11 Nisan 2015 Cumartesi

12 YIL ÖNCE SORULMUŞ BİR SORU: GAZİANTEP MARKA OLABİLİR Mİ?


Cahit UYANIK


Doğu'nun Paris'i Gaziantep'te moraller yavaş yavaş düzelmeye başlamış. 2001'in zorlu yaz aylarında ekonomik krizin hararet derecesinin tıpkı hava sıcaklığı gibi 40 dereceyi geçtiği günlerde Gaziantep, adeta dayak yemiş gibiydi. İşyerleri kapalı, işsizlik sokaklara kadar taşmış, endişe, gelecek korkusu, moralsizlik ve boşluk duygusu her yanı kaplamıştı. 2003 yaz aylarına girerken Gaziantep, eski ritmi ve temposuna çok yaklaşmış, Kısaca "Çalışmak istersen, iş bulabilirsin ve aç kalmazsın" diye özetlenebilecek çalışkan kent felsefesi yeniden hissedilmeye başlanmış. 

Gaziantepli sanayiciler 2001 krizinden "risk yönetimi"nin önemini kavrayarak çıkmışlar. Dalgalı kurla gelen yeni sistemin hem risk hem de avantajları barındırdığını anlamışlar. Dalgalı kurdan şikayet, 2001 yaz aylarındaki gibi değil. Ağırlıkla özkaynak kullanarak işlerini çevirmeye alışkın olan Gaziantepli işadamları, kur politikası deyince kulakları dikip dinliyorlar. İstedikleri ve aradıkları ise dalgalı kur politikasında istikrar. Gaziantepli işadamlarının duymak istemedikleri şey ise finansman riski. Açık bir anlatımla, bankacılar ve bankacılık sisteminin 2001 krizindeki kendi riskini sanayiciye yükleme çabası unutulmuş değiller. Benden naçizane bir tavsiye: Gaziantepli sanayicilerin yanına ciddi ve projeden anlayan bankacılar gitsin.

TOBB Sanayi Odaları Konseyinde konuşan Gaziantep Sanayi Odası Başkanı Nejat Koçer'in sözleri ise bu kentin ve Türkiye'nin bundan sonra nelere kafa yorması gerektiğinin habercisiydi. Koçer, artık kendisini tamamen ihracata odaklamış olan Türkiye'nin dünya çapında markalar yaratması gerektiğini anlattı. Gaziantepli sanayiciler, marka kültürünün önemine dikkat çekmek için, kendi kentlerini de marka haline getirmişler. "Marka Şehir Gaziantep" söylemi yavaş yavaş oturmaya başlamış. 

Ama bu kampanyanın içinin doldurulması için daha ayrıntılı çalışmaya ihtiyaç olduğu hemen hissediliyor. Türkiye'de marka kent olarak İstanbul ve Ankara ön plana çıkıyor. İstanbul tarihi geçmişini, eşsiz coğrafi konumunu güçlü bir üretim alt yapısı ile desteklediği için marka kente dönüşmüş. Ankara da, başkent olmayı başararak bu dönemeci aşmış. Gaziantep ise coğrafi ve siyasi konumuna değil, üretim alt yapısına güvenerek markalaşmaya çalışacak. Kentin köklü geçmişi ve tarihi İpek Yolu üzerinde bulunması ise daha yan faktörler...

Gaziantepli'nin çıktığı markalaşma serüvenini önünde sonunda başaracağına kimsenin kuşkusu yok. Ama bu konuda elinde çok ayrıntılı çalışmalar bulunan devlet, Gaziantepliler ile yakın çalışırsa üretim gücüne dayanarak markalaşan ilk şehir kolayca yaratılabilir. Geçmişte turizm konusunda devletin yardımıyla markalaşma yolunda önemli adımlar atan Antalya, bir yol haritası örneği olarak incelenebilir. Çevre Bakanı Kürşad Tüzmen'in yaptığı konuşmayla, bütün bunların bilincinde olduğunu görmek ise gelecek için umutlu olunmasını sağladı. 

Geçmişte kalkınmasını devletin desteğinden yoksun bir şekilde başaran Gaziantep markalaşma serüvenini mutlu son ile bitirirse sadece Türkiye'ye değil, dünyadaki benzerlerine de uygun bir model yaratmış olacak. Artık "Vurun Antepliler, namus günüdür" sözünü "Çalışın Antepliler, markalaşma zamanıdır" diye değiştirebiliriz. 
(Bu yazı, Finansal Forum Gazetesinin 05.05.2003 tarihli sayısında Başkentten Yansımalar köşesinde yayınlanmıştır.) 

G-20, “GAZİANTEP-20” OLAMAZ MIYDI?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder