30 Ekim 2016 Pazar

YABANCI SERMAYENİN GÖZÜ KORKTU; TÜRKİYE'YE YATIRIMLAR YARI YARIYA AZALDI

Ekonomi yönetimi, bu yıl için Türkiye’ye 15 milyar dolarlık bir yabancı sermaye girişi beklerken, ilk 6 ayda gayrimenkul satın alımları dahil yabancı sermaye girişi yüzde 46 azalarak 3 milyar 844 milyon dolar oldu. Bu rakam 2015 yılının ilk 6 ayında ise 7 milyar 120 milyon dolardı.

Cahit UYANIK


Bundan 10-20 yıl sonra geriye dönüp bakıldığında 2016 senesi, Türkiye ekonomisinin en kritik süreçlerinden biri olarak tarihe geçecek gibi görünüyor. Çünkü yabancı gözüyle incelendiğinde Türkiye ekonomisi ışıltısını yavaş yavaş kaybeden bir manzara sergiliyor. Hemen rakamlar vererek ne demek istediğimizi anlatalım: Ekonomi yönetimi, bu yıl için Türkiye’ye 15 milyar dolarlık bir yabancı sermaye girişi beklediğini ifade etmişti. Bu hedefin tutturulması şimdilik zor görünüyor.  İlan edilen verilere göre bu yılın ilk 6 ayında gayrimenkul satın alımları dahil yabancı sermaye girişi yüzde 46 azalarak 3 milyar 844 milyon dolar oldu. Bu rakam 2015 yılının ilk 6 ayında ise 7 milyar 120 milyon dolardı. Yani Türkiye’nin hedefini tutturmak için 6 aylık süreçte 11 milyar dolarlık daha yabancı sermaye girişi sağlaması gerekiyor.

2016 yılında ekonomide kritik ortamın oluşmaya başlamasına sebep olan en önemli faktörler, doğrudan doğruya ekonominin yapısıyla ilgili değil.Son 2 yıldır, olumsuz iç ve dış siyasi koşullar ile jeopolitik gelişmelerin Türkiye açısından hep negatif yönde gelişmesi, ekonomisini de kötü yönde etkiliyor. Bu yazımızda ekonomik gidişattaki bozulmanın boyutları, yabancı sermaye yatırımlarının neden olumsuz etkilendiği ve dışarıdan bakıldığında iyice kararmaya başlayanekonomik yatırım ortamını aydınlatmaya yönelik Türkiye’nin çabalarını ele alacağız.   
Türkiye ekonomisi için geçmişten bu yana “kritik” sözcüğünün anlamı hep düşük veya negatif büyüme hızı (ekonomik küçülme), binbir zahmetle aşılabilen dış finansman zorlukları, yükselişe geçen işsizlik oranı ve fiyat artışları olarak algılanır.Türkiye, bu göstergeler açısından 2016 yılı itibarıyla bir bozulma sürecine adım atmış durumda. Peşinen söyleyelim ki,iç ve dış siyasi şartlar ile jeopolitik şartlarda düzelme başlamalı. Yoksa bunların ekonomiye negatif etkilerinin önüne geçmek pek mümkün değil. Başbakan Binali Yıldırım’ın “Dış politikada düşmanları azaltan, dostları artıran bir yol izleyeceğiz” söyleminin arka planında da ekonominin siyasi ve jeopolitik sebeplerle patinaj yapmaya başlaması yatıyor.

Türkiye’de son 2 yıldır ekonomiyi yakından ilgilendiren olumsuz siyasi gelişmelerin başında 15 Temmuz Darbe Girişimi var. Bu sıra dışı olayın ardından keskinleşmeye başlayan belirsizlik ortamının ekonomiye olumsuz faturası da yavaş yavaş netleşmeye başlıyor. Hükümet üyesi bazı bakanlar, yılbaşında yüzde 4,5 olarak ilan edilen büyüme hedefinin tutturulamayacağına dair demeçler vermeye başladılar. Çünkü bu yılın ikinci çeyreği ve ilk 6 ayına ait açıklanan ekonomik büyüme verileri, bu hedefin tutmayacağı yönündeki tahminleri doğrular nitelikte.

Bu yıl ilk çeyrekte yüzde 4,7; ikinci çeyrekte yüzde 3,1 ve yılın ilk 6 ayında da yüzde 3,9’luk ekonomik büyüme sağlandı. Sağlanan ekonomik büyümenin arka planında ise daha çok kamu sektörünün harcamalarını artırması bulunuyor. Özel sektörün büyümeye katkısı sınırlı. Özel sektörde yatırımları bekletme, mevcudu koruma ve riske girmeme eğilimi yaygın.  

Ekonomik büyümenin bu yıl yüzde 4’ün altına düşeceğine dair yaygınlaşmaya başlayan tahminlerin geri planında neler var? Yaz ayları, Türkiye ekonomisinde önemli bir canlılık kaynağıdır. Ancak yaz ortasında yaşanan 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ekonomik faaliyetlere sekte vurması ve Rusya’nın ekonomik ambargosunun süregelen etkileri birleşince; Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarını kapsayan üçüncü çeyrekte beklenen büyüme rakamının düşük kalacağı şimdiden belli oldu.  Bu çerçevede, işsizlik (Haziran 2016 itibarıyla yüzde 10,2’ye yükseldi) ve sanayi üretimi endeksi (Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış endeks, Temmuz ayında bir önceki aya göre yüzde 7 azaldı) gibi pek çok ekonomik öncü gösterge olumsuz sinyaller vermeye başladı. Üçüncü çeyreğe yönelik kesinleştirilen hesaplamalar, 12 Aralık 2016 tarihinde Türkiye İstatistik Kurumu tarafından resmen ilan edilecek.  İşte o zaman 2016 yılı bütününe ait yüzü olumsuza dönük büyüme tahminleri de daha yerli yerine oturmuş olacak.

Türkiye’nin 2016 yılı itibarıyla yaşadığı ekonomik ortam, yabancı yatırımları da yakından  ilgilendiriyor. Türkiye özellikle 2002 yılından itibaren;sıfırdan yatırım, birleşme ve satın almalar ile özelleştirmeler yoluyla ciddi oranda yabancı sermaye çeken bir ülke konumuna geldi. Türkiye böylece dış finansman ihtiyacının bir kısmını sağlıklı şekilde karşılarken, yabancı yatırımcılar ekonomiye dinamizm ve rekabet getirdi.  İç ve dış siyasi ortam ile jeopolitik gelişmeler sebebiyle Türkiye’ye yönelik yabancı sermaye ilgisinin azalması sürpriz olmayacak.

Bu noktada özellikle gelişmekte olan ülkelere yönelik çalışmaları ile tanınan Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansının (UNCTAD) bu Haziran ayında dünya lansmanı gerçekleştirilen “Dünya Yatırım Raporu”na dikkat çekmek istiyorum. Bu raporun “Dünya Yatırım Politikalarında Trendler” adlı bölümünde,bizim gibi ülkelerin; tüm dünyadan yatırım yapmaya niyetli olanları çekmek için karşılaması gereken genel beklentiler madde madde sıralanıyor.2015 sonrasında yatırım tanıtımı ve desteği yanında (yatırım yeri temini ve teşvik), yatırım yapmanın kolaylaştırılmasının da önemli bir gelişme alanı olacağının beklendiği ifade ediliyor. Rapor, bu kapsamda ülkelerin ‘kendilerinin iyileşme sağlaması gereken alanlar’ veya ‘uluslararası yatırım anlaşmaları yoluyla iyileşme sağlaması gereken alanları’ise şöyle sıralıyor:

1) Şeffaflık,
2) Yatırımcıya sunulan bilgi,
3) Verimli ve etkili idari prosedürler,
4) Öngörülebilir politik ortam.

Temmuz 2015 seçimlerinin ardından koalisyon görüşmeleri sebebiyle 5 ay süren belirsizlik, Kasım 2015 seçimlerinde tek parti iktidarı çıkmasının 6 ay sonrasında başbakanlık makamında yaşanan değişiklik, muhalefet partileriyle süren son derece sert polemikler, Temmuz 2015’ten sonra yükselişe geçen PKK ve IŞİD terör dalgası… Bütün bunlar yetmezmiş gibi 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe girişimi ve bunun dünyaya anlatılmasında yaşanan güçlükler… Rusya’nın ekonomik ambargosu, Suriye sınırında yaşanan Türkiye aleyhine gelişmelerin iç politikada yaşattığı gerginlikler… Fırat Kalkanı Harekatı… Avrupa Birliği (AB) ve ABD ile gergin ilişkiler… İşte bütün bunlar bir ülkede tek parti iktidarı var olsa da, siyasi istikrarın olmayabileceğinin canlı örnekleri olarak gösteriliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin UNCTAD Raporu’ndaki ilk 3 maddesiyle ilgili önemli bir sıkıntısı bulunmuyor. Ancak Türkiye, 2015 yılı ortasından sonra içine girdiği çalkantılı iç ve dış siyasi ortam ile oluşan jeopolitik koşulları sebebiyle; özellikle 4’üncü alanı yani öngörülebilir politik ortamı oluşturmakta ‘sorunlu’ olarak değerlendirilebilir. Bu da yabancı yatırımcıların Türkiye’ye yönelik kararlarını olumsuz etkileyecektir.

Bozulma emareleri güçlenen yatırım ortamının sebeplerini, alınan ve alınacak karşı tedbirleri yabancı yatırımcılara anlatmak için Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ile iş dünyası örgütleri yoğun çaba sarf ediyor. Şimşek, yüzlerce yabancı yatırımcının katıldığı  telekonferansların yanı sıra yüz yüze temaslar ve kredi derecelendirme kuruluşlarıyla görüşerek Türkiye’nin içinden geçtiği süreci anlattı. Zeybekçi ise çok sayıda ülkeye düzenlediği seyahatlerde Türkiye’deki gelişmeler hakkında muhataplarına doğrudan doğruya bilgiler vererek, girişilen yeni yapısal reform süreci ile ilgili sorularını cevaplandırdı.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ise oluşturulan acil eylem planı çerçevesinde, 15 Temmuz sonrasındaki kısa zaman dilimi içerisinde 35 ülkeye ziyaretler gerçekleştirdi. Bu çabalara Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD), Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) de aktif destek verdi. Bu gayretlerin şu anda, Türkiye’de olup bitenlere yönelik bilgisizlik ve dezenformasyonları ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu çalışmaların kalıcı etkiler bırakabilmesi için;yüzyüze görüşmeler yoluyla, kesintisiz ve organize bir şekilde devam etmesi, ekonomik gidişatı toparlamak için alınan önlemlerin ayrıntısıyla anlatılması gerekiyor.   
(Bu yazı, Diplomatik Gözlem Dergisinin Ekim 2016 sayısında yayınlanmıştır.)

RUSYA’NIN TÜRKİYE AMBARGOSUNUN İLK 6 AYI: İKİ ÜLKE DE ZARARDA…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder