13 Mayıs 2015 Çarşamba

AHMET NECDET SEZER, TASARRUF ETTİĞİ 40 MİLYON YTL'Yİ MALİYE'YE İADE ETTİ



Cahit UYANIK 

16 Mayıs'tan beri "fiili görev süresi uzatımı" ile Köşk'te kalan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, artık Çankaya Köşkü'ne veda etmeye hazırlanıyor. Ancak gidişine en çok Maliye üzülecek. Çünkü...Cumhurbaşkanı Sezer, 6 yılda 'Köşk' bütçesinden 40 milyon 29 bin YTL'lik tasarruf yaparak Maliye'ye aktardı. Sezer'in geçen yıllardaki tasarruf miktarını 2007'de yinelemesi durumunda, görev süresi bitiminde Maliye'ye iade ettiği miktar 46 milyon YTL'yi geçecek.

12 Mayıs 2015 Salı

KAPAK HABERİ / DİYANET HOLDİNGLEŞİYOR; KOCATEPE CAMİİ'NİN ALTINA DEV HİPERMARKET AÇIYOR




Cahit UYANIK

Diyanet İşleri Vakfı'nın toplantı salonu konuklar için hazırlanmıştı. Belirlenen saatte teker teker gelmeye başladılar. İlk konuk İzmir'dendi... İzmir'in eski Belediye Başkanı Burhan Özfatura, masada yerini yeni almıştı ki, kapıda 20 yıllık kadim dostu Talat Şimdi göründü. Ülker Gıda Sanayii ve Ticaret A.Ş'nin sahibi Sabri Ülker de diğerlerini çok fazla bekletmedi.

Türkiye Diyanet İşleri Vakfı'nın Genel Müdürü Kemal Güran ve diğer Diyanet görevlilerinin katılımıyla toplantı başladı. Görünüşte her şey olağandı. Diyanet'in dışından toplantıya katılan üç kişiyi kimse yadırgamazdı, çünkü üçü de 'dini bütün' insanlardı. Diyanete onlar konuk olmayacaktı da kimler olacaktı.

8 Mayıs 2015 Cuma

TARIM İTHALATI, TARIM İHRACATINI SOLLADI

Cahit UYANIK 

Türkiye ithalat ve cari açık artışında enerji kalemlerinin etkisine odaklanmışken, tarım ürünleri ithalatında da ciddi bir artış görülmeye başlandı. Tarım sektörünün ithalatı, 2007 yılında yüzde 56 artarak 3.2 milyar dolardan 5 milyar dolara yükseldi. Türkiye böylece, geçen yıl tarım sektörü dış ticaretinde 146 milyon dolarlık açık verdi. Oysa tarım ürünleri dış ticaretinde 2005 yılında 1.1 milyar dolar, 2006 yılında ise 1.2 milyar dolar düzeyinde fazla verilmişti. Tarımsal ithalatın fazlalaşmasında bitkisel ürün ithalatındaki artış önemli rol oynadı.   

7 Mayıs 2015 Perşembe

25 YIL ÖNCE YAZDIĞIM DİYANET'İN HOLDİNGLEŞME ÖYKÜSÜ... YAKINDA BURADA OKUYABİLİRSİNİZ



* 25 YIL ÖNCE YAZDIĞIM; DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞININ TİCARİ KONULARA GİRMEYE KARAR VERDİĞİ YILLARDAN "ÖNCÜ" NİTELİKLİ BİR KAPAK HABERİ...

* TÜRKİYE'DE SÜPERMARKETÇİLİĞİN HENÜZ ÇOK AZ BİLİNDİĞİ YILLARDA DİYANET İŞLERİ VAKFI'NIN ANKARA-KOCATEPE CAMİİ ALTINDAKİ SÜPER MARKETÇİLİK GİRİŞİMİ...

* HEDEFLERİ O KADAR BÜYÜKTÜ Kİ; ŞU ANDA BİM, ŞOK, A101 GİBİ ŞİRKETLERİN UYGULADIĞI VE MAHALLE BAKKALLARININ KAPANMASINA NEDEN OLDUĞU BELİRTİLEN 'SOKAK MARKETÇİLİĞİ' PLANLAR ARASINDAYDI...

* DİYANET'İN "AMAÇLARIMIZA ULAŞMAK İÇİN İANE BEKLEYEMEYİZ" DİYEREK GİRİŞTİĞİ TİCARİ FAALİYETLERİN BOYUTLARI PARMAK ISIRTIYORDU...

* HAC ORGANİZASYONU, FİLMCİLİK GİBİ BİRÇOK ALANA GİREREK ADETA HOLDİNGLEŞEN DİYANET'İN BU GİRİŞİMİNE HUKUKÇULAR VE SİYASETÇİLERİN GÖSTERDİĞİ TEPKİLER NEYDİ?

* BU KAPAK HABERİMİ YAKINDA SİZİNLE PAYLAŞACAĞIM.

DİYANET HOLDİNGLEŞİYOR; KOCATEPE CAMİİ'NİN ALTINA DEV HİPERMARKET AÇIYOR

3 Mayıs 2015 Pazar

KIBRIS'A "BİLİNÇSİZ GÖÇ" ÖNLENMELİ - ANNAN PLANI REFERANDUMUNUN ARDINDAN...

Cahit UYANIK

Girne'de 20 Temmuz 1974'te Kıbrıs'a çıkarma yapılan sahile kumarhaneler arasından kıvrıla kıvrıla gidiliyor. Kuzey Kıbrıs'a uygulanan tecritin en açık delili olan kumarhaneler, parıltılı dünyaları altında sönmeye yüz tutmuş hayatlarla beslenerek bir ülkenin ayakta durmasına yardımcı oluyor. Çıkarma Plajına vardığınızda sizi çarşaf gibi bir deniz karşılıyor. Şimdilerde Çıkarma Müzesine dönüştürülen ve eskiden Makarios'un doktoruna ait olduğu söylenen yazlığın bahçesinden Akdeniz'in serin suları öyle mavi görünüyor ki... Sanki 30 yıl önce oralarda yüzlerce şehit bırakılmamış gibi.

(Tıklayınız) KIBRIS'TA EKONOMİK MÜZAKERELERE DİKKAT

2 Mayıs 2015 Cumartesi

EKOKULAK: OSMANLI DÖNEMİ GAZETESİNDEKİ 'KOCA ARANIYOR' İLANI...



Cahit UYANIK

Ekonomi çoğu kişi için soğuk bir uğraş alanıdır. Ama kesinlikle bunu hak etmez. Ekonomi, insan özelinde ele alındığında hayata bakış ve gelecek arayışlarının genel ismidir, o kadar... Ekonomi kimi için para pul faiz hesabıdır, kimi için rant vaat eden büyük bir araziyi kapatmak... Bazılarımız mal ve rakam çoğaltarak geleceği garantilemek isteriz; bazılarımız da geleceği parlak bir genç adam ararız...

Tıpkı az sonra okuyacağınız ve Osmanlı döneminde yayımlanan bir gazeteden alıntı yaptığım 'İstikbali parlak' rumuzlu eş arıyorum ilanında olduğu gibi... Birazcık olsun gülümserseniz ne mutlu bana:

"28 yaşında bir kadınım. Zevcim 3 sene önce mukaddem vefat etti. İzdivaç etmek istiyorum. Ayda 10 lira pederimden, 24 lira çiftliklerimden alırım. İstikbali parlak bir genç ile teşrik-i hayat etmek istiyorum. Şeraitimi (şartlarımı) yazıyorum:

1) Hiç evlenmemiş olmak
2) Şiir ve musikiyi sevmek. Asabi olmamak. Tenasüb-i endam (düzgün görünümde) olmak.
3) İstikbali parlak olmak.
4) Para lazım değil, gönlü kibar olmalı.
5) Bir ailenin bir erkeği olacağından idare-i beytiyyeye (ev idaresine) vakıf olmak.
6) İşret istimal (içki kullanmak) etmemiş olmak.
7) Tahsil-i ali (eğitim) görmüş olmak. Otuz yaşından ziyade olmamak. 

Bu şeraite haiz olanların Malumat'ta adresleriyle beraber beyan-ı efkar etmelerini isterim."

(Bu yazı, Ankara Ticaret Odası-ATO yayın organı  Ekonomik Denge Dergisindeki 'Ekokulak' köşesinde Ekim-2003 tarihinde yayınlanmıştır)  

1 Mayıs 2015 Cuma

“ÇÖZÜM SÜRECİ”NİN EKONOMİK BOYUTU NASIL GELİŞEBİLİR?

Cahit UYANIK

2010 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ortaya atılan “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi”, ikinci aşamasına 2 yıl önce geçti ve genel olarak “Çözüm Süreci” adını aldı. Başlangıçta muğlak, ilke ve ayrıntıları belirsiz olmakla eleştirilen Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi, 2013 yılı Nevruz Bayramında verilen mesajlarla geniş kitleler tarafından kabullenilme yolunda ilk adımını attı. “Silahların susması” ile yani eylemsizlikle desteklenen süreç, bugünlerde ikinci aşamasını da tamamlayarak “silahların gömülmesi”ni öngören üçüncü aşamaya doğru yürüyor. Çözüm Sürecinin daha ileriki siyasi aşamalarında af ve dağdan inme, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi gelişmelerin yaşanması bekleniyor.

30 Nisan 2015 Perşembe

EKOKULAK: BANKACIDAN MORG GÖREVLİSİ OLUR MU?



Cahit UYANIK

Türkiye, "Ne iş olsa yaparım abi" ülkesi... Türkiye'deki emek gücünün vasıfsızlığının en veciz ifadesi olan bu cümle, zaman zaman devlet tarafından da bir personel politikası olarak kullanılıyor. Ama cümlede küçük bir değişiklik yapılarak; "Ne iş olsa yaptırırım abi..."

Bu politikanın son örneğine göre; kamu bankalarındaki personel, devlet memuru statüsünden çıkartılıp özel sözleşmeli statüye geçirilmek isteniyor. Eh tabii, bazı personel devlet güvencesini bırakmak istemiyor. Bu kişilere o zaman Devlet Personel Başkanlığının yolu gösteriliyor. Başkanlık, bankacıları  bir devlet dairesine atama görevini üstlenmiş durumda.

23 Nisan 2015 Perşembe

ÇOCUK GÖZLERİNDEKİ UMUT

Cahit UYANIK

Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutlayacağız. Gözler, ne yazık ki çocuklardan fazla Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit'te olacak. Bakalım nasıl el sıkışacaklar? Birbirlerine iltifat cümleleri sarf edecekler mi? Foto muhabirleri, bu iki siyasi figürün birbirine sert ve keskin bakışlarını yakalamak için seferber olacaklar. Olay, bu kadarla da bitmeyecek. Salı sabahı da ülkenİn tansiyonu yeniden çıkma belirtileri gösterecek. 2 ayı geçen bir süreden sonra, Milli Güvenlik Kurulunda bir hesap ortaya saçıp dökülecek. Birbirleriyle pek geçinemeyen iki ismin tetikledikleri ekonomik krizin faturası, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş tarafından ortaya konulacak. Onlar bu brifingi dinleyip Perşembe gününü beklemeye koyulacaklar.  Ne için mi? Haftalık olağan "bakışma" için...Dua edelim, Salı günkü toplantı yeni bir restleşmeye sahne olmasın.

19 Nisan 2015 Pazar

PİRİNÇTEKİ FİYAT ARTIŞI REKABETE AYKIRI BULUNMADI


Cahit UYANIK

Rekabet Kurulu, nisan ve mayısta pirinçte yaşanan fahiş fiyat artışlarının normal olduğuna karar verdi. Kurul, çeltik/pirinç fiyatlarında yaşanan hareketlerin dünya fiyatlarındaki değişiklikler ile arz-talep koşulları gibi ekonomik gerekçelerle açıklanabileceğini belirtti. Kurul "Fiyatlardaki artışın rekabeti sınırlayıcı nitelikte bir anlaşmadan kaynaklandığı yönünde bir bulguya rastlanmamıştır" değerlendirmesinde bulundu. 
(TIKLAYINIZ) REKABET KÜLTÜRÜNÜN GELİŞMESİNDE EKONOMİ BASININ ROLÜ NEDİR?

12 Nisan 2015 Pazar

TÜRKİYE'DEKİ RÜŞVET TARİFESİ, SEZER VE ERDOĞAN

Cahit UYANIK

Türkiye'de yolsuzluk ve rüşvet olayları artık iliğimize kemiğimize işledi. Bunun açık delili, geçen hafta bilimsel araştırma yoluyla bir kez daha ortaya konuldu. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı'nın (TESEV) iş dünyası üzerinde yaptığı "Türkiye'de Yolsuzluğun Nedenleri ve Önlenmesine İlişkin Öneriler" başlıklı çalışmanın 75'incı sayfasında rüşvet tarifesi bulunuyor.

Bu araştırmaya göre en yüksek rüşvet, gümrüklerde yeniliyor. Hediyesi ortalama 1 milyar 420 milyon TL. Tarife liderini belediyeler izliyor ki, orada da iş yaptırmanın kapısı ortalama 855 milyon liradan açılıyor. Rüşvet liginin üçüncü sırasında ne yazık ki, mahkemeler ve hukuk sistemi bulunuyor. Rüşvetle mücadelede en fazla güvenilmesi gereken bu kurumdaki tarife ise ortalama 783 milyon lira.
Tarifenin diğer anlı şanlı elemanları ise 308 milyon TL ile vergi daireleri ve maliyeciler, 187 milyonla trafik polisleri, 183 milyonla tapu daireleri, 142 milyonla elektrik hizmetleri, 140 milyonla devlet hastaneleri ve 128 milyonla trafik dışındaki polisler olarak uzayıp gidiyor.

Aynı araştırmanın 74'üncü sayfasında rüşvetin nasıl alınıp verildiği yani mekaniği araştırılmış. Buna göre trafik polisleri ve diğer polisler açık ve net şekilde kendi ağızları ile rüşvet talep ediyormuş. Bu grubu ise elektrik hizmetleri, maliyeciler, belediyeciler, gümrükçüler izliyormuş. Yani iş dünyasını bir anlamda rüşvet vermeye devletin ete kemiğe bürünmüş sıfatları zorluyormuş. Peki ya iş dünyası? İş adamlarının rüşvet almaya zorladığı kamu görevlileri ise devlet hastaneleri, tapu daireleri ve mahkemelerden çıkıyormuş. En yüksek aracı kullanılan meslek grupları ise tapucular ile hukukçularmış. 

Yıllar önce rüşvet üzerine okuduğum bir kitaptaki analiz hala aklımda. Kitap "Rüşvetin güzel bir yanı vardır ki, iyi işlemeyen kamu hizmetleri konusunda yöneticilere fikir verir. Kamu yönetiminde sorun çözerken, önce o alanlara ağırlık vermek gerekir. O nedenle rüşvet olayları iyi analiz edilmelidir" diyordu. Bu doğru tespitten yola çıkarsak, Türkiye'de gümrüklerin acilen bir rehabilitasyondan geçirilmesi gerekliliği hemen ortaya çıkıyor. Ancak tüm dünyada rüşvet olaylarının en fazla gümrüklerde döndüğünü de kabul etmeliyiz. 

Öyleyse yerel yönetimler seçimini yeni yapmış bir ülke olarak rüşvet dönmesinin pek mübah olmadığı ikinci sıradaki belediyelere ciddi bir şekilde el atmakta fayda bulunuyor. Belediyelerdeki yoğun rüşvet olayları kaçak yapılaşma, arazi talanı ve mafyasını besleyen olayları da açıkça ortaya koyuyor. Mahkemeler ve hukuk sisteminde rüşvetin hayat buluyor olması ise iş dünyası ile devlet arasındaki güvensizliğin en önemli sebeplerden birisi.  Bu alanın aynı zamanda Türkiye'deki yatırım ve yabancı yatırım ortamını da tehdit ettiğini zaten biliyoruz. Vergi dairelerinde yaşanan rüşvet olayları ise kayıt dışı ile etkin mücadele edememe ve vergi hasılatındaki düşüklüğü anlatıyor. Trafik kazalarındaki yüksek can kayıpları trafik polislerine verilen rüşveti, elektrik idarelerinde yüzde 30'lara varan kayıp kaçak oranları da elektrik hizmetlerinde dönen rüşveti açıklıyor. İş dünyasının pek az başvurdukları devlet hastanelerinde bile rüşvet vermeye mecbur kalması, sağlık sistemimizin bir başka yarası olarak görülebilir. 

Lafı fazla uzatmadan araştırmanın bir başka ilginç bölümüyle yazımızı bitirelim. Ankette "Günümüz Türkiyesi'nde devlet ve siyaset adamları arasında rüşvet ve yolsuzlukla mücadelede en güvenilir kişiler sizce kimlerdir?" sorusu yöneltilmiş. Anketin 2001 sonbaharında yapıldığını belirterek, ilk sırada Sadettin Tantan,  ikinci sırada Ahmet Necdet Sezer ve üçüncü sırada Tayyip Erdoğan çıkmış. Bülent Ecevit ve Kemal Derviş ise daha sonra gelmiş. Ancak ankete katılanlar, bu sorunla mücadelede hiç kimseyi güvenilir bulmadığını da çok yüksek bir oranla belirtmişler. İlk üçe giren isimlerden ikisi, halen çok önemli görevlerin başında bulunuyor. Rüşvetle ve yolsuzlukla mücadelede demek ki Cumhurbaşkanı ve Başbakana önemli görevler düşüyor. 
(Bu yazı, Finansal Forum Gazetesinin 05.04.2004 tarihli sayısında Başkentten Yansımalar köşesinde yayınlanmıştır.)

SEZER, 6 YILDA TASARRUF ETTİĞİ 40 MİLYON YTL'Yİ MALİYE'YE İADE ETTİ

11 Nisan 2015 Cumartesi

12 YIL ÖNCE SORULMUŞ BİR SORU: GAZİANTEP MARKA OLABİLİR Mİ?


Cahit UYANIK


Doğu'nun Paris'i Gaziantep'te moraller yavaş yavaş düzelmeye başlamış. 2001'in zorlu yaz aylarında ekonomik krizin hararet derecesinin tıpkı hava sıcaklığı gibi 40 dereceyi geçtiği günlerde Gaziantep, adeta dayak yemiş gibiydi. İşyerleri kapalı, işsizlik sokaklara kadar taşmış, endişe, gelecek korkusu, moralsizlik ve boşluk duygusu her yanı kaplamıştı. 2003 yaz aylarına girerken Gaziantep, eski ritmi ve temposuna çok yaklaşmış, Kısaca "Çalışmak istersen, iş bulabilirsin ve aç kalmazsın" diye özetlenebilecek çalışkan kent felsefesi yeniden hissedilmeye başlanmış. 

Gaziantepli sanayiciler 2001 krizinden "risk yönetimi"nin önemini kavrayarak çıkmışlar. Dalgalı kurla gelen yeni sistemin hem risk hem de avantajları barındırdığını anlamışlar. Dalgalı kurdan şikayet, 2001 yaz aylarındaki gibi değil. Ağırlıkla özkaynak kullanarak işlerini çevirmeye alışkın olan Gaziantepli işadamları, kur politikası deyince kulakları dikip dinliyorlar. İstedikleri ve aradıkları ise dalgalı kur politikasında istikrar. Gaziantepli işadamlarının duymak istemedikleri şey ise finansman riski. Açık bir anlatımla, bankacılar ve bankacılık sisteminin 2001 krizindeki kendi riskini sanayiciye yükleme çabası unutulmuş değiller. Benden naçizane bir tavsiye: Gaziantepli sanayicilerin yanına ciddi ve projeden anlayan bankacılar gitsin.

8 Nisan 2015 Çarşamba

"İKTİSAT İŞLETME VE FİNANS DERGİSİ" 30. YAŞINI KUTLUYOR...



Ekonomi Muhabirleri Derneği (EMD) Eski Başkanlarından Kıymetli Büyüğümüz Ali Bilge’nin insanüstü bir gayretle bugünlere getirdiği "İktisat İşletme ve Finans Dergisi" 30.yılını çok güzel bir konferansla kutluyor. Günümüzün seçkin iktisatçılarını bir araya getiren ilginç bir konferans olacak. Konferans 21 Nisan 2015 tarihinde ODTÜ Kongre Kültür Merkezinde... 
"İktisat İşletme ve Finans Dergisi"nin nice 30 yıllara ulaşması dileği ile...


7 Nisan 2015 Salı

MB'DEN ENFLASYONU ARTIRAN MEYVE-SEBZE FİYATLARINA SERİNKANLI BİR BAKIŞ

Cahit UYANIK

Türkiye’de geçmişten bu yana bir türlü bitmek bilmeyen tartışma konularından birisi meyve-sebze fiyatlarındaki artış veya azalışlardır. Gün geçmez ki, tarlalarda çiftçilerin ürününü sattığı fiyat ile büyük kentlerdeki tüketicilerin ödemek zorunda kaldığı fiyatlar arasındaki büyük farkla ilgili haberler okumayalım. ‘Üretici-komisyoncu-tüketici’ üçgeninde bitmeyen bir kan davasını andıran sebze-meyve fiyatları, Türkiye’de artık genel ekonomik dengeleri de yakından ilgilendirir oldu. Nasıl mı? Türkiye’de son 30 yılda yaşanan yüksek enflasyon dönemindeki yüzde 70-80’i geçen fiyat artışı oranlarının arasına gizlenip, çok da fazla dikkat çekmeyen meyve-sebze fiyatları, artık düşük enflasyon döneminde kritik rol oynamaya başladı. Çünkü Türkiye’de son 4-5 yıldır yaşanan nispi olarak düşük enflasyon döneminde, sebze-meyve fiyatları, ‘oyunbozan’ durumuna düştü. Sanayi ve hizmetler sektöründe fiyat artışları veya azalışları beklentiler doğrultusunda hareket ederken, meyve-sebze fiyatları buna ayak uyduramıyor. Yani sanayi ve hizmetler sektöründe düşük seyreden fiyat artışları genel enflasyon hedefini tutturmaya yardımcı olurken, tarım fiyatları çoğunlukla kontrolsüz bir görünüm sergiliyor. Bu da fiyat artışı hedeflerinin tutturulamaması sonucunu doğuruyor.

5 Nisan 2015 Pazar

TÜRKİYE'NİN İÇ BORÇLANMA TARİHİ: PAÇAYI NASIL KAPTIRDIK?



İÇ BORÇLANMADA 1000'İNCİ İHALE

Cahit UYANIK

Halk arasında kullanılan "Borç bini aştı" deyiminin Hazine Müsteşarlığı için de uygulanma imkanı doğdu. Türkiye, 30 Mayıs 1985 tarihinde başladığı ihaleli iç borçlanma sisteminde ilginç bir dönemece girdi. Hazine, bugünkü 23 ay vadeli ve 600-750 trilyon lira büyüklüğündeki iç borç ihalesi ile 1000'inci ihalesini yapmış olacak.

Hazine geride kalan 14 yılda ortalama 72'şer iç borç ihalesi düzenledi. Hazine'nin son verilerine göre iç borç stoku 1999 Eylül ayı itibarıyla 20 katrilyon lira düzeyinde bulunuyor. Bu stokun yüzde 75'lik bölümünü tahvil, yüzde 25'ini de bonolar oluşturuyor.

1 Nisan 2015 Çarşamba

TÜRKİYE, 14 YILDIR UYGULADIĞI MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZLIĞINDAN VAZGEÇEBİLİR Mİ?


Cahit UYANIK

Türkiyede son ayların en flaş tartışma konusu Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)... Ekonomiyi olumlu etkilemek üzere, merkez bankası kısa vadeli para politikası faizlerinin düşürülüp düşürülmemesi üzerinden başlayan tartışma genişleyerek büyüyor.  Bazı siyasetçiler,  bundan tam 14 yıl önce büyük bir ekonomik krizin ardından getirilen merkez bankası bağımsızlığından geri dönmek istiyorlar.
 
Tek görevi “fiyat istikrarını sağlamak” olarak belirlenen TCMB’ye, 1931-2001 döneminde olduğu gibi ekonomik kalkınmaya  ve hükümet harcamalarına destek sağlama yükümlülükleri verilmek isteniyor. Hatta bu konuda,  dünyada artık unutulmuş kavramlar yeniden canlandırılarak “Kalkınmacı merkez bankasına geçiş yapacağız” gibi söylemler  ortaya atılıyor.  Peki Türkiye  geldiği ekonomik büyüklük, üretim düzeyi,  bankacılık sektörü, finansal akımlara bağımlılığı ve uluslar arası yükümlülükleri vb. açısından merkez bankası bağımsızlığından vazgeçebilir mi? Bu soruya hemen cevap verelim ve nedenlerini anlatalım: Hayır.