Ekonomi yönetimi, bu yıl için Türkiye’ye 15 milyar dolarlık bir yabancı sermaye girişi beklerken, ilk 6 ayda gayrimenkul satın alımları dahil yabancı sermaye girişi yüzde 46 azalarak 3 milyar 844 milyon dolar oldu. Bu rakam 2015 yılının ilk 6 ayında ise 7 milyar 120 milyon dolardı.
Cahit UYANIK
Cahit UYANIK
Bundan 10-20 yıl sonra geriye dönüp bakıldığında 2016 senesi, Türkiye ekonomisinin en kritik süreçlerinden biri olarak tarihe geçecek gibi görünüyor. Çünkü yabancı gözüyle incelendiğinde Türkiye ekonomisi ışıltısını yavaş yavaş kaybeden bir manzara sergiliyor. Hemen rakamlar vererek ne demek istediğimizi anlatalım: Ekonomi yönetimi, bu yıl için Türkiye’ye 15 milyar dolarlık bir yabancı sermaye girişi beklediğini ifade etmişti. Bu hedefin tutturulması şimdilik zor görünüyor. İlan edilen verilere göre bu yılın ilk 6 ayında gayrimenkul satın alımları dahil yabancı sermaye girişi yüzde 46 azalarak 3 milyar 844 milyon dolar oldu. Bu rakam 2015 yılının ilk 6 ayında ise 7 milyar 120 milyon dolardı. Yani Türkiye’nin hedefini tutturmak için 6 aylık süreçte 11 milyar dolarlık daha yabancı sermaye girişi sağlaması gerekiyor.
2016 yılında ekonomide kritik ortamın oluşmaya
başlamasına sebep olan en önemli faktörler, doğrudan doğruya ekonominin
yapısıyla ilgili değil.Son 2 yıldır, olumsuz iç ve dış siyasi koşullar ile
jeopolitik gelişmelerin Türkiye açısından hep negatif yönde gelişmesi,
ekonomisini de kötü yönde etkiliyor. Bu yazımızda ekonomik gidişattaki
bozulmanın boyutları, yabancı sermaye yatırımlarının neden olumsuz etkilendiği
ve dışarıdan bakıldığında iyice kararmaya başlayanekonomik yatırım ortamını
aydınlatmaya yönelik Türkiye’nin çabalarını ele alacağız.
Türkiye ekonomisi için geçmişten bu yana “kritik”
sözcüğünün anlamı hep düşük veya negatif büyüme hızı (ekonomik küçülme), binbir
zahmetle aşılabilen dış finansman zorlukları, yükselişe geçen işsizlik oranı ve
fiyat artışları olarak algılanır.Türkiye, bu göstergeler açısından 2016 yılı
itibarıyla bir bozulma sürecine adım atmış durumda. Peşinen söyleyelim ki,iç ve
dış siyasi şartlar ile jeopolitik şartlarda düzelme başlamalı. Yoksa bunların ekonomiye
negatif etkilerinin önüne geçmek pek mümkün değil. Başbakan Binali Yıldırım’ın
“Dış politikada düşmanları azaltan, dostları artıran bir yol izleyeceğiz”
söyleminin arka planında da ekonominin siyasi ve jeopolitik sebeplerle patinaj
yapmaya başlaması yatıyor.
Türkiye’de son 2 yıldır ekonomiyi yakından
ilgilendiren olumsuz siyasi gelişmelerin başında 15 Temmuz Darbe Girişimi var.
Bu sıra dışı olayın ardından keskinleşmeye başlayan belirsizlik ortamının
ekonomiye olumsuz faturası da yavaş yavaş netleşmeye başlıyor. Hükümet üyesi
bazı bakanlar, yılbaşında yüzde 4,5 olarak ilan edilen büyüme hedefinin
tutturulamayacağına dair demeçler vermeye başladılar. Çünkü bu yılın ikinci
çeyreği ve ilk 6 ayına ait açıklanan ekonomik büyüme verileri, bu hedefin
tutmayacağı yönündeki tahminleri doğrular nitelikte.
Bu yıl ilk çeyrekte yüzde 4,7; ikinci çeyrekte yüzde
3,1 ve yılın ilk 6 ayında da yüzde 3,9’luk ekonomik büyüme sağlandı. Sağlanan
ekonomik büyümenin arka planında ise daha çok kamu sektörünün harcamalarını
artırması bulunuyor. Özel sektörün büyümeye katkısı sınırlı. Özel sektörde yatırımları
bekletme, mevcudu koruma ve riske girmeme eğilimi yaygın.
Ekonomik büyümenin bu yıl yüzde 4’ün altına düşeceğine
dair yaygınlaşmaya başlayan tahminlerin geri planında neler var? Yaz ayları, Türkiye
ekonomisinde önemli bir canlılık kaynağıdır. Ancak yaz ortasında yaşanan 15
Temmuz Darbe Girişimi’nin ekonomik faaliyetlere sekte vurması ve Rusya’nın
ekonomik ambargosunun süregelen etkileri birleşince; Temmuz, Ağustos ve Eylül
aylarını kapsayan üçüncü çeyrekte beklenen büyüme rakamının düşük kalacağı şimdiden
belli oldu. Bu çerçevede, işsizlik (Haziran
2016 itibarıyla yüzde 10,2’ye yükseldi) ve sanayi üretimi endeksi (Mevsim ve
takvim etkisinden arındırılmış endeks, Temmuz ayında bir önceki aya göre yüzde
7 azaldı) gibi pek çok ekonomik öncü gösterge olumsuz sinyaller vermeye
başladı. Üçüncü çeyreğe yönelik kesinleştirilen hesaplamalar, 12 Aralık 2016
tarihinde Türkiye İstatistik Kurumu tarafından resmen ilan edilecek. İşte o zaman 2016 yılı bütününe ait yüzü
olumsuza dönük büyüme tahminleri de daha yerli yerine oturmuş olacak.
Türkiye’nin 2016 yılı itibarıyla yaşadığı ekonomik
ortam, yabancı yatırımları da yakından
ilgilendiriyor. Türkiye özellikle 2002 yılından itibaren;sıfırdan yatırım,
birleşme ve satın almalar ile özelleştirmeler yoluyla ciddi oranda yabancı
sermaye çeken bir ülke konumuna geldi. Türkiye böylece dış finansman ihtiyacının
bir kısmını sağlıklı şekilde karşılarken, yabancı yatırımcılar ekonomiye
dinamizm ve rekabet getirdi. İç ve dış
siyasi ortam ile jeopolitik gelişmeler sebebiyle Türkiye’ye yönelik yabancı
sermaye ilgisinin azalması sürpriz olmayacak.
Bu noktada özellikle gelişmekte olan ülkelere yönelik
çalışmaları ile tanınan Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansının
(UNCTAD) bu Haziran ayında dünya lansmanı gerçekleştirilen “Dünya Yatırım
Raporu”na dikkat çekmek istiyorum. Bu raporun “Dünya Yatırım Politikalarında
Trendler” adlı bölümünde,bizim gibi ülkelerin; tüm dünyadan yatırım yapmaya
niyetli olanları çekmek için karşılaması gereken genel beklentiler madde madde
sıralanıyor.2015 sonrasında yatırım tanıtımı ve desteği yanında (yatırım yeri
temini ve teşvik), yatırım yapmanın kolaylaştırılmasının da önemli bir gelişme
alanı olacağının beklendiği ifade ediliyor. Rapor, bu kapsamda ülkelerin ‘kendilerinin
iyileşme sağlaması gereken alanlar’ veya ‘uluslararası yatırım anlaşmaları
yoluyla iyileşme sağlaması gereken alanları’ise şöyle sıralıyor:
1) Şeffaflık,
2) Yatırımcıya sunulan bilgi,
3) Verimli ve etkili idari prosedürler,
4) Öngörülebilir politik ortam.
Temmuz 2015 seçimlerinin ardından koalisyon
görüşmeleri sebebiyle 5 ay süren belirsizlik, Kasım 2015 seçimlerinde tek parti
iktidarı çıkmasının 6 ay sonrasında başbakanlık makamında yaşanan değişiklik,
muhalefet partileriyle süren son derece sert polemikler, Temmuz 2015’ten sonra
yükselişe geçen PKK ve IŞİD terör dalgası… Bütün bunlar yetmezmiş gibi 15
Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe girişimi ve bunun dünyaya anlatılmasında
yaşanan güçlükler… Rusya’nın ekonomik ambargosu, Suriye sınırında yaşanan
Türkiye aleyhine gelişmelerin iç politikada yaşattığı gerginlikler… Fırat
Kalkanı Harekatı… Avrupa Birliği (AB) ve ABD ile gergin ilişkiler… İşte bütün
bunlar bir ülkede tek parti iktidarı var olsa da, siyasi istikrarın
olmayabileceğinin canlı örnekleri olarak gösteriliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin
UNCTAD Raporu’ndaki ilk 3 maddesiyle ilgili önemli bir sıkıntısı bulunmuyor.
Ancak Türkiye, 2015 yılı ortasından sonra içine girdiği çalkantılı iç ve dış
siyasi ortam ile oluşan jeopolitik koşulları sebebiyle; özellikle 4’üncü alanı
yani öngörülebilir politik ortamı oluşturmakta ‘sorunlu’ olarak
değerlendirilebilir. Bu da yabancı yatırımcıların Türkiye’ye yönelik
kararlarını olumsuz etkileyecektir.
Bozulma emareleri güçlenen yatırım ortamının
sebeplerini, alınan ve alınacak karşı tedbirleri yabancı yatırımcılara anlatmak
için Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ile iş
dünyası örgütleri yoğun çaba sarf ediyor. Şimşek, yüzlerce yabancı yatırımcının
katıldığı telekonferansların yanı sıra yüz
yüze temaslar ve kredi derecelendirme kuruluşlarıyla görüşerek Türkiye’nin
içinden geçtiği süreci anlattı. Zeybekçi ise çok sayıda ülkeye düzenlediği
seyahatlerde Türkiye’deki gelişmeler hakkında muhataplarına doğrudan doğruya bilgiler
vererek, girişilen yeni yapısal reform süreci ile ilgili sorularını
cevaplandırdı.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ise oluşturulan
acil eylem planı çerçevesinde, 15 Temmuz sonrasındaki kısa zaman dilimi
içerisinde 35 ülkeye ziyaretler gerçekleştirdi. Bu çabalara Müstakil Sanayici
ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD), Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), Türk
Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ile Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği (TOBB) de aktif destek verdi. Bu gayretlerin şu anda, Türkiye’de olup
bitenlere yönelik bilgisizlik ve dezenformasyonları ortadan kaldırmaya yönelik
olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu çalışmaların kalıcı etkiler bırakabilmesi
için;yüzyüze görüşmeler yoluyla, kesintisiz ve organize bir şekilde devam
etmesi, ekonomik gidişatı toparlamak için alınan önlemlerin ayrıntısıyla anlatılması
gerekiyor.
(Bu yazı, Diplomatik Gözlem Dergisinin Ekim 2016 sayısında yayınlanmıştır.)
RUSYA’NIN TÜRKİYE AMBARGOSUNUN İLK 6 AYI: İKİ ÜLKE DE ZARARDA…
RUSYA’NIN TÜRKİYE AMBARGOSUNUN İLK 6 AYI: İKİ ÜLKE DE ZARARDA…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder