30 Ağustos 2016 Salı

EKONOMİ, 15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ SÜRECİNDEN GÜÇLENEREK ÇIKABİLİR

Cahit UYANIK


Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan askeri darbe girişimi ekonomide kısa, orta ve uzun vadede ne gibi etkiler yaratacak? Herkesin kafasındaki bu sorunun bence basit ve kolay bir cevabı var: Etkisi sınırlı bazı olumsuzluklar müşahede edilse de, askeri darbe girişiminin savuşturulmuş olması Türkiye ekonomisini daha güçlendirebilir. Neden mi?

2016 yılı itibarıyla Türkiye ekonomisi kesinlikle orta gelir tuzağına girmiş bir ekonomiydi. Yani ulaştığı 10 bin dolar kişi başına milli gelir düzeyini artıramıyordu. Aksine, bu gösterge açısından geriye doğru gitmeye başlamıştı. Türkiye’nin orta gelir tuzağından çıkması için önerilen şey ise hukuksal sistemde yapısal reformlar gerçekleştirmesiydi. Ancak Türkiye’nin 2013 yılından bu yana içine girdiği siyasi kutuplaşma ve yıkıcı siyasi rekabet dönemi bunun önünde en önemli engeldi.

Öte yandan Türkiye’nin gerçekleştirmesi gereken çatı yapısal reform olan “özgürlükçü bir yeni anayasa hazırlanması” konusunda Meclis’te iki başarısız girişim yaşanmıştı. Doğrusu 2016 Temmuz ayına girildiğinde yeni anayasa hazırlıkları konusunda, gelecekte nelerin yaşanabileceğini de kimse bilmiyordu. 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi, siyasi kutuplaşmayı ortadan kaldırarak yıkıcı siyasi rekabeti törpüledi. Siyasi partiler, kendi özvarlıklarını ortadan kaldıracak ve mevcut özgürlükleri dahi geriye götürecek askeri darbeye karşı hızlı bir ittifakın içine girdiler. Darbe girişiminin tozu-dumanı ortadan kalktığında yapılması gereken şey, yeni anayasa konusunda çalışmaları başlatarak özgürlükçü bir metin üzerinde uzlaşmak, hatta bunu bir referandumla millete götürerek onaylatmak olmalı.

Türkiye halen 12 Eylül 1980 Askeri Darbe Yönetiminin hazırlatarak onaylattığı 1982 Anayasası ve buna dayalı olarak çıkarılan kanunlar ile idare ediliyor. Yani ülke yönetimi 1983 yılından bu yana sivillere geçmesine rağmen, bir askeri darbenin ideolojisinin şekillendirdiği kanunlar gündelik yaşamı düzenlemeyi sürdürüyor. Türkiye, 1980’li yılların olağanüstü koşullarına göre düzenlediği anayasasını aradan geçen yıllarda, çoğu kez anlık ihtiyaçlara göre değiştirdi. Belirlemelere göre 177 maddelik anayasanın 108 maddesinde değişikliğe gidildi. Yapılan değişiklikler sırasında 3 defa referandum gerçekleştirildi. Bu haziran ayı içinde milletvekili dokunulmazlığına ait yapılan son düzenleme ise  18’inci değişiklik oldu. Anlayacağınız anayasanın bütünlüğü kaybolmuş ve adeta yamalı bohçaya dönmüş durumda. Türkiye’deki yüksek siyasi gerilimler ve sert siyasi mücadele ortamının geri planında, bu yetersiz ve dengesi bozulmuş anayasa metninin bulunduğunu herkes kabul ediyor.

Türkiye ekonomisini idare eden siyasi partilerin kuruluş ve faaliyetlerini düzenleyen kanun, emek-sermaye ilişkilerini düzenleyen İş Kanunu, Seçim Kanunu vb. birçok kanunun üstünde halen 12 Eylül Askeri Darbesinin gölgesi mevcut. Bazı rötuşlar yapılmış olsa da bu kanunlar, 2000’li yılların Dünyasında ve Türkiyesinde yaşananları kavramaktan uzak. İşte bütün bu konuların bir anayasa bütünlüğü çerçevesinde ele alınarak Türkiye toplumu ve ekonomisine doğru, güzel, üretkenliği destekleyen, refah yaratan ve bunu hakça paylaşan bir istikamet verilmesi gerekiyor. Bu konuda halkın seçtiği Cumhurbaşkanı, Meclis, Hükümet, muhalefet partileri, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ile hukuk sistemine büyük roller düşüyor.

Türkiye, 2001 yılında yaşadığı ekonomik bunalım sırasında, krizlerin aynı zamanda bünyesinde fırsatları barındırdığını görmüş ve bu fırsatları hayata geçirerek çeşitli faydalar elde etmişti. 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi ile oluşan siyasi iklim de bunun gibi bir ortam yaratmışa benziyor. Türkiye, darbe girişiminin gözle görülen olumsuzluklarını ortadan kaldırdıktan sonra, 14 Temmuz 2016’daki siyasi hoşgörüsüzlük ve uzlaşmazlık ortamına dönerse, çok büyük bir hata etmiş olur. Dış siyasi ve dış ekonomik kamuoyunda “Türkiye’de her şey eski tas eski hamam sürüyor. Yaşananlardan ders almadılar” havası doğması, Türkiye’ye yönelik sağlıklı sermaye akışını azaltabilir, istikrarsız siyasi ortam turizm gelirlerini azaltabilir. İç ekonomik göstergelere bakıldığında ise darbe girişiminden ders alınmaması faizleri yukarıya doğru iterek, tüketimi ve yatırımları azaltıp enflasyonu körükleyebilir. Türkiye ve Türkiye’yi yönetenler, ülkenin 15 Temmuz 2016’dan itibaren yeni bir döneme, hukuki ve ekonomik temelli bir yapısal reform sürecine girdiğini kabul ederek davranmalıdırlar. Ülkenin siyasi geleceğinde de var olabilmenin en önemli şartı artık,  uzlaşmacı siyasi tavırlar sergilemektir.

Peki Türkiye ekonomisini daha güçlendirmek ve daha üretken hale getirmek için ne gibi hukuksal reformlar yapılması gerekiyor? Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen yabancı yatırımcıların en büyük beklentisi, doğru-düzgün işleyen, evrensel hukuk normlarının kararlılıkla uygulandığı bir yargılama sistemi. Yabancı yatırımcılar bu beklentilerini her fırsatta ifade ediyorlar, gerçekleştirilen yatırımcı anketlerinde dile getiriyorlar, uluslararası ekonomik kuruluşlar aracılığıyla Türkiye’ye lanse ediyorlar. Yani yabancılar haklı oldukları ayan-beyan olan bir ihtilafta, mahkemeye gittiklerinde haklı iken haksız konuma düşmek istemiyorlar. Bu konuda endişesi yüksek olan yabancı yatırımcılar, genç nüfusa sahip ve bakir bir pazar olmasına rağmen Türkiye’de yatırım yapmıyorlar. Türkiye’ye girecek olanlar, daha çok yerli yatırımcıların başarılı şirketlerini satın almayı tercih ediyorlar.

Aslında yerli yatırımcılar da aynı sorunları dile getiriyor. Yerli yatırımcılar, yeni yatırım yapmıyor ve bunun yerine mevcut yatırımlarının kapasitesini artırmak yoluna gidiyorlar. Yatırım için ayırdıkları fonlarını ise ülkeye getirmekten kaçındıkları gibi, yurt dışına ciddi bir para transferi de yapabiliyorlar. Türkiye’de hükümetlerin, her 3-5 yılda bir ilan ettiği varlık barışı ve varlık afları ile yurt dışında bulunan paraların Türkiye’ye sorgusuz-sualsiz çekmek istemesinin geri planında bu güvensizliği aşma çabası yatıyor.

15 Temmuz 2016 Askeri Darbe girişiminin ekonomik etkileri nasıl hesaplanabilir? Darbe girişimi, 2016 yılı üçüncü çeyreğinin hemen başında gelişti. Bu nedenle darbe girişimi sonrasında faizlerin, enflasyonun, borsa endeksinin, yatırımcı ve tüketici güveninin bir trend halinde nasıl seyrettiği, büyüme ve işsizlik gibi rakamlarının nasıl etkilendiğini anlayabilmek daha kolay olacak. Anlık tepkiler vermek üzere kurgulanmış olan finansal piyasalarda yaşanabilecek bazı dalgalanmalar ise normal karşılanmalı. Kendi gelecek beklenti ve tahminleri ile ülkenin gidişatı arasında farklılık olan yatırımcılar her zaman mevcut olacaktır. Darbe girişiminin ertesi günü Standard and Poor’s (S&P) adlı kredi derecelendirme kuruluşunun verdiği not düşürme yönündeki tepki de bu yönde değerlendirilmeli.

Not vermek yoluyla kendi müşterilerini yönlendirerek para kazanan kredi derecelendirme kuruluşları, yaptıkları hatalı yönlendirmenin bedelini müşteri kaybederek öderler. Doğru yönlendirmelerde ise müşterilerini korur ve sayısını artırırlar. S&P, 1994 yılından bu yana Türkiye ekonomisine karşı daha şüpheci bir tavır sergiliyor. Bu da S&P’nin müşterilerinin riski daha az seven ve daha az kazanca razı olan bir kitleden oluşmasından kaynaklanıyor olabilir.

Türkiye için önemli olan; halen ülke notunu “yatırım yapılabilir” seviyede tutan Moody’s ve Fitch’in tavrıdır. Bu kuruluşlar takvime bağlanmış değerlendirmelerini Ağustos ayı içinde yapacaklar. S&P Türkiye’nin not düşüşünü, yılbaşında açıkladığı not verme takvimi dışına çıkarak sürpriz biçimde gerçekleştirmişti. Moody’s ve Fitch’in ise not verme takvimine uygun hareket etmesi, Türkiye’nin notunun korunabileceği şeklinde yorumlanabilir. Türkiye’nin dış finansal çevreler açısından, bu iki kredi derecelendirme kuruluşundan yatırım yapılabilir seviyede not almış ve bunu koruyor olması gerekiyor. Ekonomi açısından bakıldığında Ağustos ayı, 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi sonrasındaki ilk önemli kritik ay niteliğindedir. 

Türkiye ekonomisi 24 Ocak 1980 kararları ile başlayan süreçte onlarca önemli tarih yaşadı ve binlerce önemli sınavdan geçti. Krizleri yönetmek konusunda güçlü bir birikim kazanan Türkiye’nin, ekonomi açısından önümüzdeki kritik birkaç ayı asgari hasarla atlatması sürpriz değil, güçlü bir beklentidir.
(Bu yazı Diplomatik Gözlem Dergisinin Ağustos-2016 tarihli sayısında yayınlanmıştır.)
TÜRKİYE’DEKİ KARIŞIK SİYASİ VE JEOPOLİTİK ORTAM, YABANCI SERMAYENİN GÖZÜNÜ KORKUTMAYA BAŞLADI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder