Adana, Mersin, İzmir, İstanbul, Ankara olmak üzere ülkenin neredeyse tüm şehirlerine yayılarak yaşamaya başladı. Türkiye, Suriyelilere yaşamlarını sürdürmeleri için barınma, iş, sağlık ve sosyal yardım imkanı sağladı.

2 Mayıs 2016 Pazartesi

GÜMRÜK BİRLİĞİ DEĞİŞİKLİK MÜZAKERELERİ, SURİYELİLERİN GÖLGESİNDE KALDI

Cahit UYANIK

Türkiye ile Avrupa Birliği  (AB) geçen yılın sonbahar aylarından bu yana odağında Suriyeli ve diğer Orta Doğu ve Orta Asya ülkelerinden gelen sığınmacıların bulunduğu sıkı bir pazarlığın içinde. 18-19 Mart 2016 tarihinde toplanan zirvedeki uzlaşma ile bu konuda önemli bir mesafe alındı. Ancak; milyonlarca sığınmacıyı yakından ilgilendiren ve insani boyutu hayli yüksek olan bu mesele kamuoyu önünde büyük bir ilgi ile tartışılırken, AB-Türkiye ilişkileri açısından bir başka önemli gelişmeyi gölgede bıraktı: 20 yıllık sorunlu uygulamadan sonra, geçen yıl değiştirilmesi resmen ve ortak açıklama ile kararlaştırılan Gümrük Birliği Anlaşması... Zaten Türkiye-AB Zirvesi Ortak Açıklamasında bu konuya sadece bir cümle ile yer verilerek “Türkiye ve AB, Gümrük Birliği'nin iyileştirilmesi konusunda devam etmekte olan çalışmaları memnuniyetle karşılamıştır” denildi ve herhangi bir ayrıntıya girilmedi. Belli ki bu konu üzerinde ayrıntısıyla durulmamıştı.

Oysa geçen yıl Mayıs ayında revize edileceği AB ve Türkiye’nin ortak açıklaması ile ilan edilen Gümrük Birliği değişiklikleri konusundaki müzakerelerin, 2016 yılı ilkbahar aylarında başlaması planlanıyordu. Ancak sığınmacı krizinin daha acil ve öncelikli bir hale gelmesiyle Gümrük Birliği müzakerelerinin 6 aylık bir gecikmeyle, sonbahar aylarına sarkması kesinleşti.

1 Nisan 2016 Cuma

TÜRKİYE, JEOPOLİTİK SEBEPLERLE OLUŞAN EKONOMİK FATURANIN BASKISINA GİREBİLİR

Cahit UYANIK

Türkiye ekonomisi, son 3 yılı yoğun biçimde iç ve dış politik gelişmelerin etkisi altında geçirdi. 2007 yılından bu yana bekletilen yapısal reformlar, son 3 yıldaki yıpratıcı iç ve dış politik gelişmeler ile birleşince Türkiye ekonomisinde ciddi bir performans düşüşü gözlenmeye başlandı. Ekonomi politikalarının gidişatını ölçmeye yarayan iki önemli gösterge; “işsizlik” ile “enflasyon” kontrolden çıkarak yüzde 10 düzeyine yükseldi. Oysa Türkiye ekonomisinin iyi durumda olabilmesi için, bu göstergelerin yüzde 5’lerde bulunması gerekiyor.

İşte bu ortamda; 1 Kasım 2015 seçimleri ile tek parti iktidarını sağlayan Türkiye’nin takviminde 2019 yılı ikinci yarısına kadar herhangi bir seçim bulunmaması önemli bir avantaj olarak değerlendiriliyordu. Ancak Türkiye bu sefer de 2016 yılına, jeopolitik ve jeostratejik faktörlerin negatif yöndeki etki ve baskısı altında giriş yaptı. Türkiye bu yılı, kurulu bulunduğu ‘belalı coğrafya’nın beraberinde getirdiği çok yönlü jeopolitik ve jeostratejik koşulları lehine çevirmek veya yumuşatmak için harcayacağa benziyor. Bu yazımızda herkesin sıkça bahsettiği Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik koşullarının (2016 yılı itibarıyla) ekonomisini nasıl ve ne yönde etkileyebileceğini ele alacağız.

7 Mart 2016 Pazartesi

TÜRKİYE, İZLEDİĞİ ORTA DOĞU POLİTİKASI SAYESİNDE AB’YE TAM ÜYE OLABİLİR

Cahit UYANIK

2016 yılına girildiğinde Türkiye’deki görünen gündem maddelerinin  çoğu Orta Doğu kaynaklı. Terörle mücadele,  Irak-Şam İslam Devleti  (IŞİD), Suriye sorunu,  Suriyeli mülteciler ve başkanlık sistemine geçiş tartışmaları akla ilk gelenler… Ama Türkiye’nin bir yandan da Avrupa Birliği (AB)  bağlamında bir gündemi var ki,  odağında Orta Doğu’daki gelişmelerin bulunduğu kolaylıkla söylenebilir. 

Bir kaç yıl geriye dönüp baktığımızda, Türkiye-AB ilişkileri adeta buzdolabına konulmuştu. Türkiye, belki de AB ile ilişkilerde yaşanan boşluğu değerlendirmek adına, belki de ileride yaşanabilecek gelişmelere daha önceden vakıf olduğu için; son 4-5 yılda Orta Doğu kökenli sorunlarla  daha çok haşır-neşir olmaya başladı. AB’nin bir tarafa, Türkiye’nin bir başka tarafa baktığı bu manzara, geçen yıla kadar sürdü. Bu manzara, Türkiye’nin bir kaç kentindeki  ve Paris’teki terör saldırılarının yanı sıra, Aylan bebeğin cansız bedeninin kıyıya vurmasıyla değişti.

29 Şubat 2016 Pazartesi

KAPAK HABERİ / ÇİN, 2016 YILINDA DÜNYAYI YENİ BİR EKONOMİK KRİZE SÜRÜKLEYECEK Mİ?



Cahit UYANIK

2016 yılına girilmesiyle Çin, dünyadaki ekonomik kriz tartışmalarının odağına oturdu. Ekonomide Çin kaynaklı tartışmaların yıl boyunca da sürüp gitmesi bekleniyor. 2008 yılında ABD’de başlayan ekonomik ve mali krizin, ikinci aşamasında AB bulunuyordu. Üçüncü aşamanın ise Çin’deki devalüasyonlarla başladığı ileri sürülüyor. Çin’in yaptığı devalüasyonlarla yani “kur savaşı” yoluyla, ekonomik krize girmemek için mücadele vermeye başladığı görüşü güçlü bir şekilde tartışılıyor.   

Çin ekonomisi, dünyadaki global ekonomik düzenin en önemli üçüncü aktörü.  Ama pek çok açıdan, diğer iki büyük aktör ABD ve AB’ye bağımlı. Milli parasının uluslararası değerini dolara sabitlemiş olan Çin’in, en büyük müşterisi de bu iki  büyük (ABD ve AB) ekonomik güç. Nihayetinde bu kadar içli-dışlı bir ilişki sebebiyle Çin’in, ABD ve AB’deki gelişmelerden olumlu-olumsuz yönde etkilenmesi çok normal.

14 Şubat 2016 Pazar

YABANCI SERMAYE, TÜRKİYE'DE SIFIRDAN YATIRIM YAPMAYA SICAK BAKMIYOR

Cahit UYANIK

Merkez Bankası  (MB), bu yıl için yayınladığı Ödemeler Dengesi Raporunun ikincisinde cari açığın finansmanıyla ilgili  kaygılara geniş yer ayırdı. Raporda, 'borç yaratmayan sermaye kalemi' olarak nitelendirilen doğrudan yatırım girişlerindeki muhtemel yavaşlamanın cari işlemler açığının finansmanı ve sürdürülebilirliği açısından risk oluşturduğu belirtildi. 

Son dönemde küresel gelişmelerin yarattığı belirsizliğin doğrudan yatırım girişlerinin sürdürülebilirliği kaygılarını artırdığına dikkat çekilen raporda, "Greenfield" olarak tabir edilen sıfırdan yatırımların önemine dikkat çekildi. Bu tip yatırımların, doğrudan yatırımlar içindeki payının halen çok düşük seviyede olduğuna dikkat çekilen raporda,  bu durumun kaygıları artırdığı vurgulandı. MB, yapısal reform sürecine devam edilmesinin istihdam yaratacak yeni yatırımlar çekmek açısından önem kazandığını bildirdi.

6 Şubat 2016 Cumartesi

TÜRKİYE'NİN FALINA BAKTILAR: YABANCILAR YATIRIM İÇİN AB'Yİ BEKLİYOR


Cahit UYANIK

Türkiye'de faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerin üst düzey yöneticileri, çok uluslu şirketlere yönelik danışmanlık hizmeti veren şirket ve dernek yöneticileri ile Avrupa ve Kuzey Amerika'da faaliyet gösteren yatırım bankalarının üst düzey yöneticileri arasında yapılan görüşme sonuçlarına dayanarak hazırlanan bir SWOT analizinde, Türkiye'nin yabancı sermaye konusundaki geleceği tahmin edilmeye çalışıldı. Türkiye'nin güçlü tarafları, zayıf tarafları, fırsatları ve risklerinin araştırıldığı SWOT analizinde, AB'ye yakınlık faktörü Türkiye'nın yabancı sermaye cezbetmekte en güçlü olduğu alanlar içinde sayıldı. Türkiye'nin AB'ye kabul edilmesi, geleceğe yönelik 'en yüksek fırsat faktörü' olarak belirtilirken, AB'ye girememek ise en temel riskler arasında gösterildi. 

TERÖRÜN FİNASMANIYLA MÜCADELE: EL ZERKAVİ VE BASAYEV'E İŞLEM YASAĞI GETİRİLDİ

Cahit UYANIK

Irak'ta kaçırılarak öldürülen Türkler'in katili El Kaide'nin Irak bağlantılı Tevhid ve Cihad Örgütü'nün başı Ebu Musab El Zerkavi'ye işlem yasağı getirildi. Kurumlar, asıl ismi Ahmad Fadil Nazal Al-Khalayleh olan El Zerkavi'nin kullandığı diğer takma isimlere karşı da uyarıldı. Buna göre El Zerkavi; Muhannad, Al Muhajer ve Garib isimlerini de kullanabiliyor. Birleşmiş Milletler'in (BM) aldığı kararlara dayanılarak dağıtılan 17 Ağustos 2004 tarihli yeni listede El Kaide'nin finansörleri ve mali işlemlerini yürüten 47 kişi bulunuyor. Listede herhangi bir Türk vatandaşı yer almazken, Çeçen Lideri Şamil Basayev'e de işlem yasağı getirildi.